Muhittin ELİAÇIK

Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi

Anahtar Kelimeler: Manzum fetva, imzasız, Gelibolu kadısı, müellif, meçhul.

Giriş

Manzum anlatım biçimi İslam dünyasının köklü ve güçlü bir geleneği olarak yüzyıllarca devam etmiş ve bu yolla farklı alanlarda yüzlerce eser kaleme alınmıştır. Bu biçim, anlatımı güçlü ve ahenkli kıldığından mensur eserlerde de seci, şiirsel bir çeşni olarak yerini almıştır. Manzum anlatım biçimi Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde diğer bilim dallarının yanında hukuki eserlerden fetvalarda da güçlü biçimde uygulanmıştır. Osmanlı’da orijinal bir uygulama olan manzum fetvaların derli toplu ve mükemmel bir şekilde muhafaza edilmemiş olması önemli bir sorundur. Çok dağınık bir vaziyette günümüze ulaşan bu fetvaların tespit edilenlerinde bazı belirsizlikler göze çarpmakta ve bilim dünyasına kolayca tanıtılmaları mümkün olamamaktadır. Bu konudaki en önemli sorun bu fetvaların bir kısmının imzasız olması ya da farklı kişiler adına kayıtlı bulunmasıdır. Yani sorun, imzasızlık veya yanlış imzalılıktır. Çalışmamızda bu fetvalardan imza sorunu bulunanlara değinildikten sonra müellifi ile içindeki manzum fetvalar meçhul bulunan bir fetva kitabı incelenmektedir.

Manzum Fetva

Arapça fetâ kökünden gelen fetva kelimesi, bir müşkülü çözmek için ortaya konulan hüküm ve verilen güçlü cevap anlamına gelmektedir (Asım, 1305, s.895). Osmanlı Devleti’nde önemli bir halk hizmeti olan fetva görevinden dolayı şeyhülislam ve müftülere müfti’l-enâm, hallâl-ı müşkilât, ukde-güşây-ı müşkil-i nâs gibi unvanlar atfedilmiştir (Eliaçık, 2016, s.109). 16. Yüzyılın sonlarında şeyhülislamlık konum bakımından çok yükselip yüksek rütbeli müderris ve kadı atamaları ile bütün müftü teşkilatının yönetimi 1574 yılından itibaren bu kuruma verilmiş, taşralardaki tüm müftülükler fetva işini İstanbul’daki şeyhülislama bağlı olarak icra etmiştir (Uzunçarşılı, 1988, s. 179; İpşirli, 1994, s. 270; Yakut, 2003, s.36). Osmanlı fetvaları genellikle mensur olarak verilmiş, ancak bazen şairliği bulunan şeyhülislam ve müftülerce manzum biçimde de verildiği olmuştur. Osmanlı’da manzum fetvalar 16. yüzyılın ilk yarısında Kemalpaşazâde, Sadi Çelebi ve Ebussuud Efendi gibi meşhur şeyhülislamlar tarafından verilmeye başlanmış, giderek yayılan uygulama yüzyılın sonlarında Hoca Sadeddin Efendi ile onun oğul ve torunları arasında bir ailevi geleneğe bile dönüşmüştür. Manzum fetvaların genellikle kıta nazım şekliyle ve cedîd ile remel bahirlerinin kısa kalıplarıyla yazıldığı dikkati çekmektedir. Büyük ölçüde şeyhülislamlarca verilmiş olan manzum fetvaları müftü ve kadılar da verebilmiştir. Kendi devirlerinde düzenli bir şekilde toplanmayan bu fetvaların tespit edilmeleri oldukça meşakkatli bir iş olarak görülmektedir. Genellikle meraklılarınca kitap veya mecmualara kaydedilerek günümüze gelebilen manzum fetvaların önemli kısmının sorunu imzasızlık, yanlış veya farklı imzalı olma ve başkası adına kaydedilmiş olmadır.

Manzum Fetvaların İmzasızlık Sorunu

Osmanlı manzum fetvaları diğer edebî tür ve şekillerde olduğu gibi belli bir şekil ve tertip üzerine yazılmış, sual-cevap olarak iki kısmı bulunmuş ve sual kısmı meselenin sorulduğu müftüye övgülerle başlamıştır. el-cevâb diye başlayan kısımda ise genellikle 1-5 beyitlik cevaplarla meseleler çözülmüştür. Bazen soruyu soran için eleştiri içeren mizahi cevaplar da verilmiştir. Sual, müftü için kullanılan müfti’l-enâm, hallâl-ı müşkilât, ukde-güşây-ı müşkil-i nâs gibi unvanlarla başlamış, cevabın sonunda ise “Ketebehu’l-fakîr(hakîr) …………..ufiye anh” şeklinde fetvayı veren müftünün imzası yer almıştır. Bu imza genellikle her fetvada bulunmuş ise de bazı fetvalarda muhtemelen fetvayı kaydeden tarafından yazılmamış veya farklı kişi adına yazılmıştır. Bazen belli bir müftünün fetvalarını içeren fetva mecmualarında imzalar hiç bulunmamış ama fetvaların arasına başka kişiye ait fetvalar da alınınca bu fetvaların aidiyeti önemli bir sorun hâline gelmiştir. İncelenen sahibi meçhul fetvaların çoğunluğu da böyledir. Diğer bir sorun ise bazı fetvaların farklı kişilerin imzasını taşımasıdır ki bu da ancak farklı nüshalarla birlikte ortaya çıkmaktadır. Şu ana kadar tespit edilen manzum fetvaların çoğunun birden çok nüshasının bulunması sahiplerini kesinleştirmiş ise de önemli bir kısmında da soruna yol açmıştır çünkü nüshaların karşılaştırılması sorunu gidermek yerine daha da artırabilmektedir. Mesela ilk ve son beyti:

Mest iken Zeyd zevcesi Hindi - Üç talâkile eylese tatlîk

Üç talâkile Hind bâyin olur - Zeyd çün eyle eylemiş tatlîk

şeklinde olan beş beyitlik bir fetva DİB nüshasında (Mecmûatü’l-fetâva, ts.) Hocazâde Muhammed Efendi’nin, diğer nüshalarda (Fetâvâ, ts.a, Mecmû’a-i fetava, 1685) ise Kemalpaşazâde’nin imzasını taşımaktadır. Diğer iki nüshanın örtüşmesi bir tekit olarak kabul edilerek bu fetva Muhammed Efendi’ye izafe edilmiştir. İmza sorununa bir başka örnek de Arap harflerinin imlasından kaynaklanan durum olup bu da ancak farklı nüshalarla çözülebilmektedir. Böyle bir örnek Ebussuud Efendi ile Ebûsaîd Muhammed Efendi’nin fetvalarında görülmüştür. Mesela ilk ve son beyti:

Ey vâkıf-ı esrâr-ı hafâyâ-yı şerîat - Vey kâşif-i âsâr-ı habâyâ-yı tarîkat

İlmi olanı câhile takdîm gerekdür - Ehliyyeti tercîh iledür devlete hidmet

şeklinde olan yedi beyitlik bir fetva Balıkesir nüshasında Ebussuud Efendi’nin, Millî Kütüphane nüshasında ise Ebûsaîd Muhammed Efendi’nin imzasını taşımaktadır (Fetâvâ, ts.b, Mecmû’a-i fetava, 1685). Bu isimlerin imlasının birbirine çok yakın olmasına dayandığını düşündüğümüz bu sorun, fetvanın karinelerle Ebûsaîd Muhammed Efendi’ye izafe edilmesiyle çözülmüştür. Bu izafenin sebebi ise Ebussuud Efendi’nin manzum fetvalarının Ebûsaîd Muhammed Efendi’ye nispetle nüshalarda çok daha fazla geçmesidir. Eğer bu fetva Ebussuud Efendi’ye ait olsaydı nüshaların birinde mutlaka geçerdi diye düşünüyoruz.

Müellifi Meçhul Bir Kitap ve İmzasız Manzum Fetvalar

Osmanlı manzum fetvalarından bir kısmı nüshalarda imzasız olarak yer aldığından yazarlarını tespit mümkün olamamaktadır. Bu fetvaların başka bir nüshasının da bulunmaması sorunun çözümünü güçleştirmekte, çözüm için yurt içi ve dışında birçok şiir, fetva ve fevaid mecmuasının incelenmesi gerekmektedir. Bir proje çalışması dâhilinde çözülebilecek bu sorunla uzun bir süredir uğraşmakta ve bir kısmını kişisel imkânlarla çözmekte isek de bu fetvaların yanlış imzalılık sorunu da olup hemen hepsi için farklı nüsha tespitleri yapılması gerekmektedir.

Burada imzasız manzum fetvalara örnek olmak üzere müellifi meçhul bir kitapta bulunan manzum fetvalar incelenecektir. Bu fetvalar, içinde muhtelif şeyhülislam ve müftülere ait fetvalar bulunan Ziynetü’l-fetâvâ adlı bir kitabın (Fetâvâ-yı zeyniyye, 1707) değişik sayfalarında imzasız olarak yer almaktadır. Diğer bütün fetvaların altında imzaları bulunduğu hâlde sadece bu üç fetvanın imzası yoktur. Bazı karineler bu fetvaların kitabın müellifine ait olduğunu gösterse de müellifin ismi meçhuldür. Kitabın adı belli olmakla beraber bilinen hiçbir kaynakta adı geçmemektedir. Ziynetü’l-fetâvâ diye adı açıkça kaydedilen kitabın adına başta Keşfu’z-zunûn olmak üzere belli başlı bibliyografik kaynaklarda rastlanmamıştır. Kitabın ilk sayfasında müellifin Gelibolulu olduğu açıkça yazılmış ise de onun açık ismi verilmemiştir. Müellifin Gelibolu’da müftü olduğu ve oradaki kadıyı eleştirdiği, manzum fetvalarda geçen: “Gelibolu’da nâ-ehlün kazâsı” ve “Kâdî-i şehr olupdur efgende” ifadelerinden açıkça anlaşılmakta olup kitabın sonunda müstensih tarafından yazılan ferağ kaydında ise bu kitabın fakihler arasında meşhur, makbul ve muteber bir kitap olduğu belirtilmektedir. Böyle bir kitabın ve müellifinin kaynaklarda açıkça geçmesi beklenirdi. Müellifin Gelibolu müftüsü olduğu karinelerle belli olduğundan manzum fetvaların da büyük ihtimalle kendisine ait olduğu düşünülmektedir. Kitabın ilk sayfasındaki temellük kaydının üstüne bilinmeyen birisi tarafından: “Fetâvâ-yı Zeyniyyenün müellifi ve musannifi Geliboluludur rahmetullahi aleyh” şeklinde bir not yazılmıştır ki Zeyniyye ile kitabın adı olan Ziynet… kastedilmiştir. Bu notu yazanın, müellifin adını açıkça yazmamış olması gariptir. Notun altındaki temellük kaydında: -Sâhib-i musannif Geliboluludur1153- Hâzâ Kitâbu Ziynetü’l-fetâvâ mimmâ temellekehu’l-fakîr ileyhi gufrânehu es-Seyyid eş-Şeyh El-hâc Muhammed el-müfti be-Çemişkezek maa Çarsancak ufiye anhumâ yazılıdır. Bu kayda göre kitabın mülk olarak sahibi Çemişkezek ve Çarsancak müftüsü es-Seyyid eş-Şeyh El-hâc Muhammed’dir. Söz konusu ifadeden bu kitabın bir kaynak kitap olduğunu anlamak mümkündür. Eskiden bu gibi kitaplar müftü ve kadıların birer el kitabı olmuştur. Bu kayıtta geçen ufiye anhumâ iki kişi için kullanılmış bir tesniye zamiri olup kitabın müellifi ve bu müftü kastedilmiş olmalıdır. 1118/1706 yılında kitabı istinsah eden Mustafa bin Muhammed el-Kızılhisârî’nin bu kitabın fakihler arasında meşhur ve muteber bir kitap olduğunu belirttiği 299b’deki ferâğ kaydına göre bu kitabın yaklaşık 1650’den sonra telif edildiği tahmin edilebilir. Kitapta fetvaları en çok nakledilen şeyhülislam ve müftüler arasında bu tarihe yakın tarihlerde yaşamış müftü ve kadılardan Pir Muhammed Üskübî (ö. 1020/1611), Akkirmanî Ali Efendi (ö. 1027/1618), Şeyhülislam Yahya (ö. 1053/1644) ve Muhammed Bahâî (ö. 1064/1654) Efendi vardır. Hatta müellifin Şeyhülislam Muhammed Bahâî Efendi için kullandığı ve onu çok yakından tanıdığı belli olan övgü ve saygı ifadeleri dikkat çekicidir. Kitabın ilk sayfalarında bazı müftülere ait temellük kayıtları bulunmakta olup bu ise bu kitabın müftü ve kadılar tarafından tutulan ve çok okunan bir kitap olduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak kitapta bulunan imzasız fetvaların Gelibolu müftüsü tarafından yazıldığı kuvvetle muhtemeldir. Anlaşıldığına göre bu müftü, aynı yerde kadı olan kişiyi kadılığa ehil olmadığı gerekçesiyle kazaskere şikâyet etmektedir. Büyük ve ünlü bir müftü olduğu tahmin edilen müellif, kitapta imzasız bulunan kendi fetvalarına imza atma gereği duymamış gibidir.

Nüsha Tavsifi

Eserin adı: Fetâvâ-yı Zeyniyye (Ziynetü’l-fetâvâ)

Dil Kodu: Osmanlı Türkçesi

Kütüphane ve demirbaş nr.: Diyanet İşleri Bşk. Kütüphanesi (yazma eserler): 002912-I

Dewey yer nr.: 297.58 İSC

İstinsah tarihi: 5 Zilkade 1118/8 Şubat-Mart 1707.

Müstensih: Mustafa bin Muhammed el-Kızılhisârî.

Cilt ve kondisyon: Nüshanın ön cildi düşmüş, şirazesi dağılmış, bazı varaklara su değip lekeler oluşmuş, bazı formların dikişleri gevşemiş, bazı varaklar kâğıt yapıştırılarak tamir görmüştür.

Kâğıt ve tezhip: Krem renkli filigranlı kâğıt. Mürekkep rengi siyah, başlık ve vurgular kırmızı.

Hat: Talik; mensur, bazı sayfalarda manzum parçalar ve sayfa kenarlarında notlar var.

Rakabe kaydı: Var.

Varak, satır ve sütun sayıları: vii+1a-299b varak, 23 satır.

Ebatlar: 210x140mm-160x80mm.

Temellük ve tesâhüb kaydı: VIa varakta Kızılhisar Kadısı Abdülkerim Fındıkzâde’ye ait 1156 /1743-44 tarihli, 1a varakta da Çemişkezek ile Çarsancak müftüsü es-Seyyid el-Hâcc eş-Şeyh Muhammed’e ait 1153/1740 tarihli temellük kayıtları vardır.

Ferağ kaydı: Temmeti’l-kitâbu Ziynetü’l-fetâvâ mu’tebereti’l-makbûleti beyne’l-fukahâ bi-inâyeti’l-Meliki’l-a’lâ bi-yedi abdu’z-zaîfü’n-nahîfü’l-hakîr zi’l-isyâni’l-kesîri’r-râcî ilâ afvi Rabbihi’l-kadîri’l-kebîr Mustafa bin Muhammed el-Kızılhisârî kad vekaa’l-ferâğ fi’l-yevmi’s-sâmin min şehri Zilkadeti’ş-şerîfe fî-yevmi’l-hamîs vaktü’z-zuhr li-sene semâne aşere ve mie ve elf =1118/1706 (vrk. 299b)

Kitaptaki İmzasız Manzum Fetvaların Nazım Şekilleri

Kitapta imzasız olarak bulunan manzum fetvalar 68b, 153b, 206b varaklarda bulunmaktadır. Fetvalar sual-cevap şeklinde beyitlerle yazılmış olup özellikleri ise şöyledir: aa bb cc…. şeklinde kafiyelenmiş birinci fetva mesnevi nazım şekliyle; xa xa xa….şeklinde kafiyelenmiş ikinci fetva kıta nazım şekliyle; aa xa xa… şeklinde kafiyelenmiş üçüncü fetva ise nazım-kıta şekliyle kaleme alınmıştır.

1. (Fetâvâ-yı zeyniyye, 1707, vrk.206b)

Feʿilātün mefāʿilün feʿilün
(fāʿilātün) (faʿlün)

Mesʾele

Zeyd defʿ idüp ʿAmra on dirhem
Dise nıṣfı saña hibe bil hem
Nıṣf-ı āḫar vediʿatüm olsun
Her ḳaçan istesem baña gelsün
Baʿdehu ḳābıż eyleyüp ihlāk
Nıṣfınuñ nıṣfı daḫi olsa helāk
Ḥükm-i ḥākim yedi buçuḳla żamān
Lik beşdür mülāyim ʿaḳla hemān
Sırrını fehm idenlere bende
Ḳāḍi-i şehr olupdur efgende

el-cevāb

Ey suʿālile ḳıdve-i ʿulemā
V’ey cevābile ʿumde-i fużalā
Mesʿele sırrın añlanup taḥḳiḳ
Eyledüñ ẓāhiren suʿāle ʿamiḳ
Pes cevābına ṣarf idüp maḳdūr
Çünki meʿmūr olan olur maʿẕūr
Bilür evvel bu reʿyi ehl-i şinās
Bāḳisi ider aña göre ḳıyās
Zeyd taḳsim-i meblaġ-ı merḳūm
İtmedi ḳaldı şeyʿi pes mevhūm
Hibe fāsiddurur işit [ey] aḫi
ʿAmra lāzım olur żamānı daḫi
Hibe fāsid olunca anda hemān
Olur ol dem iʿāre ḥükmi revān
Virme maʿẕūrı ḫod iʿāreye sen
Dir mütūn içre aña ḳarż-ı ḥasen
Lik nıṣfı anuñ çü oldı helāk
Nıṣfını ḳābıż itdi istihlāk
Çünki dirhemde olmadı taḳsim
Diñle aḥkāmın ideyin tefhim
Ol beşi kim taʿaddi oldı aña
İkiden iʿtibār ider ʿulemā
Yaʿni nıṣfı anuñ vediʿatdür
Hibedür nıṣfı bil ḥaḳiḳatdür
İkisine daḫi o demde żamān
Lāzım olur bu reʿyi itme gümān
Yine ol beş ki oldı kendi helāk[1]
Lik taḳsim olmadı ṭāri
Anda şeyʿeyndür yine cāri
Nıṣfına yoḳdurur o demde żamān
Ki emine yemin bellü nişān
Nıṣf-ı āḫarda ḫod hibe fāsid
Zeyde oldur degülse ger kāsid
Ḥükm-i ḥākim yedi buçuḳla żamān
Naḳil ü ʿaḳl mülāyim oldı hemān
İtmedüm bunda gerçi fikr-i daḳiḳ
Mesʿele sırrı budurur taḥḳiḳ
İsteriseñ buña beyān-ı ʿayān
Vardurur içre naḳl-i Ḳāđiḫan (İmzasız)

2. (Fetâvâ-yı zeyniyye, 1707, vrk.153b)

mefāʿilün mefāʿ ilün feʿūlün

Mesʿele

Bi-ḥamdillah zamān-ı devletüñde
Temiz ehli deni ehl olınurken
Bu emr-i müşkili kime ṣoralum
Serir-i fażlda sen otururken
Geliboluda nā-ehlüñ ḳażāsı
ʿAceb cāyiz midür ehli dururken

el-cevāb

Tecāhül eylemiş bu sözde ʿārif
Suʿāl itmiş cevābını bilürken
Kişide zehre mi kalur ʿināda
Cihānuñ pādişāhı buyururken
İşi ʿaksine añlar ḫalḳ-ı ʿālem
Ḳula isnād ider sulṭān dururken

Cevāb-ı āḫar

Tecāhül eyledüñ ey merd-i ʿārif
Suʿāl itdüñ cevābını bilürken
Ne içün añlamazsın işbu emri
Cihān aḥvāli cümle añlanurken
Gel inṣāf eyle n’itsün ḳāđiʿasker
Ḫaṭ-ı meymūn-ı sulṭāni dururken[2] (İmzasız)

3. (Fetâvâ-yı zeyniyye, 1707, vrk.68b)

feʿilātün mefāʿilün feʿilün
(fāʿilātün) (faʿlün)

Mesʿele

Ey ser-efrāz-ı zümre-i ʿulemā
Eyle taḥḳiḳ nicedür fetvā
Zeyd baʿżı nüẕūr idüp lillāh
İtdigi neẕre ḳılsa ḳaṣd-ı vefā
Menʿ iden kimse Zeydi olur mı
Müsteḥaḳḳ-ı ʿiḳāb-ı rūz-ı cezā

el-cevāb

Olur [o] menʿ iden şaḳi ḥaḳḳā
Müsteḥaḳḳ u ʿiḳāb u ḳahr-ı Ḫudā (İmzasız)

Sonuç ve Değerlendirme

Nüshalara imzasız veya yanlışimzalı olarak kaydedilmiş Osmanlı manzum fetvaları gerek fetva edebiyatı gerekse klasik Türk edebiyatı açısından önemli bir sorun olarak göze çarpmaktadır. Zaten sınırlı sayıda mevcudu ve nüshası bulunan bu fetvaların bir de imza sorunu taşıması laedrilik vasfı kazanmasına da sebep olmaktadır. Aslında asıl sorun, bu fetvaların diğer mensur fetvalar gibi düzenli bir şekilde fetva kitaplarına alınmamış olmasıdır. Şeyhülislam Ebussuud Efendi gibi bazı meşhur müftüler bundan hariç tutulsa da diğer birçok ismin manzum fetvaları kendi fetva kitaplarında bile bulunmamaktadır. Bu fetvaların bulunması şiir, fevaid ve fetva mecmualarının çok dikkatli bir şekilde taranmasıyla gerçekleşebilir. Nüshalar taranırken farklı kişiler adına imzalanmış fetvalar da görülebilmekte, bu da daha önce yapılmış kimi tespitlerin değişmesine sebep olmaktadır. Yanlış imzalı fetvaların da önemli bir sorun olduğu görülmekle birlikte en azından onların imzalı olması mukayese imkânını doğurmakta ve konuyla ilgili bir sonuca ulaşmak mümkün olmaktadır. Ancak bir fetvanın imzasız olması, hem tıkanmaya hem de müphem tespitlere yol açarken çoğu kez fetvalar hakkında yorum yapılmasını engellemektedir.

Makalede incelenen nüshada tespit edilen fetvalardan çıkan sonuçlarşunlardır:

1. Müellifin ismi meçhul olmasına rağmen fetvalardan görev yaptığı yer ve unvanı tespit etmek mümkün olmuştur.

2. İncelenen bu kitaptaki bulgular 17. yüzyılın ortalarını ve Osmanlı ilmiyesinin içinde bulunduğu menfi durumu haber verir cinstendir. Zira yukarıda kazaskerle Gelibolu müftüsü arasında geçen manzum fetvada kullanılan kimi ifadeler, bu yüzyılda Osmanlı ilmiyesinde özellikle kadı ve müftü atamalarının ve ilişkilerinin nasıl bir durumda olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu üç fetva, Osmanlı ilmiyesinde şiir ve edebiyatın güçlü ve hâkim bir unsur olarak devam ettiğini, ayrıca genellikle mensur olan fetva metinlerinin bazen şiir yoluyla canlı ve heyecanlı kılınmak istendiğini göstermektedir.

3. Fetvaların isim ve imza taşımaması müellifin derleme olarak yazdığı bir defterde kendi verdiği manzum fetvaların zaten anlaşılacağını düşünmesinden kaynaklanmış olabilir. Bununla birlikte incelenen bu müphem kitap ve müellifin bilim dünyasına tanıtılması da bir gerekliliktir. Bu çalışma, kendi devrinde meşhur ve muteber olan ama günümüzde bilinmeyen bir kitap ile müellifini dikkatlere sunması açısından bilinen ilk çalışma olarak görülebilir.

Kaynakça

Eliaçık, M. (2016). Ebussuud Efendi’nin manzum fetvaları. Turkish Studies, 11(15), 105-118.

Fetâvâ. (ts.a). Demirbaş No. 5010/1. Millî Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, Ankara, Türkiye.

Fetâvâ. (ts.b). Demirbaş No. 7975/2. Millî Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, Ankara, Türkiye.

Fetâvâ-yı zeyniyye. (1707). Demirbaş No. 2912. Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi, Ankara, Türkiye.

İpşirli, M. (1994). Klasik dönem Osmanlı devlet teşkilâtı. E. İhsanoğlu (Ed.), Osmanlı Devleti ve medeniyeti tarihi içinde (C 1, 139-278). İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi.

Mecmû’a-i fetava. (1685). Demirbaş No. 1108. Balıkesir İl Halk Kütüphanesi, Balıkesir, Türkiye.

Mecmûatü’l-fetâva. (ts). Demirbaş No. 3923. Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi, Ankara, Türkiye.

Mütercim Asım. (1305). Kamus tercümesi. Matbaa-i Osmaniye.

Uzunçarşılı, İ. H. (1988). Osmanlı devletinin ilmiye teşkilatı. Türk Tarih Kurumu.

Yakut, E. (2003). II. Meşrutiyet Dönemi’nde müftülerle ilgili gerçekleştirilen hukukî düzenlemeler. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 3(1), 33-54.

Kaynaklar

  1. İkinci mısra boş bırakılmıştır.
  2. Fetvanın bulunduğu sayfanın derkenarına başka birisi tarafından yazıldığı tahmin edilen bir cevap daha kaydedilmiş olup manzumenin vezni kusurlu ve belirsizdir: Ṭariḳ-i ḳażā-yı nā-ehle cevāb-ı ṣavāb virgil naẓm / Tecāhül degül ey ḳāđiǾasker efendi / Ne bilür sulṭān sizler ṭururken / Virürsiñüz tāze emred nevcüvāna / İnṣāf itmezsiñüz ehli ṭururken / Ara yerde hemān sulṭān vāsıṭadur / Sulṭān daḫi emriñüzle olurken / Ḥaḳiḳat mecāza nisbet olunmaz / Cüzǿi irāde elde ṭururken (İmzasız)

Figure and Tables