Ahmet Turan DOĞAN

Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü https://ror.org/057qfs197

Anahtar Kelimeler: Doğu Türkçesi, batı Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi, koyulaşma

Boylar hâlinde yaşamak ya da boy organizasyonları hâlinde çeşitli siyasi kuruluşlar meydana getirmek İslam öncesi Türk tarihinin en önemli karakteristik özelliklerinden biridir (Taşağıl, 2017, s 9). Bu durumun İslam sonrasında da devam ettiği söylenebilir. Bunun yansıması olarak da hem İslam öncesinde hem de İslam sonrasında çeşitli Türk lehçeleri meydana gelmiştir. Bu lehçelerin Türklerin boy teşkilatlanmaları dolayısıyla ana boy adları etrafında toplandıkları ve kümeler oluşturdukları görülür: Oğuz grubu, Kıpçak grubu, Karluk grubu vb. Özellikle coğrafi sebeplerle zaman içerisinde bazı boyların ağızlarının diğer Türk lehçelerinden bazı özellikler bakımından ayrıldıkları görülür. Türk dili tarihine bakıldığında Bulgarların ve Oğuzların bu noktada ön plana çıktıları görülür. Çuvaşça haricinde, Bulgarların bugüne gelen bir devamı olmadığından ve Çuvaşlar da önemli bir sayıya sahip olmadığından günümüzdeki lehçe farklıkları üzerine değerlendirmeler genellikle Oğuzca ve diğer Türk lehçeleri üzerinden yapılmıştır. Dolayısıyla da doğu Türkçesi-batı Türkçesi değerlendirmeleri de bu yönde olmuştur. Oğuz ağzına dayalı yazı dili ilk olarak 13. yüzyılda ortaya çıktığı için söz konusu farklılıkların hangi yüzyıla kadar gittiği de tam olarak bilinmemektedir. Ancak, bir lehçedeki farklılıkların kısa sürede ortaya çıkamayacağı göz önünde bulundurulursa Oğuzcada görülen farklılıkların Kâşgarlı Mahmud’un Türk lehçe özelliklerini verdiği 11. yüzyıldan da ileri gittiği söylenebilir.

Oğuzcanın ses, şekil ve söz varlığı farklılıkları Türkolojide dikkat çekmiş ve bunun üzerine doğu Türkçesi metinlerindeki Oğuzca unsurlar araştırılmıştır. Bu konuda şu çalışmalar söylenebilir: Aktan, 2012; Çolak, 2015; Çürük, 2011; Gül, 2015; G. Gülsevin, 1998; G. Gülsevin, 2002; G. Gülsevin, 2004; G. Gülsevin, 2007; G. Gülsevin, 2010; G. Gülsevin, 2011; S. Gülsevin, 2007; Hazar, 2011; Kaymaz, 2002; Kaymaz, 2004; Korkmaz, 2005; Levitskaya, 2005; Özevren, 2020; Vörös, 2002; Yücel, 2021. Bu çalışmaların yanında tersten değerlendirmenin yapıldığı da görülür: Akar, 2011; Boz, 2018. Görüldüğü üzere doğu Türk lehçeleri ile Oğuzca (Anadolu Oğuzcası) arasındaki ses, şekil ve söz varlığı farklılıkları dikkat çektiği için bu konuyla alakalı çokça çalışma yürütülmüştür.

Bu farklılık ifadesi aslında Kâşgarlı ile başlamıştır. Kâşgarlı, dillerin en yeğnisinin Oğuzlarınki olduğunu belirterek diğer Türk lehçeleriyle Oğuzca arasındaki temel farklılıklara dikkat çekmiştir. Yeğnilikten ne anlanmasıyla ilgili Doğan (2019) bir çalışma yürütmüş ve VIII-XV. yüzyıllar arasında Oğuzcanın, çağdaşı olan doğu Türk lehçelerinden bazı özellikler bakımından dilbilimsel açıdan daha ekonomik olduğunu ortaya koymuştur. Karışık lehçeli olarak adlandırılan eserler döneminde de “olga-bolga” ibaresiyle yazıldığı ifade edilen eserlerin yazarların kendi ifadelerince “ruşen Türkçeye” yani Anadolu Oğuzcasına aktarıldığı belirtilmiştir. Burada da doğu Türkçesi-batı Türkçesi şeklinde bir karşılaştırmanın yapıldığı görülür.

Yüzyıllar boyunca araştırmacıların dikkatini çeken söz konusu lehçe farklılıkları nasıl değerlendirilmelidir? Bu konuya teorik bir yaklaşımla ilgili genellikle Gülsevin’in çalışmaları bulunmaktadır. Gülsevin, Oğuzca unsurlara teorik olarak yaklaştığı çalışmasında bul- ve tap- fiilleri özelinde yaptığı değerlendirmesinde bul- fiilinin Oğuzca, tap- fiilinin ise Oğuzca olmayan şekil olduğunu belirttikten sonra bu durumun iki şekilde değerlendirilebileceğini ifade eder: 1. Orta Asya’daki ağızları (Uygur, Karahanlı, Harezm, Çağatay) konuşanlar, zamanla eski yazı dilindeki bul- fiilini terk edip tap- fiilini yazı dilinde kullanmaya başlamış. 2. Bul- fiili Oğuzca değildir. Ona göre Köktürk yazı dilinde olan bu kelimeyi Orta Asya’daki ağızlar zamanla terk ederken Anadolu’daki Oğuzlar ağızlarında saklamışlardır (2010,s. 60). Gülsevin, ikinci görüşün doğru olmasının mümkün olmayacağını; çünkü, bul- fiilini Orta Asya’daki Türkler kullanmayı bırakırken, Orta Asya’dan uzaklaşan Oğuzların ağızlarında hatırlamış olamayacağını belirtir (2010, s. 60-61). Bunun yanında Gülsevin, sadece Oğuzcada görülen özelliklere Oğuzca demenin her zaman doğruyu yansıtmadığını, Oğuzca olup tarihî ve yaşayan lehçelere giren unsurların giriş dönem ve nedenlerinin farklılık gösterdiğini de belirtmiştir (2010, s. 73). Türkiye’de yapılan çalışmalar genellikle bu tespit doğrultusunda olmuş ve doğu Türk lehçelerinden farklılık gösteren ses, şekil ve söz varlığı unsurları Oğuzca olarak değerlendirilmiştir. Akar ise konuyu biraz daha farklı ele almış ve bir dilin lehçelerinin eski dönemlerinde bulunup da sonraki dönemlerindeki lehçelerde yaygın kullanımı olmayan dil unsurlarını saklantı olarak tanımlamıştır (2018, s. 29). Ona göre Eski Oğuz Türkçesinde yaz- fiiline göre daha az bir kullanıma sahip olan biti- fiili bir saklantıdır (2018, s. 29).

Yukarıda belirtilen değerlendirmelerden anlaşılacağı üzere Türk lehçelerinin başta ses olmak üzere, şekil ve söz varlığı bakımından birbirinden ayrıldığı görülür. Bu konuda temelde doğu Türkçesi-batı Türkçesi ayrımı ortaya çıkmaktadır. Burada batı Türkçesiyle anlaşılan Oğuzcadır. Doğu Türkçesiyle anlaşılan ise Çuvaşça, Yakutça ve Halaçça dışında kalan Türk lehçeleridir. Demek ki, Türkçede Çuvaşça, Yakutça ve Halaçça için de müstakil unsurlar söz konusudur. İşin aslına bakıldığında Oğuzca unsurlar, doğu Türkçesi unsurları, Çuvaşça unsurlar vb. Türkçenin lehçelere ayrılması konusuyla doğrudan bağlantılı bir konudur. Bu noktada Dilâçar’ın “Türk Lehçelerinin Meydana Gelişinde Genel Temayüllerin Koyulaşması ve Körlenmesi” adlı çalışmasında ileri sürdüğü görüşler konuyu aydınlatmaya yardımcı olacaktır. Dilâçar, görüşünü genel temayül, koyulaşma, körlenme şeklinde üç kelimede özetlemiştir (1957, s. 85). Ona göre, lehçelerin oluşumu birbiriyle kesişen dalgalar gibidir. Bu kesişme, eski niteliğin sona erip yenisinin başlaması şeklinde değil, eski niteliklerin dalgalar hâlinde yayılan lehçelerde zamanla koyulaşıp durulması veya zayıflayıp körlenmesi şeklinde olur (1957, s. 92). Bu durumu da Azerbaycan Türkçesinin oluşumu açısından örneklendirir. Ona göre, 18. yüzyıla gelinceye kadar tam olarak ayrı bir Azerbaycan lehçesinden bahsetmek mümkün değildir. Çünkü, bugün Azerbaycan Türkçesinin ayırt edici özellikleri olarak gösterilenlerin Eski Anadolu Türkçesi dönemindeki çeşitli eserlerde genel bir temayül olarak var olduğu, bu temayüllerin zamanla Azerbaycan Türkçesinde koyulaşarak onun ayrıt edici özelliği hâline geldiği görülür. Dolayısıyla bunlar Oğuz lehçelerinin henüz birbirinden kesin olarak ayrılmadığını gösterir. Azerbaycan Türkçesinin bugün ayrıt edici özelliklerinin 13-18. yüzyıllar arası eserlerde gerek Anadolu’da gerekse Azerbaycan’da var olduğu görülür. Zamanla bunlar Anadolu’da körlenmiş, Azerbaycan bölgelerinde ise gelişerek koyulaşmıştır (1957, s. 84-85). Dilâçar’ın genel olarak ses bilgisi özelinde değerlendiği bu durum şekil bilgisi ve söz varlığı unsurları için de düşünülebilir. Çünkü pek çok noktada ses bilgisi ve şekil bilgisi kesişmektedir. Söz varlığında ise Oğuzca unsur olarak ele alınan neredeyse bütün kelimeler Türkçenin temel söz varlığı unsurlarından oluşmaktadır. Dolayısıyla bunların da Türkçenin oluşumundan daha sonraki zamanlarda Oğuzlar tarafından gittikleri yerde oluşturulduğunu düşünmek zor görünmektedir. Bu noktada ulaşılabildiği kadarıyla Oğuzcanın 11-15. yüzyıllar arasındaki genel temayüllerinin henüz koyulaşmadığı ve karışık unsurların görüldüğü dönem de aydınlatıcı olabilir.

Gülsevin, Kâşgarlı’nın verilerine göre 11. yüzyıldaki Oğuz ağızlarını tespit etmeye çalıştığı yazısında 5 tip Oğuz ağzı olabileceğini belirtmiştir (2016, s. 296). Bunun yanında Türkolojide karışık dilli / karışık lehçeli olarak kabul edilen eserlerde görülen ikiliklerle ilgili Doerfer, bunların Oğuz Türkçesinin tarihî gelişimiyle ilgili olduğunu ve 11-13. yüzyıllar arasında Oğuzcanın batı Selçuklu Türkçesi ve doğu Selçuklu Türkçesi olarak ikiye ayrıldığını, doğu Selçuklu Türkçesinin Anadolu’daki batı Selçuklu Türkçesini bu yüzyıllarda etkilemesinden dolayı karışık dilli eserlerin meydana geldiğini belirtmiştir (1977). Daha sonra Korkmaz da karışık olarak adlandırılan durumun aslında Oğuz Türkçesinin kendi içindeki gelişme süreciyle alakalı olduğunu ve bunun karışık dilli eserler olarak değil, Selçuklu Türkçesi ağızları olarak ele alınmasının daha uygun olacağını bildirmiştir (2013, s. 86).

Görüldüğü üzere meseleye Oğuz Türkçesi özelinde bakıldığında yazıyla tespit edilebildiği kadarıyla 11. yüzyıldan itibaren Oğuz Türkçesinin ses, şekil ve söz varlığı özellikleri bakımından farklı yer ve zamanlarda farklı özellikler gösterdiği söylenebilir. Dolayısıyla Oğuz Türkçesinde zaman içerisinde farklı yer ve zamanlarda genel temayüllerin koyulaşması ve bazı özelliklerin de körlenmesi meydana gelmiştir. Bu da farklı Oğuz ağızlarını bugünkü hâliyle meydana getirmiştir. Bugün de Oğuz Türkçesi dört farklı yazı dili olmak üzere birbirinden birtakım farklılıklar içermektedir. Tarihî yazı dillerinde olduğu gibi bunların bazılarında bugün doğu Türk yazı dillerinde koyulaşan kimi unsurlar gelişmemiş bir temayül olarak bulunduğu gibi doğu Türk yazı dillerinde de Oğuz Türkçesinde koyulaşan bazı unsurlar gelişmemiş bir temayül olarak yer almaktadır. Dolayısıyla bugün Oğuzca olarak adlandırılan unsurlar, yazıyla takip edilebildiği kadarıyla 11. yüzyıldan beri var olan, bugün özellikle orta ve batı Anadolu ağızlarında koyulaşan unsurlardır. Bu unsurların tarihî veya çağdaş Türk yazı dillerinin birinde bulunması, Memluk Kıpçakçasının Oğuzcalaşması veya Kırım Tatarcasının Osmanlı Türkçesi etkisinde kalması örnekleri gibi ciddi bir kültürel etki veya bireysel sebepler dışında, o lehçenin Oğuzca etkisinde kaldığını göstermez. Bu sebeple söz konusu durumu, Oğuzca dışında herhangi bir lehçede Oğuzcada (özellikle orta ve batı Anadolu ağızları) koyulaşan unsurların gelişmemiş bir temayül hâlinde bulunması olarak değerlendirmek daha uygun görülmektedir. Çünkü, çok yakın bir döneme ait olmamak kaydıyla, Oğuzların kullandığı herhangi bir ses, şekil veya söz varlığı unsurunu diğer Türk lehçelerinin de kullanması her zaman ihtimal dâhilindedir. Aynı durum tam tersi için de geçerlidir. Dolayısıyla bu çalışma, 13-15. yüzyıl Eski Anadolu Türkçesi eserlerinde görülen ve zamanla Anadolu’daki yazı dilinde körlenen ses, şekil ve söz varlığı unsurları olarak düşünülmüş ve bu yönde bir değerlendirme yapılmıştır. Bu değerlendirme yapılırken de inceleme alanının genişliğinden dolayı Eski Anadolu Türkçesinin ilk dönem eserlerinden olan ve söz konusu yazı dilinin erken dönem dilbilgisi özelliklerini iyi bir biçimde yansıtan ve daha saf bir Oğuz ağzı ile yazılmış Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe adlı eser çalışma alanı olarak seçilmiştir. Bu eserdeki özellikler ses, şekil ve söz varlığı başlıkları altında örnekler üzerinden incelenmiştir.

Yöntem

Bu çalışmada batı Türkçesinin ilk yazılı dönemi olan Eski Anadolu Türkçesi yazarlarından Ahmed Fakih’in Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe adlı eseri ile genel olarak bazı çağdaş doğu Türk yazı dilleri arasında karşılaştırmalı bir yöntemle inceleme yapılmıştır. Bu eser için de Hasibe Mazıoğlu’nun 1974 yılında yayımlamış olduğu çalışma esas alınmıştır.

Çalışmada öncelikle, bugün doğu Türk yazı dillerinin genelinde koyulaşmış olarak bulunan ses, şekil ve söz varlığı unsurları ilgili eserde tespit edilmiş, daha sonra Eski Anadolu Türkçesinde genel bir temayül olarak bulunan bu unsurların doğu ve batı çağdaş Türk yazı dillerindeki durumu incelenmiş ve bu unsurların doğu Türk yazı dillerinde koyulaştığı, batı Türk yazı dillerinde ise genel olarak körlendiği tablolarla gösterilmiştir.

Türk dili araştırmalarında genellikle karışık dilli/lehçeli olarak adlandırılan eserlerde doğu Türkçesinde koyulaşan unsurlar açık olarak yer aldığı için bu eserler çalışmaya dâhil edilmemiştir.

Bulgular

Çalışma neticesinde elde edilen veriler bu kısımda ses bilgisi, şekil bilgisi ve söz varlığı olmak üzere üç başlık altında ele alınmıştır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:

A. Ses Bilgisi Birimi

Bazı Kelimelerde Zamir n’sinin Kullanımı: Batı Türkçesinde ünlüyle biten zamirlerden sonra bir çekim eki geldiğinde zamir ile ek arasına giren n sesine zamir n’si denir. Bu ses, ünlüyle başlayan ekler hariç bir gereklilik ol mamasına rağmen kelime ile ek arasında kullanılır. Doğu Türkçesinde ise zamir n’si bazı çekimlerde bulunmaz. Batı Türkçesinin ilk yazılı dönemini oluşturan Eski Anadolu Türkçesinde ise bu, şu zamirlerine gelen çokluk ekinden sonra ikili bir durumun olduğu görülür: bular / bunlar, şular / şunlar. Bunun yanında Eski Anadolu Türkçesinde ol biçiminde olan 3. teklik kişi zamirinin çokluk biçimi de olar şeklindedir (Timurtaş, 2005, s. 101-102). Burada da zamir n’sinin kullanılmadığı görülür. Bu örneklerden anlaşıldığı kadarıyla söz konusu sesin kullanılmamasının Eski Anadolu Türkçesinde temayül hâlinde olduğu ve sonrasında batı Türkçesinde bu durumun körlendiği görülür. Buna karşılık ise zamir n’siyle kullanım batı Türkçesinde genel olarak koyulaşmıştır. Doğu Türkçesinde ise bu, şu, o zamirlerinden sonra özellikle çokluk eki geldiğinde söz konusu sesin kullanımı koyulaşmamıştır. Dolayısıyla zamir n’sinin bazı çekimlerde kullanılmaması günümüzde doğu Türkçesinin ayırt edici bir özelliği olmuştur.

Çokluk ekinden önce zamir n’si kullanımı bakımından doğu ve batı Türkçesi çağdaş yazı dillerine bakıldığında söz konusu durumun şöyle olduğu görülür[1] :

Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere batı Türkçesinde Türkmen Türkçesi hariç çokluk ekinden önce zamir n’si kullanılmıştır. Doğu Türk yazı dillerinde ise genel olarak bu durum söz konusu değildir.

İncelenen metinde doğu Türkçesindeki gibi zamir n’sinin kullanılmadığı örnekler şunlardır:

Çu Kaʿbeden bular hicret iderler
Medı̇ ̄ nede varuban … (KEMŞ/18) (Mazıoğlu, 1974, s. 22)

Buluşmışlar ḳucuşmışlar yaturlar
Bularuñ yatduġı yir külli nurlar (KEMŞ/56) (Mazıoğlu, 1974, s. 24)

Diğer örnekler: buları (126, s. 29; 130, s. 29; 136, s. 29; 246, s. 36), bulara (132, s. 29), bulardan (35, s. 23; 152, s. 30), bular (260, s. 37)

Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’de “bu” zamirinin çokluk ekiyle kullanımına bakıldığında sadece bir örnekte zamir n’sinin kullanıldığı görülür: bunlar (137, s. 29). Buna karşılık on örnekte ise zamir n’si kullanılmamıştır. Dolayısıyla söz konusu eserde zamir n’sinin çokluk ekinden önce kullanılması yönünde kuvvetli bir temayülün olduğu görülür. Ancak bu durum günümüz Oğuz yazı dillerinde böyle değildir. Türkmen Türkçesi hariç diğer Oğuz yazı dillerinde çokluk ekinden önce zamir n’sinin kullanılması koyulaşmıştır.

B. Şekil Bilgisi Birimleri

Türkçenin tarihî ve çağdaş yazı dilleri arasında birtakım şekil bilgisi farklılıkları bulunur. Genel olarak bu farklılıklar, lehçeleri oluşturan boylar arasındaki farklılıklar arttıkça artar, azaldıkça da azalır. Doğu ve batı Türk yazı dilleri arasında da böyle farklılıklar vardır. Bunların bir kısmı öteden beri devam eden bir kısmı ise son zamanlarda ortaya çıkmış farklılıklardır. Yaklaşık olarak Türkçenin 13-15. yüzyıllar arası esas alındığında doğu Türk yazı dilleri ile batı Türk yazı dili arasında bazı şekil bilgisi farkları vardır. Bunların yanında söz konusu dönemde her iki yazı dili grubunda da kullanılan ancak daha sonra batı Türk yazı dillerinin bazılarında ya tamamen körlenen ya da zayıf bir temayül olarak devam eden şekil bilgisi özellikleri de vardır. Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’de tespit edilen bu özellikler şöyledir:

Emir kipinde kullanılan ġıl / -gil: Türkçede emir kipinin çekiminde diğer kip/zaman çekimlerinden farklı ekler kullanılır. Çünkü bu ekler, kipi belirtmenin yanında kişiyi de belirtir. Bunun yanında emir kipinin ikinci teklik kişi çekiminin diğerlerinden bir farklılığı daha vardır. Türkçenin tarihî seyrine bakıldığında emir kipinin ikinci teklik kişi çekiminde doğrudan fiil kök veya gövdesi kullanılır. Bunun yanında pekiştirme için ikinci teklik kişide ġıl / -gil biçim birimi de kullanılır. Sertkaya da söz konusu biçim birimin Türkçede emir kipinin 2. ve 3. kişilerinde kuvvetlendirme için kullanılan bir biçim birim olduğunu belirtir (1996, s. 142). Eski Anadolu Türkçesinde de emir kipinin 2. teklik kişisinde bazen kullanılan bazen de kullanılmayan bu ekin zamanla batı Türkçesi yazı dilinde Türkmen Türkçesindeki -gXn biçimindeki sınırlı kullanımı hariç körlendiği görülür. Doğu Türk yazı dillerinde ise bazı ses değişiklikleri ile genel olarak söz konusu biçim birim devam eder. Dolayısıyla bu biçim birimin de doğu Türkçesinde koyulaştığı, batı Türkçesinde ise körlendiği söylenebilir.

Söz konusu ekin çağdaş batı ve doğu Türk yazı dillerindeki durumu şöyledir:

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere söz konusu biçim birim Türkmen Türkçesi hariç batı Türkçesi yazı dillerinde kullanılmamaktadır. Doğu Türkçesi yazı dillerinde ise koyulaşmış biçimdedir.

Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerife’de emir kipinin 2. teklik kişisinde -ġıl / -gil biçim biriminin kullanıldığı örnekler şunlardır:

Ḳulaḳ dut diñlegil sen işbu sözi
Çevirmegil bu sözde ısra yüzi (KEMŞ/50) (Mazıoğlu, 1974, s. 24)

Gözüñden yaş aḳıtġıl düz namāzın
Ki olur ḳaṭrası dürrile mercān (KEMŞ/84) (Mazıoğlu, 1974, s. 26)

Diğer örnekler: akıtġıl (84, s. 26), ṣorġıl (160, s. 31), çekmegil (216, s. 34), girgil (249, s. 36), virgil (249, s. 36), bilgil (283, s. 39), gözetgil (323, s. 41), gitgil (323, s. 41), eylegil (338, s. 42), ḳılġıl (338, s. 42)

-sIz ikinci çokluk kişi eki: Türkçede görülen geçmiş zaman, dilek kipi ve emir kipi hariç diğer fiil çekimlerinde 2. çokluk kişi ifadesi için -sInIz veya sIz ekleri kullanılır. Bu eklerden ilkinin günümüzde batı Türkçesinde koyulaştığı, ikincisinin ise doğu Türkçesinde koyulaştığı görülür. Söz konusu eklerin çağdaş Türk lehçelerindeki kullanımlarına bakıldığında şöyle bir durum ortaya çıkar:

Eski Anadolu Türkçesinde söz konusu ekin fiil çekimlerine bakıldığında daima -sIz biçiminin kullanıldığı görülür (Gülsevin ve Boz, 2013). Dolayısıyla bu durumun 13-15. yüzyıllar arasındaki batı Türkçesinde koyulaşmış bir dil hadisesi olduğu da söylenebilir. Ancak günümüz batı Türkçesi yazı dillerinde bakıldığında söz konusu ekin -sInIz biçiminde kullanıldığı, dolayısıyla bu biçimin koyulaştığı görülür.

Söz konusu ekin Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’deki örnekleri şunlardır:

Hele bir gün irişdük Kaʿbeye biz
Naṣı̇ ̄ b ola Çalapdan varasız siz (KEMŞ/66) (Mazıoğlu, 1974, s. 25)

Esen ḳaluñ gönüldük ḫayr ile biz
Naṣı̇ ̄ b ola varasız daḫı hem siz (KEMŞ/184) (Mazıoğlu, 1974, s. 32)

-UpdUr öğrenilen geçmiş zaman: Bu yapı, Eski Anadolu Türkçesinde kullanılan öğrenilen geçmiş zaman ifadelerinden biridir (Gülsevin ve Boz, 2013, s. 64; Şahin, 2009, s. 66; Timurtaş, 2005, s. 140). Akar, söz konusu yapının Hazar ötesi ağızlarda çokça rastlanan bir yapı olduğunu belirtir (2018, s. 169). Timurtaş da bu yapının bugün doğu Türkçesinde hâlâ kullanıldığını, bunun yanında Doğu Anadolu bölgesi ve Azerbaycan Türkçesinde de -up biçimiyle öğrenilen geçmiş zaman ifadesi için çokça yer aldığını belirtmiştir (2005, s. 140).

Söz konusu yapının Eski Anadolu Türkçesinde 2. teklik, 3. teklik ve 3. çokluk kişi çekimlerinde kullanıldığının örnekleri vardır (Gülsevin ve Boz, 2013, s. 64). Ancak çoğunlukla -mIş eki kullanıldığı için -updUr yapısı zayıf bir temayül olarak Eski Anadolu Türkçesinde yer almıştır.

Öğrenilen geçmiş zaman ifadesi için kullanılan yapının çağdaş Türk lehçelerinin bazılarındaki durumu şöyledir:

Görüldüğü üzere Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’de kullanılan -UpdUr öğrenilen geçmiş zaman yapısı çağdaş Türk yazı dilleri içerisinde genel olarak doğu Türk yazı dillerinde koyulaşmıştır. Batı Türk lehçelerinde ise sadece Azerbaycan ve Türkmen Türkçelerinde kullanılmaktadır. Bu hâliyle de söz konusu biçim birimin doğu Türkçesinde koyulaşan bir yapı olduğu söylenebilir.

Söz konusu biçim birimin incelenen eserde tespit edilen örnekleri şöyledir:

Günāhlarum benüm ḥadden aşupdur
Deñizlerden biter olup ṭaşupdur (KEMŞ/6) (Mazıoğlu, 1974, s. 21)

Ebūbekr ile ʿÖmer bile yatur

Ṭolupdur anlaruñla iki yanı (KEMŞ/32) (Mazıoğlu, 1974, s. 23)

Diğer örnekler: gidipdür (46, s. 24), durupdur (90, s. 26), ṭoġupdur (133, s. 29), diyüpdür (163, s. 31), gidüpdür (214, s. 34), idüpdür (214, s. 34), geçüpdür (238, s. 36), ṭolupdur (291, s. 39)

Eksiz belirtme: Türkçede belirtme durumu ifadesi için birkaç farklı yapı kullanılır. Tarihî Türk yazı dillerinde söz konusu ifade için +(X)g, +nI, +I ekleri kullanılmıştır. Bunların yanında eksiz olarak da belirtme durumu ifade edilir. Bunun için de genellikle 3. teklik/çokluk iyelik eklerinden sonra gelen n sesiyle birlikte doğrudan belirtme durumuna işaret eden bir ek olmamasına rağmen cümlede yüklemin istediği belirtme durumu ifade edilir. Bu konuda Gülsevin ve Boz Türkçenin Eski Anadolu Türkçesi döneminde de iyelik eki almış isimlerin +(y)I veya +nI eklerini almadan belirli nesne olduklarını ve burada +Ø şeklinde bir belirtmenin olduğunu ifade eder:

1. kişi ad+um+ı okı- = (~ eteg+üm+ ø dut-)

2. kişi ‘akl+uñ+ı der- = (~ eteg+üñ+ ø dut-)

3. kişi yol+ın+ı aç- = (eteg+in+ø dut-) (2013, s. 53)

Söz konusu belirtme durumu ifadesinin günümüzde Türk lehçelerindeki durumu dikkate alındığında bu yapının doğu Türk yazı dillerinde koyulaştığı, batı Türk yazı dillerinde körlendiği görülür. Söz konusu yapının çağdaş Türk lehçelerindeki durumu şöyledir:

Çağdaş doğu Türk lehçelerinde genel olarak koyulaşan eksiz belirtme durumu Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’de de görülmektedir. Bu özelliğiyle de söz konusu dil bilgisi unsuru doğu Türkçesinde koyulaşan buna karşılık batı Türkçesinde körlenen unsurlardan biridir.

İlgili eserde tespit edilen örnekler şunlardır:

Ṣaḫre altına girürler imāme yirin görürler
Yüzlerin yire sürür(ler) Ḥaḳa ḳılurlar secdeti (KEMŞ/348) (Mazıoğlu, 1974, s. 43)

Güruh güruh ḥuccāc gelür mināreye yüzin sürür
Göricegez ḥayrān olur ol şerif ḳubbe Saḫreti (KEMŞ/349) (Mazıoğlu, 1974, s. 43)

Miskin Faḳıḥ ne söylesün fażlın nice şerḥ eylesün
Ol enbiyālar ḳıblesin pāẕişāh ider midḥati (KEMŞ/354) (Mazıoğlu, 1974,s. 43)

Vardum ‘İ ̄ sā beşiğine yüzüm sürdüm işigine
Girdüm yatdum beşiğine Ḳuds-i mübarekdedür (KEMŞ/373) (Mazıoğlu, 1974, s. 44)

C. Söz Varlığı Birimleri

Dilde ses ve biçim unsurlarında olduğu gibi söz varlığı unsurlarında da lehçeler arası bazı farklılıklar vardır. Türkçedeki bazı kelimelerin birtakım anlamlarla çeşitli lehçelerde bir süre kullanılıp daha sonra körlendiği buna karşılık bazı lehçelerde ise koyulaştığı ve o lehçenin ayırt edici özelliği olduğu görülür. Genel olarak Eski Anadolu Türkçesinde, özel olarak ise bu çalışmaya kaynaklık eden eserde de böyle kelimeler vardır. Bunlar yazıyla takip edilebildiği kadarıyla batı Türkçesinde 13. yüzyılda kullanılan ve zamanla batı Türk yazı dillerinde genel olarak körlenen söz varlığı unsurlarıdır. Bunları şöyle sıralamak ve örneklendirmek mümkündür:

Anda-: Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’de “izle-, takip et-” anlamında bir kere geçen kelime batı ve doğu Türk yazı dillerinde şöyle bir durum arz etmektedir:

Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’de bir kez geçen söz konusu kelimenin “izlemek, takip etmek, gözetlemek” anlamıyla batı Türk lehçelerinde bulunmadığı buna karşılık Kazakça ve Kırgızcada aynı anlamla kullanıldığı görülür. Bu açıdan da söz konusu kelimenin doğu Türk lehçelerinin bazılarında bulunduğu ve bu özelliğiyle de onlarda koyulaşan unsurlarından olduğu söylenebilir.

Söz konusu kelimenin Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’deki örneği şudur:

Ḥabı̇ ̄ bine emr ḳılur Mekkeden Aḳṣāya gelür
Enbiyālar ṣaf ṣaf olur andar anda imāmeti (343, s. 42)

Dur-: Türkçede farklı anlamlarda kullanılan “dur-/tur-” fiili günümüz batı Türk yazı dillerinde genel olarak hareketsizliği ve var olmayı ifade eden anlamlarla kullanılmaktadır. Doğu Türk yazı dillerinde ise bundan farklı olarak söz konusu anlamlarının yanında “kalkmak, ayağa kalkmak” anlamıyla da kullanılır. Dolayısıyla söz konusu fiilin ifade ettiği anlam alanında bir farklılık bulunur. “Dur- / tur-” fiili, Tarama Sözlüğü verilerine göre “kalkmak, ayağa kalmak” anlamıyla 17. yüzyıla kadar batı Türk yazı dilinde kullanılır (Türk Dil Kurumu, t.y.). Sonrasında ise görülmez.

Günümüz Türk yazı dillerinde “kalkmak, ayağa kalkmak” anlamı için “dur- / tur-” veya “kalk-” fiilinin kullanımı şöyledir:

Yukarıda da görüldüğü üzere batı Türk yazı dillerinde, Türkmen Türkçesindeki ikili kullanım hariç, “kalkmak, ayağa kalkmak” anlamı için “kalk-” fiili kullanılmaktadır. Doğu Türk lehçelerinde ise tespit edilebildiği kadarıyla Karluk gurubu yazı dilleri hariç “kalk-, ayağa kalk-” anlamı için tur- fiili kullanılmaktadır. Karluk grubunda ise her ikisinin de yer aldığı görülür.

Eski Anadolu Türkçesinde de dur- fiilinin “kalk-, ayağa kalk-” anlamı için kullanıldığı görülür. Dolayısıyla dur- fiilinin söz konusu anlamla kullanılması doğu Türk lehçelerinde koyulaşan, batı Türk lehçelerinde ise büyük oranda körlenen bir özelliğin Eski Anadolu Türkçesindeki yansıması olarak görülebilir.

İlgili fiilin “kalk-, ayağa kalk-” anlamıyla Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’deki örnekleri şunlardır:

Ebūbekrüñ evine durdı vardı
Çaġırıp ev divārına el urdı (KEMŞ/13 (Mazıoğlu, 1974, s. 21)

Mıṣırlu durdı bir gün göçdi gitdi
Girü geldügi yola Bedre yitdi (KEMŞ/299) (Mazıoğlu, 1974, s. 40)

Dün: Doğu Türk yazı dillerinde tün biçiminde olan kelime, bu yazı dillerinde “akşamdan sonra başlayan ve gün ağarıncaya kadar geçen zaman dilimi” anlamında batı Türk yazı dillerindeki gece kelimesi karşılığı olarak kullanılmaktadır. Batı Türk yazı dillerinde dün biçiminde olan kelime “bugünden bir önceki gün” anlamıyla kullanılır. “Akşamdan sonra başlayan ve gün ağarıncaya kadar geçen zaman dilimi” için ise gece kelimesi kullanılır. Dolayısıyla doğu ve batı Türk yazı dilleri arasında söz konusu koyulaşma bakımından farklılık görülür.

Tarama Sözlüğü verilerine göre dün kelimesi, “gece” anlamında Eski Anadolu Türkçesi döneminde daha çok 13-15. yüzyıllar arasında kullanılmış, bunun yanında 16 ve 18. yüzyıllarda da örneklerine rastlanmıştır (Türk Dil Kurumu, t.y.). Türkiye Türkçesinde ise “gece” anlamıyla bağlantılı olarak sadece tüne-, tünek ve tünaydın kelimeleri bulunur. Tüne-, “kuş veya kümes hayvanlarının uyuyup geceyi geçirmek için bir sala, sırığa konmak”, “geceyi bir yerde geçirmek”; tünek, “kuş veya kümes hayvanlarının genellikle uyuyup geceyi geçirmek için üzerine kondukları dal veya sırık”, “geceleyecek, yatacak yer”; tünaydın “öğleden akşama kadar geçen süre içerisinde karşılaşıldığında kullanılan bir selamlama sözü” anlamlarına gelmektedir.

Türk lehçelerinde “akşamdan sonra başlayan ve gün ağarıncaya kadar geçen zaman dilimi” için kullanılan kelimelerin genel durumu aşağıda verilmiştir:

Söz konusu kelimenin Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’de “akşamdan sonra başlayan ve gün ağarıncaya kadar geçen zaman dilimi” anlamıyla kullanımına bir örnek vardır:

İmdi Faḳıḥ sen bunı medḥ idesin dün güni
Yarın (ki) maḥşer güni Ḳuds-i mübārekdedür (378, s. 45)

Kanda: Türkçede soru ifadesi için kullanılan kelimelerin ikisi “ne” ve “ka” kelimelerdir. Batı Türk yazı dilinde daha çok “ne” kelimesi ve bu kelimenin çekimlenmiş biçimleri kullanılırken doğu Türk yazı dillerinde “ka” kelimesi ve bu kelimenin çekimlenmiş biçimleri kullanılır. Batı Türk yazı dillerinden Türkiye Türkçesinde “ka” kelimesi üzerine kurulu hangi (< kangı), hani (kaç kelimeleri vardır. Bunların haricinde ise nerede, nereden, neden, nereye, niçin, nasıl gibi kelimeler kullanılır. Bu bilgiler ışığında batı ve doğu Türk yazı dillerinde kanda / nerede kullanımı durumu aşağıda verilmiştir:

Tabloda da görüldüğü üzere soru ifadesi için batı Türkçesi yazı dillerinde Azerbaycan Türkçesi hariç “ne” kelimesi kullanılmış, doğu Türkçesi yazı dillerinde ise çok büyük oranda “ka” kelimesi kullanılmıştır. Bu açıdan söz konusu eserde rastlanan “kanda” kullanımı kelime kökü itibariyle doğu Türkçesinde koyulaşmış bir kullanımdır.

“Kanda” kelimesinin Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’de rastlanan örnekleri şunlardır:

Resūlu’llāh oḳurmış ḫuṭbe anda
İşidenler gidipdür ḳanı ḳanda (KEMŞ/46) (Mazıoğlu, 1974, s. 24)

Emı̇ ̄ rü’l-mü’minin hem Ḥamza anda
İşid imdi anuñ türbesi ḳanda (KEMŞ/285) (Mazıoğlu, 1974, s. 39)

Diğer örnekler: ḳanda (296, s. 39)

Kıl-: Türkçede kılış ifade eden yardımcı fiiller içerisinde çoğunlukla et- ve kıl- fiilleri kullanılır. Günümüzde söz konusu yardımcı fiillerin kullanımına bakıldığında Oğuz yazı dillerinde çoğunlukla et-, bunun yanında bazen eyle-; doğu Türk yazı dillerinde ise genellikle kıl- fiilinin kullanıldığı görülür. Söz konusu durumu aşağıda şöyle göstermek mümkündür:

Batı Türkçesinin Eski Anadolu Türkçesi döneminde yardımcı fiil olarak et- fiilinin yanında kıl- fiili de kullanılmıştır. Ancak, daha sonraları Anadolu yazı dilinde kıl- yardımcı fiilinin kullanımı azalmış, et- yardımcı fiili genel olarak kullanımına devam etmiştir. Çalışmaya konu olan eserde de batı Türkçesinde körlenen, buna karşılık genel olarak doğu Türkçesinde koyulaşan kıl- yardımcı fiilinin kullanımı et- fiilinin yanında azımsanmayacak oranda mevcuttur. Bu da doğu Türkçesinde koyulaşan bir unsurun Eski Anadolu Türkçesindeki durumunu göstermektedir. Söz konusu eserde tespit edilen örnekleri şunlardır:

Bu şehrüñ orta yiri ka’bedür çaḳ
Anı hürmetlü ḳıldı ol kerı̇ ̄ m Ḥaḳ (KEMŞ/71) (Mazıoğlu, 1974, s. 25)

Ḳaçan girdüm Ḥareme gördi gözüm
Hezārān şükr ḳıldı Ḥaḳḳa özüm (KEMŞ/73) (Mazıoğlu, 1974, s. 25)

Diğer örnekler: niyaz ḳıldum (75, s. 25), āh u fiġān ḳılmayasın (83, s. 26), naẓar ḳıl (160, s. 31), ziyāret ḳıl (262, s. 37; 265, s. 37), ziyāret ḳılduḳ (277, s. 38), āzād ḳılġıl (338, s. 42), şükür ḳıldı (340, s. 42), emr ḳılur (343, s. 42), tevbe kılurlar (347, s. 43)

Burada örnekleri bulunan kullanımların hepsi bugün Türkiye Türkçesinde et- yardımcı fiiliyledir: niyaz et-, nazar et-, ziyaret et-, azat et-, tövbe et- vb.

Öz: Türkçede genelde dönüşlülük zamiri olarak “kendi” ve “öz” kelimelerinin kullanıldığı görülür. Bunların yanında Altay Türkçesinde “boy(ı)”, Tuva Türkçesinde “bot”, Hakas Türkçesinde “pos” kelimeleri kullanılır. Bunlardan “kendi” zamiri batı Türk lehçeleri içerisinde Türkiye Türkçesi ve Gagavuz Türkçesinde, “öz” kelimesi ise doğu Türk lehçelerinde koyulaşmıştır. Dönüşlülük zamirlerinin batı ve doğu Türk lehçelerindeki durumu şöyle gösterilebilir:

Yukarıda da görüldüğü üzere doğu Türk lehçelerinin genelinde “öz” kelimesi koyulaşmıştır. Batı Türk lehçeleri içerisinde ise Azerbaycan ve Türkmen Türkçesi hariç “kendi” kelimesi koyulaşmıştır. Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’de ise bir kere “kendü”, üç kere de “öz” kelimesi geçmektedir. Dolayısıyla “öz” yönünde genel bir temayülün olduğu görülür. Söz konusu eserde tespit edilen örnekler aşağıda verilmiştir:

Ḳaçan girdüm Ḥareme gördi gözüm
Hezārān şükr ḳıldı Ḥaḳḳa özüm (KEMŞ/73) (Mazıoğlu, 1974, s. 25)

Özüñi yıġ harām işden hemı̇ ̄şe
Ki yarın ḳılmayasın āh u fiġān (KEMŞ/83) (Mazıoğlu, 1974, s. 26)

Diğer örnek: özüm (75, s. 25)

Tarıl-: Eserde “dağılmak, sağa sola kaçışmak” anlamında kullanılan bu fiilin tarihî Türk yazı dillerine bakıldığında doğu Türkçesi yazı dillerinde kullanıldığı görülür. Söz konusu fiil günümüzde de çağdaş Türk yazı dillerinin doğu gruplarında kullanılır. Buna karşılık batı Türk lehçelerinde ise “dağıl-” fiili bulunur. Söz konusu kelimenin ifade ettiği anlamın karşılanma biçiminin günümüzdeki durumu aşağıda verilmiştir:

Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe’de bir kez kullanılan bu kelime yanında “dağıl-” fiilinin hiç kullanılmadığı görülür. Bu hâliyle de doğu Türk lehçelerinde koyulaşan bir söz varlığı unsurunun batı Türkçesindeki kullanımı olarak değerlendirilebilir. Tarıl- fiilinin söz konusu eserdeki örneği şöyledir:

İşāret eyler aya ay yarılur
O kāfirler anı görüp ṭarılur (KEMŞ/131) (Mazıoğlu, 1974, s. 29)

Sonuç

Eski Anadolu Türkçesi eserlerinden Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe özelinde hazırlanan bu çalışmada Türk dilindeki lehçeler arası ayrımlarda kullanılan bazı ses, şekil ve söz varlığı birimleri genel temayül, koyulaşma ve körlenme ilkeleri çerçevesinde ele alınmıştır. Herhangi bir Türk lehçesinde koyulaşan dil birimi başka lehçelerde genel temayül/temayül hâlinde bulunabilir veya körlenmiş olabilir. Bir lehçede koyulaşan dil biriminin başka lehçelerde de bulunması durumu, koyulaşan lehçenin diğer lehçeye etkisi olarak değerlendirilmemelidir. Çünkü, Türk dilinin herhangi bir yerinde gelişen ve koyulaşan bir birim başka bir lehçede genel temayül veya temayül hâlinde bulunabilir veya körlendiği için ortadan kalkabilir. Bu çerçevede de tarihî ve çağdaş doğu Türk yazı lehçelerinde koyulaşan bazı unsurların günümüz batı Türkçesinin ilk yazılı dönemi olarak kabul edilen Eski Anadolu Türkçesinde genel temayül hâlinde bulunduğu ve bunların zamanla batı Türk lehçelerinde genel olarak körlendiği Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe adlı eser özelinde görülmüştür. Batı Türk yazı dilleri içerisinde Türkiye Türkçesinde körlenmenin ileri seviyede olduğu ve buna Gagavuz Türkçesinin de genel olarak dahil edilebileceği söylenebilir. Ardından körlenmenin düzeyi bakımından sırasıyla Azerbaycan Türkçesi ve Türkmen Türkçesi gelmektedir.

Koyulaşma ve körlenmenin ortaya konması için Eski Anadolu Türkçesi eserlerinden Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe ses, şekil ve söz varlığı unsurları bakımından taranmış ve bugün batı Türkçesinde genel olarak körlenen, doğu Türkçesinde ise koyulaşan, ancak ilgili eserde genel bir temayül olarak yer alan aşağıdaki unsurlar tespit edilmiştir.

1. Ses bilgisi: Bazı kelimelerde zamir n’sinin kullanımı

Bu başlığın günümüz Oğuz Türkçesi yazı dillerindeki durumu şöyledir:

2. Şekil bilgisi: Emir kipinde kullanılan -ġıl / -gil, -sIz ikinci teklik kişi eki, -UpdUr öğrenilen geçmiş zaman, eksiz belirtme

Bu başlıkların günümüz Oğuz Türkçesi yazı dillerindeki durumu şöyledir:

3. Söz varlığı: anda-, dur-, dün, ḳanda, ḳıl-, öz, tarıl

Bu başlıkların günümüz Oğuz Türkçesi yazı dillerindeki durumu şöyledir:

Yukarıda da görüldüğü üzere Eski Anadolu Türkçesinde genel bir temayül olarak bulunan bu dil birimleri günümüz Oğuz yazı dillerinde yani batı Türkçesi yazı dillerinde genel olarak devam etmemiş ve körlenmiştir. Dolayısıyla doğu Türkçesi yazı dillerinde koyulaşan dil birimlerinin batı Türkçesi yazı dillerinde bulunması, doğu lehçelerinin batı lehçelerine etkisi olarak değerlendirilmemeli; aynı şekilde batı Türkçesi yazı dillerinde koyulaşan dil birimlerinin doğu Türkçesi yazı dillerinde bulunması da, batı Türkçesinin doğu Türkçesine etkisi olarak değerlendirilmemelidir. Aynı zamanda herhangi bir dil biriminin herhangi bir lehçe veya lehçe grubunun tekelinde olmaması sebebiyle “…eserde/dönemde Oğuzca unsurlar” veya “… eserde/ dönemde doğu Türkçesi unsurları” gibi adlandırmalara gerek olmadığı düşünülmektedir.

Bundan sonraki çalışmalarda Eski Anadolu Türkçesi dönemine ait daha fazla eserin ele alınması konunun daha detaylı bir biçimde ortaya konmasını sağlayacaktır.

Kaynakça

Akar, A. (2011). Türkiye Türkçesi ağızlarında Oğuzca dışı dil unsurları. 38. ICANAS uluslararası Asya ve Kuzey Afrika çalışmaları kongresi bildirileri; dil bilimi, bil bilgisi ve dil eğitimi içinde (s. 23-38). Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu.

Akar, A. (2018). Eski Türkçeden Oğuzcaya saklantılar. Ş. Doğan ve M. S. Güneş (Ed.), Köktürk yazısının okunuşunun 125. yılında Orhun’dan Anadolu’ya uluslararası Türkoloji sempozyumu bildiriler kitabı içinde (1. C, s. 25-31). Kesit.

Aktan, B. (2012). Mu’înü’l-Mürîd’de Oğuzca ses ve şekil özellikleri. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 32(2), 1-7.

Boz, E. (2018). Hakîkî Divanı’nda eski Oğuz Türkçesi özellikleri üzerine. M. S. Yıldız, A. Can ve M. Özkaya (Ed.), III. uluslararası Aksaray sempozyumu bildirileri içinde (s. 39-46). Aksaray Üniversitesi Somuncu Baba Tarih ve Kültür Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi.

Çolak, D. (2015). Saha Türkçesinde Oğuzca unsurlar. R. Özyürek, H. Gökçe ve A. Çeleboğlu (Yay.), X. uluslararası büyük Türk dili kurultayı bildirileri içinde (s. 44-53). Bilkent Üniversitesi.

Çürük, M. S. (2011). Mu’înü’l-Mürîd’de Oğuz Türkçesi unsurları. 38. ICANAS uluslararası Asya ve Kuzey Afrika çalışmaları kongresi bildirileri; dil bilimi, bil bilgisi ve dil eğitimi içinde (s. 405-418). Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu.

Dilâçar, A. (1957). Türk lehçelerinin meydana gelişinde genel temayüllerin koyulaşması ve körlenmesi. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı – Belleten, 5, 83-93.

Doerfer, G. (1977). Das Chorasantürkische. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı – Belleten, 25, 127-204.

Doğan, A. T. (2019). VIII-XV. yüzyıllarda Oğuzların dili Türkçenin en yeğnisi miydi? Yeni Türkiye, 25(106), 496-505.

Gül, M. (2015). Kutadgu Bilig’deki Oğuzca unsurlar. JASSS Studies, 37(1), 253- 265.

Gülsevin, G. (1998). Köktürk bengü taşlarındaki Oğuzca özellikler. Kardeş Ağızlar Türk Lehçe ve Şiveleri Dergisi, 7, 12-18.

Gülsevin, G. (2004). Eski Türk yazı dilinde Oğuz lehçesinin ses, şekil ve sözvarlığı unsurları. Amanzholov readings-2004: The international scientific-practical conference içinde (s. 119-125).

Gülsevin, G. (2007). Oğuzca olmayan tarihi metinlerde Oğuzca unsurlar ve Nehcü’l-Feradis örneği. Uluslararası sürekli Altayistik konferansı bildirileri içinde (s. 163-175). Türk Dil Kurumu.

Gülsevin, G. (2010). Oğuzca olmayan Türk lehçelerinde Oğuzca unsurlar ve bunlara teorik bir yaklaşım. Turkish Studies, 5(1), 57-76.

Gülsevin, G. (2011). Divanu Lügati’t-Türk’teki Oğuzca özelliklere karşılaştırmalı bir bakış. Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi, 63, 331-345.

Gülsevin, G. (2016). 11. yüzyılda hangi Oğuz diyalektleri vardı? Bilig, 76, 269- 300.

Gülsevin, G. (2022). Eski Türkçedeki Oğuzca belirtilere eklemeler. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, IV(1), 37-49.

Gülsevin G. ve Boz, E. (2013). Eski Anadolu Türkçesi. Gazi Kitabevi.

Gülsevin, S. (2007). Karay Türkçesinde Oğuzca unsurlar. Turkish Studies, 2(2), s. 300-306.

Hazar, M. (2011). Çağatay Türkçesinde Oğuzca özellikler ve benzerlikler. The Journal of Academic Social Science Studies (JASSS), 4(1), 31-63.

Kaymaz, Z. (2002). Hoca Ahmet Yesevî’nin hikmetlerindeki Oğuz Türkçesi unsurları. Türk Dünyası Araştırmaları, 139, 155-162.

Kaymaz, Z. (2004). Çağatay Türkçesindeki Oğuzca unsurlar üzerine. Amanzholov readings-2004: The international scientific-practical conference içinde (s. 204-210). Kazakistan.

Korkmaz, Z. (2005). Eski Türkçedeki Oğuzca belirtiler. Türk dili üzerine araştırmalar içinde (C I, s. 205-216). Türk Dil Kurumu.

Korkmaz, Z. (2013). Türkiye Türkçesinin temeli Oğuz Türkçesinin gelişimi. Türk Dil Kurumu.

Levitskaya, L. S. (2005). Çuvaş Türkçesinde Oğuz Türkçesi unsurları var mı? (B. Bayram, Çev.). Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, VI(1), 251-255.

Mazıoğlu, H. (1974). Ahmed Fakih, Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerı̇ ̄fe. Türk Dil Kurumu.

Özveren, M. S. (2020). Eski Türk şiirinde Oğuzca unsurlar. Oğuz-Türkmen Araştırmaları Dergisi (OTAD), IV(1), 142-153.

Sertkaya, O. F. (1996). Bolsungıl tep tediler. Uluslararası Türk dili kongresi içinde (s. 135-142). Türk Dil Kurumu.

Şahin, H. (2009). Eski Anadolu Türkçesi. Akçağ.

Türk Dil Kurumu (t.y.). Tarama sözlüğü. 27 Ağustos 2023 tarihinde https://sozluk. gov.tr. adresinden ulaşılmıştır.

Taşağıl, A. (2017). Eski Türk boyları -Çin kaynaklarına göre- (MÖ III. - MS X. asır). Bilge Kültür Sanat.

Timurtaş, F. K. (2005). Eski Türkiye Türkçesi. Akçağ.

Vörös, G. (2002). Halaç dilinde Oğuzca unsurlar. Türkler (C 3, s. 1216-1225). Yeni Türkiye.

Yücel, B. (2021). Bâbür Divanı’ndaki Oğuzca özellikler üzerine. H. Tokyürek ve B. Bekar (Ed.), Doğumunun 60. yılında Nevzat Özkan armağanı ediyä yazıka içinde. Nobel Bilimsel Eserler.

Etik Komite Onayı

Araştırmada etik kurul iznine gerek yoktur.

Çıkar Çatışması

Yazar, çıkar çatışması olmadığını beyan eder.

Finansman

Araştırma için herhangi bir mali destek alınmadı.

Kaynaklar

  1. Bu tabloya doğu Türk yazı dillerinde sonu ünsüzle biten bul, sol, ol zamirlerinin çokluk biçimleri dâhil edilmemiştir.

Figure and Tables