Türkler, tarih boyunca geniş bir coğrafyaya yayılmaları nedeniyle pek çok kültür ve medeniyet dairesine girmiş ve birçok milletle etkileşim hâlinde olmuştur. Bunun sonucunda tercüme eserler, ticaret, din ve çeşitli sosyal faaliyetlerden dolayı kaçınılmaz olan dilsel temaslar nedeniyle Türkçeye pek çok yabancı sözcük geçmiştir. Türkçe, yazılı olarak takip edilebilen dönemlerden itibaren yabancı kelimeler sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Türkçedeki yabancı kelimeler sorunu, Karal’ın da belirttiği gibi zaman ve mekân içinde süreklilik göstermesi, halkımızın tümünü ilgilendirmesi ve toplumun kültür değişmelerine paralel bir doğrultu izlemesi gibi nedenlerle Tanzimat Dönemi’nden günümüze değin güncelliğini korumuştur (2001, s. 7).
Yabancı dillerin etkisi dönemlere göre farklılık göstermiştir. Aksan (1997, s. 345), Köktürk döneminde %1’in altında olan yabancı öge oranının Uygur döneminde %1 ila %12, Karahanlı döneminde %2 ile %26, Codex Cumanicus’ta %10, Eski Anadolu Türkçesinde %20, Divan şiirinde %60 ve Tanzimat Dönemi’nde %60 civarına ulaştığını tespit etmiştir. Köktürk döneminde neredeyse hiç kopya kelime görülmemekle birlikte divan şiiri ve Tanzimat Dönemi’nde kopya kelimelerin sayısı çok yüksek oranlara çıkmıştır.
Türklerin tarih boyunca kültür ve medeniyet bakımından yaşadığı köklü değişimlerin dile yansımaları olmuştur. Uygurlarda Manihaizm’e ve Budizm’e ait eserler Türkçeye tercüme edilirken İslamiyet’e geçişle özellikle Kur’an tercümelerinde Arapça kelimelere Türkçe karşılıklar bulma çabası görülmüştür. Nitekim Eckmann, TİEM 73’te bulunan Kur’an tercümesinin çok az sayıda Arapça ve Farsça sözcük içermesini mütercimin Kur’an’ın ilk Farsça tercümesini yapanları bu hususta taklit ederek her şeyi Türkçe kelimelerle karşılamaya gayret etmesiyle açıklamıştır (1973, s. 17).
Duraklama ve gerileme dönemlerinde büyük bir güç kaybı yaşayan Osmanlı Devleti’nin yönünü Batı’ya çevirmesiyle birçok alanda yenilik ve değişim nüveleri görülmeye başlanmıştır. III. Selim ile başlayan ve Karal’ın (1983, s. 61) “Avrupa usulünde yetiştirilmek istenen talimli ordu” ve “Yeniçeriliği kaldırmak, ulemanın nüfuzunu kırmak, Osmanlı Devleti’ni Avrupa’nın, ilim, sanat, ziraat, ticaret ve medeniyette yaptığı ilerlemelere ortak olmak için girişilen yenilik hareketlerinin bütünü” olarak tanımladığı Nizam-ı Cedid hareketleri yeni bir medeniyet dairesine geçişin habercisi olmuştur.
Dilde Sadeleşme Hareketleri ve Kurumsal Dil Politikaları
Osmanlı Devleti’nde, Fransız İhtilali sonrası başlayan milliyetçilik/ulusçuluk akımlarının etkisi ile “milliyetçilik” ve “dilde millîlik” fikirleri tartışılmaya başlanmıştır. Tanzimat, Türk düşünce tarihi içerisinde çok sayıda kırılmanın yaşandığı bir süreç olarak dil sorunlarının da tartışılmaya başlandığı bir dönem olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat Dönemi’ne kadar devlet iradesi için Arapçanın ve Farsçanın Türk diline etkisi büyük bir sorun teşkil etmemiştir. Belge (1982) ve Özkan (2004) Tanzimat Dönemi’ne kadar devletin toplumla ilişkisi uzun süre aynı kaldığından var olan dilsel yapının büyük bir mesele olarak görülmediğini söylemektedirler. Ayrıca Belge (1982), dil meselesini “Osmanlı Devleti’nin uygarlık değiştirme zorunluluğunu duymasıyla başladığını” belirtmiş ve “Tanzimat’ı geniş kapsamlı dil tartışmalarının başladığı” ilk dönem olarak değerlendirmiştir. Medeniyet değişiminin sonucunda Türkçe, Batı dillerinin tesiri altında kalmış ve Batı dillerinden pek çok sözcük Türkçeye girmeye başlamıştır. Gelenekte Arapça ve Farsçanın oluşturduğu sorunlar ile yenileşme hareketleri sonucunda Batı dillerinden Türk diline kopyalanan sözcük sorunları benzerlik taşımaktadır. Nitekim Bıçak, 19. yüzyıldan itibaren yeni bir ulema tipinin ortaya çıktığının ve başka bir medeniyet diline bağlandığının altını çizmektedir (2019, s. 553).
Dilde yabancı kelimelerin artış göstermesi zaman zaman aydınları harekete geçirmiş ve belirli bir kamuoyu oluştuktan sonra dil akademileri ve dil dernekleri kurulmuştur. Bu derneklerin kurulmasıyla beraber diller sadeleşme ve özleşme dönemlerinden geçmiştir.[1] Dilde sadeleşme fikri Genç Kalemler ile fiilî olarak uygulamaya geçmişse de 1931 yılında kurulan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti ile 1932 yılında kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti ve sonrasında Türk Dil Kurumunun çalışmalarıyla kurumsal ve sistemli bir şekilde devam etmiştir. Dil devrimi, Atatürk’ün inkılapçılık/devrimcilik fikirlerinden esintiler taşımaktadır. Fransız düşünür Georgeon, Atatürk’ün Kemalist devrimlerinin aslında yanlış yorumlandığını ve bunları devrimden çok “derinlemesine bir dönüşüm” olarak anlamanın daha doğru olacağını ifade etmektedir (2020). Bu noktadan hareketle dil devrimini dil dönüşümü açısından -öze dönüş ve ana dil bilinci- olarak da değerlendirmek mümkündür.
Akarsu, dil devriminin temel amacını “Türkçeyi çağdaş uygarlığın bütün gereklerini karşılayacak bir duruma getirmek” ve “Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini ortaya çıkarıp Türk dilini dünya dilleri arasındaki değerine yaraşır yüksekliğe ulaştırma” olarak özetler (1975, s. 5). Bu yaklaşım Röhrborn’un (2022) otuzlu yıllardan sonra Türkçenin dil planlamasını “arındırma” ve “Avrupalılaştırma” terimleri ile açıklamasıyla örtüşür. Ahmet Cevat Emre’nin “Doğu (İslam-Arap) kültürünün ıstılahları atılacak ve Batı terimlerinin Türkçe karşılıkları aranacaktır” (Korkmaz, 1992, s. 325) sözü çift yönlü politikayı ortaya koymaktadır. Bu ifadeler dil devriminin sadeleşme ve özleşmeye karşı tutumunu göstermesi bakımından önemlidir. Amaç, sadece eski kültür ve geleneğe ait kelimelerin Türkçeleştirilmesi değil aynı zamanda entegre olunmaya çalışılan Batı kültüründen gelecek her türlü yabancı unsurun da Türkçeleştirilmeye çalışılmasıdır.
Dil devrimi ve dil politikaları üzerine araştırmalar Türk dilinin tarihsel,sosyolojik ve ideolojik dönüşümünü farklı açılardan ele almışlardır. Heyd (1954), devrimin kültürel ve ideolojik yönlerini; İmer (1976, 1998) dil planlaması çerçevesindeki değişimleri ve başarısını; Perry (1985) ve Sadoğlu (2010) reformun ulus inşasındaki rolünü ve ideolojik dönüşümünü vurgulamıştır. Levend (2010), sadeleşme serüvenini Eski Anadolu Türkçesinden itibaren ele alırken; Öksüz (2016), Tanzimat tartışmalarının Cumhuriyet uygulamalarına köken teşkil edişini; Berkes (2019) ise “dil çağdaşlaşması” tartışmalarının sürekliliğini incelemiştir. Dağtekin (2022), 1950-83 arası tartışmaların siyasallaşmasını; Brendemoen (2023) ve Tekin (2023) ise devrimin olumlu ve olumsuz yönlerini farklı açılardan tartışmıştır. Arsal (2017, s. 317), yabancı unsurların yerine kullanılacak kelimelerin kaynaklarını (halk dili, eski lehçeler vb.) önermiştir. Güncel tartışmalarda ise Bartholomä (2021), odağın Arapça-Farsçadan İngilizceye kaydığını ve bütüncül bir politikanın olmadığını belirtirken; Laut (2021), Lewis’in “trajik başarı” nitelemesini yeniden tartışmaya açmıştır.
TDK tarafından türetilen sözcüklerin durumu, bunların Batı veya Doğu kökenli yabancı sözcükler ile kıyaslanması gibi söz varlığına yönelik çalışmalar nispeten azdır ve bunlar genellikle dildeki değişime odaklanmıştır. Sezgin (2019), Batı kökenli sözcüklerin yoğunluğunu istatistiksel olarak değerlendirmiş; Öztürk (2019) ise “Osmanlıcadan Türkçeye” hazırlanan cep kılavuzlarındaki yabancı kelimelere önerilen Türkçe karşılıkların tutunma düzeyini ve anlam değişimlerini sıklık analizleriyle incelemiştir.
Mevcut çalışmaların ortaya koyduğu gibi dilde yabancı kelimeler sorunu daha çok Tanzimat’tan günümüze dilde sadeleşme ve özleşme hareketleri bağlamında dil bilimsel, sosyolojik ve politik yönlerden kapsamlı bir şekilde incelenmiştir. Araştırmalar genellikle dil politikalarının ortaya çıkış sebeplerine, ideolojik arka planına ve genel dil dönüşümlerine odaklanmıştır.
Öztürk (2019) ve Sezgin (2019) tarafından yapılan çalışmalar bazı sayısal veriler sunsa da bu çalışmalar genellikle Osmanlıcadan Türkçeye geçişteki genel söz varlığına veya Batı kökenli kelimelerin genel yoğunluğuna yöneliktir. Ancak Tanzimat Dönemi’nde Batı dillerinden Türkçeye kopyalanmış yabancı sözcüklere Türk Dil Kurumu tarafından çeşitli zamanlarda hazırlanan yabancı sözcüklere karşılıklar kılavuzlarındaki önerilerin yaşayan dildeki güncel durumu ve bunların benimsenme düzeyi sistematik bir araştırmaya konu olmamıştır. TDK’nin kurumsal çabalarının kelime düzeyindeki başarısı, önerilen kelimelerin dile ne ölçüde yerleştiği derlem tabanlı ve sıklık temelli bir analizle incelenmemiştir. Bu çalışma alanda görülen bir boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Araştırmada Batı dillerinden kopyalanan kelimelere karşı TDK kılavuzlarında önerilen karşılıkların güncel kullanımları incelenecektir. Derlem tabanlı bir yöntemle, kopya kelimelerin ve TDK tarafından önerilen karşılıkların kullanım sıklıkları karşılaştırılacaktır. Bu analiz sonucunda hangi kelimenin dilde daha geniş bir kullanım alanına sahip olduğu ve hangisinin daha işlek olduğu tespit edilecektir. Ayrıca çalışma kapsamında ilgili kılavuzlardaki bazı sorunlara da değinilecektir.
Yöntem
Bu araştırma dil araştırmaları için yöntem bakımından yenilikler sunan derlem dil bilimi merkezlidir. Derlem dil bilimi McEnery ve Wilson (2001, s. 1) tarafından “gerçek hayattaki dil kullanım örneklerine dayalı dil çalışması” olarak tanımlanmaktadır. Baker ise bu alanı bilgisayar yazılımları yardımıyla (genellikle) elektronik olarak depolanmış çok büyük metin derlemlerinin analizini içeren popüler bir saha olarak nitelendirmiştir (2010, s. 93). Geleneksel dil bilimi dallarından ziyade, dile içgörü sağlayan bir yöntem bilimi olarak ele alınan bu yaklaşım (McEnery ve Wilson, 2001) bilgisayar teknolojisi sayesinde dillerin sadece sözlü ve yazılı materyallerin ötesinde büyük ölçekte veri kümelerine dönüştürülerek sayısal olarak işlenmesine imkân sağlamaktadır. Bu sayede hem insan kaynaklı hata oranı azalmakta hem de daha büyük veri kümeleriyle inceleme yapılabildiği için “dil” hakkında daha derinlikli bilgi elde edilebilmektedir.
Derlem dil bilimi araştırmalarında önemli olan tekrarlanma sıklığı (Bonelli, 2010, s. 19) ve sözcüklerin görülme sıklıklarına göre sıralanmasıdır (Szudarski, 2018, s. 51). Sıklık analizi, dil konuşurlarının dil kullanımlarında daha sık kullanılan kelimelerin daha az sayıda kullanılanlara oranlarının tespit edilebilmesi bakımından önemlidir. Böylelikle güncel eğilimler tespit edilebilmektedir.
Çalışmanın temel amacı Tanzimat Dönemi’nde Türkçeye kopyalanan Batı kökenli kelimelere önerilen Türkçe karşılıkların güncel kullanım sıklıklarının tespit edilmesidir. Ardından kopyalanan kelime ile önerilen karşılığın sıklık oranları hesaplanıp bu kelimelerden hangisinin dilde daha baskın olduğu araştırılmıştır.
Bunun için şu adımlar takip edilmiştir:
• Öncelikli olarak Tanzimat Dönemi’nde Batı dillerinden kopyalanan[2] ve yabancı sözcüklere karşılıklar kılavuzunda bu kelimelere karşılık önerilen 88 sözcük belirlenmiştir.[3]
• Ardından TDK tarafından 1972-2008 yılları arasında yayımlanan kılavuzlar taranarak bu kelimelere önerilen 176 Türkçe karşılık tespit edilmiştir.[4]
• Sözcüklerin kullanım sıklığı verileri elde edildikten sonra karşılıklı sıklık oranı[5] adını verdiğim bir yöntemle kopya kelime ile önerilen karşılığın birbirine göre sıklığı oranlanmıştır. Buradaki amaç her iki kelimenin kullanım sıklıklarından hareketle birbirine kıyasla birinin diğerine ne kadar baskın olduğunu tespit etmektir. Aşağıdaki gibi formüle edilmiştir:
Örneğin program kelimesinin sıklığı 121407’dir. Önerilen karşılıklardan birisi olan izlence kelimesinin kullanım sıklığı 90’dır. Bu durumda
İki kelimenin birbirine kıyasla karşılıklı sıklık oranı 0,0007413082’dir. Bu da yaklaşık olarak program kelimesinin 10000 kez kullanımına karşın izlence kelimesi yaklaşık olarak 7 kez kullanılmasına denk gelmektedir.
Bulgular
Aşağıdaki tabloda dört farklı derlemden elde edilen kullanım sıklıkları gösterilmiştir.
Verilerin Değerlendirilmesi
1. Önerilen karşılığın kullanım dağılımı:
Çalışmada Tanzimat Dönemi’nde Türkçeye girmiş Batı dilleri kökenli kelimeler ile bunlara önerilen karşılıklar karşılaştırılmıştır. Derlemlerden hareketle kelimelerin güncel kullanımları sayısal olarak incelenmiştir. Sıklıkla ile ilgili veriler dört grupta tasnif edilmiştir.
Tablodan görüldüğü üzere önerilen karşılıklardan:
• 43’ü (%24,4) tamamen başarısız (sıklık = 0)
• 60’ı (%34,1) neredeyse hiç kullanılmıyor
• 29’u (%16,5) sınırlı kullanımda
• 44’ü (%25) yaygın kullanımda olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Önerilen karşılıkların yaklaşık %60’ının hiç ve neredeyse hiç kategorisinde olması dil politikası açısından tam anlamıyla başarılı bir sonuca ulaşılamadığını göstermektedir.
Karşılıklardan yalnızca %25’inin yaygın kullanımda olduğu görülmüştür.[7]
2. Dilde Tutunmayı Belirleyen Toplum Dil Bilimi Etkenleri
Tablodaki veriler incelendiğinde Batı kökenli kelimelere önerilen Türkçe karşılıkların büyük ölçüde tutunamadığı görülmektedir. Bunun pek çok sebebi olabilir. Öncelikle bu dönemde yabancı dillerden kopyalanan kelimelerin özellikle gazeteler aracılığıyla dile girmelerinden dolayı çok erken dönemde yaygınlaşıp ölçünlüleşmeleri bir sebep olabilir. Bu durum toplumsal olarak dildeki alışkanlıkları büyük oranda etkilemiş ve 18. yüzyıl sonlarında başlayan Batılılaşma hareketlerinin de etkisiyle dil kullanımlarını şekillendirmiştir. Sonuç olarak kopya kelimelerin daha uzun süredir dilde kullanımda olması toplum tarafından benimsenmiş ve daha sonra önerilen karşılıkların da dilde tutunmasını engellemiştir. Bu durum önerilen karşılığın tutunamamasındaki en büyük engellerden biridir.
Lewis (2019, s. 207), dil devrimini gündelik hayatta kullanılan Osmanlıca kelimelerin bırakılması açısından başarılı, Öz Türkçenin yayılışı ve İngilizce kelimelerin gündelik dilde tutunamaması açısından başarısız bulur. Bu çalışma özelinde TDK tarafından önerilen karşılıkların başarısız olması da Lewis’in öz Türkçenin yayılamaması düşüncesini destekler niteliktedir. Çünkü Batı dillerinden kopyalanan kelimeler gündelik dile yerleştiğinden dilde geniş bir kullanım alanına sahiptir. Yerlerine öz Türkçeleri önerilmiş olsa da dilde anlam alanına sahip değillerdir.
3. Karşılık Önerilerinde Tutarsızlık (Çift Karşılık Problemi)
Kılavuzda bir kelimeye iki farklı karşılık önerilen durumlar vardır. Misyoner kelimesi için 1978’te (ÖK) dinyayar ve dinyayıcı karşılıkları gösterilmiştir. Dinyayar ve dinyayıcı kelimeleri birbirine çok yakın anlamdadır.
4. Özleştirme Amacına Aykırı Karşılıklar
Aynı kılavuz içerisinde iki farklı karşılık önerilmesi de anlam belirsizliğine ve kullanımda kararsızlığa yol açmaktadır. Yabancı bir kelimenin yerine yabancı kökenli bir karşılık önerildiği de görülmektedir. Örneğin bilyon kelimesine karşılık olarak milyar (2008) ve kumanda kelimesine karşılık olarak ise komut (1978) / komuta (1972) önerilmiştir. Bu tür örnekler karşılık önerme sürecinde “yabancı sözlere Türkçe karşılık önerme amacına” uygun düşmemektedir.
5. Terim Yazımında Ölçünlüleşme Sorunu
Biyoloji kelimesi için önerilen dirimbilimi / dirim bilimi karşılıklarının hem bitişik hem ayrı yazımı görülmektedir. Bu durum terime önerilen karşılığın bir standardının olmadığını göstermekle birlikte terminolojik olarak belirsizlik meydana getirmiştir.
6. Anlam ve Kavram Alanındaki Belirsizlik
Ajan kelimesine karşılık olarak önerilen görevli ve aracı sözcükleri sözlükte farklı anlam alanlarına sahiptir. Bu nedenle bu öneriler ajan kelimesinin özel ve teknik anlamını karşılamaktan uzak olup anlam kayması ve kavramsal belirsizliğe yol açmaktadır.
Koloni ve kumpanya kelimeleri için önerilen topluluk karşılığı Güncel Türkçe Sözlük (GTS) anlamları düşünüldüğünde sorunlu görünmektedir. GTS’de topluluk kelimesi altı farklı anlamda tanımlanmıştır:
1. Nitelikleri bakımından bir bütün oluşturan kimselerin hepsi; toplum, zümre: 2. isim Aynı yerde bulunan insan kalabalığı; cumhur. 3. isim Sanatçı grubu. 4. isim Aynı türden canlıların bir araya gelmesiyle oluşan küme. 5. isim Vücudun dolgun olma durumu. 6. isim, müzik Müzik eserlerini birden fazla ses veya sazla seslendirmek için oluşturulan grup; ansambl (Türk Dil Kurumu, t.y.).
Ayrıca yine sözlükte zümre, toplum, ansambl, cumhur kelimelerine topluluk karşılığı gösterilmiştir. Dolayısıyla topluluk sözcüğüne koloni ve kumpanya anlamlarının yeniden yüklenmesi, dilde mevcut olan anlam katmanlarına bir yenisini eklemek anlamına gelmektedir. Bundan dolayı topluluk kelimesinin gündelik dilde kullanıldığı düşünüldüğünde bu tür bir karşılık önermenin anlam belirsizliğini ve kavramsal karmaşayı artıracağı kesindir.
7. Anlam Genişlemesi Yoluyla Tutunma
Isıtaç kelimesi, derlemde yer almamasına rağmen gündelik dilde yeni bir işlev kazanarak özel bir kullanım alanına sahip olmuştur. Derlem verilerinde hiç geçmeyen ancak basit bir internet aramasında karşılaşılan ışıtaç kelimesi ilginç bir kullanım alanı oluşturarak gündelik dilde yeni bir anlam alanı kazanmıştır. “Kalorifer peteklerinin üzerine ısıyı yukarı doğru değil de yatay olarak yönlendirmeye yarayan araç” olarak anlam değişimine uğramıştır.
Sonuç
Diller arası etkileşim farklı toplumların karşılaşmaları sonucunda ortaya çıkan kaçınılmaz bir durumdur. Türkçe, tarih boyunca geniş bir coğrafyaya yayılması nedeniyle çok sayıda dille temas kurmuş ve bunun sonucunda birçok dilden çeşitli unsurları kopyalamıştır. Kopyalanan ögeler kimi zaman özgün biçimlerini ve anlamlarını korumuşlar kimi zaman da Türkçenin yapısına uygun bir biçimde dönüşmüşlerdir. Bu çalışmada Tanzimat Dönemi’nde Türkçeye girmiş Batı kökenli kelimelere önerilen karşılıkların çeşitli derlemlerden yararlanarak sıklıkları tespit edilmiş, bu karşılıkların ne ölçüde kabul görüp benimsendiği araştırılmıştır. Bu kelimelerin dildeki durumu için karşılıklı sıklık oranı hesaplanmış ve önerilen kelimelerin 43’ünün (%24) hiç dilde yer edinemediği görülmüştür. 60 (%34,1) kelimeye ise birkaç örnek dışında neredeyse hiç rastlanmamıştır. Önerilen karşılıklardan 29’u (%16,5) sınırlı kullanımdadır.
Tanzimat Dönemi’nde özellikle basın yayın yoluyla yayılarak ölçünlüleşen Batı kökenli kelimelerin dildeki yerleşikliği ve uzun süreli varlığı, sonradan bu kelimelere karşılık önerilmiş olsa bile karşılıkların dilde tutunmasına engel olmuştur.
Yapılan inceleme sonucunda karşılık önerilerinde tutarsızlık, özleştirme amacına aykırı karşılıklar, terim yazımında ölçünlüleşme sorunu, anlam ve kavram alanlarındaki belirsizlik gibi sorunlar tespit edilmiştir.
Bu çalışma, yabancı sözcüklere karşılık önermenin zamanlamasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu süreç yalnızca yabancı sözlere karşılıklar kılavuzları hazırlamakla kalmayıp basın yayın, medya araçları ve eğitim-öğretim faaliyetlerine entegre edilerek ve toplumsal farkındalık oluşturmak suretiyle daha kapsamlı bir dil politikası hâline getirilmelidir.
Sonuç olarak kanaatimizce atılacak en önemli adım terimlerin dilde yaygınlaşmadan Türkçe karşılıklarının bulunmasıdır.
Kısaltmalar
BDSKK - Batı Dilleri Sözcüklerine Karşılıklar Kılavuzu, 1972.
BKSKBD-I - Batı Kaynaklı Sözcüklere Karşılık Bulma Denemesi I, 1972.
BKSKBD-II - Batı Kaynaklı Sözcüklere Karşılık Bulma Denemesi II, 1978.
Göz - Yazılı Türkçenin Kelime Sıklığı Sözlüğü, 2019.
GTS - Güncel Türkçe Sözlük.
ÖK - Özleştirme Kılavuzu, 1978.
TSTLC - Taner Sezer TimeLine Corpus.
TSv2 - Taner Sezer Corpus v2.
TUD - Türkçe Ulusal Derlem.
YKK - Yabancı Kelimelere Karşılıklar, 2002.
YSKK - Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu, 2008.
Kaynakça
Akarsu, B. (1975). Felsefe terimleri sözlüğü. Türk Dil Kurumu.
Aksan, D. (1997). Köktürkçeden bugüne, Türkçede ödünçlemeler üzerine bir sözcük istatistiği araştırması. Türk Dili, 313, 344–347.
Aksan, Y., Aksan, M., Özel, S. A., Yılmazer, H., Demirhan, U. U., Mersinli, Ü. ve Altuna, S. (2014). Web tabanlı Türkçe Ulusal Derlemi (TUD). Akademik Bilişim’14 – XVI. Akademik Bilişim Konferansı Bildirileri içinde (s. 723–730). Akademik Bilişim.
Arsal, S. M. (2017). Türk dili için. Türk Dil Kurumu.
Bartholomä, R. (2021). Neo-Ottomanism, purism or what? Current suggestions for the replacement of “foreign words” in Turkish. R. Bartholomä ve J. P. Laut (Ed.), The Turkish language reform and beyond: A never-ending story? içinde (s. 77–114). Harrassowitz.
Baker, P. (2010). Corpus methods in linguistics. L. Litosseliti (Ed.), Research methods in linguistics içinde (s. 93–113). Continuum.
Belge, M. (1982). Türkçe sorunu –I. Yazko Edebiyat, 19, 88–102.
Berkes, N. (2019). Türkiye’de çağdaşlaşma. Yapı Kredi.
Bıçak, A. (2019). Türk düşüncesi I (kökenler). Dergâh.
Bonelli, E. T. (2010). Theoretical overview of the evolution of corpus linguistics. M. McCarthy ve A. O’Keeffe (Ed.), The Routledge handbook of corpus linguistics içinde (s. 14–27). Routledge.
Brendemoen, B. (2023). The Turkish language reform. Dragomanen, 23, 53–66.
Dağtekin, F. (2022). Türkiye’de dil tartışmaları (1950–1983). DBY.
Dilâçar, A. (1978). Ana dili ilkeleri ve Türkiye dışındaki başlıca uygulamalar. Türk Dil Kurumu.
Eckmann, J. (1973). Kurân’ın Doğu Türkçesine tercümeleri. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 21, 15–24.
Georgeon, F. (2020). Osmanlı–Türk modernleşmesi 1900–1930. Yapı Kredi.
Göz, İ. (2019). Yazılı Türkçenin kelime sıklığı sözlüğü. Türk Dil Kurumu.
Heyd, U. (1954). Language reform in modern Turkey. Israel Oriental Society.
İmer, K. (1976). Dilde değişme ve gelişme açısından Türk dil devrimi. Türk Dil Kurumu.
İmer, K (1998). Türkiye’de dil planlaması: Türk dil devrimi. Kültür Bakanlığı.
Karal, E. Z. (1983). Osmanlı tarihi: Nizam-ı Cedid ve Tanzimat devirleri (1789– 1856) (Cilt 5). Türk Tarih Kurumu.
Karal, E. Z. (2001). Osmanlı tarihinde Türk dili sorunu (tarih açısından bir açıklama). Bilim kültür ve öğretim dili olarak Türkçe içinde (s. 7–96). Türk Tarih Kurumu.
Koloğlu, O. (1990). İlk gazetelerimiz aracılığıyla (1828–1867) dilimize giren Batı kavram ve sözcükleri. XI. Türk Tarih Kongresi: IV içinde (s. 1645–1664). Türk Tarih Kurumu.
Korkmaz, Z. (1992). Atatürk ve Türk dili (belgeler). Türk Dil Kurumu.
Laut, J. P. (2021). The Turkish Language Reform: A Catastrophe and/or a Success or What? J. P. Laut ve R. Bartholomä (Ed.), The Turkish language reform and beyond: A never-ending story? içinde (s. 29–46). Harrassowitz.
Lewis, G. (2019). Trajik başarı: Türk dil reformu (M. F. Uslu, Çev.). Çeviribilim.
Levend, A. S. (2010). Türk dilinde gelişme ve sadeleşme evreleri. Dil Derneği.
McEnery, T. ve Wilson,A. (2001). Corpus linguistics. Edinburgh University Press.
Öksüz, Y. Z. (2016). Türkçenin sadeleşme tarihi: Genç Kalemler ve Yeni Lisan hareketi. Türk Dil Kurumu.
Ölker, P. (2016). Tanzimat basınının dili. Türk Dil Kurumu.
Özkan, M. (2004). Yenileşme sürecinde Türk dili. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 32, 81–109.
Öztürk, A. Ö. (2019). Dil inkılâbının Türkçenin söz varlığına etkileri. Türk Dil Kurumu.
Perry, J. R. (1985). Language reform in Turkey and Iran. International Journal of Middle East Studies, 17(3), 295–311.
Röhrborn, K. (2022). Türk dil reformunda Avrupa dillerinin rolü (Ş. Özer, Çev.). Türk Dil Kurumu.
Sadoğlu, H. (2010). Türkiye’de ulusçuluk ve dil politikaları. Bilgi.
Sezer, T. (2024, 31 Mart). TS corpus V2. The Turkish corpus. https://tscorpus.com/ corpora/ts-corpus-v2/
Sezer, T. (2024, 31 Mart). TS TimeLine corpus. The Turkish corpus. https://tscorpus.com/corpora/ts-timeline-corpus/
Sezgin, F. (2019). Türkçede batı kaynaklı kelimelerin yoğunluğu. Türk Dil Kurumu.
Szudarski, P. (2018). Corpus linguistics for vocabulary: A guide for research. Routledge.
Tekin, T. (2023). Makaleler 3: Çağdaş Türk dilleri. Türk Dil Kurumu.
Türk Dil Kurumu. (t.y.). Topluluk. Güncel Türkçe sözlük içinde. 1 Eylül 2024 tarihinde https://sozluk.gov.tr/ adresinden edinilmiştir.
Türk Dil Kurumu (1972a). Batı dilleri sözcüklerine karşılıklar kılavuzu. Türk Dil Kurumu.
Türk Dil Kurumu (1972b). Batı kaynaklı sözcüklere karşılık bulma denemesi I. Türk Dil Kurumu.
Türk Dil Kurumu (1972c). Özleştirme Kılavuzu. Türk Dil Kurumu.
Türk Dil Kurumu (1978). Batı kaynaklı sözcüklere karşılık bulma denemesi II. Türk Dil Kurumu.
Türk Dil Kurumu (2002). Yabancı kelimelere karşılıklar. Türk Dil Kurumu.
Türk Dil Kurumu (2008). Yabancı sözlere karşılıklar kılavuzu. Türk Dil Kurumu.
