Fatih KURTULMUŞ

Ardahan Üniversitesi https://ror.org/042ejbk14

Anahtar Kelimeler: yabancı sözlere karşılıklar kılavuzu, dilde sadeleşme, derlem dil bilimi, sıklık analizi, Türkçe Ulusal Derlem

Özet

Türk dili, tarih boyunca ve günümüzde yayıldığı geniş coğrafyada pek çok dille etkileşim hâlinde olmuş, sonucunda birçok yabancı sözcük Türkçeye geçmiştir. Özellikle Tanzimat ve modernleşme süreciyle Türkçenin Batı dilleriyle yoğun bir temas dönemi başlamış ve Batı dilleri kökenli pek çok sözcük Türkçeye kopyalanmıştır. Çalışmanın amacı bu dönemde Türkçeye girmiş Batı kökenli kelimelere önerilen karşılıkların günümüzdeki durumunu ve toplum tarafından benimsenip benimsenmediğini derlem dil bilimi yöntemleri ile incelemektir. Bunun için öncelikle Tanzimat Dönemi’nde Batı dillerinden kopyalanan kelimeler ile bu kelimelere Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanmış Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzlarında önerilen karşılıklar (88 kelimeye 176 karşılık) belirlenmiştir. Ardından bu kelimelerin dört farklı derlemdeki sıklık sayıları toplanmıştır. Bu sayede derlem verilerinden hareketle kelimelerin gerçek kullanım oranları tespit edilmiş ve karşılıklı sıklık oranları hesaplanmıştır. Sonuç olarak önerilen karşılıklardan %24’ünün (43 kelime) hiç benimsenmediği, %34’ünün (60 kelime) birkaç örnek dışında hiç görülmediği, %16,5’inin (29 kelime) oldukça sınırlı bir kullanım alanına sahip olduğu ve %25’inin (44 kelime) nispeten başarılı olduğu görülmüştür. Buradan hareketle dilde yaygınlığı olan bir kelimeye önerilen Türkçe karşılığın dilde yer edinemediği tespit edilmiştir. Ayrıca karşılık önerilerinde tutarsızlık, özleştirme amacına aykırı karşılıklar, terim yazımında ölçünlüleşme sorunu, anlam/kavram alanındaki belirsizlik gibi sorunların varlığı da kelimelerin tutunamamasındaki önemli etkenler olduğu saptanmıştır. Elde edilen bulgular ışığında yabancı kökenli bir kelimeye karşılık önerirken zamanlamanın kritik önemde olduğu ve önerilen kelimenin de benimsenip yaygınlaşması için basın yayın, medya araçları ve eğitim faaliyetlerini kapsayan çok yönlü bir dil politikasıyla desteklenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.