Eski Türkçede “iftira, itham, söylenti, töhmet altında bırakma” gibi anlamlar taşıyan yala sözünün (Clauson, 1972, s. 918; Ercilasun ve Akkoyunlu, 2014, s. 944; Wilkens, 2021, s. 856) gerçek dışılığa işaret eden içeriği, Çağdaş Türkçedeki yalan sözüyle örtüşür. Sözcüklerin anlamlarındaki bu yakınlık, Türkçenin gelişim çizgisi içinde eş değer kullanımları beraberinde getirmiştir. Harezm Türkçesi metinlerinden Mukaddimetü’l-Edeb’de art arda geçen çattı anıng üze yalgannı “onun hakkında yalan uydurdu” ile yalayıdı anga “ona iftira etti” örneklerinde (Yüce, 1993, s. 62) yalgan çat- “yalan uydurmak” ve yala “iftira” isminden türetilen (yala+(y)ı-) > yalayı- “iftira etmek” (Yüce, 1993, s. 201) ifadeleri yakın anlamlarda karşımıza çıkar. Benzer bir durum Arapça ibarelerin farklı Türk lehçelerindeki karşılıklarına yer veren Harezm sahası satır altı Kur’an tercümelerinden Meşhed [293] başlıklı nüshada kayıt altına alınmıştır. Eserin Türkçe tercümesinde geçen bühtan “kara çalma, iftira” sözcüğünün dönemin söz varlığındaki diğer denkleri olan yala ve yalgan ifadeleri peş peşe sıralanmıştır (Şimşek, 2019, s. 274, s. 615). Aynı yaklaşım, Çağdaş Türk lehçelerinden Başkurt Türkçesinde “iftira” için yala ve yalğan’ın birlikte kullanımında da gözlenir (Ercilasun vd., 1991, s. 370). Türkçenin yayılma alanlarında tespit edilen ses ve anlam benzerlikleri, bu sözcüklerin ortak kökene dayanabilecekleri ihtimalini akla getirir. Ancak etimoloji, salt çağrışımları esas alan bir uğraş olmayıp dilin işleyişiyle yol alırken toplumların dünya görüşleriyle yol bulan bir yaklaşım gerektirir. Bu doğruluda öncelikle sözcüklerin gelişim süreçlerini izlemek, oluşumlarına dair bakış açılarını bilmek gerekir.
Yala
İlk kez Eski Uygur Türkçesi metinlerinde tanıklanan yala “iftira” sözü (Clauson, 1972, s. 918-919; Nadelyaev vd., 1969, s. 227; Wilkens, 2021, s. 856), Karahanlı çağında da varlığını sürdürerek Dîvânu Lugâti’t Türk’te (DLT) (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2014, s. 944) ve Kur’an tercümelerinden TİEM 73 numaralı nüshada tanıklanmıştır (Kök, 2004, s. 56, 67, 652). Eski Türkçede kurug yala “boş iftira -asılsız iftira-”, yala açıl- “iftira açılmak -iftira ortaya çıkmak-”, yala kel- ~ yala yangku kel- “iftira gelmek -iftiraya maruz kalmak-”, yala kod- “iftira koymak -iftira atmak-”, yala ur- ~ yala yangku ur- “iftira koymak -iftira atmak-” gibi deyimler yanında (Şen, 2017, s. 150, 198) yala yangku ikilemesinde de görülür (Karaman, 2022, s. 383; Wilkens, 2021, s. 856). Eski Uygurca Altun Yaruk’un yedinci kitabında Çince zāi “felaket, kötülük” sözüne karşılık kullanılan yala “iftira”, Çince metni Uygur Türkçesine aktarmadaki özgünlüğü göstermesi bakımından dikkate değerdir (Çetin, 2012, s. 194).
Harezm Türkçesinde varlığını sürdüren sözcük, yukarıda değinildiği üzere Mukaddimetü’l Edeb’de (Yüce, 1993, s. 61, 201) ve Harezm Türkçesi Kur’ân tercümelerinden Meşhed [293] başlıklı nüshada görülmüştür (Şimşek, 2019, s. 274, s. 615). Kıpçak sahası metinlerinden Codex Cumanicus’ta söz başı y > c değişimine maruz kalmadan geçen yala “iftira” (Toparlı vd., 2003, s. 307), Çağatay dönemi eserlerinde tanıklanamamıştır. Orta Türkçenin doğu sahasında gözlemlenen sözcüğe (Boeschoten, 2022, s. 389) Eski Türkçe sonrası Batı Türkçesinde rastlanılmaz. Bu durum onun Oğuz grubu lehçelerine ait olmadığını düşündürmektedir.
Çağdaş Türk Lehçelerinde “iftira” karşılığında Bşk. T. yala (Özşahin, 2017, s. 687), Kzk. T. jala (Koç vd., 2003, s. 155), Kır. T. cala (Yudahin, 1998, s. 165), Tat. T. yala (Öner, 2009, s. 326) şekilleriyle karşılaşılan sözcük (Ercilasun vd., 1991, s. 370-371); YUyg. T.’nde yala çaplimak “iftira etmek (Necip, 1995, s. 455), Kum. T.’nde yala yapmak “iftira atmak” (Bammatova, 1969, s. 389) deyimlerinde geçerken Tuv. T.’nde yala “kabahat, suç; ceza” gibi bir görünüm kazanmıştır (Arıkoğlu ve Kuular, 2003, s. 117; Koçoğlu Gündoğdu 2012, s.1138). Eski Türkçe söz başı y sesinin Tuv.T’nde ç’ye dönüşmesi kuralının yala üzerinde gözlenememesi, sözcüğün bazı kaynaklarda arkaik olarak değerlendirilmesine yol açmıştır (Harrison ve Anderson, 2002, s.217). Ancak söz başında beklenen y > ç değişiminin Tuvacada gerçekleşmemesi, yala’nın bu lehçede Moğolcadan yeniden ödünçlenmesiyle açıklanmalıdır. Ayrıca Hak. T.’ndeki (çala+hay) > çalahay “yağcı, dalkavuk”, (çala+haylan-) > çalahaylan- “dalkavukluk, yaltaklık etmek” (Arıkoğlu, 2005, s. 75), Alt. T.’ndeki (cala+kay) > calakay “dalkavuk, yalancı” (Naskali Gürsoy ve Duranlı, 1999, s. 50) türevlerini de Eski Türkçedeki yala ile ilişkilendirmek mümkündür. Yala “yanlış, hata, suç, cinayet, ağır suç; kötü davranış, kabahat; tazminat, bedel, ceza, para cezası” gibi anlamlarla Moğolcada da görülmektedir (Lessing, 2003, s. 680). Sözcük yalá “suç, suçlama, hayvan hırsızına verilen ceza” şeklinde Rusça; gyalázni “suçlamak, iftira etmek”, gyalázat “kötü söylemek, sövmek, suçlamak” şekillerinde ise Macarca metinlerde tanıklanır (Karaağaç, 2008, s. 900). Bu doğrultuda sözcük “kanunsuz, yasal olmayan yollarla yapılan hayvan kaçakçılığına verilen ceza, suç, suçluluk” gibi kullanımlarıyla Rusçanın etimolojik sözlüğünde Türkçeden alıntı olarak kaydedilmiştir (Fasmer, 1987, s.554).
Yaklaşımlar
Yala, Eski Türkçe sonrası Oğuz sahasında görülmediğinden Türkiye Türkçesi tabanlı etimolojik sözlüklere konu edilmemiştir.
M. Räsänen’in Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen [Türk Dillerinin Etimoloji Sözlüğü Üzerine Bir Deneme] başlıklı sözlüğünde yala’nın “şüphe, iftira” karşılığıyla tarihî ve çağdaş lehçelerdeki varlığına işaret edilerek Moğolcaya geçtiği kaydedilse de oluşumuna ilişkin bir görüş paylaşılmamıştır (Räsänen, 1969, s. 181).
G. Clauson (1972, s. 913) tarafından hazırlanan An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish [On Üçüncü Yüzyıldan Önceki Türkçenin Etimolojik Sözlüğü] adlı eserde, “şüphe, suçlamak, yanlış suçlama” gibi iftira ile ilgili manalar verilen yala’ya köken açıklaması yapılmamış, tanıklandığı tarihî ve çağdaş lehçeler belirtilmiştir. Clauson (1972, s. 919), yala isminin, DLT’de tek örnek (hapaks) olarak tanıklanan ve “iftira etmek” karşılığında bulunan yala- fiili ile eş sesliliğine işaret etse de bu fiilin oluşumuna dair herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.
Şinasi Tekin (2001, s. 69), “Yazı Yazmak Nereden Geliyor?” başlıklı makalesinde “yanlış bir şey yapmak” manasını verdiği saymaca bir *ya- köküne değinir. Ona göre yala, bu kökten -l- ekiyle türediğini varsaydığı *yal- tabanına getirilen -a fiilden isim yapma ekiyle genişlemiştir. Şinasi Tekin’in yaklaşımının temelinde, yala “iftira” ile yalgan ~ yalan arasında kurduğu semantik ilgi yatmaktadır.
András Róna-Tas ve Árpád Berta (2011, s. 363)’nın birlikte hazırladıkları Macarcadaki Eski Batı Türkçesine ait sözcükleri içeren West Old Turkic. Turkic Loanwords in Hungarian. Part 1. başlıklı çalışmada, gyaláz [d’ålāz] “suistimal etmek, iftira atmak” sözcüğü açıklanırken DLT’deki yala- “asılsız yere suçlamak” fiiline gönderme yapılır. Saymaca bir *yal “yalan” isminden +a- ekiyle türediği belirtilen yala- fiili ile yala “(asılsız) şüphe” ismi arasında ekleşme yönünden açık ilgi görülmese de bu sözcüklerin aynı kaynaktan gelme olasılıkları vurgulanır.
Çağdaş Türk lehçelerinin etimolojik sözlüklerinde “iftira” karşılığındaki yala’ya dair bir açıklama, tarafımızdan tespit edilememiştir.
Sınıflandırma
Yala “iftira” ve yalgan ~ yalan arasındaki semantik ilgi, etimolojik değerlendirmelerde çoğunlukla saymaca olarak nitelendirilmiş, bunların ortak köke dayandıkları savı sık sık gündeme getirilmiştir. Bununla beraber sözcüklerin türeme süreçlerine dair yaklaşımlar farklılık arz edebilmektedir.
Şinasi Tekin yala’yı, “yalan söylemek” anlamını verdiği saymaca bir *ya- kökünden gelen yine saymaca olarak nitelendirdiği *yal- fiiline dayandırır.
András Róna-Tas ve Árpád Berta ise saymaca bir *yal “yalan” isim tabanına gönderme yaparlar
Değerlendirme
Şinasi Tekin’in *yal- fiilini saymaca bir *ya- “yalan söylemek” köküne dayandırmasına Talat Tekin itiraz eder. Şinasi Tekin’in kökteş saydığı yalgan “yalan”, yangıl- “günah işlemek” ve bundan türemiş yangluk “günah” ile yanglış “yanlış” kelimelerinin Eski Türkçedeki yaz- “hata etmek” ile ilgili olmadığını dile getirir. Zira Eski Türkçede “hata etmek” anlamındaki yaz- uzun ünlülü iken sıralanan Eski Türkçe kelimelerin Türkmencedeki şekilleri olan yalan, yangıl- ve bundan türeyen yanglış kelimeleri kısa a iledir (Tekin, 1997, s. 71-72). Eski Türkçedeki birincil uzun ünlüler penceresinden bakıldığında, “hata etmek” anlamındaki yaz- fiilinde saklanan *ya:- ile *yal- ve yala’da saklanan *ya- iki farklı fiil olmalıdır. Dolayısıyla Şinasi Tekin’in öngördüğü *ya- “yalan söylemek”, yaz- “hata etmek” fiilini açıklayabilecekken yala sözünü açıklamada seslik açıdan tereddütler barındırır. Ayrıca, etimolojik incelemelerde sözcüklerin anlamlarında meydana gelen somuttan soyuta gelişim dikkate alınmalıdır. *ya-’ı ya da ondan türediği var sayılan *yal-’ı doğrudan “iftira” gibi soyut bir düzlemde takdim eden açıklamalarda bu ilke göz ardı edilmiştir.
Róna-Tas ve Berta’ya göre sözcüğün temelini oluşturan saymaca *yal ismini “yalan” manasında konumlandıracak veri, Eski Türkçede bulunmamaktadır. Ayrıca *yal tabanından türediğini öne sürdükleri (yal+a) > yala “iftira” sözünü kurgulayabilmek için gereken +a isimden isim yapma eki, Eski Türkçede son derece dar bir kullanım alanına sahiptir.
Yalan
Sözcük ilk defa “doğru olmayan, gerçeğe uymayan söz” karşılığında Eski Uygur Türkçesi metinlerinde yalgan biçiminde tanıklanmıştır (Clauson, 1972, s. 926; Nadelyaev vd., 1969, s. 228; Wilkens, 2021, s. 856). Doğu Türkçesinin tarihî gelişim çizgisinde Karahanlı (Ünlü, 2012a, s. 1130), Harezm (Ünlü, 2012b, s. 656) ve Çağatay (Ünlü, 2013, s. 1224) sahalarında yalgan seslendirilişiyle varlığını sürdürürken Batı Türkçesinde ek başındaki /g/ sesinin düşmesiyle Eski Oğuz ve Osmanlı çağlarında yalan (Türk Dil Kurumu, 1996, s. 4227) şeklinde karşımıza çıkmıştır (Clauson, 1972, s. 926). Çağdaş Türk lehçelerinden TT yalan, Azb. T. yalan, Bşk. T. yalgan, Kaz. T. jalgan, Kır. T. calgan, Özb.T. yalgan, Tat. T. yalgan, Trkm. T. yalan, YUyg. T. yalgan biçimlerinde varlığını sürdürmüş (Ercilasun vd., 1991, s. 958-959); lehçelerin seslik özellikleri uyarınca büründüğü görünümlerle yaygınlık kazanmıştır. Sözcüğün ya da türevlerinin Farsça, Rusça, Bulgarca, Sırpça, Arnavutça, Makedonca ve Yunanca sözlüklerde Türkçeden alıntı kaydıyla geçtiği belirtilmektedir (Karaağaç, 2008, s. 900).
Yaklaşımlar
A. Vámbéry tarafından hazırlanan Türk dilinin karşılaştırmalı ilk etimolojik sözlüğü durumundaki Etymologisches Wörterbuch der Turko- Tatarischen Sprachen başlıklı çalışmada, yalkan ~ yalgan > yalan sözü yalank ~ yalang > yalın “yalın, çıplak” sözcüğüyle ilişkilendirmiştir. Bu yaklaşımın arkasında, yalın olanın etrafındaki somut boşluk ile yalan’ın içeriğindeki soyut boşluk arasında kurulan ilgi yatmaktadır (Vámbéry, 1878, s. 115-116).
C. Brockelmann, İslami çevrede Doğu Türkçesiyle yazılmış erken dönem metinlerin dil bilgisini ele aldığı Osttürkische Grammatik der Islamischen Litteratursprachen Mittelasiens adlı çalışmasında yalgan’a değinir. Eski Türkçede yalgan biçiminde görülen sözcüğün dayandığı tabanı çözümlemese de fiilden sıfat yapan -gan ekiyle türetildiğini kaydeder (Brockelmann, 1954, s.105).
M. Räsänen, KTat. T.’nde yalga-, Kaz. T.’nde jalga-, Yak. T.’nde salga- biçimlerinde geçen “bağlamak, eklemek” manasındaki fiil ile yalgan ~ yalan arasında bağ kurar. “Bağlamak, eklemek” karşılığındaki bu fiilleri Eski Türkçedeki yalga- “yalamak” sözüyle ilişkilendirir ve Fincedeki sitoa “bağlamak” ile Fincenin diyalektlerinde görülen side-le “yalan söylemek” türevleri arasındaki semantik ilginin Türkçede de olabileceğini aktarır (Räsänen, 1969, s. 183).
G. Clauson (1972, s. 926), Eski Türkçede yalgan’la semantik yönden ilişkilendirilebilecek yala “iftira” ve yala- “iftira atmak” dışında bir veri bulunmadığını belirtmiş, sözcüğü saymaca bir *yal- fiiline dayandırmıştır. Clauson (1972, s. 918), yalgan ~ yalan ile ilişkilendirdiği *yal- maddesinde herhangi bir açıklamada bulunmazken *yal-’tan türediğini düşündüğü yalt, yalım, yalma, yalıng, yalın- sözcüklerine gönderme yapmıştır. yalt “yalçın, sert”, (Clauson, 1972, s. 922), yalım “sarp, yalçın” (Clauson, 1972, s. 928), yalma “kalın kaftan, zırh” (Clauson, 1972, s. 929), yalıng “yalın, çıplak” (Clauson, 1972, s. 929), yalın- “soyunmak” (Clauson, 1972, s. 931) sözcüklerini dayandırdığı *yal- fiilini ise zikredilen madde başlarında da izah etmemiştir.
G. Doerfer’in Türkische und Mongolische Elemente im Neupersischen başlıklı çalışmasının 1975 yılında yayımlanan dördüncü cildinde, yalgançı maddesi vesilesiyle yalgan ~ yalan’a değinilse de sözcüğe dair etimolojik bir değerlendirmeye gidilmemiştir (Doerfer, 1975, s. 310-311).
Türkçenin köken bilimi alanında Sovyet filolojisinin en önemli ürünü olan ve Türkoloji çevrelerinde Sevortyan sözlüğü olarak tanınan Etimologiçeskiy slovar’ tyurkskih yazıkov’un dördüncü cildinde yalgan ~ yalan sözcüğü ele alınmıştır. Sevortyan’ın ölümünden sonra sözlüğün yayımını üstlenen E. V. Levitskaya’nın aktarımına göre Sevortyan yalgan’ı, izah edilemeyen bir fiil tabanından -gan ekiyle genişlemiş türevler arasında görmektedir. Kelimeye ilişkin Clauson, Räsänen ve Brockelmann gibi araştırmacıların yaklaşımlarını aktardıktan sonra, Clauson’un görüşlerini akla yatkın bulduğunu belirtir (Levitskaya, 1989, s. 92).
Şinasi Tekin, yukarıda zikredilen “Yazı Yazmak Nereden Geliyor?” adlı makalesinde Eski Türkçede görülen (*ya-z-) > yaz- “hata etmek” fiilinin iştikaklarından olmak üzere (*ya-l+a-) > yala- “itham etmek”, (*ya-l-a) > yala “itham etme”, (*ya-ng-ku) > yangku “dedi-kodu, iftira”, (*ya-ng-ıl-) > yangıl- “günah işlemek, yanılmak”, (*ya-ng-ıl-uk) > yangluk “günah” sözcükleriyle birlikte yalgan sözünü de ele alır. Buna göre sözcük “yanlış bir şey yapmak” anlamındaki saymaca bir *ya- fiilinden -l- ekiyle türetilmiş saymaca *yal- tabanı esas alınarak *yal-gan veya *yal-ıg+a-n biçiminde oluşturulmuştur (Tekin, 2001, s. 68-69).
Sevan Nişanyan, ilk kez 2002 yılında yayımlanan Sözlerin Soyağacı Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü’nde, Eski Türkçede “iftira etmek” anlamındaki yala- fiilini “dil uzatma” içeriğinden bahisle saymaca *yalıg “dil?” tabanı ile ilişkilendirerek (yal(ı)g+a-) > yalga- > yala- “yalamak” şeklinde izah etmiş; aynı tabandan yalgan > yalan sözünün doğduğunu belirtmiştir (Nişanyan, 2009, s. 668).
Tuncer Gülensoy Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü adlı çalışmasında, “yanlış bir şey yapmak” karşılığını verdiği saymaca bir *ya- köküne fiilden fiil yapan -l- ve fiilden isim yapan -gan ekleri getirilerek türetilen yalgan sözünün yalan’a dönüştüğünü belirtir. Ardından başka bir ihtimal olarak Şinasi Tekin’e gönderme yaparak *yal-ıg+a-n türetimini gündeme getirir (Gülensoy, 2007, s. 1041).
András Róna-Tas ve Árpád Berta (2011, s. 363), saymaca bir *yal “yalan” ismine getirilen +a- ekiyle türediğini öne sürdükleri yala- “asılsız yere suçlamak” fiili ve yalan arasında ilgi kurarlar. Buna göre yala- “iftira etmek” tabanına -gan fiilden isim yapma eki getirilerek türetilen yalagan’ın söz ortası a sesi düşmüş, böylelikle yalan ismi ortaya çıkmıştır.
Andreas Tietze Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati ve Marek Stachowski Kurzgefaßtes etymologisches Wörterbuch der türkischen Sprache adlı çalışmalarında Clauson’un görüşünü benimseyerek yalan’ı, manası kestirilemeyen saymaca bir *yal- fiiline dayandırmışlardır (Stachowski, 2019, s. 349; Tietze, 2021, s. 337).
Sınıflandırma
Vámbéry, yalan’ın yalıng’dan dönüştüğünü ileri sürer.
Räsänen, Çağdaş lehçelerdeki verilerden hareketle “bağlamak, eklemek” manası verdiği yalga- fiiline gönderme yapar.
András Róna-Tas ve Árpád Berta “yalan” karşılığı verdikleri saymaca bir *yal ismine gönderme yaparlar.
Nişanyan, saymaca bir *yalıg “dil?” tabanına dayandırdığı (yal(ı)g+a-) > yalga- > yala- sözünü, “dil uzatma, iftira etme” içeriğinden bahisle yalan’ın türetimine esas kabul etmiştir.
András Róna-Tas ve Árpád Berta, yala- “asılsız yere suçlamak” fiilinden yola çıkmışlardır. Saymaca bir *yal “yalan” isminden +a- ekiyle türediği belirtilen yala- “iftira etmek” tabanına -gan eki getirilerek türetilen yalagan’ın söz ortası a sesi düşmüş, böylelikle yalan ismi ortaya çıkmıştır.
Brockelmann, Clauson, Levitskaya, Ş. Tekin, Gülensoy, Tietze ve Stachowski yalgan ~ yalan sözünü, “aldatmak” karşılığını verdikleri saymaca bir *yal- tabanına dayandırırken Şinasi Tekin bu tabanı saymaca bir *ya- “yalan söylemek” köküne dek götürmüştür.
Değerlendirme
Sınıflandırılan bu görüşler hakkında şu değerlendirmeleri yapmak mümkündür:
Vámbéry’nin kurduğu yalıng “yalın” > yalan ilgisi Türkçenin seslik gelişimi açısından mümkün değildir. Zira sözcük, Eski Türkçede yalgan biçiminde olup söz ortasındaki /g/ sesi çok sonra yalnızca Oğuz sahasında düşmüştür. Üstelik Eski Türkçede hem yalıng hem de yalgan birlikte görülebilmektedir (Clauson, 1972, s. 926, 929). Ayrıca son ses yalgan ~ yalan’da genizsil olmayıp normal n sesidir.
Räsänen’in gündeme getirdiği “bağlamak” anlamındaki yalga- fiili ile yalgan ~ yalan arasındaki ilişki Türkçenin söz varlığındaki anlam çeşitlenmesine dönemsel açıdan aykırıdır. Zira Eski Türkçede sıklıkla tanıklanabilen ve tarihî lehçelerin hiçbirinde “bağlamak” manasında geçmeyen yalgan ~ yalan’ı, çağdaş lehçelere has anlam barındıran yalga- ile ilişkilendirmek sakıncalıdır. Ayrıca sözcüğün türemesine dair izahlarda öncelikle başvurulması gereken, başka dillerin değil Türkçenin dil içi dünya görüşü olmalıdır.
Nişanyan’ın işaret ettiği *yalıg “dil?” tabanına gönderme yapabileceğimiz bir bulguya Türkçenin gelişme ve yayılma alanlarında rastlanamamaktadır. Üstelik dilin yalama işlevine bağladığı *yalıg(?) “dil” sözcüğünü dayandırdığı yala-, Eski Türkçede yalga- “yalamak” biçiminde olup (Clauson, 1972, s. 926) o dönemde *yalıg’ı türetebilecek seslik yapı taşımamaktadır.
András Róna-Tas ve Árpád Berta’nın yalgan ~ yalan’ı getirdikleri saymaca *yal ismini, “yalan” manasında konumlandıracak bir veri -yukarıda da değinildiği üzere- Eski Türkçede bulunmamaktadır. Türkçenin erken dönem metinlerinde yal ismi “at yelesi” anlamındadır (Clauson, 1972, s. 916). Ayrıca (*yal+a-gan) > yalgan dönüşümünde söz içindeki a sesinin düşmesi için bir neden bulunmamaktadır.
Haddizatında -gan ekinin sıfat nitelikli sözcükler türetmesinden yola çıkarak Eski Türkçedeki yalgan “yalan” sözünü saymaca bir *yal- fiiline dayandırıp bütünden (yalgan’dan) bahisle parçaya (*yal-’a) anlam vermek ilk bakışta cazip görünmektedir. Nitekim pek çok araştırmacının yaklaşımı bu yöndedir. Ancak bu tutumun dayanakları, varsayım üzerine kurgulanmaktan öteye geçemeyip ispata muhtaçtırlar. Üstelik yala “iftira” ile yalgan ~ yalan arasındaki ilişkiye dâhil etmemiz gereken Eski Türkçedeki yala- “iftira atmak, suçlamak” (Clauson, 1972, s. 919) fiilini *yal- tabanı üzerinden açıklamak mümkün değildir. Zira Eski Türkçede -A- şeklinde bir fiilden fiil yapım eki bulunmamaktadır.
yala çerçevesinde değinildiği üzere, Şinasi Tekin’in (*ya-l-gan) > yalgan~ yalan’ı açıklarken başvurduğu saymaca *yal- fiilini yine saymaca bir *ya- “yalan söylemek” köküne bağlaması, Eski Türkçedeki birincil uzun ünlüler açısından sorunludur. Talat Tekin’in işaret ettiği gibi “hata etmek” anlamındaki yaz- fiilinde saklanan *ya:- ile *yal- ve yalgan’da saklanan *ya- iki farklı fiil olmalıdır (Tekin, 1997, s. 71-72).
Etimolojik yaklaşımlarda, sözcüklerin anlamlarındaki somuttan soyuta dönüşüm dikkate alınmalıdır. *ya-’ı ya da ondan türediği düşünülen *yal-’ı doğrudan “yalan söylemek” gibi soyut bir yapıda yorumlayan açıklamalar, bu ilkeyi göz ardı etmektedir.
Öneri
Sıralanan gerekçeler uyarınca yala ve yalgan sözlerine dair somut verilere dayalı yeni bir yaklaşım ortaya konulabilir. Bu doğrultuda elimizdeki en önemli veri, her iki sözcüğün de oluşumuna ışık tutabilecek yalgantur- ~ yalgandur- fiilidir. Clauson fiilin, yalga- “yalamak” sözcüğünün ettirgen çatısı olması gerektiğini ifade ederken Eski Türkçedeki “pohpohlamak, yaltaklık etmek” anlamına dikkat çeker. Fiil ile yalgan “yalan” arasında kurulacak ilişkinin cazip hale geldiğini, bu durumun Karahanlı çağında kazandığı “yalanlamak” anlamına yansıdığını belirtir (Clauson, 1972, s. 927). İlk defa Eski Uygur Türkçesinde “iltifat etmek, gönlünü okşamak, kandırmak; (gerçek niyetini) göstermemek; yalatmak” gibi anlamlarla karşımıza çıkan yalgantur- ~ yalgandur-’a (Wilkens, 2021, s. 857) DLT’de “yalanlamak” manası verilmiştir (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2014, s. 394). Bu anlam, hiç şüphesiz eserde karşılık geldiği Arapça kezzebe fiiliyle ilgilidir. Fiilin Arap dilindeki ilk anlamı “yalanlamak, tekzip etmek” iken ikinci anlamının “çok yalan söyledi” (Kanar, 2012, s. 1398) oluşu manidardır. Harezm sahası metinlerinde de “yalanlamak” anlamını sürdüren yalgantur- (Boeschoten, 2022, s. 390; Ünlü, 2012b, s. 656), daha sonraki tarihî lehçelerde tanıklanamaz. Bu durumun nedeni ilerleyen dönemlerde fiilin yerini yalganla- (Toparlı vd., 2003, s. 308) ~ yalanla-’ın (Türk Dil Kurumu, 1996, s. 4228- 4229) alması olabilir.
Gelinen noktada, yalgantur- fiilinin ilk kez görüldüğü Eski Uygur Türkçesi metinlerinde “yala(t)mak” ve “kandırmak” manaları arasında semantik bir ilişkinin yakalanıp yakalanamayacağı önemli bir sorudur. Soruya olumlu yanıt verildiğinde, köken ortaklığından hareketle yalgan ve yala sözcüklerini de açıklamak mümkün olabilecektir. Bu doğrultuda yalgantur-’ın kullanım alanını yansıtan Eski Uygurca Daśakarmapathāvadānamālā metnindeki şu alıntılar önemlidir[1] :
mening [kö]ng[ü]l[ümdeki] kü[sü]şüm eymençsiz köngülin sanga sözledim s(e)n yme amtı köngülüngin ıdmış k(e)rgek edgü erenler kunç[uy]larıng yalganturu sözlemiş savın [yėr]mez[le]r küsüşlerin kantururlar m(e)n kunçuylar törüsin küzedmetin ka[rnımtaki] savımın tükel sanga sözledim (Elmalı, 2016, s. 94-95; Wilkens, 2016, s. 340). “Benim gönlümdeki arzumu çekincesiz gönülle sana söyledim. Şimdi sen de gönlünü zorlamalısın. İyi erkekler, hanımların (onların) akıllarını çelmek için söyledikleri sözleri ayıplamazlar. Arzularını yerine getirirler. Ben hanımlara has edebi gözetmeden içimdeki geçen sözleri eksiksiz sana söyledim.” (Elmalı, 2016, s. 239; Wilkens, 2016, s. 341).
ne atlıg er ol kunçuylarnıng yalganturu sözlemiş savın taplamadın yėrdeçi (Elmalı, 2016, s. 96; Wilkens, 2016, s. 344) “Hanımların (erkekleri) ayartmak için söyledikleri sözlerini uygun görmeden ayıplayan adam kimdir?” (Elmalı, 2016, s. 240; Wilkens, 2016, s. 345).
kunçuylarnıng ėsiz yavız [sakın]çın uzun turkaru begi br(a)hmadatė [ėligke] yalganturur erdi birök özinge [kılmag]u teg ne negü iş işlegeli ugrasar [ol ugu]rda bo muntag tül tüşeyük m(e)n tėp [sözleyür] erdi (Elmalı, 2016, s. 100; Wilkens, 2016, s. 356). “Hanımlara has kötü düşünceyle sürekli beyi Brahmadatė hükümdarı kandırır idi. Üzerine vazife olmayan işleri yapmaya kalktığı zaman ‘Ben buna dair rüya gördüm’ diye konuşur idi” (Elmalı, 2016, s. 240; Wilkens, 2016, s. 357).
bir tişi bars amranmakl(ı)g er[igin] barıgın tüü törlüg yalganturup ėlig begke utru yorıyu k(e)lti (Elmalı, 2016, s. 106-108; Wilkens, 2016 s. 408). “Bir dişi pars, işveli tavırlarla türlü türlü yaltaklanmalarla hükümdara doğru yürüyerek geldi” (Elmalı, 2016, s. 243; Wilkens, 2016, s. 409).
bodi[s(a)t(a)v] uguşlug tavışgan katıg köngülin isig özin titgeli katıg kınıg köngül örit[di] yumşak savın yalganturu olarka inçe t[ėp] tėdi (Wilkens, 2016, s. 714). “Bodisatva asıllı tavşan çekincesiz gönülle canını feda etmek için kararlı bir niyet besledi. Yumuşak sözlerle kandırmak üzere onlara (arkadaşlarına) şöyle dedi” (Wilkens, 2016, s. 715).
savı çın kėr[tü] mü tėp yalganturu sözleyür[ler] (Elmalı, 2016, s. 222; Wilkens, 2016, s. 622). “‘Sözü doğru mudur?’ deyip akıl çelerek konuşurlar” (Elmalı, 2016, s. 283; Wilkens, 2016, s. 623).
Aktarılan bağlamlarda iki husus dikkati çeker. Birincisi, yalgantur-’ın sözle- “söylemek” fiilinin zarfı olarak seslenme ve konuşma tarzını yansıtmasıdır. İkincisi ise “aklını çelmek, kandırmak” anlamıyla bağlama dâhil edilmesidir. Bu iki husustan hareketle üçüncü bir çıkarımda bulunmak mümkündür. Yukarıda yer verilen dişi parsın hükümdarla kurduğu iletişimde yalgantur-’ın karşıladığı “ayartma” eylemi, söz boyutunda bir iletişim olamayacağına göre sese yüklenen çekicilikle gerçekleşmiştir. Sözün vurgusunu, tonlamasını, ezgisini ve seriliğini sağlamak üzere damak ile dudakların yalanması, biyolojik bir ihtiyaç olmasının yanı sıra kişiler arası iletişimde konuşmanın tesirini de artırmaktadır. Nitekim Kutadgu Bilig’de Ögdülmiş, hükümdarın Odgurmış’a duyduğu muhabbeti abartılı bir biçimde aktarırken sėni sözleyi şük kurıtmaz tilig (Arat, 1991, s. 349) “Hükümdar daima senden bahseder, bir an bile seni dilinden düşürmez (Arat, 2003, s. 254) dizesinde durmaksızın bir şeyi anlatmak tilin kurıtma- “dilini kurutmamak” ifadesiyle deyimleştirilmiştir (Şen, 2017, s. 183). Aynı doğrultuda DLT’de fitne zamanı az konuşmayı tavsiye eden bulgak üküş bolsa kaçan bilging yiter / yangşak telim sayrap anı(n) tamgak katar “Halk arasında fitne çoğalırsa aklın şaşar; düzelemez. Hezeyan şeklinde konuşma artarsa ağzın kurumasından damak sertleşir” beytinde (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2014, s. 204) konuşmanın azlığı tamgak katar “damak katılaşır” şeklinde ifade edilmiştir. yalgantur- “yalanmak”, ses yolunu rahatlatıp konuşmayı kolaylaştırarak sözün çoğaltılıp abartılmasına, dolayısıyla gerçeğin dışına çıkılmasına zemin hazırlamaktadır. Kâşgarlı Mahmud’un kabart- “kabartmak” fiilinin sözle ilişkisini ol sözüg kabarttı “O sözü abarttı” bağlamıyla tanıklaması bu vaziyetin sonucudur (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2014, s. 525). Aynı vaziyet, eserde fasih konuşan kimse için yapılan anıng ėrni yakışmas “Onun dudakları birbirine yaklaşmaz; süratinden ve konuşmaya devam etmesinden dolayı” tasvirinde de (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2014, s. 380) kendini gösterir. Zira dudaklar kapalı olduğunda yalanma eylemi gerçekleşemeyeceğinden, konuşmanın biyolojik nedenlerle sekteye uğraması kaçınılmazdır.
Sıralanan veriler, Türklerin söz üzerinden muhatabının aklını çelme tutumu ile sözün vurgusunu, tonlamasını, ezgisini ve hızını tesis eden “yala(n) ma” hareketi arasında kavramsal bir ilgi kurduklarını düşündürmektedir. Aynı mantık Eski Türkçede, temelde “yalamak” anlamı taşıyan yalga- fiilinin (Clauson, 1972, s. 926-927) Harezm dönemi metinlerinden Ḳıṣaṣü’l-Enbiyā’da “kandırmak, yalan söylemek” (Ata, 1997b, s. 699) karşılığındaki kullanımında açıkça kendini gösterir. Eserde Hz. Yusuf’un kötü niyetli kardeşlerinin onu gezintiye çıkarmak için babalarını ikna etmeleri yalgan til birle ataların yalgap (Ata, 1997a, s. 95) “Yalan söz ile babalarını kandırıp” şeklinde anlatılır. yalga- “yalamak” fiilini seslik açıdan yala-’a dönüştüren Batı Türkçesinde de benzer bir durum söz konusudur. Eski Oğuz Türkçesiyle kaleme alınmış ilk Kur’an tercümelerinden Bursa nüshasında yala-’tan türetilmiş (yala-n-dur-) > yalandur- fiili, “yalan söylemek, uydurmak” manasında tanıklanır (Küçük, 2001, s. 765).
Gelinen noktada, Eski Türkçedeki yalgan “yalan” sözünün, yalga- “yalamak” fiil tabanına fiilden isim yapan -n ekinin getirilmesi suretiyle “kandırıcı söz” anlam ekseninde ortaya çıktığı görülmektedir. Durumun izlerini Çağdaş Türkçede de sürmek mümkündür. Örneğin Alt. T.’nde cala- “yalamak” sözünün isim-fiil eki almış şekli olan calaş, “yalanma” yanında “yaltaklık” için de kullanılır. Bu lehçede, Eski Türkçede yalgantur- ile karşılanan “ayartmak” eylemi calgançı- “kuyruk sallamak” fiilinde semantik devamlılığını sürdürmektedir (Naskali Gürsoy ve Duranlı, 1999, s. 50). Hak. T.’nde çalga- “yalamak” fiilinden doğan çalagaaçı “dalkavuk” (Arıkoğlu, 2005, s. 76), Kır. T.’nde calgama “düzme, sahte” (Yudahin, 1998, s. 168), Kaz. T.’nde jalga- “(3) konuşmayı sürdürme” (Koç vd., 2003, s. 156), Bşk. T.’nde (yala-n-) > yalın- “rica etmek, yalvarmak” (Özşahin, 2017, s. 689), Trkm. T.’nde (yala-n-) > yalın- “dalkavukluk etmek, pohpohlamak” (Tekin vd., 1995, s. 673) türevleri Eski Türkçedeki yalga- “yalamak” ile ilişkilendirilebilir. TT ağızlarındaki (yala-n-dır-) > yalandırmak “aldatmak, kandırmak” (Türk Dil Kurumu, 1993, s. 4139) sözcüğü de aynı mantığı yansıtan bir başka çarpıcı örnektir. TT’nde halk ağzında kullanılan (yala-p+ı-k) > yalabık sözcüğünün “alevlerin oynayarak parıldaması, parlama, parıltı” yanında taşıdığı “iki yüzlü, kaypak” manası da (Türk Dil Kurumu, 2005, s. 2114) ortaya çıkan tabloda dikkate değerdir.
Eski Türkçedeki yalgan “yalan” ile yalga- “yalamak” sözcüklerinin biçim ve anlam ilişkisini böylelikle ortaya koyduktan sonra, aynı bakış açısıyla yala sözcüğüne yönelebiliriz. Bunun için öncelikle şu husus gözden kaçırılmamalıdır: yalgan “yalan” ve yala “iftira”, gerçeklikten koparılmış söz demektir. Türkçenin dil içi dünya görüşüne göre, sözün gerçeklikten uzaklaştırılması -yalgan çerçevesinde değinildiği üzere- vurgusuna, tonuna, ezgisine ve hızına yön vermek için damakların ve dudakların yalanmasından geçer. Dolayısıyla yalgan’ı üreten mantıkla yala’yı üreten mantık aynı olmalıdır. O takdirde yalgan ve yala’yı “yalamak” anlam ekseninde buluşturacak ortak bir türetme zemini aranmalıdır. Kanaatimizce bu zemini oluşturran unsur, Eski Uygur çağından itibaren temelde “yanmak” anlamındayken (Clauson, 1972, s. 918; Wilkens, 2021, s. 956; Ercilasun ve Akkoyunlu, 2014, s. 944) DLT’deki kün yüzüg yaldı “güneş yüzü yaladı ve onu kararttı” örneğinde “yalamak” manasıyla karşımıza çıkan yal- fiilidir (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2014, s. 377). Türkçe Sözlük’te yala- filine “dilini sürüp geçmek” yanında verilen “sıyırarak, dokunarak geçmek” karşılığı “Bir güneş parçası binanın yüzünü yalayarak açık kapılardan içeri giriyor” örneği bağlamında sunulur (Türk Dil Kurumu, 2005, s. 2114). Bu sunum, yakıcılıkla yalamak arasında kurulan ilginin günü müzde de sürdüğünü göstermesi açısından dikkate değerdir.Ateşin dokunduğu yüzeyi aşındırması, sıyırmak “Hızla sürtünerek veya dokunarak geçen bir şey geçtiği yüzeyden küçük bir parça koparmak, soymak veya o yüzeyin üzerini hafifçe çizmek, yırtmak” (Türk Dil Kurumu, 2005, s. 1762) mahiyetine bürünüp akabinde sözcüğün “yalamak” anlamını kazanmasına yol açmıştır. Aynı yaklaşım KTat. T.’nde yala-’ın “yalamak, dil değdirmek” manası yanında taşıdığı “güneş yakmak, eritmek” anlamında da kendini gösterir (Öner, 2009, s. 326). Nitekim Eski Türkçedeki (yal-ım) > yalım, (yal-t) > yalt (Clauson, 1972, s. 328) sözcükleri güneş ışınlarıyla aşınıp pürüzlerinden sıyrılarak dik ve düz hâle gelen sarp, yalçın kaya için kullanılır (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2014, s 945-946; Wilkens, 2021, s. 857). Eski Türkçede, yal- fiilinde “sıyırmak” anlamının en açık gözlendiği türevler ise (yal-ın-) > yalın- “-fazlalıklardan sıyrılıp- soyunmak” (Clauson, 1972, s. 931) ve (yal-ıng) > yalıng “-üzerindekiler sıyrılmış, çıplak, yalın” (Clauson, 1972, s. 929) sözcükleridir. Sonuç olarak, başlangıçta “yanmak” anlamındayken yanan nesnelerin yüzeyindeki aşınmadan ötürü “sıyrılmak/sıyırmak” gibi manalar kazanan yal- fiilinin, buradan “yalamak” anlamına geçiş yaptığını ifade edebiliriz. TT’nde üzeri düzleşmiş, dişleri aşınmış (vida, cıvata vb.) için (yala-ma) > yalama denilmesi (Türk Dil Kurumu, 2005, s. 2114) bu geçişin çarpıcı göstergelerindendir. Zira vida türü nesnelerin gireceği yuvayısıyırıp tutunamamaları, yalama olmalarına yol açar.
Etimolojik değerlendirmelerde “ateş ve ışık saçmak” anlamındaki saymaca bir *ya- kökünden (Clauson, 1972, s. 918; Erdal, 1991, s. 690; Özkan, 2003, s. 159; Stachowski, 1984, s. 155; Tekin, 1976, s. 318) geldiği üzerinde uzlaşı bulunan (*ya-l-) > yal- “sıyırmak, yalamak”, yalga- “yalamak” ile aynı semantik arka plana sahiptir. yal-’ın “sıyırmak, yalamak”, konuşmayı ikna edici kılmak amacıyla sözün vurgusuna, tonuna, ezgisine ve hızına yön vermek üzere gerçekleştirilen damaklar ile dudakları yalama eylemini karşılaması, yala “çarpıtılmış söz, iftira” sözcüğünün türetilmesini sağlamıştır. Bu türetimde, yal- “sıyırmak, yalamak” fiiline zarf-fiil kökenli olduğu anlaşılan fiilden isim yapan -A eki (Tekin, 2000, s. 90; Gabain, 2000, s. 51; Erdal, 1991, s. 40) getirilmiştir. Öne sürülen türetimin yolundaki en büyük engel ise Eski Türkçede yalnızca DLT’de tanıklanan yala- “suçlamak, itham etmek, iftira atmak” fiilidir (Clauson, 1972, s. 919; Ercilasun ve Akkoyunlu, 2014, s. 385). Clauson’un tek örnek (hapaks) olduğunu belirttiği yala-’ın, DLT’de yalal- “suçlanmak” (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2014, s. 383) ve yalaş- “karşılıklı suçlamak” (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2014, s. 381) gibi türevleri bulunur. Ancak “iftira atmak, suçlamak” anlamındaki bu fiil, Uygur çağında yalala- biçimindedir (Wilkens, 2021, s. 856). Fiil, yalala- şeklinde Türkçeden Moğolcaya da geçmiş, bu dilde “suçlamak, suç yüklemek, dava açmak” gibi anlamlarda kullanılmıştır (Lessing, 2003, s. 680). Bunların yanında Eski Türkçenin pek çok özelliğini yansıtan Tuv. T.’ndeki yalalakçı “itham eden suçlayan” sözü de (Arıkoğlu ve Kuular, 2003, s. 117) yalala-’tan gelir. Necmettin Hacıeminoğlu, Karahanlı Türkçesindeki ses olaylarını açıklarken hece yutumunu (haploloji) “Genellikle benzer sesli hecelerden birinin telaffuz veya değişik sebeplerle düşmesi, yutulması” (Hacıeminoğlu, 2008, s. 10) şeklinde tanımlar. Dolayısıyla DLT’de nakledilen yala- “suçlamak, iftira etmek” fiilini, Eski Türkçede aynı anlamda kullanılan yalala-’ın hece yutumuna uğramış hali olarak kabul etmek gerekir.
Buraya kadar öne sürülen görüşleri maddeler hâlinde şöyle sıralayabiliriz:
a. Eski Türkçede yala “iftira” ve yalgan ~ yalan aynı kökten gelen sözcüklerdir.
b. Yala(n)mak, konuşmayı etkileyici kılmak için başvurulan fizyolojik bir davranışken konuşarak muhatabının aklını çelmeye karşılık genel yala ve yalgan ~ yalan sözcüklerinin türetimine kaynaklık etmiştir.
c. Her iki sözcük de “ateş saçmak” anlamındaki saymaca bir *ya- köküne dayanır.
ç. *ya- “ateş saçmak” fiili, ateşin nesnelerin yüzeylerinde meydana getirdiği aşınmadan ötürü önce “sıyırmak” sonra “yalamak” anlamı kazanan (ya-l-) > yal- fiilini doğurmuştur.
d. yala sözcüğü, yal- “yalamak” tabanına -A fiilden isim yapma eki getirilerek türetilmiştir.
e. Batı Türkçesinde yalan biçiminde görülen yalgan sözcüğü ise Eski Türkçede “yalamak” anlamında bulunan yalga- fiiline -n fiilden isim yapma eki getirilerek oluşturulmuştur.
f. yalgan ~ yalan’a kaynaklık eden yalga- “yalamak” fiili de yal-’tan “yala(n)mak” gelir.
g. (*ya-l-ga-) > yalga-, yal-’a Eski Türkçede pekiştirme ve ettirgenlik işleviyle fiiller yapan -GA- eki getirilerek üretilmiş olmalıdır (Taş, 2009, s. 175; Tekin, 2003, s. 338)[2] . Benzer bir süreci tat- “tatmak” ve tatga- arasında gözlemek mümkündür.
Sonuç
Türkçedeki yala “iftira” ve yalgan ~ yalan sözcükleri, dili ve damağı ıslatmak suretiyle konuşmayı akıcılaştırıp söze çekicilik kazandırmak için başvurulan “yalamak” eylemine dayanır. Her iki sözcük de saymaca *ya- “ateş saçmak” kökünden türeyerek “yalamak” anlamını kazanan yal- fiiline dayanmaktadır.
Kısaltmalar
Alt. T.: Altay Türkçesi
Azb. T.: Azerbaycan Türkçesi
Bşk. T.: Başkurt Türkçesi
C: Cilt
çev.: Çeviren
DLT: Dîvânu Lugâti’t Türk
Hak. T.: Hakas Türkçesi
haz.: Hazırlayan
Kaz. T.: Kazak Türkçesi
Kır. T.: Kırgız Türkçesi
KTat. T.: Kazan Tatar Türkçesi
Kum. T.: Kumuk Türkçesi
OT.: Old Turkish
Özb. T.: Özbek Türkçesi
s.: Sayfa
Tat. T.: Tatar Türkçesi
TİEM: Türk İslam Eserleri Müzesi
Trkm. T.: Türkmen Türkçesi
TT: Türkiye Türkçesi
Tuv. T.: Tuva Türkçesi
vd.: Ve diğerleri
vb.: Ve benzeri
Yak. T.: Yakut Türkçesi
YUyg. T.: Yeni Uygur Türkçesi
Kaynakça
Arat, R. R. (1991). Kutadgu Bilig: I Metin. Türk Dil Kurumu.
Arat, R. R. (2003). Kutadgu Bilig: II Çeviri. Türk Tarih Kurumu.
Arıkoğlu, E. (2005). Örnekli Hakasça-Türkçe sözlük. Akçağ.
Arıkoğlu, E. ve Kuular, K. (2003). Tuva Türkçesi sözlüğü. Türk Dil Kurumu.
Ata, A. (1997a). Nāṣirü’d-dīn bin Burhānü’d-dīn Rabġūzī Kıṣaṣü’l-Enbiyā (Peygamber kıssaları): I Giriş - metin-tıpkıbasım. Türk Dil Kurumu.
Ata, A. (1997b). Nāṣirü’d-dīn bin Burhānü’d-dīn Rabġūzī Kıṣaṣü’l-Enbiyā (peygamber kıssaları): II Dizin. Türk Dil Kurumu.
Bammatova, Z. Z. (1969). Kumıksko-Russkiy slovar. İzdatelstvo Sovetskaya Entsiklopediya.
Boeschoten, H. (2022). A dictionary of early middle Turkic (J. O’Kane, Ed.). Brill.
Brockelmann, C. (1954). Osttürkische Grammatik der islamischen Litteratur-Sprachen Mittelasiens. Brill.
Clauson, S. G. (1972). An etymological dictionary of pre-thirteenth-century Turkish. Clarendon.
Çetin, E. (2012). Altun Yaruk yedinci kitap Berlin Bilimler Akademisindeki metin parçaları karşılaştırmalı metin, çeviri, açıklamalar, dizin. Karahan.
Doerfer, G. (1975). Türkische und mongolische Elemente im neupersischen I-IV. Franz Steiner.
Elmalı, M. (2016). Daśakarmapathāvadānamālā giriş-metin–çeviri–notlar-dizin. Türk Dil Kurumu.
Ercilasun, A.B. veAkkoyunlu, Z.(2014).Kâşgarlı Mahmud Dîvânu Lugâti’t-Türk: giriş-metin-çeviri-notlar-dizin. Türk Dil Kurumu.
Ercilasun, A. B., Aliyev, A. M., Şayhulov, A., Kajıbek, E. Z., Uulu, K. K., Yusuf, B., Göklenov, C., Mahpir, V. U. ve Çeçenov, A. (1991). Karşılaştırmalı Türk lehçeleri sözlüğü I-II. Kültür Bakanlığı.
Erdal, M. (1991). Old Turkic word formation a functional approach to the lexicon, Vol. I-II. Otto Harrassowitz.
Fasmer, M. (1987). Etimologiçeskiy slovar russkogo yazıka (C 4). Progress.
Gabain, A. V. (2000). Eski Türkçenin grameri (M. Akalın, Çev.; 3. bs.). Türk Dil Kurumu. (Orijinal çalışma basım tarihi 1974).
Gülensoy, T. (2007). Türkiye Türkçesindeki Türkçe sözcüklerin köken bilgisi sözlüğü I-II. Türk Dil Kurumu.
Hacıeminoğlu, N. (2008). Karahanlı Türkçesi grameri. Türk Dil Kurumu.
Harrison, K. D. ve Anderson, G. D. S. (2002). Tuvan-English, English-Tuvan dictionary. Peçat Ofsetnaya.
Kanar, M. (2012). Arapça -Türkçe sözlük. Say.
Karaağaç, G. (2008). Türkçe verintiler sözlüğü. Türk Dil Kurumu.
Karaman, A. (2022). Eski Türkçede ikilemeler. Türk Dil Kurumu.
Koç, K., Bayniyazov, A. ve Başkapan, V. (2003). Kazak Türkçesi-Türkiye Türkçesi sözlüğü. Akçağ.
Koçoğlu Gündoğdu, V. (2012). Günümüz Tuva Türkçesi (giriş-dil özellikleri-metinler-söz dizini) (Tez No. 308726) [Doktora tezi, Ege Üniversitesi]. Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi.
Kök, A. (2004). Karahanlı Türkçesi satır-arası Kur’an tercümesi (TİEM-73 1v235v/2) giriş-inceleme-metin-dizin (Tez No. 141355) [Doktora tezi, Ankara Üniversitesi]. Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi.
Küçük, M. (2001). Eski Anadolu Türkçesi dönemine ait satır arası ilk Kur’an tercümesi (inceleme-metin- dizin) (Tez No. 100016) [Doktora tezi, Ankara Üniversitesi]. Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi.
Lessing, F. (2003). Moğolca-Türkçe sözlük I-II (G. Karaağaç, Çev.). Türk Dil Kurumu.
Levitskaya, L. S. (1989). Etimologiçeskiy slovar’ Tyurkskiy yazıkov. obşçetyurkskiye i mejtyurkskiye osnovi na bukvi “Dž”, “Ž”, “J”. Akademiya Nauk SSSR İnstitut Yazıkoznaniya.
Nadelyaev, V. M., Nasilov, D. M., Tenişev, E. R., ve Şçerbak, A. M. (1969). Drevnetyurkskiy slovar. İzdatel’stvo Nauka.
Naskali Gürsoy, E. ve Duranlı, M. (1999). Altayca-Türkçe sözlük N. A. Baskakov ile T. M. Toşçakova’nın Oyrotsko-Russkiy slovar’ından genişletilmiş. Türk Dil Kurumu.
Necip, E. N. (1995). Yeni Uygur Türkçesi sözlüğü (İ. Kurban, Çev.). Türk Dil Kurumu. (Orijinal çalışma basım tarihi 1968).
Nişanyan, S. (2009). Sözlerin soyağacı -çağdaş Türkçenin etimolojik sözlüğü-. Everest.
Öner, M. (2009). Kazan-Tatar Türkçesi sözlüğü. Türk Dil Kurumu.
Özkan, F. (2003). Yıldırım, yıldız, alev, alaz, yalaz, ışın ve ışık kelimeleri nereden geliyor? Bilig, 27, 157-179.
Özşahin, M. (2017). Başkurt Türkçesi sözlüğü. Türk Dil Kurumu.
Räsänen, M. (1969). Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen. Suomalais-Ugrilainen Seura.
Róna-Tas, A., & Berta, Á. (2011). West old Turkic: Turkic loanwords in Hungarian I-II. Harrassowitz.
Sevortyan, A. V., & Levitskaya, L. S. (1974-2000). Etimologiçeskiy slovar Tyurkskiy yazıkov I-VI. Akademiya Nauk.
Stachowski, M. (1984) Zum Turkischen yıldırım ‘Blitz’. Ural-Altaische Jahrbücher, 56, 154-155.
Stachowski, M. (2019). Kurzgefaßtes etymologisches Wörterbuch der türkischen Sprache. Ksiegarnia Akademicka.
Şen, S. (2017). Eski Türkçenin deyim varlığı. Türk Dil Kurumu.
Şimşek, Y. (2019). Harezm Türkçesi Kur’ân tercümesi (Meşhed nüshası [293. No.], giriş-metin-dizin) (C I-II). Akçağ.
Taş, İ. (2009). Kutadgu Bilig’de söz yapımı. Türk Dil Kurumu.
Tekin, Ş. (1976). Uygurca metinler II. Maytrısimit Burkancıların mehdisi Maitreya ile buluşma Uygurca iptidaî bir dram (Burkancılığın Vaibhāṣika tarikatine ait bir eserin Uygurcası). Sevinç Matbaası.
Tekin, Ş. (2001). İştikakçının köşesi. Simurg.
Tekin, T. (1997). Türkoloji eleştirileri. Simurg.
Tekin, T. (2000). Orhon Türkçesi grameri. Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi 9.
Tekin, T. (2003). Makaleler I Altayistik (E. Yılmaz ve N. Demir, Haz.). Grafiker.
Tekin, T., Ölmez, M., Ceylan, E., Ölmez, Z. ve Eker, S. (1995). Türkmence Türkçe sözlük. Simurg.
Tietze, A. (2021). Tarihi ve etimolojik Türkiye Türkçesi lugatı 7, T–Z (E. Yılmaz ve N. Demir, Ed.). Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA).
Toparlı, R., Vural, H. ve Karaatlı, R. (2003). Kıpçak Türkçesi sözlüğü. Türk Dil Kurumu.
Türk Dil Kurumu. (1993). Türkiye’de halk ağızlarından derleme sözlüğü XI, U-Z. Türk Dil Kurumu.
Türk Dil Kurumu. (1996). Tanıklarıyla tarama sözlüğü VI. Türk Dil Kurumu.
Türk Dil Kurumu. (2005). Türkçe sözlük. Türk Dil Kurumu.
Ünlü, S. (2004). Karahanlı Türkçesi satır-arası Kur’an tercümesi (TİEM 235v/3 – 450r/7) giriş–metin–inceleme-analitik dizin (Tez No. 144348) [Doktora tezi, Hacettepe Üniversitesi]. Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi.
Ünlü, S. (2012a). Karahanlı Türkçesi sözlüğü. Eğitim Kitabevi.
Ünlü, S. (2012b). Harezm-Altınordu Türkçesi sözlüğü. Eğitim Kitabevi.
Ünlü, S. (2013). Çağatay Türkçesi sözlüğü. Eğitim Kitabevi.
Vámbéry, H. (1878). Etymologisches Wörterbuch der turko-tatarischen Sprachen. F. A. Brockhaus.
Wilkens, J. (2016). Buddhistische Erzählungen aus dem alten Zentralasien Edition der altuigurischen Daśakarmapathāvadānamālā, Teil 1-2-3. Brepols.
Wilkens, J. (2021). Handwörterbuch des Altuigurischen. Altuigurisch-Deutsch-Türkisch. Eski Uygurcanın el sözlüğü. Eski Uygurca–Almanca-Türkçe. Akademie der Wissenschaften zu Göttingen.
Yudahin, K. K. (1998). Kırgız sözlüğü I-II (A. Taymas, Çev.). Türk Dil Kurumu. (Orijinal çalışma basım tarihi 1940).
Yüce, N. (1993). Mukaddimetü’l-Edeb giriş, dil özellikleri, metin, indeks. Türk Dil Kurumu.