Sherubay Kurmanbaiuly , Marlen Adilov , Zhumagali İbragimov

Anahtar Kelimeler: Kazakça ağızlar, Kazak edebî dili, eskicil sözcükler, eski Türkçe, çağdaş Türk lehçeleri

Giriş

Kazak Tiliniñ Aymaktık Sözdigi Hakkında

2005 yılında Kazak diyalektologlarının ortak çalışmaları sonucunda Kazak Tiliniñ Aymaktık Sözdigi [Kazak Dilinin Bölgesel Ağızları Sözlüğü] (KTAS) yayımlanmıştır. 22.000’den fazla kelime içeren bu sözlük, Kazakistan, Çin, Moğolistan, Afganistan, İran ve Rusya vb. ülkelerde yaşamakta olan Kazak Türklerinin ağızlarına ait kelimeleri kapsamaktadır.

Kazakça ağız materyallerini toplamak için Kazakistan Millî Bilimler Akademisi, Ahmet Baytursınulı Dil Bilimi Enstitüsü, 1950 yılından itibaren geniş ölçüde diyalektolojik saha araştırmaları düzenlemiştir. Bu saha araştırmaları sonucunda, toplanan materyallere dayalı monografik eserler, makaleler ve sözlükler yayımlandı. Särsen Amanjolov, 1959’da Rusça yayımladığı Voprosıy Diyalektologii i İstorii Kazahskogo Yazıka [Kazak Dilinin Diyalektolojisi ve Tarihi Sorunları] monografisinin son bölümünde 4000’e yakın kelime vermiştir. Bu ve Jumat Doskarayev’in 1955’te yayımladığı Kazak Tiliniñ Jergilikti Erekşelikteri (leksika) [Kazak Dilinin Yerel Özellikleri (Leksik Özellikler)] adlı çalışma, ilk derleme sözlükleri olarak kabul edilebilir. 1969 yılında Kazak diyalektologlarının ortak çalışmaları neticesinde 1 ciltlik sözlük yayımlandı. Bundan sonraki derleme sonucunda 3 ciltlik sözlük yayımlanması planlanmış ve bunun 1. ve 2. ciltleri hazırlanmıştır. Tüm bu hazırlanan sözlükler esas alınarak ve araştırmacıların 10-15 senede yayımladığı makaleler bir araya getirerek KTAS yayımlanmıştır. Daha önce yayımlanan diyalektoloji sözlüklerinde Kazakistan sınırları dışında yaşayan Kazakların ağız özellikleri daha az bulunmaktaydı. Bu sözlük ise yurt dışında yaşayan Kazakların ağız özelliklerini de içermektedir. Bu nedenle sözlüğün adı “diyalektoloji” değil “bölgesel sözlük” olmuştur.

Kazakça Ağızlarının Tasnifi Üzerine Kısa Not

Kazakçanın ağızlarının tasnifi üzerine ilk çalışmaları Särsen Amanjolov yapmıştır. S. Amanjolov, Kazak ağızlarının ortaya çıkışını Kazak bölgesindeki boy birlikleriyle jüz[1]* lerin ilişkilerine bağlar. Ona göre üç Kazak jüz’ünün şekillenmesi ile beraber üç yerel ağız ortaya çıkmıştır: Orta Jüz (Kuzey ve Doğu ağzı), Ulı Jüz (Güney ağzı) ve Kişi Jüz (Batı ağzı) ağızları.

1. Kuzeydoğu (Orta jüz) ağzı: Pavlodar, Petropavl, Kostanay, Akmola (Kökşetaw), Doğu Kazakistan (Öskemen, Semey), Karagandı, Ulıtaw illeri ve Almatı ilinin Kuzey Doğu tarafı (Taldıkorgan). Amanjolov, Kuzeydoğu ağız grubuna Argın, Nayman, Kerey, Koñırat ve Kıpçak boylarını dâhil etmiştir. Bu boylar, Ertis, Esil, Nura, Tobıl, Torgay[2]* nehirlerini, Altay Dağı ile Sarıarka bölgelerini, Balhaş Gölü’nün üst taraflarını mekân tutmuşlar ve şimdi de buralarda yaşamaktadırlar. Särsen Amanjolov, Kuzeydoğu ağzının, Kazak edebî dilinin temelinde bulunan ağız olduğunu, ses bilgisi, gramer ve söz varlığı yönünden diğer ağızlarla karşılaştırdığında yazı diline çok yakın durduğunu ifade etmiştir. Günümüz Kazakçası da kuzey ağzı temelindedir. XIX-XX. yy. edebî dili oluşturma projesinde Rus misyonerleri ile dilcileri (Meliyoranskiy, Grigor’yev, İl’minskiy, Katarinskiy) bu ağzın konuşma dilini esas almışlardır. Bundan sonraki dönemlerde Çağatayca veya Arapça yazılı metinler bu ağza aktarılmaya başlanmıştır. Böylece Çağatay edebî yazı dili terk edilmiştir. Kuzey ağzı konuşma diliyle yazmaya başlayan aydınların biri Ibıray Altınsarin’dir. Bir öğretmen olan Altınsarin, ilkokullarda Kazakça konuşma dili esasında ders vermeye başlamış ve kitaplar yayımlamıştır. Rus dilcileri de bu devirde Kazakça gramerlerini Kuzey ağzı temelinde yazmış, örneğin İl’minskiy 1861 yılında Materiyalıy k İzuçeniyu Kirgizkogo Yazıka [Kırgız (Kazakça) Dili Öğrenimi Malzemeleri] adlı eserini yazmıştır. Bu yazılan eserler, Kazakçayı yazı dili olarak oluşturmaya yönelik çalışmalar olmuştur.

2. Güney ağzı (Ulı jüz): Almatı, Jambıl (Taraz), Şımkent, Türkistan şehirleri ve Kızılorda’nın güney ilçeleri. Amanjolov, Güney diyalektine eski Üysin, Kañlı, Duwlat ve Jalayır boylarının dillerini dâhil eder. Bu boylar erken devirlerden beri Jetisuw, Sırdarya, İle, Alataw, Balkaş, Betpak-Dala yerlerinde yerleşmişlerdir. Ulı Jüz’ün eskiden Hokand, Hive (Harezm) hanlıklarının egemenliği altında kalması ve Güney Kazakistan’da Özbeklerin kalabalık olması sebebiyle Özbekçenin etkisinden de söz edilebilir. Bir taraftan doğuda Uygur, güneyde Kırgız, Karakalpak ve Özbeklerle komşu olunması sebebiyle Kazakçaya bu dillerden birçok kelime alınmıştır.

3. Batı ağzı (Kişi jüz): Batı Kazakistan (Oral), Aktöbe, Atıraw, Mañgıstaw (Aktaw) illeri ve Kızılorda’nın kuzey bölgesi (Aral Gölü’nden yukarı), Kostanay’ın batıdaki bazı ilçeleri. Särsen Amanjolov, Kazakçanın batı ağzının, Alşın boylar (Bayulı (Aday, Beriş, Şerkeş…), Alimulı (Karakesek, Kete, Şekti…), Jetiruw (Telew, Tama, Tabın…) grubunun diline ait olduğunu düşünür. Bu boylar, Aral ve Hazar kıyılarını, Jayık ve Or nehirlerinin boylarını, Mugaljar Dağlarını mekân tutmuşlardır. Alşınlar öteden beri diğer Kazak boylarından ayrı kalmıştır. XVII. yy. başlarına kadar Nogay Ordası’nın hâkimiyetinde olmuş, Kazak jüzlerine sonradan katılmıştır. Batı ağzının şekillenmesinde Oğuzcanın ve komşu Tatar, Nogay dillerinin de etkisi olmuştur (Amanjolov, 1959, s. 169-289; Kaliyev, Sarıbayev, 1991, s. 143).

Jumat Doskarayev, Kazakçayı iki büyük ağız grubuna ayırmıştır:

1. Güney, doğu ağız grubu: Güney Kazakistan (Şımkent), Jambıl (Taraz), Almatı vilayeti, Taldıkorgan’ın güneybatı ilçeleri ve Kızılorda’nın güneydoğu ilçelerinde konuşulan ağızlar.

2. Kuzey, batı ağız grubu: Batı Kazakistan (Oral), Atıraw, Aktöbe, Kostanay, Karagandı, Akmola (Nur-Sultan ve Kökşetaw), Pavlodar, Kuzey Kazakistan (Petropavl), Kızılorda vilayetinin batı ilçeleri ve Doğu Kazakistan (Semey, Öskemen) ilinde konuşulan ağızlar (Doskarayev, 1954, s. 87; Kaliyev, Sarıbayev, 1991, s. 154; Atmaca, 2016, s. 609).

Nıgmet Sawranbayev, Kazak ağızlarını /ş/ yerine /ç/ ve /d/ yerine /t/ söylenmesinden hareketle iki gruba ayırmıştır:

1) Kazakistan’ın kuzey ile batı şehirlerindeki /ş/ ve /d/ diyalekti grubu: şıbın “sinek”, şıgın “masraf”, şiyki “çiğ”, birinşi “birinci”, änşi “şarkıcı”; añdı- “takip etmek”, anda- “kavramak”, oñdı “iyi”, mañday “alın”, tañday “damak”.

2) Kazakistan’ın güney ve güneydoğu şehirlerindeki /ç/ ve /j/ diyalekti grubu: çıbın, çıgın, çiyki, birinçi, änçi; añlı-, añla-, oñlı, mañlay, tañlay (Sawranbayev, 1955, s. 49; Kaliyev, Sarıbayev, 1991, s. 161; Atmaca, 2016, s. 615).

Gaynetdin Musabayev, Kazakçadaki ağız özelliklerini iki gruba ayırmıştır. Bunlar: Awıspalı Govor “Alıntı Ağızlar” ve Jergilikti Govor “Yerel Ağızlar”.

1. Başka dillerden alıntı ağızlar. Kazakçaya komşu Türk dilleri ve Rusça, Çinceden alınan ve ağızlarda kullanılan unsurlar. Örneğin, Güney Kazakistan ağzının özelliklerini Özbekçe unsurlar kapsamaktadır. Batı Kazakistan’da Tatar, Nogay ve Türkmence unsurlar fazladır.

2) Yerel ağızlar. Eski Türkçe Dönemi’nden beri Kazakçada var olan ve ağızlarda korunan unsurlardır (Musabayev, 2014, s. 260-261; Kaliyev, Sarıbayev, 1991, s. 163-164; Atmaca, 2016, s. 618).

Musabayev, edebî dilde mevcut bazı kelimelerin varyantlarını (örneğin riza-ırza “razı”, döñgelek-dongalak “tekerlek”, kazir-äzir “şimdi”) ağız özelliği olarak kabul etmemiş konuşma dilinin özellikleri diye ayırmıştır (Musabayev, 2014, s. 263).

Kazakistan’da Arkaizm Çalışmaları

Kazak bilim adamları ile dilcileri eskicil unsurları farklı biçimlerde değerlendirmektedirler. Açıklamaların bazılarını verelim:

Ünlü Kazak bilim insanı Rabiyga Sızdık, eskicil unsurları genel olarak eskilikter diye adlandırmıştır (Sızdık, 2009, 12). Sızdık’a kadar Kazak dil biliminde eskicil unsurların ortak adı yoktu; eskicil unsurlar genel olarak könergen sözder veya arhaizmder olarak adlandırılıyordu; Sızdık’ın verdiği eskilikter kavramı ise “eskicil unsur” anlamını tam kapsamaktadır.

Sızdık, eskilikter “eskicil unsurlar” kavramına: eskicil kelimeler, biçimsel eskicil unsurlar, eskicil ekler, anlamsal eskicil unsurları dâhil etmiştir (Sızdık, 2009, s. 11, 130, 161).

1. “Eskicil kelimeler”, eskiden kullanılmış ancak günümüzde kullanımdan düşmüş kelimelerdir (Eskimiş kelimeler, tarihî kelimeler, fosil kelimeler, ölü kelimeler buna dâhildir.).

2. “Biçimsel Eskicil Unsurlar”, eskicil biçimini koruyan kelimelerdir. Örneğin, Kazak edebî dilinde “buluğa ermiş kız” anlamındaki boyjetken yapısı, atasözlerinde boyga jetken olarak kullanılmaktadır; atasözlerinde korunan boyga jetken yapısı, “biçimsel eskicil unsur”dur. Bir başka örnek, Kazak edebî dilinde “küçük” anlamında kişi biçimi aktif olarak kullanılırken, ulık bolsañ kişik bol “ne kadar büyük olursan o kadar mütevazı ol” atasözünde kişik biçimi korunmuştur. Söz konusu kişik kelimesi, “biçimsel eskicil unsur”dur.

3. “Eskicil Ekler”, günümüz Kazak edebî dilinde kullanılmayıp atasözü, deyimlerde veya kalıplaşmış yapılarda korunan eklerdir. Örneğin, Kazakçada -mIş sıfat-fiil eki aktif değildir, ancak jazmış “kader”, aytılmış “söylenmiş” gibi kalıplaşmış kelimelerde korunmuştur.

4. “Anlamsal Eskicil Unsurlar”, günümüz Kazak edebî dilinde asıl anlamı unutulup anlam genişlemesine uğrayan kelimelerin, atasözü veya deyimlerde eskicil anlamında korunmuş biçimleridir. Örneğin, Kazakçada karındas kelimesi “erkeğin kız kardeşi” anlamında kullanılmaktadır ancak awruw astan, daw karındastan “hastalık yemekten, kavga kardeşten” atasözünde karındas kelimesi eskicil “kardeş” anlamında korunmuştur.

Kazak bilim adamları eskicil kelimeleri (Kzk. könergen sözder) genel olarak iki gruba ayırmaktadırlar:

1. Arhaizmder/könergen sözder “eskicil kelimeler”.

2. İstorizmder/tarihi sözder “tarihî kelimeler, eskimiş kelimeler”

Arkaizm “eskicil kelimeler”. Mahmutov, Rus bilim adamı F. Filin’in arkaizme verdiği izahı doğru kabul ederek, arkaizme şöyle bir açıklama getirmiştir:

“Arkaizm, eskiden edebî dilde kullanılıp bugün kullanımdan düşen ve yerine başka eş anlamlı kelimelerin aktifleştiği kelimelerdir (Örneğin Kazakçada “günah” anlamındaki Arapça kinä kelimesi yaygınlaştığından jazık kelimesinin kullanım alanı daralmış ve arkaik kelime olmuştur.)” (Mahmutov, 1963, s. 110).

Käken Ahanov’a göre bunlar işlek olmayan kelimelerdir: “Arkaizm, aktif kullanımdan düşmüş ve kullanım alanı daralmış kelimelerdir” (Ahanov, 1973, s. 189).

Karayev ve Aygabılov’a göre eski devirde kullanılıp şimdi yerini başka eş anlamlı kelimelere bırakan sözcüklerdir: “Her milletin âdet, gelenek, görenek, yaşam tarzı, hayatına göre farklı devirde değişen, başka kelimelere yer veren, eskimiş veya tamamen kullanımdan düşen kelimeler vardır, bunlara arkaizm denilir” (Karayev, 1993, s. 63).

“Arkaizm, kullanımdan düşmüş ve anlamı bilinmeyen eski kelimelerdir; arkaizmler, şimdi farklı, başka adı var olan şeyler veya kavramların eski adıdır; arkaizmler yeni terimlerin, eş anlamlı bir kelimenin aktifleşmesinden ortaya çıkan kelimelerdir” (Aygabılov, 2013, s. 67-69).

Janpeyisov, kelimelerin eskime aşamasıyla ilgili görüşlerini bildirmiştir:

Bir dilin söz varlığı unsurları yavaş olsa da hep değişir ve gelişir. Milletin sosyal hayatındaki gelişmeler, yenilikler, bir dilin söz varlığını etkiler. Bu sırada bazı kelimelerin kullanım çerçevesi daralır veya gelişir. Böyle olmakta birlikte kelimelerin kullanımdan çıkması aşamalı ve uzun süreli bir iştir. Eski devirlerde ortaya çıkan bazı âdetler, türlü gelenekler, günlük hayatta kullanılmış ev eşyaları ve çalışma sahasındaki eşyalar halk yaşamında bir bir azalır, kullanım alanı daralır veya tamamen yok olur. Ondan sonra bunlarla ilgili kelimeler, kavramlar, eskimiş bir nitelik kazanır (Balakayev vd., 2005, s. 70).

Kaliyev’e göre kelimenin eskicil olması için tek şart, “anlamının bilinmemesidir”: “Arkaizm, aktif kullanımdan düşen, unutulan ve anlamı bilinmeyen kelimelerdir.” (Kaliyev, Bolganbayev, 2006, s. 175)

Musabayev, eskicil unsurların daha çok nerede korunduğunu açıklamıştır: “Arkaizm, daha çok dinî kavramlarda, eski gelenek, örf ve âdetlerde, konargöçer hayatla ilgili kelimelerde, giyim kuşam adlarında korunur; tarihî roman ve hikâyelerde eski hayatı açıklamak için kullanılır.” (Musabayev, 2014, s. 185).

Aygabılov, eskicil kelimeleri anlamlarının anlaşılıp anlaşılmamasına göre köne söz “eskicil kelime” ve könelengen söz “eskimiş kelime, eskimeye yüz tutmuş kelime” olarak ayırmıştır. Ona göre köne söz “eskicil kelimelerin” anlamı anlaşılmamaktadır; anlamını anlamak için etimolojik araştırmalar yapmak gerekir. Könelengen söz “eskimiş kelimeler” ise anlamı anlaşılan ancak kullanımdan düşmüş kelimelerdir (Aygabılov, 2013, s. 64).

Kaliyev ve Bolganbayev’a göre eskicil kelimeler üç türlüdür:

1. Tamamen unutulup ve tamamen kullanımdan düşmüş eskicil kelimeler: kerekeytümen “on bin” vs.

2. Tek başına veya kök hâlinde kullanılmayan ancak belli yapının kökünde korunmuş eskicil kelimeler: süyriktey “narin, güzel, ince”, alpamsaday/eñgezerdey “kocaman”, karşaday “küçücük”, darday “büyük” vs. Bu yapılardaki süyrik, alpamsa, karşa ve dar kelimeleri tek başına ayrı veya kök hâlinde kullanılmaz.

3. Tek başına kullanılmayan ancak atasözü ve deyimlerde korunan eskicil kelimeler (Örneğin: jek kördi “nefret etti”, ses berdi “ses verdi” vs. deyimlerdeki jek, ses kelimeleri deyimler dışında tek başına kullanılmaz.) (Kaliyev, Bolganbayev, 2006, s. 176).

Mahmutov, eskicil kelimelerin başlıca özelliklerini şöyle sıralar:

1. Eskicil kelimeler, eski zamanda doğarak, tarihî devirlerde, aktif olarak kullanılmış kelimelerdir.

2. Eskicil kelimeler, tarihî devirlerde edebî dilde ve eskiden aktif olarak kullanıldıkları için, hiçbir zaman kaybolmazlar, çünkü onlar tarihî ve çağdaş Türk lehçelerinde ve etimoloji sözlüklerinde yaşamaktadırlar.

3. Eskicil kelimeler, yeni devirlerde tekrar edebî dile girip işlek bir kelimeye veya terime dönebilirler (TT’de erdem, yanıt vb. kelimeler gibi).

4. Toplumsal hayatın değişmesiyle (toplumun konargöçer hayattan yerleşik hayata geçmesi gibi) yeni kelimeler ortaya çıkar ve böylece eskicil kelimelerin sayısı artar.

5. Eskicil kelimeler, bir dilin aktif söz hazinesinden yavaş yavaş çıkarlar; bu kelimeler yerine başka eş anlamlı kelimeler aktif kullanıma geçince öteki kelimeler eskicil kelimeye değişir (Kazakçada “fakir” anlamındaki şıgay kelimesi yerine Farsça kedey kelimesinin aktif kullanıma geçmesi gibi).

6. Eskicil kelimeler, eski din, örf âdet ve gelenekleri yansıtır (Mahmutov, 1963, s. 109-123).

Mahmutov, ağızlar ile eskicil kelimeler arasındaki farkları şöyle sıralamıştır:

1. Kazakçanın ağızlarında yaşayan kelimelerin eskicil kelimelerle olan farkına gelirsek; ağızlar, edebî dilden ayrı olarak sınırlı bir bölgede kullanılır. Eskicil kelimeler ise edebî dilin malzemesidir ve onlar edebî dilin malzemesi olarak her yerde kullanılabilir.

2. Ağızlar, yani belli bir bölgede günlük hayatta kullanılan halk ağzı, halk dilidir. Eskicil kelimeler ise edebî dildeki pasif (etkin olmayan) kelimelerdir.

3. Ağız özellikleri eskinin kalıntıları olduğu için bazı durumlarda eskicil olarak değerlendirilebilir; bunları eskicil ağızlar olarak değerlendirebiliriz (Mahmutov, 1963, s. 136).

Sızdık, eskicil kelimeleri anlaşılma derecesine göre üç farklı şekilde değerlendirmiştir: 1. Anlamı hiç anlaşılmayan eskicil kelimeler. 2. Deyim, ikileme veya atasözlerindeki kullanılışına göre anlamını çıkartabileceğimiz eskicil kelimeler. 3. Anlamı anlaşılır, ancak kullanım alanı oldukça dar kelimelerdir (Sızdık, 2009, s. 39).

İnceleme (Kazakça Ağızlar Sözlüğü’nde Kayıtlı Bazı Eskicil Sözcükler)

1. Abıla- “Her tarafından kuşatarak yakalamak”

Andardı ustawdıñ eñ kolaylı ädisi abılaw jasaw bolatın “hayvanları yakalamanın en iyi yöntemi abılaw (her tarafından kuşatarak yakalamak) yapmaktır” (KTAS 15).

Kazak edebî dili sözlüklerinde abılaw kelimesi bulunmamaktadır. Ancak Kazakça diyalektoloji sözlüğünde abılaw kelimesi geçmektedir. Kazak edebî dilinde bu kelime awla- şeklindedir. KTAS yazarları buradaki abılaw kelimesini eski Türkçe abla- ile ilgili görmüş ve Türkiye Türkçesindeki ablatya “balık avında kullanılan, uzunluğu 150, genişliği 4-10 kulaç olan bir ağ çeşidi” (ТRS 20) kelimesiyle karşılaştırmışlardır. Ancak Türkçedeki ablatya’nın kökeni Rumcadır.

“Avlamak” anlamındaki fiilin eski Türkçede “-b-”li şekilde yazılmasından ağızlardaki abıla- fiilini eski Türkçeyle bağlamak daha mümkündür: Eski Türkçe Kuli Çor yazıtında abla- “avlamak”; ab abla- “ava çıkmak” (DTS 3). Eski Uygur Türkçesi eserlerinde ab “av”: er abka barmış (DTS 1).

2. Adak arba “Yürümeye yeni başlayan bebeği yürümeye alıştırmak için kullanılan tekerlekli araç, ayak arabası.” (KTAS 19).

Bu kelime Karakalpakistan Kazakları tarafından söylenmektedir ve edebȋ Kazakçada kullanım dışıdır. Kazakça konuşma dilinde ayak arba biçiminde söylense de Rusça hodunki kelimesi daha işlek olarak kullanılmaktadır.

Adak arba öbeği, çağdaş Türk lehçelerinin bazılarında kullanılmaktadır ve yaygın bir yapı değildir: Türkmen T. ağızlarında adag arva; Özbekçenin ağızlarında adak arva; Karakalpakça adak arba; Yakutça atah (ESTY I 88); Azerbaycan T. adah “bebeğin ilk adımları”; adah-adah “yavaş yavaş (çocuk adımı)”; adah durma “bebeğin ayağa durması” (AzRS 8).

Kazakça ağızlarında korunan adak arba yapısındaki adak kelimesinin, eski Türkçe “ayak” anlamındaki adak ile ilgili olduğunu düşünüyoruz.

3. Adaş “Arkadaş”.

Kazakça diyalektoloji sözlüğünde adaş kelimesi geçmektedir ve Çin Kazakları tarafından kullanıldığı yazılmıştır (KTAS 20). Kazakça ağızlarını araştıran bilim adamı Särsen Amanjolov, Kazakça ağızlarında adas şeklinin de “adaş, aynı isimden olanlar” anlamında kullanıldığını vurgulamıştır (Amanjolov, 1959, s. 353). Kazakça ağızlar sözlüğü verilerine bakacak olursak adas (s’li) şeklinin daha çok kullanıldığını anlarız, örneğin bu varyantı kuzey ağızlarının tamamında ve Rusya, Moğolistan Kazakları tarafından kullanıldığı görülmektedir (KTAS 20). Kazak edebî dili sözlüğünde adaş/adas kelimesi bulunmamaktadır. Bu kelime Kazak edebî dilinde dos, joldas ve attas şeklindedir.

Kazakça ağızlarında daha çok adas şeklinde yaşayan, edebî dilde attas olan bu kelime eski Türkçede “arkadaş” anlamında da kullanılmıştır: Eski Türkçede adaş, ādhas “adaş, arkadaş, dost” (Gabain, 1998, s. 258). Dîvânu Lugâti’t-Türk’te (DLT) adaş “arkadaş” (Ercilasun, Akkoyunlu, 2015, s. 540).

Eski Türkçede adaş olarak ve “arkadaş” anlamında kullanılan kelime çağdaş Türk lehçelerinde adaş, atdaş, attaş, ataş, atas şeklinde ve daha çok “adaş, aynı adlara sahip” manalarında görülmektedir: Türkiye T. adaş “adaş” (ТRS 25); Azerbaycan T. adaş “ay.” (АzRS 67); Özbekçe adaş “ay.” (URS 22); Tatarca adaş “ay.” (TatRS 23); Hakasçada adas “ay.” (HRS 17); Uygur adaş “arkadaş” (UygRS 12); Yakutça atas “arkadaş, dost, yoldaş”: миэхэ атас буол “bana arkadaş ol” (YRS 51).

Bunlardan başka Tuva T. attaş, Türkmen T. atdaş, Kırgız T. attaş ve Kazak T. attas (ESTY I 203) olarak ve “adaş” manasında kullanılmaktadır.

4. Adır “Asi at, asi aygır”.

Kazak dilinde adır kelimesi bulunmamaktadır. Ancak Kazakça diyalektoloji sözlüğünde adır kelimesi geçmektedir (KTAS 20). Bu anlamda aygır biçimi kullanılmaktadır. Kazakçanın batı ağzında ise eskicil biçiminde korunmuş olduğunu düşünmekteyiz.

Eski Türkçe eserlerde “d ve ḏ”li şekillerde kullanıldığı bilinmektedir: Orhon yazıtlarında adgır “aygır” olarak kaydedilmiştir (Tekin, 2010, s. 119). Eski Uygur Türkçesi eserlerinde adgır “aygır” şeklindedir (Eraslan, 2012, s. 547). DLT’de aḏgır “atın erkeği, aygır” olarak verilmiştir (Ercilasun, Akkoyunlu, 2015, s. 540). Kelime şu atasözünde de geçmiştir: Kolan kuyugka tüşse kurbaka aḏgır bolur “eşek kuyuya düşse kurbağa aygır olur” (DLT III 122).

Kelime çağdaş Türk lehçelerinin tamamına yakınında aygır şeklindedir, fakat bazı lehçelerde eskicil biçimi de korunmaktadır, örneğin: Sarı Uygurca azgır “aygır” (Malov, 1957, s. 12); Tuva T. askır “ay.”: askır öör çılgı “at sürüsü” (TuvRS 73); Hakasçada ashır “ay.”: Hara ashırım kistepçe, halıh çonga istilçe “kara aygırım ses çıkarınca herkes duyar” (bilmece cevabı: lokomotif) (HRS 34); Sagay ağzında ahsır “ay.” (HRS 36); Karaçay-Malkarca acir “ay.” (RKBS 163); Yakutça atıır “ay.”: Atıır ogus kuusteeh biir sitiige tutular “öküz güçlüdür fakat onu bir ip tutar” (atasözü) (YRS 53).

5. Aguw “Zehirli”. Aguwla- “Zehirlenmek, zehirlemek”.

Kazakça sözlüklerinde aguw ve aguwla- kelimeleri bulunmamaktadır. Bu kelime Kazak Türkçesinde uw ve uwla- şeklindedir. Ancak Kazakça diyalektoloji sözlüğünde agulaw kelimesi geçmektedir (KTAS 18). Onun Çin Kazakları tarafından söylendiği yazılmıştır. Kazak ağızlarını araştıranlardan önde gelen bilim adamı Särsen Amanjolov, Batı Kazakistan Atıraw bölgesinde “zehirli” anlamında aguw biçiminin kullanıldığını not etmiştir (Amanjolov, 1959, s. 360).

Kelime Eski Türkçede agu “zehir”, aguk- “zehirlenmek” olarak geçmektedir (Gabain, 1998, s. 259). DLT’de agu “zehir” olarak verilmiştir (Ercilasun, Akkoyunlu, 2015, s. 571).

Çağdaş Türk lehçelerinin çoğunda eski Türkçeye yakın şekilde kullanılması dikkat çekicidir: Türkmence avı “zehir”: Onun dili avudur “onun dili zehir gibi acıdır” (ТРС 19); Batı Akdeniz yörüklerinin ağzında ağı/ağu kelimesi “zehir” demektir (Atmaca, 2019, s. 149); Azerbaycan T. agı (agu) “ay.”: agı vermäk “zehir vermek” (AzRS 5). Özbekçe ogu (esk.) “zehir” (URS 333); Uygurca agu “ay.” (YUTS 5).

İstisna olarak bazı Kıpçak dillerinde eskicil biçiminde de korunmaktadır ve çoğunlukla iki şekli de kullanılmaktadır: Nogayca aguv (ancak “uv” şekli işlektir) “çok acı, aşırı tuzlu; zehir”: aguv tilli “zehir dilli” (NRS 26); Kumuk T. aguv (“uv” biçimi de vardır) “zehir”: yoldaşımnan ayrılmaklık meni yaşavumnu aguvladı “eşimden ayrılmak benim hayatımı zehirledi” (KumRS 18); Tatarca aguv “ay.” Här aguvnıñ daruvı bar “her zehrin ilacı vardır” (TatRS 21); Başkurtça “ıw” varyantı aktif olsa da agıw aktif değildir: agıw “zehir”: agıw teşe “zehir dişi (yılanın)”; Asıw − agıw, ütkirhän – darıw (atasözü) (BTH I 26); Kırım Tatar T. aguw “acı” (KTRS 318).

Kelimenin Yakutçada aba şeklinde yaşaması dikkat çekicidir: Yakutçada aba (esk.) “zehir”: abanan sühürbüt “zehirden ölmüş” (YRS 27).

Kıpçak lehçelerinde uzun ünlülü şekli işlektir, örneğin Kumuk, Karaçay-Malkar, Nogay, Karakalpak ve Kazakçada “uw/uv”dur. Tuva ile Hakasçada “oo” şeklindedir (ESTY I 67).

6. Aka “Ağabey”.

Balam akañnıñ atın alıp kel “oğlum ağabeyinin atını getir”

Aka, üyge kirip jatıñız “ağabey buyrun eve girip dinlenin”.

Aka, sizdiñ bul söziñizdiñ janı bar eken “ağabey sizin bu sözünüzün özü var” (KTAS 34).

Kazak dilinin izahlı sözlüğünde aka biçimi verilmemiştir.

Kazakçada “ağabey” anlamında aga biçimi kullanılmaktadır, çünkü eski Türkçede aslı “k” ile olan kelime ilk hecedeki ünlü uzunluğundan dolayı Kazakçada “g”ye dönüşmüştür. Ağızlarda ise aga kelimesinin eskicil varyantı olan aka biçimi kullanılmıştır.

Bu kelime tarihî Türk lehçelerinde eke biçiminde ve “abla” anlamında görülmektedir: Orhon yazıtlarında eke “abla” (KT.K.9). Eski Uygur Türkçesi eserlerinde aka/eke “abla” (EUTS 9, 70). DLT’de eke “abla; büyük kızkardeş” (DLT 56/42, 57/44).

Çağdaş Türk lehçelerinde çoğunlukla aka varyantında ve “ağabey ve baba (fakat “abla” anlamında değil)” anlamında kullanılmaktadır: Türkiye Türkçesi ağızlarında aka/akka “baba; ağabey, büyük kardeş; kabadayı” (DS I 135-136); Türkmencenin ağızlarında akka/akga “baba; ağabey” (ESTY I 121). Uygurcada aka “ağabey” (YUTS 4); Özbekçede aka/akä “åtä-ånädän tugilgän kättä ugil; uzidän kättä er kişigä müråcäätdä yeki ungä hurmät yuzäsidän işlätilädi” (UTİL 35). Kırgızcada ake/eke “baba; ata; amca; (çokça “ke” şeklinde olmak üzere) yaşça büyük olanlara karşı saygı ifadesi için kullanılan söz: atake “babacık”; eneke “annecik” gibi (KS 12, 323); Karakalpakça äke “baba” (KkRS 71); Tatarcanın ağızlarında äkä/eke “ağabey” (TatDS I 250); Başkurtçada eke/ äkä “baba; ağabey” (BTS 139); Karaçayca akka “dede” (KBRS 41). Sarı Uygurca aka “ağabey” (Malov, 1957, s. 13); Altaycada aka “ağabey; dedenin kardeşi; büyüklere (erkeklere) saygı ifadesi” (ORS 15); Tuvaca akı/akıy “ağabey; büyüklere saygı ifadesi” (TuvRS 51). Çuvaşça akka/akay/aka/ekki “abla” (Fedotov, 1996, s. 31, 476).

7. Andak “Öyle”. Andak kelimesi Kızılorda ve Almatı bölgesinde andak-mundak ikilemesinde kullanılmaktadır:

Andak-mundak şaruwalarım bolıp, kalaga bara jatırmın “şöyle böyle işlerim çıkıp şehire gidiyorum” (KTAS 60).

Kazak edebî dili sözlüğünde andak kelimesi bulunmamaktadır. Bu kelime Kazakçada onday, anday şeklindedir. Ancak Kazakça diyalektoloji sözlüğünde andak kelimesi ikileme içinde geçmektedir.

Eski Türkçede andag şeklindedir (Gabain, 1998, s. 258). DLT’de andag “öyle, onun gibi, böyle” anlamındadır (Ercilasun, Akkoyunlu, 2015, s. 551).

Çağdaş Türk lehçelerinden Karlukça ve Sibirya dillerinde eski Türkçedeki biçimiyle korunmaktadır: Özbekçe andak (Çağ.) “az, az miktarda, azıcık”; undок/undoy “öyle, böyle” (URS 18; 511); Uygurca andak “öyle”: andak bolsa “öyle olsa”; undak “ay.” (YUTS 13; 437). Tuva T. ındıg “böyle; öyle; tabi ki”: ındıg nom bar: “böyle kitap var”; ындыг болза-даа “öyle olsa bile” (TuvRS 597). Hakasça andag “öyle, şöyle”: andag polzın “öyle olsun”; andag-mundag “şöyle böyle” (HRS 26).

Diğer lehçelerde söz sonunda “y”li biçimiyle kullanılmaktadır, örneğin Kırgız, Karakalpak, Kazak, Kırım Tatar dillerinde anday, onday; Tatarca andıy; Kumukça olay (ESTY I 149) şekillerindedir.

8. Aran “At ahırı”.

Ezilip jürgen halıktı aydap tıktı arañga “baskıda bulunan halkı at ahırına soktu” (KTAS 67).

Kazak Türkçesi sözlüklerinde aran kelimesi bulunmamaktadır. Bu kelime edebî dilde at qora şeklindedir. Ancak Kazakça diyalektoloji sözlüğünde aran kelimesi geçmektedir. Kelimenin Batı Kazakistan Aktöbe ilinde söylendiği yazılmıştır.

Aran kelimesi tarihȋ Türk lehçelerinden ilk DLT’de kullanılmıştır: aran “tavla (at için)” (Ercilasun, Akkoyunlu, 2015, s. 554).

Aran kelimesi bu anlamda Kıpçak lehçelerinde görülmektedir: Nogaycada aran “at ahırı” (NRS 45); Kumukça aran “at ahırı, tavla”; kolhoznu at ahırı “köyün ortak at ahırı” (KumRS 30); Karaçay-Malkarcada aran “bozkır, kır” (KBRS 71). Tatarca aran “at ahırı, tavla; bir ata özgü yer”: atnı aranga apkalı kiräk; aran malı “tavla hayvanı” (TatRS 48); Başkurtça aran “hayvan ahırı; ahırdaki özel yer; ahır odası”; aran awız, awzı aranday, arandau asıw “obur” (BTH I 70); Kırım Tatarcasında aran “at ahırı” (Radlov I 251); Karayca aran “ay.” (KRPS 73).

9. Arık “Temiz”.

Kazak edebî dili sözlüğünde arık kelimesi bulunmamaktadır. Bu anlamda Kazakçada alıntı kelime taza kullanılmaktadır. Ancak diyalektoloji sözlüğünde arık kelimesi geçmektedir (KTAS 71). Edebî dilde aruw biçimi ise “güzel kız” anlamındadır. Bu anlam da “saf, temiz” anlamından gelmiştir diye düşünmekteyiz. Kazakçada aruwlap koydı “ölen kişiyi gelenek ve göreneklere göre gömdü (yani temizleyip)” (FS 64) deyiminde ise temizlemek anlamındadır.

Tarihî Türk lehçelerine bakıldığında onun orta yüzyıla kadar arıg şeklinde kullanıldığını fark ederiz, Kıpçak ve Eski Anadolu Türkçesinde söz sonundaki “g” erimiş, Çağataycada ise “k” sesine değişmiştir: Orhon yazıtlarında arıg “temiz” (Aydın, 2014, s. 161); Eski Uygur Türkçesi eserlerinden Maytrisimit’te arıg “temiz” (Maitri.12-14...). DLT’de arıg “temiz” (DLT 10/5...).

Çağdaş Türk lehçelerinde eskicil arıg ve arık olan biçimlerinde bazı lehçelerde (daha çok Sibirya Türk dillerinde) korunmaktadır, örneğin: Başkurtça aruk “safça, temizce” (BTS 40). Uygurca érik “temiz, pak; masum, suçsuz, günahsız” (YUTS 126). Tuva T. arıg “titiz, düzenli, dikkatli, temiz” (TuvRS 71); Hakasça arıg “temiz, arı; parlak, aydın” (HRS 32); Sarı Uygurca arıg “iyi, hoş; temiz” (Malov, 1957, s. 17).

Moğolca arig “arı, saf, temiz, berrak” (MTS 84).

10. Aşkış “Anahtar”.

Esiktiñ aşkışın jogaltıp alma “kapının anahtarını kaybetme”.

Esiktiñ kulpınıñ aşkışı jogarıda iluwli tur “kapı anahtarı yukarıda asılıdır”.

Men ustaga barıp aşkış jasatıp äkeldim “ben ustaya gidip anahtar yaptırdım” (KTAS 89).

Kazak edebî dili sözlüğünde aşkış kelimesi bulunmamaktadır. Ancak diyalektoloji sözlüğünde aşkış kelimesi geçmektedir. Onun Batı Kazakistan ağzında söylendiği bilinmektedir. Bu anlamda edebȋ dilde Arapça alıntı kelime kilt (kilit) etkindir.

Bu kelime eski Uygur Türkçesi eserlerinde açkaç “anahtar” şeklindedir (Eraslan, 2012, s. 548).

Çağdaş Türk lehçelerinde Arapça kökenli kilit kelimesi işlek olsa da açkıç kelimesi daha çok Kıpçak lehçeleri ve ağızlarında korunmaktadır: Kırgız ağızlarında açkıç “anahtar; kilit” (KirgRS I 82); Tatarca açkıç “anahtar” (TatRS 61); Başkurtçada askıs “ay.”: Makal – söz askısı “atasözü, sözün anahtarıdır” (BTH I 81) Karakalpak T. aşkış “ay.” (ESTY I 210); Karaçay-Malkarca açhıç “ay.” (RKBS 226); Özbekçe ağızlarda oçkiç “ay.” (URS 326).

Oğuz lehçeleri ve ağızlarında açar şeklinde görülmektedir: Türkiye Türkçesinde açar “anahtar” (TurRS 22) (anahtar kelimesi kadar işlek değildir); Türkiye T. ağızl. açgı, açkı, açkıç, açkır, açkı, açku (DS I 54); Azerbaycan T. açar “ay.” (AzRS 25); Türkmence açar “ay.” (TRS 58).

11. Bakır “Bozuk para, bakırdan kuruş para”:

Baqırıñ bar ma? (Almatı, Jambıl) “bozuk paran var mı?” (KTAS 122).

Kazak edebî dilinde bakır kelimesi bulunmamaktadır. Ancak diyalektoloji sözlüğünde bakır kelimesi geçmektedir. Kazakça ağızlarında bu kelime “kova; teneke; kepçe; tencere” anlamlarında ve farklı bölgelerde kullanılmaktadır.

Bakır 1. (Kostanay.; Kızılorda; Jambıl, Semey) « kova »; 2. (Almatı) « teneke »; 3. (Аtıraw, Mañgıstaw; Semey; Moğolistan) « kepçe »; 4. (Kökşetaw) « büyük tencere ». Ayrıca bu kelimeden türeyen yani Türkçe bakır adından -aç küçültme ekiyle yapılmış (TT bakraç) (Eren, 1999, s. 34) bakıraş şekli de “kepçe” manasında söylenmektedir. Abjan Kurışjanov, “Kazan yanında yardımcı eden delikanlı, eleman” anlamındaki bakırşı bala öbeğinin de eskiden kullanıldığını vurgulamıştur (Kurışjanov, 1970, s. 91).

Yukarıda dediğimiz gibi bakır kelimesi, Kazakça ağızlarında eskicil “bozuk para, bakır kuruş” anlamında da korunmuştur.

Kelime, tarihȋ Türk lehçelerinden eski Uygur Dönemi’nden beri vardır ve eski Türkçede “para birimi” olarak kullanılmıştır: Eski Uygur Türkçesi eserlerinde bakır “bakırdan para; ölçü birimi; para birimi” (DTS 82). DLT’de bakır “Çin’de kullanılan para” olarak verilmiştir (Ercilasun, Akkoyunlu, 2015, s. 571). “Bakır” anlamında da şu atasözünde geçmektedir: Bar bakır, yok altun “bulunan, var olan bakır, bulunamayan, nâdir olan altındır” (DTS 82).

Orta yüzyıldan itibaren kelime artık “bakır” anlamında kullanılmaya başlamıştır, örneğin tarihî Kıpçak ve Memluk Kıpçak eserlerinde “bakır” (Kurışjanov, 1970, s. 91) anlamındadır.

Çağdaş Türk lehçelerinde ise daha çok “bakır” anlamında yaygındır. Sibirya Türk lehçeleri dışında kullanılmaktadır. Türkiye T. bakır “bakır” (TurRS 91); TT ağızl. bokı (DS II 493); Gagauz T. bakır “bakır kova; kova; bakır” (GRMS 70); Türkmence bakır (esk.) “bakır” (ТRS 69); Azerbaycan T. pahır “bakır pası” (AzRS 243). Özbekçe (esk.) bakir “kırmızı bakır” (URS 43); Özbekçe ağızlarda pakir “kova” (URS 340); Uygurca pakir “ay.” (YUTS 313). Kırgızca bakır “bakır; kova” (KirgRS I 102); Nogay T. bakır “bakır”: bakır kazan (NRS 67); Karakalpakçada bakır “ay.” (KkRS 81); Tatarca bakır “ay.”: Bakırdan kömeş çıkmas, bakırınıp eş çıkmas “bakırdan gümüş çıkmaz, bağırarak iş olmaz” (TatRS 74); Başkurtça bakır “ay.”: Bakırzı küpme yışhan da altun bulmas “bakırı ne kadar işlesen de altın olmaz” (BTH I 110); Karaçay-Malkarca bagır “ay.” (RКBS 267); Kumukça bagır “ay.” (KumRS 40); Kırım Tatarcasında bakır “ay.” (KTRS 344); Karaim T. bakır/bagır “bakır, tunç” (KRPS 96, 100). Sarı Uygurca pakır “bakır”; krş.: pagaça “süt kovası” (Malov, 1957, s. 85-86). Çuvaş dilinde pahar “ay.” (ÇuvRS 278).

Sibirya Türk lehçelerinde bakır kelimesi bulunmaz ancak türemiş biçimleri mevcuttur. Örneğin, Altaycada bakras “bakraç, küçük tencere” (АltRS 100); Teleüt ağzında pakras “ay.” (Radlov, IV, s. 1130). Bununla birlikte Yakutçadaki bagarah “süt veya su kaynatmaya yararlı kepçe şeklindeki tencere” (YRS 58) varyantı bununla ilgili olmalıdır.

Türk lehçelerinde eskicil “bozuk para, bakır para, kuruş” anlamları da korunmaktadır: Türkiye Türkçesinde bakır akçe/bakır para (TurRS 91); Türkmen T. ağızl. pakır “bozuk para, kuruş” (TDED 227); Kırgızca bakır “kuruş, bozuk para”: tıyın-bakır “kuruş para” (KirgRS I 102); Karakalpakça bakır tiyın “bakır kuruş, bakır para” (KkRS 81); Başkurtça bakır “bakırdan yapılan kuruş para” (BTH I 110); Karaçay-Malkarcada bağır açka “bakır para” (RKBS 267); Kırım Tatarcasında cez-bakır akça “bakır para” (KTRS 344); Özbekçe ağızlarda pakir “kuruş para” (URS 340); Çuvaş T. pahar ukça “bakır para” (ÇuvRS 278).

Räsänen kelimeyi Farsça bahır ile ilgili görür (Räsänen, 1969, s. 58b). Ramstedt Kalmukçadaki bekir “küçük tencere” biçimini Türkçeden alıntı olarak değerlendirir (Ramstedt, 1935, s. 38).

Bakır kelimesinin Osmalıcadan Bulgarcaya baker “bakır”, bakraç “bakraç”; Sırpçaya bakar “bakır”, bakra “bakraç” ve Arnavutçaya baker “bakır”, pagraç “bakraç” (ESTY II 46) olarak girdiğini görmekteyiz.

Kelimenin etimolojisiyle ilgili Sevortyan sözlüğünde bak-/bağ- fiil köküne “-ır+” fiilden isim türetme ekinin eklenmesiyle yapıldığı görüşünü ileri sürer. Kanıt olarak Malkarcadaki bak- “maden işletmek” fiilinin kullanışını vermektedir (ESTY II 46).

12. Berkit- “Sıkıca tutturmak; sağlamlaştırmak, güçlendirmek; sıkı bağlamak.” (KTAS 141).

Edebȋ dilde bekit- olarak kullanılan fiil, Batı Kazakistan ağzında berkit- olarak eskicil biçimde kullanılmaktadır.

Berkit- kelimesi tarihȋ Türk lehçelerinden ilk Karahanlı devrinde kullanılmıştır: DLT’de berkit- “sağlamlaştırmak” (DLT 433/339).

Çağdaş Türk lehçelerinde bekit- ve berkit- olarak iki varyantı vardır. Berkit- ise Oğuzca ve bazı Kıpçak lehçelerinde (Kıpçakçada bekit- yaygındır) söylenmektedir: Azerbaycan T. bärkitmäk “berkitmek, kapatmak, bağlamak” (АzRS 48); Türkiye T. berkitmek “sağlamlaştırmak, pekiştirmek; sıkıca bağlamak” (TKS 76). Nogay T. berkit- “sağlamlaştırmak” (NRS 78); Tatarca berkit- “ay.” (ТatRS 97); Başkurtçada berkit- “sıkı, berk bağlamak” (BTS 76).

13. Dagar “Buğday kabı, tahıl çuvalı” (KTAS 179). Dagar kelimesi Kazakistan’ın güney ve doğusunda kullanılmaktadır. Edebȋ dilde bu anlamda kap, dorba, kanar sözcükleri bilinmektedir.

Kelime, tagar şeklinde Eski Uygur Türkçesi Dönemi’nden beri vardır: Eski Uygurca tagar « kap, torba » (EUTS 219). DLT’de tagar “tahıl kabı, içerisine buğday veya başka şeyler konulan çuval” (DLT 128/113).

Çağdaş Türk lehçelerinde kelime yaygın olmayıp ancak Oğuz ve Sibirya Türk lehçelerinde yaygındır: Kırgızca taar “kap; kap bezi” (КirgRS II 186). Uygur T. tagar “büyük kap” (YUTS 384). Türkiye T. dağarçık “meşin ya da dokuma, çoban ya da avcı torbası” (TKS 135); Türkiye Türkçesi ağızlarında tagar “kap, torba” (DS 4732); Azerbaycan T. dakar “koyun veya keçi derisinden yapılmış kap, çuval” (AZDL 111). Sarı Uygurca tagar “çuval” (Мalov, 1957, s. 109); Altayca tааr “ay.” (RusAS 296); Tuva T. taar “kurumuş süt ürünlerini saklamaya uygun dorba” (TuvRS 401); Hakas taar “örtü, hafif yaz giyimi” (HRS 211).

14. İnan- “İnanmak” (KTAS 295). Kazakça ağızlar sözlüğünde inanuw kelimesinin Kazakistan’ın Kostanay bölgesinde korunduğu yazılmıştır. Kazak edebȋ dilinde bu anlamda sen-, nan-, ilan- şekilleri bilinmektedir.

İnan- biçimi ise eskicildir ve eski Türkçede bu şekilde vardır: Eski Uygur Türkçesi eserlerinde inan- “inanmak” (DTS 218). DLT’de ınan- “ay.” (DLT 111/100). Kutadgu Bilig’de (KB) inan işan- (ikileme) “ay.” (DTS 218).

İnan- fiili çağdaş Türk lehçelerinden Oğuzcada yaygındır: Gagauz T. inanma “inanmak” (GRMS 203); Türkiye T. inanmak “ay.” (TKS 283); Türkmen T. ınanmak “ay.”: Goynu gurda ınanmak (deyim) “Koyunu kurda emanet etmek (gibi) (ТRS 770); Azerbaycan T. inanmag “ay.” (АzRS 147).

Özbek T. inonmok “ay.” (URS 183).

Kıpçak lehçelerinden Oğuzcaya yakın veya Oğuzcanın etkisinin olduğu dillerde kulanılmaktadır: Kumukça inanmak (КumRS 130); Karaçay-Malkarca ıynanmak (KMTS 232); Karayca inanmak (KRPS 201); Kırım Tatarcasında inanmak (КТRS 387); Nogayca ınanuw (NRS 426); Tatar T. inanuw (ТatRS 272); Kırgızca ınan- (işlek değil) (KirgRS I 432).

Tuva T. ınanır- “inanmak, umut etmek” (ТuvRS 596).

Çuvaş T. enen- “inanmak” (ÇuvRS 97).

15. Jarın “Seneye, gelecek yıl”. Özellikle Oğuzcada “yarın” anlamında kullanılan kelime Kazakça ağızlarında “gelecek yıl” anlamına değişmiştir: Koylar biyıl onşa semirmeydi, onıñ esesine jarın semirer “koyunlar bu sene semirmez, üstelik seneye semirir”; keşe ketken Kärim jarın keledi “dün giden Kerim, artık seneye gelecek”; amandık bolsa jarın tagı uşırasamız goy “nasipse seneye yine görüşürüz” (KTAS 242).

Bu kelime Batı Kazakistan Kazaklarına özgüdür, özellikle Aktöbe ilinde sık kullanılmaktadır. Edebȋ dilde bu sözcük kullanılmaz, onun yerine keler jıl veya kelesi jılı yapısı işlektir.

Eski Türkçede “sabah ve yarın” anlamlarında kullanılmaktadır: Eski Uygur Türkçesi eserlerinde yarın “sabah, sabahleyin” (DTS 241); yarun “şafak, seher, erken sabah”: yarun yarutukta “erken sabah, şafak vaktinde”; yarun tañ “ay.” (DTS 244). KB’de yarın “yarın”: Bu kün munda erse yarın anda “(mutluluk) bugün burada, yarın orada” (DTS 241).

Çağdaş Türk lehçelerinde kelime pek yaygın değildir. Bazı dillerin ağızlarında Batı Kazakistan ağızlarındaki gibi “seneye” anlamlarında korunmaktadır. Oğuzcada (Türkiye T. ve Gagauz T.) “yarın” anlamında işlek olan (Türkmen ve Azerbaycan lehçeleri sözlüklerinde de rastlanmaz) kelimenin Yakutçada da aynı anlamda yaşaması dikkat çekicidir. Karay ve Kırım Tatarcasında kelimenin “yarın” anlamını Oğuzca unsur olarak da değerlendirmek mümkündür: Gagavuzca yaarın “yarın”: yaarına bırakma “yarına bırakmak” (GRMS 207); Türkiye Türkçesinde yarın “ay.” (TurRS 914).

Özbek ağızlarında yarın “seneye, gelecek yıl” (UHŞL 127).

Karayca yarın “yarın” (KRPS 236); Kırım Tatarcası yarın “ay.” (KTRS 86); Karakalpakça jarın “seneye”; jarıngı “ay.” (KkRS 233); Başkurtça ağızlarında yarın “ay.” (BHH I 83); Tatarca (Kazan T.) “gelecek sene” (Radlov, III, s. 123; 340); yarındası kön “bir sonraki gün” (Budagov, II, s. 327).

Sarı Uygurca yarın “seneye, gelecek sene” (Malov, 1957, s. 37).

Yakutça sarsın “yarın” (YRS 317).

Moğol dillerinin etimoloji sözlüğü (Etimologiçeskiy slovar’ Mongol’skih yazıkov) yazarları yarın kelimesini Moğolca “güneş” anlamındaki naran/narin ile karşılaştırmaktadır: Halka, Dagay nar, Buryat naran, Kalmuk narn, Manguor nara “güneş”; Macarca nyar, Korece yorım “yaz” = Eski Türkçe yarın “sabah”; Yakutça sarsın “yarın” (ESMY II 189).

Poppe, Türkçe yarın kelimesini Moğolca daraga “sonra, sonraki” biçimiyle birleştirmiştir (ESTY IV 148).

Moğol dillerinin etimoloji sözlüğü yazarları (Sanjeev, vd.) Moğolca daragan ile Türkçe yarın kelimelerini birleştirmenin zor olduğunu söylemişlerdir: “Moğolca daragan, Halka ve Buryatça dаrаа ‘sonra’; Kalmukça daran ‘sonuç; sıra, dizi’; Evenki dilinde daran ‘yanında, yakın yerde, yan tarafta’. Bunları eski Türkçe yarın (Moğolca naran) ile bağlamak pek olası değil.” (ESMY I 172).

Vámbéry, Radlov, Räsänen, Clauson, Atalay Türkçe yarın (Yakutça sarsın) kelimesini “parlamak” anlamındaki yar-/yarı-/yaru- fiiline bağlamışlardır. Sevortyan, bu görüşe ek ve delil olarak türetilme bakımından benzer olan Kazakçadaki jarkın “parlak” örneğini de vermiştir (ESTY IV 148).

16. Kapı “Kapı”.

Kapını aşıp koyşı, üyge samal kirsin “kapıyı açar mısın, eve hava girsin artık” (KTAS 386). Bakış-ay, bota kirgensin, ana kapını jawıp kel “Ey Bakış! Deve yavrusu girdikten sonra o kapıyı kapatıp gel.” (KTAS 386).

Kazakça ağızlar sözlüğünde bu kelimenin Kızılorda, Aral bölgesinde korunduğu (KTAS 386) söylenmiştir. Diyalektolog bilim adamı Särsen Amanjolov, Kızılorda ilinin Aral yöresinde kapu (kapusı) şeklinin de söylendiğini (Amanjolov, 1959, s. 427) vurgulamıştır.

Kazak edebî dilinde kapı kelimesi bulunmamaktadır. Bu anlamda esik sözcüğü kullanılmaktadır. Ancak kazakça ağızlar sözlüğünde kapı kelimesi geçmektedir. Bundan başka Kazak edebî dilinde kapı kelimesinden türeyen (ESTY V 275) “büyük kapı, evin dış kapısı” anlamında kakpa (Genel Türkçe kapka/kapga, Kazakçada metatezleşme söz konusudur) biçimi de vardır.

Eski Türkçede kapı, yaygın kelimelerden biridir: Orhon yazıtlarında kapıg “kapı” (Tekin, 2010, s. 147). Eski Uygur Türkçesi eserlerinde kapıg “kapı” şeklindedir (Eraslan, 2012, s. 576). DLT’de kapug “kapı” (Ercilasun, Akkoyunlu, 2015, s. 684). Şu atasözünde de geçer: Tamu kapugın açar tabar (DLT III 234) “cehennemin kapısını açan maldır”.

Çağdaş Türk lehçelerinden özellikle Oğuzcaya özgü bir kelimedir: Türkiye T. kapı “kapı” (TurRS 509); Azerbaycan T. gapı “ay.” (AzRS 73); Gagauz T. kapu “ay.” (GRMS 246); Türkmence gapı “ay.”: Ak öyümiñ gapısam yok, ışam yok “ak evimin kapısı yok, penceresi de yok” (bilmece cevabı: yumurta) (TRS 154).

Karlukçanın ağızlarında görülmektedir. Örneğin, Özbekçenin ağızlarında kapı “kapı” (UHŞL 156); Uygurcanın ağızlarında kabık/kobuk/kovuk “ay.” (Malov, 1954, s. 158-160).

Kıpçak lehçelerinden Oğuzca unsuru fazla olan dillerde kullanılmaktadır, özellikle Kumukça ve Karaycada eski Anadolu Türkçesindeki gibi kapu biçiminde korunması dikkat çekicidir: Kumukça kapu “ay.” (KumRS 167); Karayca kapu “ay.”: kapu kapu dilen- “kapı kapı dolaşmak” (KRPS 362); Kırım Tatarcasında kapı “ay.” (KTRS 420).

Kıpçak lehçelerinden Oğuzcaya daha uzak dillerde de vardır ancak eşik biçimi kadar işlek değildir: Nogay T. kapı “dış kapı; müstakil evin büyük dış kapısı; (esk.) ev kapısı (ev kapısı anlamında esik kelimesi işlektir)” (NRS 147); Karakalpakça kapı “kapı (fakat esik kelimesi aktiftir)” (KkRS 374).

Bu kelime, Tatarcada ise ağızlarda korunmakta ve eskicil kelimedir: kapı “müstakil evin dış kapısı; büyük kapı”:

Estäl eslärindä katı bal,

Kap disägiz dä kapmamın.

Kapıdan çıgıp kitkändä,

Kat’ disägiz de kat’mamın “masa üstünde katı bal, tat deseniz de tatmam, kapıdan çıkıp gittiğimde (kal?) deseniz de (kalmam?) (BDSTY 274).

Tatarca-Rusça sözlükte kapu biçimine eskicil ve Çağatayca unsur şeklinde not düşülmüştür: kapu (esk., çağ.) “kapı”: kük kapusı açıluw “gökyüzü kapısı açılmak”; kapuçı “kapıcı” (TatRS 367); Tatarca ağızlar sözlüğünde ise “pencere kapısı” anlamı verilmiştir: kapu “pencere kapısı”: Täräzämneñ kapusına moñlı koş kilep kungan “penceremin kapısına zavallı kuş konmuştu” (BDSTY 274).

Başkurtça izahlı sözlükte de kapı kelimesine eskicil notu düşülmüştür: kapı (esk.) “evin büyük giriş kapısı, araba kapısı”: kük kapıhı açıl- “gökyüzü kapısı açılmak” (BTH I 635).

17. Kat “Kat”: Bir katı tas, bir katı topırak bolıp otıradı “bir katı taş, bir katı toprak olur” (KTAS 401).

Kazak edebî dili sözlüğünde kat kelimesi bulunmamaktadır. Bu kelime Kazakçada kabat şeklindedir. Ancak diyalektoloji sözlüğünde kat kelimesi geçmektedir. Bunun özellikle Kızılorda, Aral bölgesinde kullanıldığı bilinmektedir. Kazakçada bununla birlikte jeti kat kök “yedi kat gökyüzü”, jeti kat jer “yedi kat yer” gibi bazı kalıplaşmış yapılar da korunmuştur.

Kat-kabat “satır satır; birbirlerine yakın; üst üste, tabakalarla” ikilemesi de mevcuttur.

Kazakça ağızlarında kat kelimesinden türeyen biçimler de vardır, örneğin kattaw kelimesi “zırh içinden giyilen kat kat kumaşlı giyim” anlamındadır. Kattama ise “katmer” (KTAS 402) anlamındaki kelimedir. Bununla birlikte uşkat/üşkat “üç kat yapraklı ağaç adı, dağlarda yetişen, kabuğu katlı yabani ağaç türü” (KTAS 703, 712) biçimi vardır.

Kat şekli eski Uygurca devrinden beri kullanılmaktadır: eski Uygur Türkçesi eserlerinde kat “kat”: kat kat “birkaç defa” (DTS 432). DLT’de kat “kat, tabaka” (Ercilasun, Akkoyunlu, 2018, s. 692).

Çağdaş Türk lehçelerinde yaygın kullanılmaktadır, özellikle Oğuzcada işlektir, Kıpçakça ve Karlukçada kabat kelimesi kadar işlek değildir: Türkiye T. kat “kat” (TurRS 520); Azerbaycan T. gat “ay.” (AzRS 75); Gagavuzca kat “ay.” (GRMS 254); Türkmence gat “ay.”: gövnünde gat galmak “darılmak” (TRS 163). Özbekçe kat (kavat biçimi daha aktiftir) “kat” (URS 661); Uygurca kat (işlek değil) “ay.” (YUTS 225). Kırgızca (daha çok deyimlerde) kat “kat”: Jer kulagı jeti kat “Yer kulağı yedi kat”; Kırgızca ağızlarda eki kat (Kazakçada eki kabat) “hamile” (KirgRS I 358); Tatarca kat (kat şekli aktif, kabat ise aktif değil) “kat”: jirniñ öske katı “yerin üst katı” (TatRS 386); Kumukçada kat “ay.” (KumRS 173); Karaim T. kat “ay.” (KRPS 296). Sarı Uygurca kat “kat” (Malov, 1957, s. 54); Altayca kat “ay.” (RusAS 701); Tuvaca kа’t “ay.” (TuvRS 233); Hakasçada hat/hadıl “ay.” (HRS 280). Çuvaş T. hat “kat” (ÇuvRS 563); Yakutça hat “tekrar”; hat “hamile” (YRS 488).

18. Koşna “Komşu”. Kelime Güney Kazakistan ağızlarında özellikle Kızılorda, Almatı ve Jambıl’ın bazı ilçelerinde kullanılmaktadır: Burın osı mektepte istep, menimen koşna edi “eskiden bu okulda benimle beraber çalıştı ve komşum idi”. Bizdiñ koşnamız jaksı kisi “bizim komşumuz güzel insan” (KTAS 429).

Koşna veya koşnı, Türk dillerinde yaygın konşı kelimesinin metatezleşmiş şekli olabilir. ESTY’de koşna’nın koşun- “eklenmek” fiili ile de ilgili olabileceği söylenmiştir (ESTY VI 65). Koşnı biçimi Karahanlı ve Çağatayca dönemleri eserlerinde vardır, çağdaş Türk lehçelerinden Özbekçe, Uygurca ve Kırgızcada işlektir.

DLT’de koşnı “komşu”: Böri koşnısın yimes “Kurt, komşuluğuna hürmeten komşusunu yemez” (DLT 542/443); koşnı konum “yakın olanlar, aşiret” (DLT 70/56); KB’de koşnı “ay.” (KB 140...). Mukaddimetü’l-Edeb, Moğolca-Çağatayca sözlüğünde koşnı “komşu” (Poppe 1938: 406); Senglâh’ta koşnı (Seng.288v/13).

Uygurcada xoşna “komşu”; xolum-xoşnilar “komşular” (YUTS 167); Özbekçede kåşni “ay.”: koni-koşni “ay.” (URS 638); Lobnor dilinde koştu “ay.”; koçu: kolun-koçu “komşular” (ESTY VI 65). Kırgızca koşuna “komşu”: koşuna uluttar “komşu milletler”; koşunalık “komşuluk, komşuluk bağlar” (KirgRS I 412).

Kazakça ağızlarda koşna’nın “ş”li biçimde yaşaması (Kazakça bir “s” dilidir ve buna göre kosna olmalıydı) ve Uygur, Özbek, Kırgız köylerine yakın sınırdaki ilçelerde kullanılması bu kelimenin komşu Türk dillerinden alıntı olabileceği fikrimizi desteklemektedir.

Kazakça edebî dilde “komşu” anlamında körşi kelimesi aktiftir. Doğu Kazakistan ağızlarında ise körşi “aynı köyden olanlar” (KTAS 343) anlamında kullanılmaktadır. Kazakça bir “s” dili ise bu kelimenin körsi olarak kullanılması gerekirdi ancak Kazakçada Tatarcadaki gibi “ş”li biçimdedir. “Ş” şeklinde kullanılması ve Kazakçaya en yakın dillerde (Karakalpak, Nogay, Kırgız) bu kelimenin kullanılmaması bunun Tatarcadan alıntı olabileceği düşüncesini akla getirmektedir. Bu kelime eski değildir ve eski veya orta Türkçede bulunmamıştır. Kıpçak lehçelerinden sadece Tatar, Başkurt dillerinde kullanılmaktadır (Kazakçaya en yakın diller olan Kırgızca, Nogayca ve Karakalpakçada konşı kelimesi aktiftir): Tatarca kürşi “komşu”: Kürşe tavıgı kürke bulıp kürinä (atasözü) “komşu tavuğu hindi olarak görünür” (TatRS 559); Türkçe karşılığı: Komşunun tavuğu, komşuya kaz görünür; Kazakça karşılığı: Körşinin tawıgı kazday, äyeli kızday körinedi “komşunun tavuğu kaz gibi, kadını kız gibi”. Başkurtça kürşi: “ay.”: Kürşige onga kirmähäñ dä, kölge kirerheñ (Atasözü) “komşuya un için girmesen de kül için girersin” (BTH I 581).

Çuvaşçadaki kürşe “komşu” (ÇuvRS 197) şekli Tatarcadan alıntı olabilir. Altaycada körüş biçimi ise “tanıdık kişi” anlamındadır: körüş “tanıdık”; körüş-tanış “ay.” (AltRS 385). Yakutçada “metres” anlamındakı körsüü (YRS 181) kelimesi yapı olarak körşi ile benzerdir.

Moğol dillerindeki şekli Kıpçakçaya çok yakındır, bu durum kelimenin Moğolcaya Türkçeden girmiş olabileceğini göstermektedir (ESTY V 119): Yazı Moğolcasında körsi; Halka M. hörş; Buryatça hürşe “komşu” (ESMY II 143).

Räsänen körşi kelimesinin köriş- fiiliyle ilgili olduğunu düşünür (Räsänen 1969: 293b).

Kazakçada körşi kelimesi işlek olsa da ağızlarda bu anlamda birçok kelime mevcuttur. Bunların içinde en yaygını koñsı’dır. Türk lehçelerinde bilinen ve kullanılan koñşı kelimesi Kazakça ağızlarda (özellikle Güney Kazakistan bölgesinde) koñsı biçiminde korunmaktadır: Bügin bizdi koñsı konakka şakırdı “bugün bizi komşumuz evine çağırdı”. Koñsımen tatuw turganga ne jetsin “komşu ile barış içinde yaşamak ne güzel”. Onıñ koñsımen ösegi bar dep aytadı “o komşusu ile dedikodu yapıyor diye duyduk. Ottı kuzagan öşirer, koñsını kuzagan köşirer “ateşi dürten söndürür, komşuyu dürten göçürür” (atasözü). Üy iyesine kerek bolsa, koñsısı ökpelemeydi “ev sahibine gerekli olursa komşusu buna darılmaz” (atasöüz). Molda moldadan ilim aladı, koñsı koñsıdan tälim aladı “molla molladan ilim alır, komşu komşudan örnek alır” (KTAS 422).

Kazakça ağızlar sözlüğünde konşı (ñ ve ş’li biçim) şekli de kayıtlıdır (KTAS 421). Kökşetaw (Kuzey Kazakistan) ağzında koñşı (ş’li) şeklinde söylenmektedir (KTAS 422). KTAS’de koñsaba kelimesi de mevcuttur (KTAS 422).

Koñsı kelimesi Kazak bozkırlarında eskiden daha çok kullanılmıştır, bugünlerde ise yerine körşi geçmiştir. Bu durumu, kelimenin deyim ve atasözlerinde korunmasından anlarız: Öziñe öziñ sak bol, koñsıñdı urı tutpa “kendine kendin dikkat et, komşunu hırsız sayma” (BS 69 302). Jaman adamga mal bitse, janına koñsı kondırmas, kondırsa da oñdırmas “kötü kişi zenginleşirse yanına komşu almaz, yanına alsa bile onun düzenini bozar” (BS 65 59).

Koñsı kondı “fakir grup kişilerin zenginlerin evine yakın yerleşmesi (krş.: Kırgızca koñsu (tar.) “iktisatça zengine bağlı olan fakir komşu”) (KTFS 193). Koñsı kondı “Komşu oldu” (KTFS 193).

Tarihî Türk lehçelerine bakacak olursak konşı’nın daha eskicil olduğunu görürüz (koşna, körşi kelimesine göre daha eskidir): Eski Uygur Türkçesi eserlerinde konşı “komşu” (DTS 455). DLT’de koñşı kelimesi Oğuzca olarak geçer: koñşı “komşu (Oğuzca)”: Oğuzlar “ñ” harfini “ş”den önce söyleyerek koñşı derler. İkisi de kurala uygundur, güzeldir” (DLT 219/188).

Orta Türkçe eserlerinde de bir tek koñşı biçimi yaygındır. Koşnı olan metatezli şekli Çağataycada görülmeye başlamıştır.

Koñsı kelimesi çağdaş Türk lehçelerinden başta Oğuz grubu lehçeleri olmak üzere Kıpçak lehçelerinde de bilinir:Türkiye T. komşu (TS II 891); Azerbaycan T. gonşu (ADİL I 546); Türkmence goñşı (TRS 188).

Kırgızca koñşu (KS 483); Karakalpakçada koñşı (KkRS 400); Nogayca koñsı “ay.” (NRS 173); Kumukça honşu (KumRS 347); Karaçay-Malkarca konşu (KMTS 269); Karayca konşı “ay.”: Gülme konşına kelir başına “gülme komşuna gelir başına” (KRPS 370).

Hakasçada honçıh (HRS 286).

Kazakça ağızlarında (Batı ve Kuzey Kazakistan) “komşu” anlamında korunuyor olan sıbay kelimesi dikkatimizi çekiyor: Sıbay dep körşini aytadı “sıbay diye komşuya söylenir”. Sıbay sözin burın köp koldandı, kazir koldanbaydı “sıbay sözcüğünü eskiden çok kullanıyorlardı, ancak şimdi pek kullanmazlar”. Sıbayımız jaksı kişi. Eki jıl sıbay otırmız “komşumuz iyi birisidir. Onunla iki yıldır komşu olarak yaşıyoruz”. Onımen bir eki jıl sıbay bolsañ körer edim “Onunla bir veya iki yıl komşu olarak yaşarsan senin haline bakacaktım” (KTAS 624).

Sıbay kelimesi edebî dilde koñsı-sıbay ikilemesinde de korunmuştur: koñsı-sıbay “komşular, aynı köyden olanlar” (KS. 813):

Köp kayırın tiyedi

Eliñde koñsı-sıbayga.

Köz salmadın, jan köke,

Birge tuwgan jubayga “çok hayrın değiyor, köyündeki komşuya. Hiç bakmadın abiciğim, beraber doğmuş kardeşe” (Kobılandı destanından).

Kazakça ağızlarsözlüğünde “komşu” anlamında sıvay (“b” sesinin v’ye değişmesi Türk dillerinde yaygın fonetik hadisedir) biçimi de mevcuttur (KTAS 624). Türkçede “kısır; çocuksuz; yalnız, tek başına, bekâr; zabit” anlamındaki subay kelimesiyle ilgilidir. Bilim adamları onu Moğolca “kısır” anlamındaki suvay ile ilgili görmüşlerdir (ESTY VII 348; Räsänen, 1969, s. 431a). Sıbay kelimesi Moğol ve Türk lehçelerinden bir tek Kazakçada “komşu” anlamına değişmiştir.

Güney Kazakistan’da japtas kelimesi de vardır: Özbekter bizben japtas otıradı “Özbekler bizimle komşu oturuyorlar” (KTAS 238). Ağızlarda “komşu” anlamında kullanılan bir başka kelime şabıra’dır. Muhtemelen Rusça şaber “komşu” kelimesinin fonetik varyantıdır. Bir başka Rusça kelime stena “duvar” ağızlarda stendes körşi olarak değişmiştir: stendes körşi “duvar komşusu” (KTAS 609)

Sonuç olarak Kazakça ve ağızlarında “komşu”yu ifade etmek için birçok kelime kullanılmaktadır: körşi, körşi-kölem, awıl-aymak, körşi-kolañ, koñsı-kolañ, konşı, koñşı, koñsaba, koşna, sıbay, sıvay, jappas, şabıra, stendes. Bunların içinde körşi kelimesi işlek olarak kullanılsa da ağızlardaki koñsı kelimesini Kazakçaya özgü kelime diye düşünmekteyiz.

19. Kömeş/kömiş/kömpeş “Küle gömüp pişirilen ekmek türü” (KTAS 338). Bu kelime Kazakistan’ın farklı bölgelerinde korunmaktadır: Kömeş “sobada pişirilen tandır ekmek”: Kömeşke may jagıp, jılıday jep aldım “ekmeğe yağ sürüp sıcakken yedim” (Kızılorda bölgesi). Köşken eldiñ kömeşi bolsa, erüw eldin erüwligi bar (atasözü) “göçen halkın ekmeği olursa karşılayan halkın “hoş geldiniz” yemeği vardır” (Kızılorda). Ak kömeş tüsip pe dükenge, bile kelşi “beyaz ekmek markete geldi mi, öğrensene” (Aktöbe ili). Külşe kölemi jagınan kömeşten äldekayda kişi boladı “pişi, tandır ekmekten daha küçük olur” (Karakalpakistan Kazakları ağzında) (KTAS 338).

Kazakçanın ağızlarında korunmakta olan ve kömeş, kömiş, kömpeş gibi farklı biçimlerinde kullanılan bu kelime DLT’de geçmektedir: kömeç “küle gömerek pişirilmiş ekmek” (DLT 10/5; 181/154).

Çağdaş Türk lehçelerinde pek yaygın değildir, özellikle Kazakçaya yakın Kıpçak dillerinde kullanılmaktadır. Karlukçada var, Oğuzcada yaygın değil, Sibirya dillerinde rastlanmaz.

Kırgızca kömöç “ay.”: Arkim öz kömöçünö kül tartat “herkes kendi ekmeğine kül çeker” (atasözü) (KirgRS I 422); Karakalpakça kömeş “ay.”: Kotır tüyem külge awnaydı “uyuz devem külde debelenir” (bulmaca cevabı: kömeç ekmek) (КkRS 334); Tatarca kümeç “ay.”: Kömeçi kölgä töşkän, baltasu suwga töşkän “kömeç’i küle düşmüş, baltası suya düşmüş” (deyim) (TatRS 552).

Özbekçe komaç “ay.” (UTİL I 415); Uygurca kömeç nan “tandır ekmek”; kömüç kazan “ocak, soba” (YUTS 204).

Türkmence kömeç “sıcak külün içinde pişen tandır ekmeği” (Ataev, 1982, s. 80); Türkiye Türkçesi ağızlarında kömeç “ay.” (DS VIII 2956).

Özellikle kömeş sözcüğü Kazakçada küldi-kömeş “külde pişirilen ekmek; mecazi: kirli, temiz olmayan, dağınık, özensiz; yarım yamalak, aceleye gelen işler; tam olmamış” anlamıyla ikileme biçiminde kullanılmaktadır.

20. Könek “Deriden kımız ekşitme kabı”: Onday könekter kazir jok koy “öyle könekler şimdi bulunmaz” (DS. 340). Kazak edebî dilinde könek kelimesi bulunmamaktadır. Ancak diyalektoloji sözlüğünde könek kelimesi vardır ve bunun Kuzey Kazakistan ağzında korunduğu hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca Güney Kazakistan ağızlarında “düğünlerde verilen hediye, hediye takımı” ve “mısır tanesinin ucu” anlamlarındaki könek kelimesi de mevcuttur (KTAS 338)

“Deri kap” anlamındaki bu kelime ilk olarak Karahanlı Türkçesinde görülmektedir: DLT’de könek “deriden yapılan su kabı” olarak geçmektedir (Ercilasun, Akkoyunlu, 2018, s. 738).

Çağdaş Türk lehçelerinde kelime pek yaygın değildir, şu lehçe sözlüklerinde verilmiştir: Türkiye T. könek “ağaçtan kap” (TurRS 566); Türkmence könek “deve sütünü sağmak için kullanılan deri kap, kova” (TRS 413). Özbek ağızlarında kunäk “kımız saklamak için kullanılan kap” (UTİL I 415). Nogayca könek “deri kova” (NRS 179); Kırgızca könök “kısrak sağmak için kullanılan deriden yapılmış küçük kova türü”: könökkö taş salganday “çiğnemeden yutarak yemek”; könök-könçök (ikileme) (KırgRS I 422); Başkurt T. künäk “kova türü” (BTH I 572). Hakasça könek “kova” (HRS 90); Altayca könök “ay.” (RusAS 46); Tuva T. hönek “çaydanlık” (TuvRS 104).

Kelimenin Moğolcada yaygın olması da dikkat çekicidir: Moğolca könüg; Halha M. hönög; Buryat M. hünäg, Kalmuk M. küng “kova” (ESMY II 142).

21. Küs- “Kaçınmak, uzak durmak, sakınmak” (KTAS 358). Kazakça ağızlar sözlüğünde kelimenin bu anlamda Kızılorda bölgesinde söylendiği kaydedilmiştir: Munday jaramsız isten küsüw kajet “bunun gibi hareketlerden uzak durmak gerek”. Sözlükte küsipti “istekli” şekli de kayıtlı olup Güney Kazakistan Şımkent yöresinde kullanıldığı yazılmıştır: Ol okuwga degende öte küsipti bala bolatın “o öğrenmeye gelince çok istekliydi” (DS 359).

Kazak edebî dili sözlüğünde küs- ve küsipti kelimesi bulunmamaktadır. Bu kelime Kazakçada awlak jür-, bez- ve ıntalı, talaptı şeklindedir. Ancak diyalektoloji sözlüğünde küsipti ve küs- kelimesi geçmektedir.

Küs- fiili ise “küsmek, darılmak; bıkmak, vazgeçmek; kaçınmak” anlamlarında ünlü Kazak şairi Abay’ın şiirlerinde de geçmektedir. Kazak edebȋ dilinde kullanılmayan bu fiili şair birkaç defa kullanmıştır:

Oy, däwren ömir emes, bir körgen tüs,

Oyga toyma, kızıktı kiyaldan küs.

Karaşı, öz boyıña tügel me eken,

Istık jürek, öñ-şıray, kuwat pen küş? “mutlu zaman ömür değil, bir düş/ düşünmeye doyma, ilginç hayale küs (hayalden kaç)/baksana öz boyuna tam mı ki/sıcak yürek, ılık yüz, kuvvet ile güç” (Abay, 1961, s. 291).

Küs- fiili Kazakçada kullanılmaz ancak ünlü şair Abay, bu fiili 6 defa ve daha çok “vazgeçmek, kaçmak” anlamında kullanmıştır. Bu fiil Oğuz dillerine özgüdür, Kâşgarlı Mahmud küs- fiilini Oğuzca olarak değerlendirmiştir (DLT 269/236).

Çağdaş Türk lehçelerinde bu kelime Oğuzcada ve Oğuz lehçelerinin etkisi olan bazı Kıpçak dillerinde söylenmektedir: Тürkiye T. küs- (ТKS 360); Gagavuzca küs- (GRMS 303); Azerbaycan Türkçesinde küs- (АzRS 176).

Kumukça küs- “sevmemek, nefret etmek” (KumTS 186); Kırım Tatarcasında küs- “bıkmak” (KTRS 412); Karaycada küs- “küsmek, öfkelenmek, darılmak; vazgeçmek, kaçmak” (KRPS 354).

22. Murış “Biber” (KTAS 508). Kazak edebî dili sözlüğünde murış biçimi bulunmamaktadır. Bu kelime Kazakçada burış şeklindedir. Ancak diyalektoloji sözlüğünde murış biçiminde geçmektedir. Sözlükte onun Batı Kazakistan Aktöbe bölgesinde ve Taşkent yöresindeki Kazak ağızlarında korunduğu söylenmiştir.

Çağdaş Türk lehçelerinde “b” ve “m”li şekilleri kullanılmaktadır ancak Eski Türkçe kaynaklara bakacak olursak murç biçiminin daha eskicil olduğunu anlarız: Eski Uygur Türkçesi eserlerinde murç/mırç “biber” (DTS 351; 346). DLT’de murç “biber” olarak görülmektedir (Ercilasun, Akkoyunlu, 2018, s. 765).

Çağdaş Türk lehçelerinde daha çok burç şeklinde “b”li biçimiyle kullanılmaktadır. Karlukça, Altayca ve Kırgızcada m’lidir. Kelime yaşayan dillerde pek yaygın değil: Türkmence burç “biber” (TRS 121); Türkiye Türkçesi ağızlarında burç “ay.” (DS II 795); Özbekçe murç “biber” (URS 277); Uygurca murç “ay.” (YUTS 279). Karayca burç/burts “biber” (KRPS 142); Kumukça burç “ay.” (KumRS 67); Nogayca burış “ay.” (NRS 91); Kırgızca murç “ay.” (KirgRS II 41). Altayca mırç “biber” (RusAS 482); Hakasçanın Sagay ağzında mırs “ay.” (HRS 112). Çuvaş T. paras “biber” (ÇuvRS 275).

Macar dilinde bors “biber” (ESTY II 275).

23. Ortak “Ortak, iş ortağı; meslektaş; arkadaş, yoldaş; tüccar”: O ne degeniñ ortak kapitan (Kızılorda’da) “ne demek ya kaptan arkadaş” (KTAS 540).

Kazak edebî dilinde ortak kelimesi “arkadaş, yoldaş, ortak” anlamında bulunmamaktadır. Ortak kelimesi “genel, toplu, müşterek” anlamındadır. Birde Kazakçanın izahlı sözlüğünde “ortaklık, ittifak; çiftçilik, birlik, kurum” anlamlarına değişen ortak kelimesi tarihî sözcük olarak belirtilmiştir. Aynı sözlükte Kazakçada ortak boldı “ortak oldu, eşit paya sahip oldu, pay aldı” (KTTS 640) öbek olarak kullanılıyor diye kayıt düşülmüştür. Ayrıca “ortak” anlamında edebî dilde ortaktas şekli işlek olarak kullanılmaktadır.

Kazakça diyalektoloji sözlüğünde ortak kelimesi “arkadaş, ortak” manasında geçmektedir.

Kelime “ortak; arkadaş” anlamlarında elimizdeki kaynaklara göre Eski Uygurca devrinden itibaren görülmeye başlamıştır: Eski Uygur Türkçesi eserlerinde ortak “ortak”; ortaklık “ortaklık” (EUTS 143). DLT’de ortak “ortak, arkadaş” olarak geçmektedir (Ercilasun, Akkoyunlu, 2015, s. 778). DLT’deki atasözü: Ortak erden artuk almas “Ortak ortağından fazla almaz”.

Harezm Türkçesi eserlerinde de aynı anlamda geçmektedir: İbnü-Mühennâ Lȗgati’nde ortak “ortak” (Battal, 1934, s. 53); Tefsir kitabında ortak “iş ortağı” (Borovkov, 1963, s. 238).

Memluk Kıpçak yazmalarından Et-Tuhfetu’z-zekiyye fi’l-Lugati’t-Türkiyye’de ortak “ortak” (Atalay, 1945, s. 222); Kitâb-ı Mecmȗ-ı Tercümân-ı Türkî ve Acemî ve Mugalî’de ortak “ay.” (Kurışjanov, 1970, s. 176).

Çağatay Türkçesi eserlerinde ortak “ay.” (Borovkov, 1961, s. 94).

Çağdaş Türk lehçelerinde “genel, ortak, müşterek” anlamlarında işlektir, eskicil “ortak” anlamında ise bazı lehçelerde kullanılmaktadır: Türkiye T. ortak “ortak, eş, meslektaş” (TurRS 693); Azerbaycan T. ortag “ay.” (AzRS 234); Gagauz T. ortak “şirket, dernek, kurum” (GRMS 352).

Uygurca ortak “ortak” (YUTS 298).

Kırım Tatarcasında ortak “ortak” (KTRS 482); Karayca ortak “ay.” (KRPS 432); Kumukça ortakçı “ay.” (КумРС 228); Kırgızca ortok “ay.”: Ögüz öldü, ortok ayrıldı “öküz öldü, ortak gitti” (KirgRS II 81); Karakalpakça ortak (esk.) “ortak”: teñ ortak “çiftliğin veya şirketin eşit ortağı” (КkRS 500).

Bazı dillerde “arkadaş, yoldaş; eş” anlamlarındadır: Özbekçe urtok “yoldaş, arkadaş; eş, karı, kız arkadaş; koca, hayat arkadaş (turmuş urtok)” (URS 638); Uygurca ortak “arkadaş, yoldaş” (YUTS 298); Karayca ortak “yar, eş, koca” (KRPS 432); Kırgızca ortok “yoldaş, arkadaş”: Kündüzkü aştın ortogu köp “öğlen yemeğinin ortağı çok” (KirgRS II 81).

Diğer lehçelerde “genel, müşterek, ortak, toplu” olan ilk manalarında kullanılmaktadır:

Nogay ortak “müşterek, ortak” (NRS 251); Tatarca urtak “ay.”: Tapkan mal urtak “bulunan mal ortaktır” (ТатРС 985); Başkurtça urtak “ay.”: Siberzän yözö urtak, ostanıñ kulı urtak “güzelin yüzü ortak, ustanın eli ortak” (BTH II 479); Türkmence ortak “ay.”: Ortak malı it yimez “ortak hayvanı it yemez” (ТRS 492); Altayca ortok “ay.” (АltRS 510).

Budagov, Farsların Moğollar hakkındaki yazmalarda Moğolların ortak kelimesini “tüccar” anlamında kullandığını ifade etmiştir. Toktamış yarlıklarında da aynı mananın söz konusu olduğunu söyleyerek şu örneği vermiştir: Bazergan (bizirgan) ortakların dagı buruşsun “pazarcı tüccarların da dönsün gitsin artık” (Budagov, I, s. 122).

ESTY yazarları, ortak kelimesinin etimolojisini Türkolog bilim adamlarının (Ramstedt, Vámbéry, Brockelmann, Doerfer) görüşlerini sayarak ve ortan “ortancı”, ortalık “merkez” yapıları gibi orta kelimesine bağlamışlardır. Ortak kelimesinin ilk anlamı “ortak, eş, eşit katılımcı”, ikincisi “arkadaş, yoldaş”, üçüncüsü ise “ortak, müşterek” olarak belirtilmiştir (ESТY I 476).

24. Ötpek “Sobada pişirilen ekmek”. Kazak edebî dilinde Farsça kökenli nan kelimesi kullanılırken Kazakistan’ın Batı ağızlarının tamamında (Oral, Atıraw ve Aktaw) ötpek kelimesi kullanılmaktadır: Altınay ötpek pişirip jatır “Altınay ekmek pişiriyor”. Ötpekti köbine kıska karay pisiremiz “soba ekmeğini çoğunlukla kışa doğru pişiririz”. Ak ötpekti özimiz jeymiz “beyaz ekmeği kendimiz yeriz” (KTAS 551).

Kazakçada işlek kullanılan nan kelimesinin Türkçe karşılığı etmek/ötmek/ ekmek kelimesi eski Uygur Dönemi’nden beri kullanılmaktadır: Eski Uygur Türkçesi eserlerinde ötmek “ekmek” (EUTS 154). KB’de etmek “ekmek” (DTS 188); DLT’de etmek/ötmek “ay.” (DTS 393).

Çağdaş Türk lehçelerinden Oğuzcada ve Oğuzcaya yakın olan Kıpçak lehçelerinde yaygındır. Örneğin Karay, Kırım Tatar, Karaçay-Malkar, Kumuk, Nogaycada kullanılmaktadır. Ancak Karluk lehçelerinde yok, Sibirya Türk dillerinden Hakas ve Altaycada vardır: Türkiye T. ekmek: Ekmek aslanın ağzında (Kazakça karşılığı: Mal arıstannıñ awzında, Türikmennin tübinde “mal aslanın ağzında Türkmen yerinin dibinde”); ekmek elden, su gölden (ТurRS 264); Gagavuzca ekmek “ay.” (GRMS 174); Azerbaycan T. äppäk “ay.” (AzRS 131).

Karayca ekmek/ötmek/etmek (KRPS 657); Kumukça ekmek (KumRS 357); Tatarca ikmäk; ikmek-toz “ekmek ve tuz”: İkmek-tozdan kön kür, döreslekne alga sör “ekmek ve tuzla gün gör, adaleti de ileri sür” (TatRS 264); Tatarcanın ağızlarında ükmäk/üpmäk: Bu ükmäkne niçek aşarga kiräk? “Bu ekmeği nasıl yememiz gerek?”; ükmä-tız kuyu “intikam almak”; tuyga barsan tuyıp bar, kunına üpmäk kuyıp bar (atasözü) “düğünde gitsen doyup git, koynuna bir ekmek koyup git (TTZDS 690, 692) (Kazakça karşılığı: Toyga barsan toyıp bar, torka tonıñ kiyip bar “düğüne gidersen karnın tok git ve en güzel elbiseni giyip git”); Kırım Tatarcasında ötmek (KTRS 484); Karaçay-Malkarca ötmek (RKBS 687); Nogayca ötpek: ötpek tükeni “ekmek dükkânı” (NRS 264).

Hakasça ipek: Çar altında çarımdıh ipek “uçurum altında yarım ekmek” (bulmaca cevabı: kulak) (HRS 68); Altayca ötpök: Ötpök jogınan kijige küç kaydan kelzin “ekmek olmasa kişiye güç nasıl gelir”; Ölödim dep ötpögiñ çaçpa, köçödim dep köçöñ tökpö (atasözü) “öleceğim deyip ekmeği atma, göç edeceğim deyip çorbayı dökme” (AltRS 537).

Kazakça ağızlarında ötpek kelimesi Batı Kıpçak dillerindeki şekillere daha yakındır ancak Kazakça ağızlarındaki ötmek sözcüğü Nogaycadan alıntı veya bu yerlerde yerleşen Nogaylardan kalma bir kelime olabilir. Bir yandan Batı Kazakistan’ın Hazar Denizi tarafındaki kuzey kıyıları eskiden Nogay Hanlığı’na tabi idi. Bu sebeple Nogaylardan kalma kelime olması ihtimali yüksektir. Kelimenin Kazakçaya en yakın diller olan Karakalpak ve Kırgızcada bulunmaması bu fikrimizi desteklemektedir.

25. Saban “Saban, tarla sürmeye yarayan demir uçlu araç; tarla”. Saban kelimesi bu anlamıyla Kazakistan’ın Batı ağzında (Aktöbe, Atıraw, Aktaw, Kızılorda bölgelerinde) görülmektedir: Sabanmen jer aydaymız “sabanla yer süreriz”; Kazaktar sabandı beregirekte bilip bastadı “Kazaklar sabanı son dönemlerde bilmeye başladı”; sabandarımız ben tırmalarımızdı sakaday say etip koydık “saban ile tırmığımızı hazırladık” (KTAS 569). Bununla birlikte saban aydaw “yer sürmek”, saban aydawşı/sabanşı “yer sürücü”, sabanga şıguw “yer sürmeye çıkmak” gibi söz öbekleri de kullanılmaktadır.

Kazak edebî dili sözlüğünde saban kelimesi bulunmamaktadır. Bu kelime Kazakçada soka şeklindedir. Muhtemelen Rusça soha kelimesinden alıntıdır. Ancak diyalektoloji sözlüğünde saban kelimesi geçmektedir.

Saban kelimesi eski Uygur Türkçesi eserlerinde ve DLT’de geçmektedir: Uygur metinlerinde sapan “saban”; sapanla- “sabanlamak, saban ile sürmek” terimleri ile karşılaşıyoruz (EUTS 130). Toprak işlemekle ilgili saban ve sabanla- kelimeleri DLT’de de geçmektedir: saban “saban, sapan, bütün aygıtlarıyla çift takımı; çiftçilik: Sabanda sandırış bolsa örtkünde irteş bolmas “tarla ekilip sürülürken kavga olursa, harmanda, çeç zamanında gürültü olmaz.” (DLT I 402). Sabanla-: “sabanla sürmek”: Ol yerig sabanladı “o, yeri sabanla sürdü” (DLT III 342).

Çağdaş Türk lehçelerinde “saban” anlamında farklı kelimeler mevcuttur. Bunlardan bazıları, salda, andazın, soka, amaç, azal, künde, boğusa; xış, kotan kelimeleridir. Saban ise Türkçe kelimedir ve bazı lehçelerde korunmaktadır: Türkiye T. saban “saban” (TurRS 740); Gagauz T. saban “ay.” (GRMS 389); Uygurca sapan “karasaban” (YUTS 341).

Bu kelime çağdaş Kıpçak lehçelerinden Batı Kıpçakçada yaygındır, Kırgız, Karakalpak ve Kazakçada neredeyse hiç yoktur: Nogayca saban “saban” (NRS 280); Tatarca saban “ay.”: Sabanda sayraşmasañ, ındırda ıñgıraşırsıñ “sabanda hep birlikte çalışmazsan biçerken zorlanırsın”; Sabantuy “Saban Bayramı, Tatarların ilkbahardaki millȋ bayramları” (TatRS 759); Başkurtça haban “saban” (BTH II 560) Kumukça saban “ay.”: Sabanında söyleşgen innırında erişmes “saban sürmede anlaşan biçmede tartışmaz”; Sabanı yoknu salamı da yok “sabanı olmayanın samanı da yoktur” (KumTS 250); Karaçay-Malkarca saban (saban agaç) “ay.” (RKBS 597); Karayca saban “ay.” (KRPS 454).

Çuvaş dilinde sapan (esk.) “saban” (ÇuvRS 340).

26. Sawaş “Savaş, kavga”: Omarta mañında da talay sawaş bolıptı “Omarta civarında da birçok savaş olmuş” (KTAS 590). Kelime, Kazak edebî dili sözlüğünde bulunmamaktadır. Bu anlamda sogıs ve urıs kelimeleri mevcuttur. Ancak diyalektoloji sözlüğünde (Batı Kazakistan ağzında) sawaş kelimesi geçmektedir.

Savaş kelimesi eski Türkçede yok fakat Karahanlı Dönemi’nden itibaren fiil olarak görülmektedir: DLT’de fiil hâlinde sawaş- “dövüşmek” olarak verilmiştir (Ercilasun, Akkoyunlu, 2018, s. 810).

Bu kelime Oğuzca lehçelerde yaygındır, Oğuzca dışında diğer lehçelerde kullanılmaz: Türkiye T. savaş “savaş” (TurRS 755); Azerbaycan T. savaş “ay.” (AzRS 254); Gagauz T. savaş “çaba, gayret; zorluk, acı; savaş; güreş; kavga” (GRMS 390) anlamındadır.

Özbekçede de kullanılmaktadır, sözlükte halk edebiyatı ürünlerinde kullanıldığı işaret edilmiştir: Özbekçe savaş (folk.) “savaş; güreş, mücadele” (UTİL II 138).

Kıpçak lehçelerine komşu dillerden girmiş olabilir. Öörneğin, Karakalpakçaya Özbekçeden, Karaycaya Osmanlıcadan girmiştir: Karakalpakça sawaş “savaş” (KkRS 568); Karayca savaş “savaş; kavga” (KRPS 455).

27. Sırık “Sırık, direk”: Balaş, jel bolıp keledi, sırıktı akel üyge tireyik “Balaş oğlum rüzgâr esmektedir, eve direği getir kapıya dayayıp koyalım” (KTAS 632).

Ağızlarda bir gelenek adı da sırık attamas’tır (sırık atlayamaz): “kızı evlendirdiğinde yengelerinin damattan alacağı hediye, yani yengeler damadın önüne sırık ile çıkar ve yol vermezler, hediye verilip alınınca yolu açarlar (Güney Kazakistan, Cambıl bölgesi)”.

Kazak edebî dili sözlüğünde sırık kelimesi bulunmamaktadır. Bu kelime Kazakçada tirewiş kada ve sırgawıl şeklindedir. Ancak diyalektoloji sözlüğünde (Batı Kazakistan ağızlarında) sırık kelimesi geçmektedir.

Sırık kelimesi tarihî Türk lehçelerinden Uygur Dönemi’nden beri vardır: Eski Uygur Türkçesi eserlerinde sıruk “sırık” (EUTS 204). DLT’de sıruk “çadır direği” olarak geçmektedir (Ercilasun, Akkoyunlu, 2018, s. 821).

Çağdaş Türk lehçelerinde kelime yaygın değil, Oğuzca başta olmak üzere bazı lehçelerde korunmaktadır: Türkiye T. sırık “sırık, direk” (TurRS 774); Türkmence sırık “ay.” (TRS 609); Gagavuzca sırık (esk.) “ay.” (GRMS 453). Karayca sırık “sırık” (KRPS 495); Karakalpakça sırık “ay.”: Boyı sırıktay “sırık gibi” (KkRS 607); Kırgızca şırgıy/şırık “dal budaksız ince çam ağacı, ince, uzun ve kuru çam” (KırgRS II 423). Sarı Uygurca suruk “sırık” (Malov, 1957, s. 106).

Moğolca sırug; Halha M. şurag; Kalmukça şurg “halter; cıvata, vida”; Mançu dilinde tsuruku “sırık, nakliye direği; direksiyon” (ESMY III 121).

28. Sızdık “Kayık tahtasının ortasına konan şerit” (Batı Kazakistan, Atıraw bölgesi): Kayıktıñ sızdıktarı kädimgidey jüripti “kayığın sızdıkları (kayık tahtasının ortasına konan bir eşya) iyice yerleşmiş” (KTAS 625). Kazak edebî dili sözlüğünde sızdık kelimesi bulunmamakta, ancak diyalektoloji sözlüğünde geçmektedir. Kazakça ağızlar sözlüğünde kayıtlı olan “çizgi” anlamındaki sızdık kelimesi de bununla ilgili midir? Örneğin sızdık tüsir- öbeği “çizgi koymak” anlamındadır.

Kazakça Batı ağzında korunan sızdık kelimesini de DLT’de ki sıgsıg biçimiyle ilgili görmekteyiz: Burada sıgzıg “mest vb. şeylere iki dikiş deliği arasına konan şerit” olarak geçmektedir (Ercilasun, Akkoyunlu, 2018, s. 838).

29. Soraw “soru” (Güney Kazakistan, Şımkent yöresi): Meniñ sagan sorawım bar, sen magan karaşı “benim sana sorum var, bana bakar mısın” (KTAS 606). Kelime, Kazak edebî dili sözlüğünde bulunmamaktadır. Kazakçada suraw ve surak şeklindedir. Ancak diyalektoloji sözlüğünde soraw biçimi geçmektedir.

Eski Türkçeye bakıldığında bunun Kazakça ağızlardaki gibi “o”lu şeklinin eskicil olduğunu görürüz: Eski Uygur Türkçesi eserlerinde sor- “sormak” (DTS 509); Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü’nde sur- “ay.” (EUTS 212) olarak geçmektedir. Sorug (Moğolistan’da bulunan Suci Yazıtı’nda) “sorular” (DTS 509). DLT’de de sor- “Oğuzcada sormak” (Ercilasun, Akkoyunlu, 2018, s. 828); sorug kıl- “aramak” (DTS 509).

Çağdaş Türk lehçelerindeki “o”lu olan şekiller şunlardır: Türkmence sorag “soru; sorgu” (TRS 585); Türkiye T. soru “soru”; soruk (esk.) “ay.” (TurRS 786); Gagavuzca soruş “ay.” (GRMS 428); Azerbaycan T. sorgu “ay.”; sorag “bilgi, sorgu” (AzRS 270).

Uygurca sorak “soru; sorgu” (YUTS 359).

Nogayca soraw “soru; sormak”: Sorap bergenşe sogıp ber (atasözü) “sorarak vermektense döverek ver” (NRS 304); Karaçay-Malkarca soruw “soru; sorgu” (KBRS 82); Kumukça soraw “ay.”: Köp yaşagana sorama, köpnü görgenge sora (atasözü) “çok yaşayana sorma, çok görene sor” (KumRS 269); Karayca soruv “soru; sorun” (KRPS 480).

30. Suwlık “havlu, el ve yüz havlusu; yemek havlusu”. Bu anlamda Kazakistan’ın farklı bölgelerinde söylenmektedir: Tamaktan soñ konaktardıñ kolına suw kuyılıp suwlık berildi “yemekten sonra misafirlerin eline su dökülüp havlu verildi”. Nurbike, keregede ilüwli turgan suwlıktı äperşi “Nurbike duvarda asılı havluyu getirsene” (KTАS 611).

Suwlık kelimesi ağızlarda “yağmurlu günlerde giyilen yağmurluk” anlamında da kullanılmaktadır: Äy, kün jawıp ketti goy, üstine kiyetin suwlık äkelşi “yağmur başladı, üstüme giyilecek yağmurluğu getirebilir misin?”; fufaykeñdi öziñ tösenip otır, meniñ suwlıgım bar “montunu sen giy, bana bu yağmurluk yeter”.

Kazak edebî dilinde suwlık kullanılmaz. Bu kelime Kazakçada şalşıq, sülgi ve oramal şeklindedir. Ancak diyalektoloji sözlüğünde suwlık kelimesi geçmektedir. Edebȋ dilde suwlık kelimesi “gem” anlamındadır.

Bu kelime tarihȋ ve yaşayan Türk lehçelerinde yaygın değil ancak DLT’de geçmektedir: suwluk “mendil” (Ercilasun, Akkoyunlu, 2015, s. 838); suluk “sarık” (DTS 513).

Çağdaş Türk lehçelerinde de kelime yaygın değildir, yukarıdaki anlamıyla sadece Kırgızcada vardır: suuluk “havlu” (KirgRS II 168).

31. Suwsak “hep susayan kimse, susak ağız” (Batı Kazakistan, Atıraw yöresi): Keybir suwsak adamdar bola beredi goy “bazen hep susayan insanlar olur” (KTAS 616). Kazak edebî dilinde suwsak kelimesi bulunmamaktadır. Bu kelime Kazakçada şöldegiş veya suwsagış şeklindedir. Ancak diyalektoloji sözlüğünde suwsak şekli geçmektedir.

Eski Uygur Türkçesi eserlerinde suvsalak/suvsalık “susama” şeklindedir (EUTS 213). DLT’de fiil olarak geçmektedir: suwsadı “susadı” (Dankoff, Kelly, 2007, s. 512).

Bazı çağdaş Türk lehçelerinde de mevcuttur: Türkmence suvsak “susak, susak ağız” (TRS 593); Türkiye T. susak “ay.” (TurRS 795). Kırgızca suusagıç “susak” (KRS II 169). Hakasça suhsaan kize “susayan” (HRS 203).

32. Süri “sürü”: Halmamet bagatın süri birneşe jıldan beri othodsız töl alıp keledi “Halmamet’in yetiştirdiği sürüleri birkaç seneden beri eksiksiz olarak hayvan yavrularını doğurmaktadırlar” (KTAS 622). Kelime, Kazak edebî dilinde bulunmamaktadır. Kazakçada otar ve üyir şeklindedir. Ancak diyalektoloji sözlüğünde süri kelimesi geçmektedir.

Eski Türkçenin Uygur Dönemi’nden beri kullanılmaktadır: Eski Uygur Türkçesi eserlerinde sürüg “sürü” (Eraslan, 2012, s. 603). DLT’de sürüg “ay.” (DTS 518).

Çağdaş Türk lehçelerinde kelime pek yaygın değil, daha çok Oğuzcada yaygındır. Kıpçakçada Oğuzca etkisinde kalan lehçelerde söylenmektedir. Kırgızca (sürik biçimi Kırgızca için karakteristik değil) ve Sibirya Türk lehçelerinde ise Moğolcadan alıntı olabilir: Türkiye T. sürü “sürü”: Sürüden ayrılan kuzuyu kurt kapar (atasözü) (TurRS 800); Azerbaycan T. sürü “ay.” (AzRS 278); Gagavuzca sürü “ay.” (GRMS 443); Türkmence süri “ay.”: Süriden ayrılan goynı gurt alar (TRS 600).

Kırgızca ağızlarda (bu şekli Moğolcadan alıntı olabilir) sürük “sürü”; krş.: sürök “büyükbaş hayvanların genel adı”; süttüü sürök “inek” (KirgRS II 174); Nogayca sürim “sürü” (NRS 315); Karaçay Malkarca sürüv “ay.” (RKBS 604); Kırım Tatarcasında sürü “ay.” (KTRS 524); Karaycada sürüv “ay.” (KRPS 487).

Özbekçede suru “koyun keçi sürüsü” (UTİL II 88).

Tuvaca sürüg “sürü” (TuvRS 394).

Moğolca sürüg; Halka M. süreg; Kalmukça sürg; Buryatça hüreg “sürü” (ESMY III 136).

Sonuç

Sonuç olarak bugünkü Kazak yazı dili yenidir. Kazak yazı dilinin esasını Kuzey Kazakistan Kazaklarının ağzı oluşturur. Ancak Kazakça bu devre kadar müşterek bir dil olarak yaşamadı diye nitelendirmek doğru değildir. Kazakça (Kıpçak dili) Kazak bozkırlarında eski Türkçe devirlerinden itibaren bağlam, Karahanlı, Harezm, Altın Ordu’da Kıpçakça olarak devam etmiştir. XV. yüzyılda ise Kazak Hanlığı ile birlikte Kazakça konuşma dili olarak ortaya çıkmıştır. Kazak hanlığında resmî yazı dili Çağatay edebî diline dayanıyor olsa da konuşma dili farklı idi, yani bozkırlarda yaşayan boyların kendilerine ait bir konuşma dili vardı. Bu konuşma dili bugüne kadar gelmiştir. Eski devirlerden bu zamana kadar devam eden konuşma dili, yazı dili hâline getirildiği için bu yazı dilinde ağız özellikleri çok fazla görünür. Ancak Kazakistan’da ortak bir dil projesi sürdürüldüğü için ağız özellikleri de gittikçe kaybolmaktadır. Böyle olmasına rağmen Güney, Doğu ve Batı Kazakistan’daki günlük konuşma dilinde ağız özellikleri korunmaktadır. Ancak 40-50 yıl önceki ağız çalışmaları kitaplarında bahsedilen ağız unsurları artık halk dilinde kullanımdan çıkmış durumdadır. Buna rağmen Batı Kazakistan’da diğer bölgelere göre edebî dilden farklı dil unsurları daha fazladır. Bunun sebebi, Batı Kazakistan boylarının Kazak Hanlığı’na daha geç dönemde girmesi olabilir. İkincisi merkezden daha uzakta olmalarıdır. Üçüncüsü ise bu bölgede komşu Türk boylarıyla sınır olarak yaşamalarıdır. Bizim de derlediğimiz söz varlığı unsurlarının çoğunun Batı Kazakistan ağzına ait olduğunu gördük ve bu ağızdaki kelimelerin büyük kısmının Oğuzcaya yakın olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin bu makaledeki bakır, inan-, jarın, kapı, kat, küs-, ötpek (ekmek), savaş, sor- kelimeleri Batı Kazakistan ağzında korunmakta ve Oğuzca özelliği taşımaktadır. Böylece Kazakçadaki bazı eskicil kelimelerin Oğuzcada işlek kelimeler olduğu anlaşılmaktadır.

Bazı kelimelerin kökenini tam bulamadık, yapısına göre eski Türkçe şekilleriyle karşılaştırdık ve tahminde bulunduk. Makaledeki abılaw, adak arba, adır, sızdık gibi biçimler bunlardandır.

Birçok unsur, edebî dilde Kazakçanın fonetik standartlarına göre kullanılıyorsa da ağızlarda eskicil biçimleri korunmaktadır: adaş (Kazakçaya göre adas olmalıydı), aguw (uw), aka (aga), andak (anday), arık (aruw), berkit- (bekit-), koşna (koñsı), murış (burış), neşik (ne), taga (tayeke) vs.

Ağızlardaki birçok kelime komşu dillerden girmiş olabilir. Örneğin Batı Kazakistan’daki aguw “zehir” şekli Nogaycadan alıntı olabilir, çünkü bu dilde Kazakçadaki gibi “uw” biçimi işlek değildir. Kazakça ağızlarındaki ötmek sözcüğü de Nogaycadan alıntı veya bu yerlerde yerleşen Nogaylardan kalma kelime olabilir. Çünkü Batı Kazakistan’ın Hazar Denizi’nin kuzey kıyıları eskiden Nogay Hanlığı’na tabi idi. Bu sebeple Nogaylardan kalma kelime olma ihtimali vardır. Kırgızistan ile sınırdaş olan Jambılda veya Uygurların kalabalık olarak yaşadığı Almatı eyaletlerindeki koşna şekli de Kırgızcadan alınmış olabilir. Kazak diyalektologların kanıtlarına göre Şımkent yöresinde söylenilen tam “ev” kelimesi de Özbekçeden geçmiştir denilebilir.

Derlediğimiz unsurların pek çoğu eski devirlerden beri Kazakçada kullanılıp şimdi ancak ağızlarda korunan kelimelerdir. Onların fonetik varyantları da edebî dilde yoktur. Özellikle bu kelimeler işlek kullanımdan çıkarak onların yerine eş anlamlı yabancı ve Türkçe kelimeler geçmiştir: aran “ahır”, aşkış “anahtar”, dagar “dağar”, kömeş “ekmek”, könek “kımız kabı”, saban, sırık, suwlık “havlu” vb. Böylece Kazakçada eskicil olan kelimelerin çoğu eskiden kullanılmış ve günümüz Kazakçada kullanımdan çıkmış kelimelerdir. Eskicil kelimelerin yerine yeni kelimeler, eş anlamlı kelimeler veya alıntı kelimeler işlek olarak kullanıma girmişlerdir. Bunlar işlek kullanıma girince eski kelimelerin kullanımını azaltmaktadır. Gittikçe az kullanılan kelimeler sonunda büyük oranda unutulmakta, eskicil niteliği kazanmaktadır. Sovyet hükümeti, Kazakları XX. yüzyılın başlarında zorunlu olarak göçebelikten, konargöçer hayattan ayırdı. Sovyet Dönemi’nde yerleşik hayata geçen millet bu yüzden kendi hayatlarıyla ilgili kelimelerin çoğunu unutmuştur ve bunların bazıları ağızlarda yaşamaktadır. Günümüz Kazakçasında eskicil kelimelerin çok olmasının sebebi de budur.

Kısaltmalar

ADİL : Azerbaycan Dilinin İzahlı Lügäti (1966-1987). C I-IV. Bakı: Elmler Akademiyası.

AltRS : Altaysko-Russkiy Slovar’(2018). Gorno-Altaysk: İnstitut imeni Surazakova

ATS : Altayca Türkçe Sözlük (1999). Ankara: TDK Yayınları.

AzDL : Azerbaycan Dilinin Dialektoloji Lugati (2007). Bakı: ŞärkQärb.

AzRS : Azerbaycansko-Ruskiy Slovar’(1941). Baku: Akademiya Nauk.

BDSTY : Bol’şoy Diyalektologiçeskiy Slovar’TatarskogoYazıka (2009). Kazan.

BHH : Başkort Heyleştereneñ Hüzlege (1967, 1970). C I-II, Ufa.

BS : Babalar Sözi (2010-2011). C 65-69. Astana: Foliyant.

BTH : Başkǒrt Tilinin Hüžligi (1993). T. 1-2. Moskva: Russkiy Yazık.

BTS : Başkurt Türkçesi Sözlüğü (2017). Ankara: TDK Yayınları.

ÇuvRS : Çuvaşko-Russkiy Slovar’ (1982). Moskva: İzdatel’stvo Russkiy Yazık.

DLT : Dîvânu Lugâti’t-Türk (2015). Ankara: TDK Yayınları.

DS : Derleme Sözlüğü

DS. : Diyalektologiyalık Sözdik (2007). Almatı: Arıs.

DTS : Drevnetyurksiy Slovar’ (1969). Leningrad: Nauka.

ESMY : Etimılogiçeskiy Slovar’ Mongol’skih Yazıkov (2015-2018). Т. I-III. Moskva.

ESTY : Etimologiçekiy Slovar’ Tyurkskih Yazıkov (1974-2003). Moskva: Nauka.

EUTS : Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü (2011). Ankara: TDK Yayınları.

FS : Frazeologiyalık Sözdik (2007). Almatı: Arıs Baspası.

HRS : Hakassko-Russkiy Slovar’(1953). Moskva: Gosudarstvennoye İzdatel’stvo.

GRMS : Gagauzsko-Russko-Moldavskiy Slovar’ (1973). Moskva: Sovetskaya Entsiklopediya.

KB : Kutadgu Bilig (1979). III İndeks. İstanbul: TKAE Yayınları.

KBRS : Karaçaevo-Balkarsko-Russkiy Slovar’, (1989). Moskva.

KirgRS : Kirgizsko-Russkiy Slovar’ (1985). T. I-II. Frunze: Glavnaya Redaktsiya.

KkRS : Karakalpaksko-Russkiy Slovar’ (1958). Moskva: Gosudarstvennoye İzdatel’stvo

KMRS : Kratkiy Mongol’skiy-Ruskiy Slovar’ (1947). Moskva: Gosudarstvennoye İzdatel’stvo.

KMTS : Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü (2000). Ankara: TDK Yayınları.

KRPS : Karaimsko-Russko-Pol’skiy Slovar’ (1974). Moskva: Russkiy Yazık.

KS : Kırgızca Sözlük (2011). Ankara: TDK Yayınları.

KS. : Kazak Sözdigi (2013). Almatı: Däwir Baspası.

KT : Kültegin Anıtı

KTAS : Kazak Tiliniñ Aymaktık Sözdigi (2005). Almatı: Arıs Baspası.

KTFS : Kazak Tiliniñ Frazeologiyalık Sözdigi (1977). Almatı: Gılım Baspası.

KTRS : Krımskotatarsko-Russkiy Slovar’ (2007). Simferopol’: Tezis.

KTS : Kazakşa-Türikşe Sözdik (2012). Almatı.

KTTS : Kazak Tiliniî Tüsindirme Sözdigi (2008). Almatı: Dayk-Press.

KumRS : Kumıksko-Russkiy Slovar (1969). Moskva: Sovetskaya Entsiklopediya.

Maitri : Maitrisimit (1960). Ankara: Atatürk Üniversitesi Yayınları.

MTS : Moğolca-Türkçe Sözlük, (2003). C I-II, Ankara: TDK Yayınları.

NRS : Nogaysko-Russkiy Slovar’ (1963). Moskva: Gosudarstvennoye İzdatel’stvo.

RKBS : Russko-Karaçay-Balkarskiy Slovar’ (1965). Moskva: Sovetskaya Entsiklopediya.

RusAS : Russko-Altayskiy Slovar’(1964). Moskva: Sovetskaya Entsiklopediya.

TatRS : Tatarsko-Russkiy Slovar’ (1966). Moskva.

TDED : Türkmen Diliniñ Ersarı Diyalekti (1972). Aşgabat.

TKS : Türikşe-Kazakşa Sözdik (2019). Ankara: TDK Yayınları.

TRS : Turkmensko-Russkiy Slovar’ (1968). Moskva: Sovetskaya Entsiklopediya.

TS : Türkçe Sözlük (2011). 11. baskı, Ankara: TDK Yayınları.

TT : Türkiye Türkçesi.

ТurRS : Turetsko-Russkiy Slovar’ (1977). Moskva: Ruskiy Yazık.

TuvRS : Tuvinsko-Russkiy Slovar’ (1968). Moskva: Sovetskya Entsiklopediya.

URS : Uzbeksko-Russkiy Slovar’ (1941). Taşkent: Akademiya Nauk.

UHŞL : Uzbek Halk Şevalarniñ Lugati (1971). Taşkent: Fan.

UTİL : Uzbek Tiliniñ İzohli Lugati (1981). T. I-II, Moskva: Ruskiyi Yazık.

UygRS : Uygursko-Russkiy Slovar’(1961). Alma-Ata: Akademiya Nauk.

YRS : Yakutsko-Russkiy Slovar’(1972). Moskva: Sovetskaya Entsiklopediya.

YUTS : Yeni Uygur Türkçesi Sözlüğü (2013). Ankara: TDK Yayınları.

Kaynakça

Ahanov, K. (1973). Til biliminiñ negizderi. Almatı: Mektep.

Amanzholov, S. (1959). Vaprosıy diyalektologii i istorii Kazahskogo yazıka. Alma-Ata: Kazahskoye Gosudarstvennoye Uçebno Pedagogiçeskoye İzdatel’stvo.

Atalay, B. (1945). Et-Tuhfetu’z-zekiyye fi’l-lugati’t-Türkiyye. İstanbul: Türk Dil Kurumu.

Atmaca, E. (2016). Kazak Türkçesi ağızlarının tasnifi çalışmalarına bir bakış. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 5, 589-625.

Atmaca, E. (2019). Batı Akdeniz yörüklerinin ağzında eski Türkçe unsurlar. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1, 149-171.

Aydın, E. (2014). Orhon yazıtları. Konya: Kömen.

Aygabılov, A. (2013). Kazak tiliniñ leksikologiyası. Almatı: Däwir-Kitap.

Balakayev, M. vd. (2005). Kazak tiliniñ stilistikası. Almatı: Däwir.

Battal, A. (1934). İbnü-Mühennâ lȗgati. İstanbul: Devlet.

Borovkov, K. (1961). Bada’i al-Lugat: Slovar’ Tali İmani Geratskogo k soçineniyam Alişera Navoi. Moskva: İzdatel’stvo Vostoçnoy Literaturıy.

Borovkov, A. (1963). Leksika Sredneaziyatskogo tefsira XII-XIII vekov. Moskva: İzdatel’stvo Vostoçnoy Literaturıy.

Budagov, L. (1869-1871). Sravnitel’nıy slovar’ Turetsko-Tatarskih nareçiy. Tom I-II. Sankt Peterburg: Tipografiya İmperatorskoy Akademiy Nauk.

Dankoff, R. ve Kelly, J. (1982). Mahmud Al-Kāşgarî, Compendium of Turkic dialect. I-III. Harvard University Printing Office.

Doskarayev, J. (1954). Nekotorıye vaprosıy diyalektologii i istorii Kazahskogo yazıka. Vaprosıy Yazıkoznaniya, 2, 83-93.

Eraslan, K. (2012). Eski Uygur Türkçesi grameri. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Eren, H. (1999). Türk dilinin etimolojik sözlüğü. Ankara: Bizim Büro.

Ercilasun, А. ve Akkoyunlu, Z. (2015). Dîvânu Lugâti’t-Türk. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Gabain, A. (1988). Eski Türkçenin grameri (Çev.: Mehmet Akalın). Ankara: Türk Dil Kurumu.

Kaliyev, G. ve Sarıbayev, Ş. (1991). Kazak diyalektilogiyası. Almatı: Ana Tili.

Kaliyev, B. ve Bolganbayev, A. (2006). Kazirgi Kazak tiliniñ leksikologiyası men frazeologiyası. Almatı: Sözdik-Slovar’.

Karayev, M. (1993). Kazak tili. Almatı: Ana Tili.

Kaydar, A. (2009). Kazaktar ana tili äleminde (Etnolingvistikalık sözdik). Tom I-III, Almatı: Dayk-Press.

Kunanbayev, A. (1961). Abay şıgarmalarınıñ bir tomdık tolık jiynagı. Almatı: Memlekettik Körkem Adebiyet.

Kurışjanov, Ä. (1970). İssledovaniye po leksike staro Kıpçakskogo pamyatnika XIII veka Tyurksko-Arabskogo slovarya. Almatı: İzdatel’stvo Nauka Kazahskoy SSR.

Mahmutov, A. (1963). Kazak tilindegi könergen sözderdiñ baska leksikalık toptarmen karım-katınası. Kazak Tili Tarihı men Diyalektologiyasınıñ Mäseleleri, 5, 109-141.

Malov, S. (1954). Uygurskiy yazık (Hamiyskoye nareçiye). Moskva-Leningrad: İzdatel’stvo Akademiy Nauk SSSR.

Malov, S. (1957). Yazık Jyoltıh Uygırov (Slovar’ - Grammatika). Alma-Ata: Nauka

Musabayev, G. (2014). Kazak til biliminiñ mäseleleri. Almatı: Abzal-ay.

Ölmez, M. (2007). Tuvacanın sözvarlığı Eski Türkçe ve Moğolca denkleriyle. Wiesbaden.

Poppe, N. (1938). Mongol’skiy slovar’ Mukaddimat al-adab. Moskva-Leningrad: Nauka.

Radlov, V. (1893-1911). Opıt slovarya Tyurskih nareçiy. Tom I-IV. Sankt-Peterburg: Tipografiya İmperatorskoy Akademiy Nauk.

Ramstedt, G. (1935). Kalmukisches Wörterbuch. Helsinki: Suomalais-Ugrilainen Seura.

Räsänen, M. (1969). Versuch eines etimologischen Wörterbuchs der Türksprachen. Helsinki: Suomalais Ugrilainen Seura.

Sawranbayev, N. (1955). Diyalektıy v sovremennom Kazahskom yazıke. Vaprosıy Yazıkoznaniya, 5, 43-52.

Sızdık, R. (2009). Kazak tilindegi eskilikter men jañalıktar. Almatı: Arıs.

Tekin, T. (2010). Orhon yazıtları. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Kaynaklar

  1. Kazaklar “boylar teşkilatı, birkaç boydan oluşan büyük boy gruplarına” jüz derler. Örneğin Güney Kazakistan boylar teşkilatına Ulı Jüz; Kuzey ve Doğu Kazakistan boylar teşkilatına Orta Jüz; Batı Kazakistan’daki boylar teşkilatına ise Kişi Jüz denir.
  2. Nehir, ırmak adlarını Kazakça yazılışına göre veriyoruz.