Dicle Teberoğlu

Anahtar Kelimeler: dil ve kültür, kalıplaşmış dil ögeleri, Azerbaycan Türkçesi., İslam Türkay

Giriş

1. Kalıplaşmış dil ögeleri üzerine

“Dil, bir anda düşünemeyeceğimiz kadar çok yönlü, değişik açılardan bakınca başka başka nitelikleri beliren, kimi sırlarını bugün de çözemediğimiz büyülü bir varlıktır” (Aksan, 2009, s. 11). “İnsanı insan eden dil, toplumun da başlıca temel taşlarındandır; ulusu ulus yapan ögelerin en başta gelenidir; kültürün belkemiği sayılabilir” (Aksan, 2009, s. 64). Dil, sosyal bir varlık olan insanın toplum içindeki ihtiyaçlarından biri olan kendisini ifade edebilme ve anlaşılma ihtiyaçlarını karşılayan en önemli unsurdur.

Dili yalnızca kendi gündelik ihtiyaçlarını karşılamanın dışında, yani bu amaca hizmet eden bir iletişim aracı olarak kullanmaktan öte, o dili ustaca kullanarak dili kullanmadaki becerisini ortaya koyabilenler meydana getirdikleri eserlerle yüzyıllar boyunca adlarından söz ettirirler. Bu sanatkârlar meydana getirdikleri eserlerle kendilerinden sonraki kuşağa o dili kullanan milletin sahip olduğu duygu ve düşünce hazinesini, kültürel değerlerini, geleneklerini ve göreneklerini aktarırken o dilin zenginliğini[1] de ortaya koyarlar. Sıradanlıktan uzak ve sanatsal değeri yüksek bu tür nitelikli eserler, okuyanda aynı zamanda güzel duygular meydana getirir:

Bir dili kullanmada her isteyen ustalığın en yukarı mertebesine ulaşamaz. Bu yüzden de her zanaatta olduğu gibi, dili kullanmada da ustalık çeşitli ölçülere göre derecelendirilir. Çoğumuzun ustalığı ana dilimiz konusunda da amatörlük seviyesini aşamaz. Aramızdan bazıları doğuştan getirdikleri dili öğrenme ve kullanma yetilerini geliştirerek, bu alandaki ustalıklarını zanaatkârlık seviyesinden sanatkârlık seviyesine yükseltirler. Yani dili kendilerine özgü kılmaları, özelleştirme tarzları insanlar arasında bunlara bir ayrıcalık kazandırır. Bunlar, söz konusu dilin hatipleri, şairleri, yazarlarıdır. Bu dil, bu sanatkârlar sayesinde itibarlı ve kullanımda olur. Sıradan olmayanlar, sıradan olmayan ihtiyaçlarını karşılamak için dili geliştirirler; ona yeni ögeler (aletler) katarlar; onun ögelerini alışılmışın dışında kullanmanın yollarını bulurlar (Gemalmaz, 2010, s. 6).

Dil ve kültür birbirinden ayrı düşünülemeyen iki kavram işaretidir. Gerek sözlü gerekse yazılı olarak dil vasıtasıyla kuşaktan kuşağa kültürel aktarım sağlanır (Er, 2016, s. 1426). Topluluk olmaktan millet olmaya geçişte, ortak bir millî hafıza yaratmada dilin bir kültür taşıyıcısı olarak ne denli önemli olduğu bilinen bir gerçektir:

Ziya Gökalp, dili kültürün temel unsuru sayar. O bu görüşünde haklıdır. Zira dil, duygu ve düşüncenin âdeta kabıdır. Bir milletin bütün duygu ve düşünce hazinesi, dil kabına veya kalıbına dökülür ve bu dil kabı ile yerden yere, nesilden nesle aktarılır. Yazı, dilin sesini kaydeden bir vâsıta olarak dilin bir parçasıdır. Fakat kültür, söz ile de bir millet arasına yayılır. Dil kültürün temeli olduğuna göre, bir milletin dil ile ifade ettiği sözlü, yazılı her şey kültür kavramına girer (Kaplan, 2008, s. 151).

“Dildeki kavram işaretleri, o dili konuşanların duygu ve düşüncelerinin, yaşayış ve inanışlarının uzantıları, kültürel değerlerinin temsilcileri gibidirler” (Alyılmaz, 2018, s. 12; Alyılmaz, 2003, s. 179).

Kendine özgü bir dili olan her toplum, doğadaki nesnelerin, değişik durum ve olayların, devinimlerin anlatımı sırasında birtakım ses bileşimlerinden yararlanır; bu ses bileşimleriyle onları kavramlaştırır. Kimi zaman kendi kök ve ekleriyle türetmelere gider; kimi zaman ilgisi, benzerliği olan başka kavramlara dayanarak onlardan yaptığı aktarmalarla ad vermeye yönelir; böylece dildeki göstergeler oluşur. Bu göstergelerin birden çok göstergenin bir araya gelmesiyle yeni bir kavram ortaya koyması da olanaklıdır. Dünyadaki nesne ve olayların belli bir ses bileşimiyle simgeleştirilerek kavramlaştırılmasına anlam bilim(i)nde anlamlama (signification) adı verilmektedir (Aksan, 1998, s. 30-31).

Türkçede kavram işareti meydana getirmenin[2] / sözcük yapmanın pek çok yolu vardır. Yeni bir kavram işareti meydana getirmek için kavramları işaretleme yollarından biri olan kök, köken veya gövde hâlindeki anlamlı dil ögeleri üzerine, görevli dil ögeleri (yapım ekleri) getirilerek yeni kavram işareti yapma yöntemi her zaman, her durumda başvurulabilecek bir yöntem değildir:

Her ne kadar Türkçede kavram işaretleme söz konusu olduğunda ilk akla gelen metot “kök ya da gövde üzerine yapım eki getirme” olsa da söz konusu metodun belirli bir noktadan sonra kullanılabilirliği zayıftır. Dolayısıyla dil, insan beyninin çalışma ve algılama biçimine bağlı olarak birden fazla sözcükten oluşan (çoğunlukla iki veya daha fazla parçalı / kelimeli) kalıcı kavram işaretleme metotlarını geliştirmiştir. Zira anlamlı elemanlar arasında yer alan boşluk (space) sözcüğün telaffuzunu, insan beyninin algılamasını kolaylaştırmakta; sözcüğün anlaşılabilirliğini de artırmaktadır (Mert, 2008, s. 3-4).

“Bir dilin söz varlığı, hem sözlüklerde madde başı olarak bulunabilen kelimelerden hem de belirli bir anlamı vermek üzere kalıplaşan birimlerden oluşur” (Sarı, 2021, s. 1). “Bir dili konuşan kişilerin kendi aralarında anlam aktarmak amacıyla kullandıkları ve kullanabilecekleri bütün birimler, o dilin söz varlığını oluşturmaktadır” (Gökdayı, 2019, s. 19). Bu birimler, sözcükler ile kalıplaşmış dil birimleri (atasözleri, deyimler, vecizeler, ikilemeler, dualar, beddualar (alkışlar, kargışlar) ile hadis veya Kur’an ayetlerinden oluşur. Bir dilin söz varlığı içerisinde yer alan kalıplaşmış dil ögeleri diye adlandırılan atasözleri, deyimler, vecizeler, ikilemeler, dualar ve beddualar, ayetler ve hadisler âdeta birer kültürel bellek kodlayıcısı olarak karşımıza çıkarlar. Milletçe sahip olduğumuz bu kültürel kodların gelecek kuşaklara aktarımında kalıplaşmış dil ögeleri önemli bir role sahiptir. Bu durum, dilin söz varlığını zenginleştirirken aynı zamanda da bu dili kullananların sözlü veya yazılı iletişimde türlü anlatım yolları kurarak etkili bir anlatım elde etmesine yardımcı olmaktadır.

“Dilde uzlaşma, kalıplaşmaya[3] giden ilk aşamadır. (…) Yazının henüz icat edilmediği bir dönemde, bütün düşünce dünyasının kalıp ifadelerde saklandığı ve bu sayede aktarıldığı bilinmektedir. Sözlü kültürlerde kazanılan, öğrenilen bilginin unutulup kaybolmaması için sürekli olarak tekrar edilmesi kalıplaşmayı beraberinde getirmiş ve bilgi ancak bu sayede saklanabilmiştir” (Sarı, 2021, s. 2).

Özellikle konuşma eylemi yapılırken, daha önceden bir bütün hâline getirilip hafızada öylece saklanan kalıplaşmış birimler, konuşanlarca kolaylıkla hatırlanıp hemen kullanılabildiği gibi, dinleyici(ler) tarafından da çabucak algılanabilmektedir. Kalıplaşmış bir ögenin söylenip anlaşılması için gereken zaman ve enerji, her durumda yeni bir söz öbeğinin veya tümcenin meydana getirilip ağızdan çıkması ve algılanmasından daha azdır. Bu nedenle kalıplaşmış ögeler, sözlü ve yazılı iletişimde konuşanlar / yazanlar ve dinleyenler / okuyanlar için, söz varlığının kullanımı kolay ve cazip birimleri olmaktadır (Gökdayı, 2008, s. 90).

Tarih boyunca geçirdiği evreleri, farklı coğrafyalara yayılmış ürünlerini, bütün lehçe ve ağızlarını gözden geçirirsek, oldukça güçlü bir dil olan Türkçenin ayrıca zengin bir söz varlığına da sahip olduğu ortaya çıkar.

Türkçe bünyesinde barındırdığı farklı lehçelerle oldukça geniş coğrafyada hâkimiyet kurmuş bir dildir. Oğuz grubuna mensup olan Türkiye Türkçesine en yakın lehçelerden biri yine aynı grupta yer alan Azerbaycan Türkçesidir.[4] Azerbaycan Türkçesi genel anlamda, zengin bir söz varlığına sahip olması, Türk düşünce yapısının ve yaşam tarzının yansımalarını barındırması, özellikle atasözlerinde, alkışlarda, kargışlarda, vecizelerde Türk-İslam toplum yapısının özelliklerini taşıması, dil yapısı bakımından ise Eski Türkçe Dönemi’nden günümüze kadar birçok kelimeyi bünyesinde barındırması bakımından oldukça özel bir yere sahiptir.

2. İslam Türkay’ın şiirlerinde geçen kalıplaşmış dil ögeleri:

Bu çalışmada Azerbaycan’ın yetiştirdiği önemli şairlerden biri olan İslam Türkay’ın şiirlerinde yer alan kalıplaşmış dil ögelerinden atasözleri, deyimler, vecizeler, ikilemeler, alkışlar ve kargışlar, tespit edilip incelenecektir. Bağlam içinde değerlendirilecek olan bu kalıplaşmış dil ögeleri gelecek kuşaklara Türk kültürü, yaşayış ve inanışı, gelenek ve görenekleri, değer yargıları, dil kullanımı gibi toplumsal ve bilimsel açıdan son derece önemli olan konularda bir aktarım sağlamış olacaktır.

Azerbaycan Türkçesi günlük kullanımında dahi ahenkli söyleyişe sahip bir lehçe olarak özel bir yere sahiptir. Bunda sosyal ve kültürel birikimin rolü büyüktür. Şiir türünün, insanda coşku ve heyecan uyandırarak mecazlar, mazmunlar, metaforlar, kalıplaşmış dil ögeleri vb. kullanılarak muhataba iletilmek istenen mesajın daha etkili bir şekilde aktarılmasına aracı olduğu bilinmektedir. Hatta çoğu zaman şiirin en etkili silahtan dahi daha etkili olduğu düşünülmüştür. Bilindiği üzere Sovyetler Birliği dağılmadan önce, Azerbaycan’da ve Türk dünyasının farklı bölgelerinde Represiya Dönemi yaşanmıştır ve bu dönemde pek çok Türk şairi, yazarı, aydını, yazdıkları eserler sebebiyle sürgüne gönderilmiş, tutsak edilmiş, birçok hakkı elinden alınmış, en acısı da öldürülmüştür. İslam Türkay da Sovyetler Birliği Dönemi’nde görüşleri, konuşmaları ve yazdıkları yüzünden sıkıntı çektirilen Azerbaycan’ın yetiştirdiği önemli aydın ve şairlerden biridir.

Asıl adı Ehmed İslam Heftikoğlu olan ancak şiirlerini yazarken İslam Türkay[5] adını kullanan şair 7 Kasım 1950 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Kazak şehrinin Demirciler köyünde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. O, ilk ve ortaöğreniminin ardından Azerbaycan Devlet Üniversitesinde gazetecilik eğitimi alır; birçok gazetede ve yayınevinde mütercim, redaktör, yazar ve yönetici olarak çalışır (Ehmedov, 1995, s. 238-239; Çoban, 2017, s. 2235).

Türkay, profesyonel olarak tercüme işiyle uğraşmaktadır. Türkay’ın Rusçadan, Türkiye Türkçesinden ve bazı Batı dillerinden Azerbaycan Türkçesine tercümeleri bulunmaktadır (Ehmedov, 1995, s. 238-239; Çoban, 2017, s. 2236).

Aşk, sevgi ve köy konulu şiirlerin yanında Türk tarihini, Türk dünyasını, Türk dünyasının birliğini, bütünlüğünü konu alan şiirler de yazan şairin eserleri Rus ve Ukrayna dillerine tercüme edilir; Özbek ve Kırgız Türkçelerine aktarılır. 1979’da Gazeteciler Birliğine, 1989’da Azerbaycan Yazarlar Birliğine üye olan şairin eserleri şunlardır: Bir Gün Geler, Bakü, 1981; Herşéyi Tezeden Başlayam Gerek, Bakü, 1985; Arxada Hesret Var, Bakü, 1986; Éşgim Menim Dar Ağacım, Bakü, 1991 (Ehmedov, 1995, s. 238-239; Çoban, 2017, s. 2237).

İslam Türkay’ın hem yayımlanmış hem de henüz yayımlanmamış şiirlerinde yer alan kalıplaşmış dil ögelerini şöyle dikkatlere sunmak mümkündür:

2.1. İslam Türkay’ın şiirlerinde geçen atasözleri:

Atasözleri (İng. maxim; Fr. proverbe; Alm. sprichwort; Azb. atalar sözü) hem Türkiye Türkçesinde hem de diğer çağdaş Türk lehçelerinde kullanımına oldukça sık başvurulan kalıplaşmış dil ögelerindendir.

Atasözlerinin şekil ve içerik özellikleri dikkate alınarak şimdiye kadar pek çok tanımı yapılmıştır:

“Eski kuşakların denemelerinden kalma yol gösterici, akıl verici yargı ve öğüt” (Hatiboğlu, 1982, s. 17).

“Atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını genel kural, bilgece düşünce ya da öğüt olarak düsturlaştıran ve kalıplaşmış biçimleri bulunan kamuca benimsenmiş öz sözlerdir” (Aksoy, 2018, s. 37).

“Atasözleri daima iyiyi, güzeli, doğruyu yaratma sürecinde uyulacak ilke ve kuralları öğütleyen yapıcı bir dünya görüşünün sözcüsüdür” (Çotuksöken, 1988, s. 7).

“Atasözü, kısa, canlı, renkli, kafiyeli bir sonuca bağlanmış öğüt niteliğindeki ferasetli sözlerdir” (Adilov, 2021, s. 34).

Atasözlerinin genel tanımı ise Türkçe Sözlük’te şu şekilde yapılmaktadır: “Uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş ve halka mal olmuş, öğüt verici nitelikte söz, darbımesel” (TS, 2005, s. 140).

“Türkçede atalar sözü veya atasözü gibi nispeten yeni adlandırmaların öncesinde bugünkü bazı atasözlerinin ilk kullanımlarını da bulabileceğimiz Dîvânu Lugâti’t-Türk’te geçen sav, “atalar sözü, darbımesel” anlamında kullanılmış ilk kelimelerdendir” (Sarı, 2021, s. 12). “Farklı toplumlarca atasözlerine “kanatlı söz”, “nasihat”, “cevherli söz”, “ibret verici söz”, “altın söz”, “dilin gülzârı”, “halk mektebi”, “halk hikmeti”, “ruhun doktoru”, “aklın gözü” gibi anlamlara gelen adlar verildiği kaydedilmiştir” (Çobanoğlu, 2020, s. 3).

Atasözü için Türk lehçelerinde de çeşitli isimlendirmeler kullanılmaktadır. Azerbaycan, Afganistan, İran, Suriye ve Irak’ta yaşayan Türkmenlerce atalar sözü veya eskiler sözü kullanılır. Saha veya Yakutlar hohoono; Tobollar takmak; Uranhâlar ülgercomak; Tuvalar üleger domoktar veya çeçen söster; Sagaylar takpak; Hakaslar söspek; Hoten civarında tabma; Kırgız, Kazak, Uygur, Özbek, Karakalpak, Kazan Tatarları, Başkurtlar ve Kırım Tatarları arasında Arapça kökenli makal; Türkmenistan, Kuzey Afganistan, İran Türkmenlerinde ise hem makal hem de nakıl; Çuvaşça ise samah Atasözü karşılığında kullanılmaktadır. Kıbrıs, Rodos, İstanköy, Batı Trakya, Makedonya, Kosova, Bulgaristan, Dobruca gibi Balkan ve Gagavuz Türkleri de atalar, eskiler veya atasözü kelimesini kullanmaktadırlar (Çobanoğlu, 2020, s. 3).

“Atasözleri[6] (maxim, proverb) konuşma anında kurulmamaları, önceden kabul edilmiş şekilleri ile kullanılmaları ve yapılarının sürekliliği bakımından kalıp birimler olarak değerlendirilmektedir” (Karaağaç, 2018, s. 163).

Geçmişten günümüze ulaşana kadar da oldukça az değişiklik geçirmişlerdir. Bunda belirli bir mesaj iletme kaygısının etkisi yadsınamaz bir gerçektir. XI. yüzyılda Dîvân’da geçtiğini gördüğümüz “tag tagka kavuşmas, kişi kişiye kavuşur” bugün “dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur” biçiminde yaygın bir atasözümüzdür. Tıpkı deyimlerde olduğu gibi atasözleri de aynı dilin değişik lehçelerinde yaşamını sürdürmekte, böylece bir ulusun, değişik lehçeleriyle aynı dilin öz malı olduğunu göstermektedir (Aksan, 1996, s. 33).

Atasözleri, Türk milletinin bilgeliğini, kıvrak zekâsını, zengin düşünce dünyasını, karşılaştıkları farklı olaylardan ve durumlardan çıkardıkları yargıları şiirsel, etkileyici ve akılda kalıcı bir anlatımla ortaya koyan sözlerdir. Bu sebeple Türkçenin en eski dönemlerinden başlayarak günümüze kadar farklı lehçelerde kullanıla gelmiştir.

Türkçenin en yalın, en güzel örneklerinden biri olan (Kök)türk Yazıtları, konuları itibariyle ulusa sesleniş metinleri olmaları, taşlara kazınarak yazıya geçirilmeleri gibi sebeplerden dolayı kısa cümleler içermektedirler. Bu sebeple atasözleri yazıtlarda sınırlı olarak kullanılmıştır. Dîvânu Lugâti’t-Türk’te 300 atasözü tespit edildiğini, Türkçenin farklı lehçelerinin de atasözleri bakımından ne kadar zengin olduğunu düşünürsek aslında (Kök)türkçe Dönemi’nde de pek çok atasözünün var olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim (Kök)türk Yazıtları’ndan Bilge Tonyukuk Yazıtı’nda geçen atasözlerinden biri şöyledir:

toruk buukalı semiz buukalı ırakda bülser semiz buuka toruk buka teyin bilmez ermiş: [İnsan], [bir] zayıf boğa ile [bir de] semiz boğa[nın] uzakta [olduğunu] bilse [ve ona uzaktaki boğaların hangisinin zayıf boğa, hangisinin de semiz boğa olduğu sorulsa, boğalar uzakta oldukları için bu] (boğaların hangisinin) semiz boğa; (hangisinin de) zayıf boğa olduğunu bilmez (BT I / 5-6; Alyılmaz, 2021: s. 312-314).

“Türk dilinin bilinen ilk sözlüğü olan ve 11. yüzyılın ikinci yarısında Kâşgarlı Mahmud tarafından Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçe’nin Arapçadan daha zengin bir dil olduğunu kanıtlamak amacıyla yazılan Dîvânu Lugâti’t-Türk içinde barındırdığı atasözleri ile 11. yüzyıla ait bir atalar sözü külliyatıdır” (Ercilasun, 2018, s. 17-18).

“Eserin temel yazılış amacı Araplara Türkçe öğretmek olsa da eserde Türk dili ve kültürü ile ilgili çok yönlü bilgiler bulunmaktadır. Dȋvânu Lugâti’t-Türk’ün içeriği, eserin Türklük bilimi için vazgeçilmez başvuru kaynağı olmasını kanıtlar niteliktedir” (Şen, 2019, s. 36).

İçerisinde yaklaşık 8000 Türkçe kelimenin Arapça karşılıkları, bölümlerin ve kelime listelerinin sonunda yapılan gramer açıklamaları, Türk boylarının ağızları hakkında bilgiler vermesi, Türk boy ve alt boyları hakkında etnolojik açıklamalar yapması, Türk coğrafyasına ait birçok yerleşim yerinin adını vermesi ve bazı efsaneleri, deyimleri, atasözlerini içinde barındırması eserin önemini ortaya koymaktadır (Ercilasun ve Akkoyunlu, 2018, s. XVIII).

Türkçenin o dönemdeki bütün söz varlığını, zenginliklerini ortaya koyan Dîvânu Lugâti’t-Türk’te yer alan savlardan (atasözlerinden) birkaçını dikkatlere sunmak yararlı olacaktır:

“awçı neçe al bilse adhıg ança yol bilir: Avcı ne kadar hile bilse, ayı o kadar yol bilir” (Birtek, 1944, s. 37).

“yogurganda artuk kösülse üşiyür: Yorgandan ziyâde ayak uzatılırsa üşür” (Silahdaroğlu, 1997, s. 80). Bu atasözünün günümüzdeki kullanımı ise “Ayağını yorganına göre uzat.” şeklindedir.

“öd keçer kişi tuymaz, yalnuk oglu mengü kalmas: Zaman geçer, insan onu hissetmez ve insan oğlu ebedî olarak yaşayamaz” (DLT 34/21; Ercilasun ve Akkoyunlu, 2018, s. 21) atasözü insanın, zamanın ne çabuk geçtiğinin farkında olmadığını ve ölümlü olduğunu anlatan bir atalar sözüdür.

Türkiye Türkçesinde olduğu gibi diğer Türk lehçelerinde ve Azerbaycan Türkçesinde de atasözü kullanımı oldukça yaygındır. Azerbaycan Türkçesi’ni oldukça etkili bir biçimde kullanan İslam Türkay’ın şiirlerinde deyimler, ikilemeler, alkışlar, kargışlar gibi kalıplaşmış dil ögelerinin yanı sıra atasözlerine de yer verilmiştir. Türkay’ın şiirlerinde geçen atasözlerine ait örnekler aşağıda dikkatlere sunulmuştur:

Béş barmağın béşi de
Bir boyda olmalıdı.
(EMDA / Yalan – Qanlı Géce)

Bu örnekte Türkiye Türkçesinde de karşılaştığımız “Beş parmağın beşi de bir değil (bir olmaz).” atasözünün şiirde kinâyeli bir biçimde kullanımını görmekteyiz.

He, gözümün işığı,
Démeye çox sözüm var.
Déyerler: “İlan vuran
Ala çatıdan qorxar.”
(EMDA / Axşamdan Keçende)

Türkiye Türkçesinde “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.” şeklinde kullanılan bu atasözü Azerbaycan Türkçesinde “İlan vuran ala çatıdan qorxar.” biçiminde benzer anlamda karşımıza çıkmaktadır. “Daha önce kendisini yılan sokan kimse alaca ip bile görse (ondan) korkar.” anlamına gelmektedir.

Yalançının évi yanar,
Dé, kim ona inanar? (EMDA / Axşamdan Keçende)

Türkiye Türkçesinde “Yalancının evi yanmış, kimse (ona) inanmamış.” şeklinde kullanılan atasözünün Azerbaycan Türkçesindeki karşılığı “Yalançının evi yandı, heç kes inanmadı.” şeklindedir. Şiirde bu atasözüne yer verilmiştir.

“Bir deli bir quyuya
Bir daş atdı – qanmadı.
Yüz ağıllı yığışıb
Daşı çıxardammadı”
(EMDA / Axşamdan Keçende)

Türkiye Türkçesinde de benzer olarak “Bir deli kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.” şeklinde kullanılan bu atasözü Azerbaycan Türkçesinde de “Bir deli bir quyuya daş atmış, yüz ağıllı çıxarda bilmemiş” şeklinde kullanılır.

Menim kimi namusa
Bir karlı yiye gerek!
Armudun yaxşısını
Ayılar yéye gerek?!
(EMDA / Tanış Ünvan)

“Armudun iyisini ayılar yer.” şeklinde Türkiye Türkçesinde de benzer bir kullanımına rastlanan atasözü İslam Türkay’ın dizelerinde bu şekliyle can bulmuştur. Azerbaycan Türkçesinde ise şu hâliyle kullanılır: “Armudun yaxşısını meşede ayı yeyer.”

Qürbeti ölümden béter déyibler;
Arzular güllener, budağı eymez,
Ot kökü üstünde biter, déyibler. (AHV / Veten)

“Gurbet ölümden beter.” atasözü Türkiye Türkçesinde “Gurbet ölümden acıdır.” şeklinde geçmektedir. “Ot kökü üstünde biter.” atasözüne benzer Türkiye Türkçesinde de pek çok atasözü kullanılmaktadır: “Kurt balası kurt olur”, “İtten it düşer.” vd.[7]

“Ala qarğa elinizden bala böyütmez.”
O günlerim bir de dönmez, bir de qayıtmaz. (AHV / Ata Yurdum Qayıtmışam)

Bu atasözü kötü, hayırsız insanlar için söylenmiş bir atasözüdür. Âdeta elini dokunduğu her şeyi mahveder. Öyle ki karga dahi onun elinin değdiği yavruyu büyütmez. Türkiye Türkçesi ağızlarında bu atasözü “İt elinden ekmek almaz.” şeklinde kullanılmaktadır.

Béle dayanmaq olmaz!
Téz duran xéyir tapar,
Béle oyanmaq olmaz!
Tanı dostu, düşmeni
Qarı[8] düşmen dost olmaz!
Pisdir, yéne senindir,
Kök-kömence qesd olmaz!
(AHV / Ömrün Serhedleri)

Bu şiirde üç atasözü geçmektedir. Bunlardan ilki “Téz duran xéyir tapar.” şeklindedir. Söz konusu atasözü Türkiye Türkçesinde “Erken kalkan yol alır; erken yatan döl alır.” şeklinde kullanılmaktadır.

Şiirde geçen ikinci atasözü ise “Qarı düşmen dost olmaz!” şeklindedir. Bu atasözü de Türkiye Türkçesinde “Eski düşman dost olmaz.” şeklinde işlek olarak kullanılmaktadır.

Şiirde geçen üçüncü atasözü ise “Pisdir, yéne senindir; kök-kömence qesd olmaz!” şeklindedir. Bu atasözü “Aynı soydan olanlar (içlerinde kötüler olsa da) birbirlerine ihanet etmezler.” anlamına gelmektedir.

Burnun girmeyen yere
Başını soxma, bala.

Kiri kişi ağlamaz,
Gözünü sıxma, bala! (AHV / Ömrün Serhedleri)

Burada iki farklı atasözü mevcuttur. Bunlardan biri “Burnun girmeyen yere başını soxma.” şeklindedir. Anlamı ise şöyledir: Burnunun girmediği yere başını sokma; burun girmeyen yere baş girmez.

Diğer atasözü ise Türkiye Türkçesinde “Erkekler ağlamaz.” şeklinde kullanılan atasözüdür. Kişi kelimesi burada “adam, erkek” anlamında kullanılmaktadır.

Her işe el aparsan
Ayaq dönüb baş olar.
(AHV / Ömrün Serhedleri)

Bu atasözü, “Sürü tersine dönerse aksak koyun başta gider.” atasözünü hatırlatmaktadır.

Dayan, telesme,
Söylerem niyesini.
Deyişse bu havalar,
İt tutur yiyesini… (AHV / Birinci Monoloq)

Azerbaycan Türkçesinde “İt yiyesini tutmaz.” şeklinde kullanılan bu atasözünü şair, dönemin değiştiğini ifade etmek için “İt sahibini ısırır.” şeklinde kullanmıştır. Söz konusu atasözü Türkiye Türkçesinde “İt iti ısırmaz.” şeklinde işlek olarak kullanılmaktadır.

Besdi, üç uşağın var,
Év olsun, er tapılar.
Atalar yaxşı déyib:
“Pul olsun, yér tapılar” (AHV / Birinci Lövhe)

Burada iki atasözü birbirine paralel olarak kullanılmıştır.

Bir qarış boyun var
Dam dolusu toyun var,
(AHV / Kin Dağarcığı)

Bu atasözü Türkiye Türkçesinde “Bir karış boyu var, türlü türlü huyu var.” atasözünü hatırlatmaktadır.

İnsan çiy süd emib, lele,
Dünya namerd dünyasıdı. (AHV / Koroğlunun Son Günü)

Türkiye Türkçesinde “İnsanoğlu çiğ süt emmiş.” şeklinde görülen atasözü İslam Türkay’ın dizelerinde de bu şekliyle karşımıza çıkmaktadır. Bu atasözü bize insanlara karşı temkinli olmak gerektiğini bize fazla anımsatmaktadır.

2.2. İslam Türkay’ın şiirlerinde geçen deyimler:

Türkçenin kalıplaşmış dil ögelerinden biri de deyimler (İng. locution, idiom; Alm. ausdruck, redensart; Azb. frazeologizm, sabit söz birleşmesi)dir. Türk lehçelerinde ve Türkçe dışındaki diğer dillerde farklı adlandırmalar yapılan deyimler genelde şu şekilde tanımlanır:

“Bireysel ve nedenli olan bir söz dizimi biriminin genelleşip yaygınlaşarak nedenliliğini yitirmesiyle ortaya çıkan ve tek bir sözlük birimi gibi algılanan söz öbeğine deyim denir” (Karaağaç, 2018, s. 271).

“Anlatım gücünü artırmak için, gerçek anlamı dışına kayan, bazı sözcükleri değişmediği hâlde bazıları değişip çekimlenebilen kalıplaşmış birden çok sözcük” (Hatiboğlu, 1982, s. 38).

Genel anlamı belli, söz öbekleri zedelenmemiş ve genel kullanışı var olan kalıplaşmış söz öbekleri (Adilov, 2021, s. 35).

Dil bilimci Doğan Aksan ise deyimlerle ilgili olarak şunları belirtmektedir:

Deyimler bir dili konuşan toplumun dünya görüşünü, yaşam biçimini, çevre koşullarını, gelenek, görenek ve inançlarını, önem verdiği varlık ve kavramları, kısacası, maddî ve manevî kültürünü yansıtan, o toplumun düşünme biçimini, hatta nükte ve buluşlarını ortaya koyan, dil bilim açısından olduğu kadar yazın ve halk bilim açısından da önemli sözlerdir. Ayrıca bu (dil) ögeleri her dilin iç yapısını, anlam özelliklerini yansıtır. Bu nitelikleriyle deyimler, her dilin kendine özgü, başkalarından ayrılan bir yönünü oluşturur; bir dilin gerçekleri dile getirmedeki anlayış ve anlatış biçimini gösterir (Aksan, 1990, s. 83-84).

Deyimlerimiz bir bütün olarak ele alınacak olursa, Türklerin maddî ve manevî kültürünü geniş ölçüde yansıttıkları, bunun dışında, her dilde kolay kolay rastlanmayan çok değişik imgelerden, ilginç benzetmelerden ve anlatım güçlerinden çeşitli söz sanatlarından yararlandıkları görülür. Başka dillerdeki, özellikle batı dillerindeki benzerleriyle karşılaştırıldıklarında Türkçenin deyimleri anlatım gücü ve inceliği açısından bambaşka bir nitelik ortaya koyar. Bunlar arasında, deyim aktarmalarının, somutlaştırma türünün ve ad aktarmalarının ağırlık taşıdığı göze çarpar. İnce nükteler, ilginç abartmalar ön plana çıkar. Pek çoğunda, şiir dilinde yararlanılan ölçü, ritim, uyak ve çeşitli yinelemelerle bellekte kalmayı kolaylaştıran ve hoşa giden bir anlatım sağlandığına tanık olunur (Aksan, 2002, s. 205).

Deyimler için Türk lehçelerinde farklı adlandırmalar yapılmıştır: “Uyg. idiom, turaqliq söz ibarisi; Özb. ibore, frazeologik birlik; Gag. bölünmäz laf birleşmesi, frazeologizma; Tkm. frazeologizm, durnuklı söz düzümleri; Tat. obrazlı täğbir, frazeologizm; Kzk. turaktı söz, beyneli söz tirkesi, ayaştı söz oramı, frazeologizm; Krg. körköm süylöm, fraza, idioma” (Gürsoy Naskali, 1997, s. 32) şeklindedir.

Bir dilde kavramlar işaretlenirken / adlandırılırken bazen söz konusu kavramı ifade etmek için tek bir kavram işareti (kelime) yeterli gelmez. Bu durumda birden fazla anlam ögesi, görevli dil ögelerinin de (ek ve edatların da) yardımıyla dilin kuralları dâhilinde birlikte kullanılarak ilgili kavram işaretlenir. Birden fazla kavram işaretinden oluşan genel anlamlı dil ögelerinden fiil deyimleri[9] Türkçenin hem yapısı hem de sosyokültürel boyutu hakkında önemli bilgiler veren kalıplaşmış dil ögeleridir[10] (Alyılmaz, 2003, s. 148).

Geçmişten günümüze kadar çok az değişikliğe uğrayan bu kalıplaşmış dil ögeleriyle (fiil deyimleriyle) Türkçenin hem yazılı hem sözlü kaynaklarında iki şekilde karşılaşılmaktadır:

1. Zarf + fiilden oluşan fiil deyimleri

2. Nesne + fiilden oluşan fiil deyimleri (Alyılmaz, 2003, s. 149).

“Bu tür yapılarda, olumlu veya olumsuz, geçişli veya geçişsiz fiil kök, köken ve gövdelerinin nasıllık, nicelik, yer, yön ve zaman zarflarıyla birlikte kullanılarak genel anlamlı bir kavramı karşıladıkları / ifade ettikleri görülür” (Alyılmaz, 1994, s. 19; Alyılmaz, 2017, s. 11-12).

“Zarf + fiilden oluşan fiil deyimlerinin ilk örnekleriyle Türk dilinin en eski yazılı kaynaklarından Orhun Yazıtları’nda sıkça karşılaşılmaktadır[11]” (Alyılmaz, 2003, s. 149). Orhun Yazıtları’nda zarf + fiil şeklinde kurulmuş olan fiil deyimlerinden bazıları aşağıda dikkatlere sunulmaktadır:

otça borça kel-: ateş gibi bora gibi gel-, saldır-

“türgiş kagan süsi otça borça kelti süngüşdümiz: Türgiş Kağan’ın ordusu ateş gibi bora gibi geldi; savaştık” (KT D / 37; Alyılmaz, 2003, s. 149).

balıkka basık-: çamura gark et-, yerle bir et

“… eki erig sançdı balıkka basıkdı: (Köl Tigin) iki eri mızrakladı; çamura gark etti” (KT D / 27; Alyılmaz, 2003, s. 150).

ölü yitü kazgan-: ölesiye yitesiye kazan-

“inim kül tigin birle iki şad birle ölü yitü kazgantım: Kardeşim Köl Tigin ile, iki şad ile ölesiye yitesiye kazandım” (KT D / 27; Alyılmaz, 2003, s. 149- 150).

Türkçenin diğer tarihî dönemlerinden başlamak üzere günümüze gelindiğinde hem Türkiye Türkçesinde ve ağızlarında hem de Türk lehçe ve şivelerinde zarf + fiilden kurulu deyimler oldukça fazladır. Konu hakkındaki bilgilere ve örneklere, deyimler ve atasözleriyle ilgili çalışmalarda yer verilmiştir[12].

“Nesne + fiilden oluşan fiil deyimleri olumlu veya olumsuz, geçişli fiil kök, köken ve gövdelerinin, nesnelerle birlikte kullanılarak genel anlamlı bir kavramı karşıladıkları / ifade ettikleri görülür. Nesne + fiilden oluşan fiil deyimlerinden nesneler, fiillerle sürekli anlam ilişkisi kurarlar” (Alyılmaz, 1994, s. 19; Alyılmaz, 2003, s. 151-152).

arkış tirgiş ı-: kervan gönder-

“ötüken yir olurup arkış tirgiş ısar neng bungug yok: Ötüken yerinde oturup kervan gönderirsen hiçbir sıkıntın olmayacak” (KT G / 8; Alyılmaz, 2003, s. 152).

sü yorıt-: Ordu yürüt-, ordu sevk et

Sü yorıtdım: Ordu sevk ettim (BT / 25; Alyılmaz, 2003, s. 152; Alyılmaz, 2021, s. 348)

açsık toksık öme-: açlığı tokluğu düşünme-

“türük bodun… açsık toksık ömez sen: Ey Türk milleti… açlığı tokluğu düşünmezsin” (KT G / 8; Alyılmaz, 2003, s. 152).

“Deyimlerin ne denli bizden, ne ölçüde bizim öz malımız olduğunu anlamak için başka Türk lehçelerine de bakmak gerekir. Bugün Türkiye Türkçesinden oldukça uzaklaşmış olan Kazak lehçesine bakarsanız “Qızım sağan söyleyin kelinim sen tında.” Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla [işit] deyiminin yaşadığına tanık oluruz” (Aksan, 1996, s. 31-32).

Birbirinden farklı coğrafyalarda ve farklı siyasî çevrelerde yaşamış olan Türk toplulukları benzer veya aynı anlama gelen deyimler meydana getirmişlerdir. Türkiye Türkçesi gibi Azerbaycan Türkçesi de deyimler yönünden oldukça zengindir ve Türkiye Türkçesinde kullanılan pek çok deyim Azerbaycan Türkçesinde de görülmektedir. İslam Türkay’ın şiirlerinde de bu türden deyimlere oldukça sık rastlanmaktadır:

ağlını başına yığ-: aklını başına topla

aşına su cala-: pişmiş aşa su kat-, işini berbat et-, olmasına engel ol

Ağlını yığ başına.

Su calama aşına… (EMDA / Günortaya Yaxın)

gözü su içme-: inanma-, itimat et-, şüphe et

Bir an kimi kéçen aydan,

Günden gözüm su içmeyir. (EMDA / Senden Gözüm Su İçmeyir)

qulaq as-: dinle-, söylenen şeyi yap-, önem ver

Salam, éy manqurt gardaşlar,
Qoyunlaşmış
Qurd qardaşlar,
Atın cılğı papaqları,
Qulaq asın bir an barı (EMDA / Türk Oğlu Türkem Men)

fil qulağında yat-: hiçbir şeyle ilgilenme-, hiçbir şeyden haberi olma-; mecazi olarak: bir şeyin keyfini sür-, gururunu yaşa

cengin daşını at-: savaşta tozu dumana kat-; savaştan savaşa koş

Bir vaxt arzuma çatmışdım,
Cengin daşını atmışdım.
Fil qulağında yatmışdım
Duran Türk oğlu Türkem men! (EMDA / Türk Oğlu Türkem Men)

başı qarış-: kafası karış-, ne yapacağını bilme

ömrü günü yele ver-: ömrünü boşa geçir-, boşu boşuna yaşa

Bu heyatdı: her addımı yarışdı,
Arzularım taléyimle barışdı.
Yaşamağa başım éle qarışdı,
Ömrü-günü yaman vérdim yéle, of… (EMDA / Nola Dönüb Uşaq Olam Birce Gün)

suya susuz aparıp susuz getir-: suya götürüp susuz getir

Allahın belasıdı,
Göze çöken çendi bu.
Suya susuz aparıb
atından susuz getir
endi bu. (EMDA / Axşamdan Kéçende)

at oynadanı atından sal-: at oynatanı atından düşür-; güçlüyü güçsüzleştir

Fikirler, xeyallar apardı meni,
Ruhumdan, özümden qopardı meni…
Çox at oynadanı atından salıb,
Ezelden kéçse de çox ele dünya.
Daha eynindeki köynek daralıb, (AHV / Bu Gün Sabah)

baş aç-: anla-, idrâk et

Seher – dolu, günorta – gün, axşam – bulud,
Di gel baş aç bu deyişen havalardan. (AHV / Nağıl)

başına oyun aç-: başına iş aç-, felâkete maruz bırak

Başına iller boyu
Min bir oyun açdılar, (AHV / Bu Dağ Dağımdı Menim)

üstten aşağı bax-: yukardan aşağıya doğru bak-, küçümseyerek bak

Qartalın adına mı
Yazılıbdı zirveler?
Daha gözünden geler!
Göylerden ayrılmayır,
Beyenmir bu torpağı.
O bizim hamımıza
Baxır üstden aşağı (AHV / Méşenin Nağılı

üstünü al-: üstüne çök

üreyi kövrel-: duygulan

Qeriblik, sensizlik alar üstümü,
Üreyim kövreler, qaynayar, çağlar… (BGG / Anamı Düşünerken)

yadına düş-: aklına gel

Éh, işdi, qezadı, düşsem yadına
Oxu bu neğmeni vaxtın var iken. (BGG / Yadına Düşsem)

geh geh çek-: kahkaha at-

Acize qeh-qeh çekib
Be’zen acıyan sükut… (HTBG / Lirik Poema I)

günaha bat-: hata, kusur işle-; günaha, hataya düş

İller dönüb, qan deyişib,
Qohum qohumla eyişib.
Qardaşım yadla uyuşub,
Olmaz günaha batmışıq. (HTBG / Koroğlunun Qocalığında Dediklerinden)

qulp tap-: sebep bul-, kötülemek için bahane uydur-, bahane bul

Neye désen “yaxşıdır”
Ona bir qulp tapardı. (HTBG / İki Lövhe II)

gözünü tök-: gözünü dök-, gözünü kör et

Meni anlamadın, bu derd böyükdü,
Taléyin éşqimin gözünü tökdü. (HTBG / Seni İtirdim)

yadına sal-: akılda, hafızada canlandır-, akla getir

Eskiklik getirib éşqim adına,
Déyib ki, salmasın meni yadına.
Dözerem qelbimin ah-feryadına,
Ölsem de adını anan déyilem. (HTBG / O Qıza Déyin Ki)

qaş-qabağı açılma-: yüzü gülme-, yüzünde sevinç belirtileri görünme

Bayram oldu, éller güldü, sévindi,
Menim ise qaş-qabağım açılmır... (YŞ / 4)

eli yétme-: ulaşma-, arzusuna nail olma-, başarama

Sen uzaqsan, sen ucasan, yétmir elim
Hesretinden bağrım başı dilim-dilim. (AHV / Ay Ömrümün Seadeti)

2.3. İslam Türkay’ın şiirlerinde geçen ikilemeler:

Türkçede kullanımına oldukça sık rastlanılan kalıplaşmış dil ögelerinden biri de ikilemeler (Fr. redoublement, hendiadyoin; İng. reduplication, hendiadyoin; Alm. verdoppelung, hendiadyoin)dir. Türkçe Sözlük’te ikileme için şu tanım yapılmıştır: “Anlamı güçlendirmek için aynı kelimenin tekrarlanması, anlamları birbirine yakın, karşıt olan veya sesleri birbirini andıran kelimelerin yan yana kullanılması” (TS, 2005, s. 948).

Bu tanımın dışında Türkçede ikilemeler üzerine çalışmış pek çok kişi farklı farklı tanımlamalar yapmışlardır:

“İkileme, bir varlığı veya bir eylemi karşılamak üzere eş görevli iki sözün oluşturduğu söz öbeğidir” (Karaağaç, 2018, s. 486).

“Anlatım gücünü arttırmak, anlamı pekiştirmek, kavramı zenginleştirmek amacıyla, aynı sözcüğün tekrar edilmesi veya anlamları birbirine yakın yahut karşıt olan ya da sesleri birbirini andıran iki sözcüğün yan yana kullanılmasıdır” (Hatiboğlu, 1971, s. 9).

“Aralarında belli bir ses düzeni bulunan, biçim ve anlamca birbiriyle ilişkili olan, aynı, yakın ya da zıt anlamlı iki veya daha çok kelimenin tek kelime gibi anlam göstermek üzere yan yana gelmesi ile oluşturulan kelime grubu” (Korkmaz, 2007, s. 123).

“Bir kavramı ifade etmek, işaretlemek, ona kuvvetlendirme, belirlilik, süreklilik ve çokluk anlamı katmak için eş görevli, aynı, yakın veya zıt anlamlı iki ya da daha çok kavram işaretinin meydana getirdiği sözcük grubudur” (Alyılmaz, 2011, s. 106; Ergin, 1993, s. 377-379).

Saadet Çağatay ise Uygurcada Hendiadyoinler adlı makalesinde ikileme terimi yerine hendiadyoin terimini tercih eder ve şöyle bir tanım yapar:

Aynı manada yahut yakın manada iki kelimenin bir tek kelime gibi bir anlam ifade etmesine hendiadyoin denir. Hendiadyoinler ekseriye iki sinonimden ibarettir. Yani her iki kelimede aynı manaya gelen ayrı ayrı kelimeler olup, bunlar ayrı ayrı da aynı manada kullanılabilirler. Bunların yanında birbirini tamamlayan, bazen de birbirinin karşılığı ve hatta zıddı olan kelimelerden mürekkeb hendiadyoinler vardır ki bu gibi teşkillerin kısımlarına antonyme deriz (Çağatay, 1978, s. 29-30).

Tüm bu tanımlar incelendiğinde ikilemelerin aynı, yakın veya zıt anlama gelen kelimelerin birlikte / yan yana tek bir kelime gibi kullanılarak, yeni bir anlam elde etmek suretiyle kullanıma çıktığı görülür. Böylece dilde ifade gücünü artırmak, bir ahenk unsuru yaratmak, anlamı pekiştirmek ve akılda kalıcılığı sağlamak amaçlanır. Türkçe geçmişten günümüze kadar ikilemelerin etkili bir biçimde kullanıldığı bir dil olmuştur.

Türk dilinde kullanılan ikilemelerle ilgili pek çok çalışma yapılmıştır. Bu konuda yapılmış ilk kapsamlı çalışma sayılan Karl Foy’un Studien zur Osmanichen Syntax, Das Hendiadyoin und die Wortfolge ana baba adlı çalışması 19. yüzyılın sonunda yapılmıştır (Durgut, 2004, s. 805). Geçmişten günümüze kadar ikilemelerle ilgili yapılan pek çok çalışma[13] bu konuyla ilgili bilinmeyenleri ortaya koymada büyük bir önem taşır.

“Anlam bilim(i) açısından ikilemeler[14] dikkati çeken bir nitelik taşır. İki ayrı gösterge, tek bir gösterge olarak, belli bir gösterilene sahip olur; zihinde kimi kez tek tek çözümleme yerine yeni bir kavramın oluşmasını sağlar. İyi kötü ikilemesinde nitelenen eylem ne iyi ne de kötüdür; ikisinin ortası, orta karar bir niteleme söz konusudur” (Aksan, 1998, s. 102).

“Atasözlerinin, deyimlerin, belleklerde yer etmesine yardımcı ek özelliklerin başında ikileme gelir. Türkçedeki deyimlerin pek çoğunda ikileme vardır. Deyimleri uzun anlatımlardan daha etkili yapan yapılarındaki ikilemelerdir” (Demir, 2006, s. 592).

İkilemeler, yüzyıllardır birlikte kullanıla kullanıla anlam ve sözcük sırası yönünden kalıplaşmışlardır. İkilemeyi kuran sözcükler arasındaki kalıplaşma o kadar kesindir ki kimi ikilemeleri oluşturan sözcüklerden biri ya da ikisi tek başına kullanılamaz. “tek tük”, “yırtık pırtık”, “yarım yamalak”. Kimi ikilemelerin her iki sözcüğü de tek başlarına kullanılamaz. “allak bullak”, “karman çorman”, ıvır zıvır”. İkilemeyi kuran sözcükler arasında sıra bakımından da kesin bir kalıplaşma vardır. Önce kullanılan sözcük sonra, sonra kullanılan sözcük de önce kullanılamaz (Demir, 2006, s. 594).

Türkçenin bu önemli özelliği Orhun Yazıtları’nda da söz varlığının niteliklerinden biri olarak kendini belli eder. Yazıtlarda ilgimizi çeken örneklerden biri, bugünkü Türkiye Türkçesinde de kullandığımız ev bark ikilemesinin (eb bark) karşımıza çıkmasıdır: ebin barkın bozdum: evini barkını bozdum. (…) Yine bugünkü Türkiye Türkçesindeki kul köle (olmak) ikilemesini anımsatan küñ kul “cariye ve köle, kul” (KT D 20), geceli gündüzlü ikilemesine koşut olan tünli künli dikkati çekmektedir (Aksan, 2003, s. 98).

Günümüzden geçmişe doğru gittiğimizde Türkçenin her döneminde ikilemelerin Türk dilinde önemli bir yeri olduğunu görebiliriz. (Kök)türkçede, Uygurcada, Karahanlı Türkçesinde, Eski Anadolu Türkçesinde ve Osmanlı Türkçesinde ikilemelerin oldukça sık kullanıldığı bilinmektedir. Bunların içinde de özellikle Uygurlar Dönemi’nde meydana getirilen eserlerde kullanılan ikilemeler nicelik ve nitelikleri bakımından oldukça dikkat çekicidir.

Konuyla ilgili çalışmalarda, ikilemeler, Türkçenin bir anlatım şekli olarak değerlendirilir ve bu yapıların kaynağı olarak Türklerdeki güçlü sözlü edebiyat geleneği gösterilir. Bu bilgilere ilâve olarak, Şinasi Tekin[15], Türkçede ikilemelerin kaynağını, Eski Uygur Türkçesinde ikilemelerin niçin çok kullanıldığının cevabını bulmaya çalışarak izah eder. Ona göre, Uygur Dönemi eserlerinde çoğunlukla eş anlamlı ikilemeler bulunmakta ve ikinci unsur, daima birinci unsuru açıklama işlevini üstlenmektedir. Bunu, Mani ve Budist rahiplerin Uygurlar arasında din propagandası yaparken, insanlara bilmedikleri yeni kavramları öğretmek maksadıyla, önce yabancı veya bilinmeyen kelimenin, daha sonra ise Türkçe ve bilinen karşılığının art arda sıralanmasından oluşan ikilemelerden faydalanmış olabilecekleri ihtimali ile açıklar. Ayrıca, aynı durumun Anadolu’da Selçuklular Devri Türkçesi için de geçerli olabileceğini vurgular (Güner Dilek, 2004, s. 84).

İkilemeler, geçmişten günümüze kadar yapılmış olan çalışmalarda farklı şekillerde tasnif edilmişlerdir. Tufan Demir ikilemelerle ilgili şöyle bir tasnif yapmıştır: “sözcük yapısına göre ikilemeler, sözcük türü bakımından ikilemeler, anlam bakımından ikilemeler, yapı ve kuruluş bakımından ikilemeler, ad kök veya gövdelerinden kurulan ikilemeler, yapım ekleriyle kurulan ikilemeler, eylem kök veya gövdelerinden kurulan ikilemeler” (Demir, 2006, s. 595-611).

İslam Türkay’ın şiirlerinde geçen ikileme yapısındaki kavram işaretlerini, aynı sözcükle kurulan ikilemeler, karşıt anlamlı sözcüklerle kurulan ikilemeler ve eş ya da yakın anlamlı sözcüklerle kurulan ikilemeler şeklinde dikkatlere sunmak mümkündür:

• Aynı sözcükle kurulan ikilemeler

Bu tür ikilemeler aynı sözcüğün tekrarı ile kurulurlar. İslam Türkay da şiirlerinde muhatabına iletmek istediği mesajı daha etkili hâle getirmek, duyguyu pekiştirmek, sıradan bir kullanımdan kaçınmak için bu tür ikilemelerden oldukça sık yararlanmıştır:[16]

asım asım: sıra sıra, dizi dizi

Buludlar asım-asımdı,
Yanan sehralar yasımdı. (EMDA / Bu Arx Bu Suyu Götürmez)

ağac ağac: ağaç ağaç

Ağaclar, yıxılar, kölgesi itmez,
Duymaz, ağac-ağac soyular méşe, (EMDA / Quruyan Ağaclar)

sevine sevine: sevine sevine, sevinerek

Éle bil
Bu dünya onun idi,
Qemin, kederin sonu idi.
Qayıdırdı évine
O, sévine-sévine… (EMDA / Géce Növbesinden Sonra)

bulud bulud: bulut bulut

Ahım qalxıb bulud-bulud köç éyler,
Ağrı Dağda ildırımlar çaxar héy… (EMDA / Araz Burda Üreklerden Axar Héy)

baxa baxa: bakarak, baka baka

düyün düyün: düğüm düğüm

Gözüm baxa-baxa axır ulduzlar,
Her ulduz bir talé, bir ömür-gündür…
Axıb yaxalardan çıxır ulduzlar,
Göy üzü, yér üzü düyün-düyündür… (EMDA / Bu Géce Ne Yaman Uzandı Béle)

atım atım: ata ata

Ruhu atım-atım, üreyi xeste…
Atası çatıbdı onun yaşına;
Sağ eli déyirem < qardaş > başına… (AHV / Ata Gelib Çatıb Oğlu Yaşına)

zağ zağ: korkudan tir tir titreme, çok korkma, sarsılma

gorxa gorxa: korka korka, korkarak

Şimşekleri görende
Qayalar zağ-zağ esir,
Çaylar da gorxa-gorxa
Denizlere telesir… (AHV / Azadlıq I)

için için: için için
Qışda qara bürünüb

İçin-için yandı o.

çiçek çiçek: çiçek çiçek

Yazda köpüklendi héy çiçek-çiçek,
Emib bulaqları çağladı-daşdı. (BGG / Dağ Çayı)

yox yox: yok yok, hayır hayır

Yox-yox, incimesin Himalay, Qoşqar,
Meni qınamasın ne dağ, ne dere. (BGG / Zirve)

mehelle mehelle: mahalle mahalle

ocaq ocaq: ocak ocak, ev ev

Bu yérler dağılmış bir şeher kimi
Mehelle -mehelle, ocaq-ocaqdır. (BGG / Daş Méşe)

para para: parça parça, pare pare

Éle baxdı o ay üzlü, üzüme
Qelbim oldu para-para, néyleyim. (HTBG / Éle Baxdı O Ay Üzlü Üzüme)

geh geh: kahkaha

Acize qeh-qeh çekib
Be’zen acıyan sükut… (HTBG / Lirik Poema I)

qalaq qalaq: küme küme, üst üste

Qarşımda qalaq-qalaq
Kitablar açıldıqca; (HTBG / Ömrün Serhedleri I)

öle öle: öle öle

güle güle: güle güle

bile bile: bile bile

Seni öle-öle unudacağam,
Seni güle-güle unudacağam.
Bunu bile-bile unudacağam,
Sen meni unuda bilmeyeceksen... (YŞ / 3)

tez tez: çabuk çabuk

Téz-téz üzr isteyib méydan sulayan,
Bu “...zade” dedeler o qederdi ki... (YŞ / Qorxular Hedeler O Qederdi Ki)

çıraq çıraq: alev alev

Yollarında ümidlerim çıraq-çıraq,
Görüşüne, vüsalına qurban olum... (AHV / Ay Ömrümün Seadeti)

• Karşıt anlamlı sözcüklerle kurulan ikilemeler

yaxın yad: dost düşman

Deyişib ünvanım deyişib adım,
Deyişib, déyesen, yaxınım-yadım. (EMDA / Her Şéyi Tezeden Başlayam Gerek)

isti soyuq: sıcak soğuk

şirin acı: tatlı acı

qardaş bacı: kardeş bacı

İsti-soyuq, şirin-acı
Hamsı birdi: qardaş-bacı.
Könlümünse éhtiyacı
Görmemişem, qarşımdaymış. (EMDA / Derdim Dünya Yaşındaymış)

seher axşam: sabah akşam

Bu évin-éşiyin güneşi, ana
Dönerdik başına héy seher-axşam. (EMDA / Gelirem Qarşıma Çıxanım Yoxdu)

saf çürük: sağlam çürük

ireli geri: ileri geri

Qızışır mübahise,
Yaman girirler behse.
Saf-çürük éleyirler
İrelini-gérini.
Be’zen olur, éle bil
Yéyirler bir-birini. (EMDA / Qırmızı Seher)

gündüz gece: gündüz gece

Fikrimde, duyğumda gündüz-géce sen,
Seni düşünmek de ağırdır, ağır… (AHV / Seni Düşünürem)

yay kış: yaz kış

Dözdüm yayı-qışına,
Mat qalmışam işine;
Axır ehlet daşına
Vurdu bu şeher meni. (AHV / Yordu Bu Şeher Meni)

gelen geden: gelen giden

İslanırdı, qoca yaman darda idi…
Onu bura getiren bes harda idi?
Gelen-géden < yaman vurub, bu da azdır >
déyirdiler. (BGG / Qeribe Yuxular)

çöl çemen: çöl çemen, kuraklık bağlık

Derdimiz bir, ne sen, ne men,
Sıxır seni bu çöl-çemen. (HTBG / Lale)

yoxuş eniş: yokuş iniş

Düzenlerin
Génişliyi daralıb,
Yoxsa
Yoxuş-énişliyi qar alıb?! (HTBG / Tenha Buruqların Géce Neğmesi)

• Eş ya da yakın anlamlı sözcüklerle kurulanlar

ses ün: ses seda

Béş addımda sesim-ünüm yétmeyir,
Ha gédirem béş addım yol bitmeyir, (EMDA / Araz Burda Üreklerden Axar Héy)

yurd yuva: yurt yuva

Yurdum-yuvam paçalanıb bölünüb,
Ana dilim haçalanıb bölünüb,
Ürekler de parçalanıb bölünüb
Araz burda üreklerden axır héy. (EMDA / Araz Burda Üreklerden Axar Héy)

qohum qardaş: kavim kardeş

Görmürem dövremde qohum-qardaşı
Götüre yolumdan qayanı, daşı. (EMDA / Atama Mektub)

var dövlet: var devlet

şan şöhret: şan şöhret

Var-dövlet, şan-şöhret seninçün yazdı,
Gözünde göy maşın göy çiçek kimi… (EMDA / Dünyanı Qınama)

boy buxun: boy bos

Ağdımı, qaradımı,
Nécedi boy-buxunu? (EMDA / III)

qohum qonşu: kavim komşu

Qonum-qonşu qaramızca giléylenerdi:
< Ala qarğa elinizden bala böyütmez >.
O günlerim bir de dönmez, bir de qayıtmaz. (AHV / Ata Yurdum Qayıtmışam)

şöhret ad: şan şöhret

çen duman: sis duman

Qartallı qayaları
Şöhreti-adı oldu.
Derelerden boy vérdi
Yéne çeni-dumanı.
Berelerden hay vérdi
Qurdu-quşu, aslanı… (AHV / Bu Dağ Dağımdı Menim)

vaxt ve’de: vakit vade

Deyiş işimi!
Yétişib vaxt-ve’de,
Onsuz da her şéy deyişmede… (AHV / Sapand Daşı)

özge yad: yad yabancı

Dünyanın işlerine
Özge-yad déyilsen ki! (AHV / Yaddaş Varaqlanır I. Lövhe)

dağ daş: dağ taş

Ovçu bereye yatdı,
Céyrana gülle atdı,
Dağı-daşı oyatdı,
Bere uğundu gétdi;
Yazıq bere… (BGG / Dağdan Bir Qaya Düşdü)

ses soraq: ses seda

Géce yarı,
Yéne yoxdu ses-soraq, (HTBG / Tenha Buruqların Géce Neğmesi)

bağ bostan: bağ bostan

Hemzeler xan oldu, haray!
Üreyim qan oldu, haray!
İş bağ-bostan oldu, haray!
Deyirmanlarda yatmışıq. (HTBG / Qoroğlunun Qocalığında Dédiklerinden)

ateş od: ateş od

Qeribe döyüşler varmış dünyada,
Hesretin könlümü esir alıbdır.
Düşmüşem qeribe ateşe-oda,
Gözlerin gözümü bende salıbdır. (HTBG / Géce Küçenizde Donub Xeyalım)

vaxt zaman: vakit zaman

Belke hele gelmemisen cahana,
Bir gözelin betninde yol gelirsen...
Sığışmayıb indi vaxta-zamana
Öz bextine yuxularda gülürsen...
Meni séven, men sévdiyim, hardasan?!.. (YŞ / Hardasan)

lüt üryan: çırılçıplak

Tek ağacam, sen suyum, sen torpağım,
Lüt-üryanam, sen gülüm, sen yarpağım... (YŞ / Hardasan)

derd qubar: dert gam

Kimi sévinc gözleyir
Bitsin derdi-qubarı... (YŞ / 15)

2.4. İslam Türkay’ın şiirlerinde dualar (alkışlar) ve beddualar (kargışlar):

Eski Türkçede alka- (öv-, methet-); karga- (beddua et-) fiillerinden türetilen alkışlar ve kargışlar, “insanoğlunun toplum hâlinde yaşamaya başladığı günden itibaren sözlü anlatımın bir türü olarak varlığını daima sürdürmüştür” (Sevinçli, 2015, s. 99). Türkçede “alka-“ fiilinden türetilen pek çok kavram işareti de bulunmaktadır:

Türkçede bu kelimeye bağlı olarak alkış, alkal- “alkışla-”, alkış al- “alkışlan-, övül-”, alkış çavuşu “Osmanlı İmparatorluğunda, padişaha dua görevini yapan dîvân-ı hümâyûn çavuşları”, alkış et- “alkışla-, öv-”, alkış tufanı “sürekli ve coşkun alkış”, alkış tut- “el çırparak alkışla-”, alkış ver- “alkışla-, öv-”, alkışçı “öven, şakşakçı, alkışlayan”, alkışçılık “şakşakçılık”, alkışla- “1. Çağatay ve Gagauz Türklerinde hayır dua et-, 2. Anadolu Türkçesinde bir şeyin beğenildiğini, hoşa gittiğini anlatmak için el çırp-”, alkışta bulun- “alkışla-, öv-”, alkıt- “Hakani Türkçesinde alkışla-” gibi sözler de türetilmiştir (Kaya, 1997, s. 99-121).

Türkçede “karga-“ fiilinden türetilen kavram işaretleri ise şunlardır:

gargışla- “kargışla-“, kara- “kargışla-, beddua et-“, karan- “küfret-, kötü söz söyle-“, kargak “kargış, lânet”, kargal- “kargışla-“, arka- “lânet et- “, kargan- “kendine lânet et-“, kargaş “Çağatay Türkçesinde kavga, kargaşa”, kargaş- “birbirine lânet et-“, kargat- “lânet et-“, kargı/kargu “Çağatay Türkçesinde beddua, ilenç”, kargı- “incit-, sok-, beddua et-, ilenç, lânet”, kargış “lânet, ilenme”, kargış dök- “beddua et-, ilen-“, kargış et- “beddua et-“, kargış kıl- “beddua et-“, kargış kişi “lanetlenmiş kişi”, kargış verdir- “beddua ettir-“, kargışlı “beddualı”, kargışlık “beddualık”, kargış- “hayrete düş-“, karı- “kötüle-“, karış “ kargış, beddua”, karış al- “beddua et-“, karış kar- “lânet oku-“, karış ver- “ilenç ver-“, karış tutması “edilen bedduanın gerçekleşmesi” (Akalın, 1990, s. 24-27).

Çağdaş Türk lehçelerinde ise alkış ve kargış kavramlarıyla ilgili olarak şu kavram işaretleri kullanılmaktadır:

Altay Türkçesinde “alqış” ve “alqış sös”, Azerbaycan Türkçesinde “alqış”, “dua” ve “heyir dua”, Başkurt Türkçesinde “alkış”, “bata”, “doğa”, Çuvaş Türkçesinde “kil”, “pil”, “kele”, Kazak Türkçesinde “algıs”, “bata (sözder)”, “ak bata”, “duga”, Kırgız Türkçesinde “alkış”, “bata (söz)”, “ak bata”, “duba”, “tilek”, Özbek Türkçesinde “alkış”, “dua”, “dualik söz”, Tatar Türkçesinde “alkış”, “doğa”, “xeyerdoğa”, Türkmen Türkçesinde “alkış”, “doğa”, “heyr doga”, Uygur Türkçesinde “alkiş”, “dua”, “ak dua”, Yakut ve Saha Türkçesinde “algıs” şeklinde kullanılır. Kargışlar ise; Altay Türkçesinde “kargış”, Azerbaycan Türkçesinde “karğış”, Başkurt Türkçesinde “karğış”, “geherlew”, “beddoğa”, “leğnet”, Çuvaş Türkçesinde “ılhan”, Kazak Türkçesinde “kargıs”, “kargıs bata”, “teris bata”, Kırgız Türkçesinde “kargış”, Özbek Türkçesinde “kargış”, Tatar Türkçesinde “kargış”, “beddoğa”, “leğnet”, “kahar”, Türkmen Türkçesinde “garğış”, Uygur Türkçesinde “karğiş”, Yakut ve Saha Türkçesinde “kırııs” şeklinde kullanılır (Akalın, 1990, s. 24-27).

Türkçede alkış kavram işaretinin yanı sıra Arapçadan dilimize geçen dua kavram işareti; kargış içinse Farsça bed “kötü” ve Arapça “dua” kavram işaretlerinin birlikte kullanımıyla beddua “kötü dilek” kavram işareti kullanılmaktadır (Kaya, 1997, s. 113).

Dîvânu Lugâti’t-Türk’te alkış; “alqış” şeklinde geçer ve “dua etme; övme; birinin iyiliklerini faziletlerini bir bir sıralama “ol begke alqış berdi: O beyi övdü. Yalâvaçga alqış bergil: Muhammed’e (Allah’ın selamı üzerine olsun) salavat getir” şeklinde yer alır. Qargış ise “lanet, ilenç” anlamındadır ve örnek olarak “tengri qarqışı anık üze: Tanrının laneti onun üzerinde” verilmiştir (Ekici, Yılmaz vd., 2020, s. 382).

Dede Korkut Kitabı’nda ise “alkış”, “dua” ve “yom vermek” birlikte yer alır. Dirse Han’ın hatununun verdiği cevapta; “Depe gibi et yığ; göl gibi kımız sağdur; ulu toy eyle, hacet dile, dua etdür, ola kim bir ağzı dualınun alkışıyıla Tanrı bize bir yetmen iyal vere” ve Oğuz beylerinin duasında “Böyle degeç kalın Oğuz begleri yüz göge tutdular, el kaldurup dua eylediler. Allahu Taala sana bir oğul versün, dedi[ler]. Ol zamanda beglerün alkışı alkış, karkışı karkış idi. Duaları müstecab olundı” ifadelerinde alkış, dua ve iyi dilek anlamındadır (Ekici, Yılmaz vd., 2020, s. 382; Özçelik, 2016, s. 143).

Dede Korkut Kitabı’nda “karga-” sözü “lanetle-”, “beddua et-” anlamında kullanılır; “Bay Büre Beg aydur: Han Kazan, nice ağlamayayın, nice buzlamayayın? Oğulda ortacum yok, kardaşda kaderüm yok. Allah Taala meni kargayupdur. Begler, tacum tahtum içün ağlaram. Bir gün ola düşem ölem, yerümde yurdumda kimse[m] kalmaya, dedi” (Ekici, Yılmaz vd., 2020, s. 382).

Alkışlar ve kargışlar[17] insanların kendilerinin gücünün yetmediği şeyler konusunda Allah’a yakarışlarıdır. Genellikle ilenilecek kimseye doğrudan hitap edilir (Erşahin, 2011, s. 63).

Alkış ve kargışlar, aynı zamanda insanların öfke, çaresizlik, nefret, kin, düşmanlık ya da sevinç, neşe, mutluluk ve korumacılığının dışavurumu; bir nevi deşarjı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu söylemlerin kelimeleri, bu kelimelerin kullanılış ve söyleniş şekilleri değişse de “öz”leri değişmemiştir. Bunlar, çoğu zaman ani bir tepki olduğundan planlı-programlı olarak ortaya çıkmazlar (Allah belanı versin, ellerin kırılsın, sağ olasın vb.), kurallar gözetilerek söylenmezler (Sevinçli, 2015, s. 100).

Şekli beddua olup da anlamı beddua olmayan sözler de vardır. Bunlara “ters beddua” denir. Bunların kötülük görüp de karşılık vermeye yeltenirken şefkat vb. sebeplerle vazgeçme ya da mizah-eğlence icabı ortaya çıktığı düşünülür: “Susuz derelerde boğulasın.”, “Göçmüş duvar üstüne yıkılsın.” (Erşahin, 2011, s. 64).

Alkışların ve kargışların insan psikolojisiyle doğrudan ilişkisi vardır. İnsan var olduğundan beri kendisinden daha güçlü olduğunu düşündüğü bir varlığa inanma ihtiyacı hissetmiştir. Çoğu zaman da inandığı bu varlık karşısında kendi acziyetini kabul ederek çeşitli yollarla onunla iletişim kurarak ondan yardım istemiştir. Türklerin İslamiyet’ten önceki inancı olan Tengricilik inancı da dâhil olmak üzere, başlangıçtan bu yana kendilerine kutsal kabul ettikleri, inandıkları ne varsa gerek sözlü gerekse çeşitli beden hareketleriyle kendi güçlerinin yetmeyeceğini düşündükleri konularda onlardan yardım beklemişlerdir. Petrogliflerin (kaya üstü tasvirlerin) üzerinde de karşımıza çıktığı gibi ellerini yukarı kaldırmak suretiyle Tanrı’ya / inandıkları kutsala duada, yakarışta bulunmuşlardır:

İlkel insan, kendisini her türden görünür ve görünmez tehlikelerle çevrelenmiş hisseder. O, bu tehlikeleri, yalnızca fiziksel araçlarla altedebileceğini umamaz. Dünya, ona göre cansız veya dilsiz bir şey olmayıp, işitebilen ve anlayabilen bir şeydir. Bu nedenle doğanın güçleri eğer kendilerinden uygun şekilde istenirse yardımlarını esirgemezler. Hiçbir şey büyülü sözcüğe karşı duramaz, carmina vel coelo possunt deducere lunam = İlâhiler (dualar) gökten ‘ay’ı bile indirebilirler (Akalın, 1990, s. 65).

Türk edebiyatında destan, türkü, ağıt, şiir vb. edebî türler kalıplaşmış dil ögeleri bakımından oldukça zengindir. Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han Duvarları adlı şiir kitabında yer alan “Kıskanç” şiirindeki bir dörtlükte geçen kargışlar kalıplaşmış dil ögeleri için güzel bir örnek oluşturur:

Dilerim Tanrı’dan ki, sana açık kucaklar
Bir daha kapanmadan, kara toprakla dolsun,
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun (Çamlıbel, 1995, s. 93).

Alkışlar ve kargışlar Türklerin sahip oldukları değer yargılarını, insanların olaylar karşısında psikolojik olarak verdikleri tepkileri ve Türk dilinin anlatım ve söz varlığı bakımından nasıl usta olduğunu gözler önüne serer. İslam Türkay’ın özellikle poemalarında bu türden alkışlara ve kargışlara yer verdiği görülmektedir:

Dünen alışıb yanan
Bir tonqalın külüyük.
Ayaq üste dolanan
Dirigözlü ölüyük
Göyden daş ele, Allah!
Bir quruca nefesdir
Menim dövletim varım…
Néce azadam, çatmır
Özüme ixtiyarım,
Göyden daş ele, Allah! (EMDA / Günortaya Yaxın)

Uşaqdım anamın men idim derdi:
< Sene kec baxanlar saralıb solsun >

Men yola çıxanda atam déyerdi:
< Tanrının kölgesi üstünde olsun > (EMDA / Kölgeler)

İndi azad yurdum, azad élim var,
Firavan heyatım, azad dilim var.
Gorun nurnan dolsun rahatca uyu,
Sahibi olmuşuq torpağın, suyun… (AHV / Sabah Ne Doğacaq Hamile Dünya)

Derdin alım, gécikirsen dersine” déye
Anam meni “daş” yuxumdan bir de ayıltmaz,
O günlerim bir de dönmez, bir de qayıtmaz. (AHV / Ata Yurdum Qayıtmışam)

Oğul… oğul…
Ah, kâş dilim quruyaydı,
Men arxanca neler dédim, (BGG / Bir Ananın Ağısı)

Kesme téllerini, ay ömrüm-günüm,
Qoy sözüm deymesin senin xetrine.
Başına dolanım, başına dönüm,
Batım téllerinin çiçek etrine. (BGG / Kesme Téllerini)

Men olam qelbinin dostu, hemdemi,
Öteri olmaya bu arzu, istek.
Dolanam başına pervane kimi,
Menimçün bir ömür yanasan gerek (BGG / Öteri Mehebbet İstemirem Men)

Bir quş qonmur budağına,
Lelek deymir yanağına,
Men döşenim ayağına,
Éle ay söyüd, ay söyüd. (HTBG / Tenha Söyüd Haqqında Neğme)

Alo, salam, ay adaş,
Kéfler, ehvallar, qardaş!
-Siz yaxşı olun, biz de
Dolanaq kölgenizde
. (HTBG / İki Lövhe I)

Bu deli sevdadan qurtulammadım,
Daha apar meni, yoruldum, Allah... (YŞ / Qarqar Ağıları)

Şükür varlığına, şükür İlahi!
Néce yaratmısan bal bu sevgini. (YŞ / 2)

Ay ömrümün seadeti, gezme uzaq,
Hesretine-melalına qurban olum. (AHV / Ay Ömrümün Seadeti)

2.5. İslam Türkay’ın şiirlerinde geçen vecizeler (özdeyişler)

“Vecizeler bir duygu ve düşünceyi, bir ilkeyi mümkün olduğu kadar kısa, öz ve kesin biçimde anlatan bilgece ifadelerdir” (Alkan İspirli, 2019, s. 231).

Cümel-i hikemîye, cümel-i müntahabe, hikmet-i tecrübiyye, hikmet-âmuz, hikmetfürûş, ihtisâr, îcâz, îcâz-ı makbûl, kelâm-ı kibâr, emsâl, mısra-ı berceste, özdeyiş, tevki, raka, süzme söz, öz söz, ülger, ilke söz, motto, aforizma, vecize, hatta; “toplumsal eleştiri işlevli ve aynı zamanda mizahın, toplumbilimin ve siyaset biliminin konusu olan laforizmalar” aralarında ince detaylar da olsa birbirlerine çok benzeyen ifadelerdir. “Az sözle çok şey ifade edebilme arzusu” bu terimlerin başlıca varlık sebebidir (Alkan İspirli, 2019, s. 231-232).

Vecize kavramı, Türkçe Sözlük’te ise şu şekilde tanımlanır: “Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir ilkeyi kısa ve kesin bir biçimde anlatan, genellikle kim tarafından söylendiği bilinen özlü söz, vecize kelamıkibar, aforizm.”

Türk edebiyatında bu türün özelliklerini “Vecize Edebiyatı”[18] başlıklı yazısıyla teorik olarak ilk kez ortaya koyan Cenap Şahabeddin’dir. Şahabeddin’in şu ifadeleri vecize kavramını doğru anlama bakımından dikkate değerdir: “Vecizeler kuvvetlerini esrâr-ı ruha tercümanlıklarından değil, sadelik içinde zevk-i ammeye muvaffaklarından alırlar. Her vecizenin son derece mu’ciz olması şart-ı a’zamdır. Bundan başka vesâit-i tebliğiyede mümkün olduğu kadar iyi inhitâp edilmiş olmalıdır. İcmâl veya tashîh kabul eden bir cümleye vecize adı veremeyiz: Bundan dolayı anane-i lisânın temelini teşkil etmişlerdir: Vecize bilhassa göregen bir zekânın intibââtını ifade edecektir, bu cihetle vecizelerde her şeyden ziyâde hisse-i müşahade buluruz. Vecize muharrirince tehekkümü istihkâr etmez. Fakat tehekküm hürmetine hakikati feda ettiği de görülmemek lazım gelir. Zirâ kuvvetlerini vecizelere ale’l-husûs nefsü’l-emr ile muvafakatlarından alırlar, onlarda hisse-i tehekküm ancak ifadeye zarâfet getirmesi itibâriyle şâyân-ı kabuldür: Kuvvetlerini doğruluktan ve kusursuz oluşlarından, ruhun sırlarına tercümanlıklarından değil, sadelik içinde kamunun zevkine uygunluklarından alırlar. Bundan dolayı dil geleneğinin temelini oluştururlar. Her vecizenin son derece kısa ve özlü olması en büyük şarttır. Bundan başka bildirme vasıtaları da mümkün olduğu kadar iyi seçilmelidir, kısaltma veya düzeltme kabul eden bir cümleye vecize adını veremeyiz. Vecize özellikle iyi gören bir zekânın izlenimlerini ifade edecektir, bu yönden vecizelerde her şeyden ziyade gözlem payı buluruz. Vecize yazarı ince alayı, iğneleyici söz söylemeyi küçümsemez fakat onun alay hürmetine gerçeği feda ettiğinin de görülmemesi gerekir. Çünkü vecizeler kuvvetlerini her şeyden önce işin aslına uygunluklarından alırlar”(Alkan İspirli, 2019, s. 234).

İslam Türkay’ın şiirlerinde geçen ve vecize niteliği taşıyan bazı örnekleri dikkatlere sunmak yararlı olacaktır:

Kütle bir deli atdır,
Cilovlamaq gerekdir
.
Şıllaq atsa, ovlamaq,
Yox, tovlamaq gerekdir! (EMDA / Qırmızı Seher)

Adam var kölgesiz gelib dünyaya
Kölge var yiyesiz dolanır
hele… (EMDA / Kölgeler)

Bu arx bu suyu götürmez.
Çayların suları qandı,
Bu arx bu suyu götürmez! (EMDA / Bu Arx Bu Suyu Götürmez)

Qalıb çürümekdense,
Dünya talan yaxşıdı
Acı heqiqetdense,
Şirin yalan yaxşıdı!
(EMDA / Günortaya Yaxın)

Vardır kölgesine boyun eyenler,
Kölge var özünü insan sayıbdır.

Üzüme sözünü déyemmeyenler,
Arxada kölgemi qılınclayıbdır. (EMDA / Kölgeler)

Bir görüm işıqda yéddice reng var,
Sonsuz kainatta her şéy qarışıq.
Qapıbir qonşudur sévincle, qubar,
<İşıqda kölge var, kölgede işıq.>
(EMDA / Kölgeler)

Men üddüm-üdüzdüm bu sert yarışda,
Üşüdüm baharda, isindim qışda.
Anlayıb gördüm ki, dost da, tanış da
Birce yaxşı günün ortağı imiş.
(EMDA / Éşit Ne Déyirem)

Üz qoyduğum torpaq élim, vetenim.
Çörek çıxan yére veten démerem. (AHV / Veten)

İddeası dağdı, imkânı fındıq,
Ağzını açanda metlebin qandıq (AHV / Yarımçıq)

Néçe yol söz vérdin, sözünü dandın,
Yalanlar üreye atılan oxdu. (AHV / Mektub)

Torpaq ol, ağac ol, demir ol, daş ol,
Kimese gerek ol, kölgesiz olma! (AHV / Mektub)

Od göyler oğludur déyib babalar,
Doğub buludların şimşeklerinden. (BGG / Od Göyler Oğludur Déyib Babalar)

Her mezar tarixdir, neler söyleyir,
Her daş bir arzudu, bir eldi belke. (BGG / Daş Méşe)

Bu gün ile sabahın
Arasında qapıdır
Géceler...
(BGG / Géceler)

Bir qayğısız ömür quruyar géder,
Yüz bahar gelse de güldüre bilmez.
(HTBG / Quruyan Ağaclar)

Sonuç ve Öneriler:

Farklı lehçeleri ve ağızları bulunan ve farklı coğrafyalarda 200 milyondan fazla konuşana sahip olan Türkçe, yapısı ve gelişmişliği bakımından da dünya dilleri arasında ayrı bir yere ve öneme sahiptir. Nitekim Türkçe, gelişmiş bir iletişim dili olmasının yanında bin yılı aşkın bir süreden beri kültür, sanat, edebiyat ve bilim dili olarak da kullanılmaktadır. Türkçenin bazı lehçelerinin de bugün kültür, sanat, edebiyat ve bilim dili olarak kullanılması, bu dilin gelişmişliğine ve zenginliğine tanıklık etmektedir.

Deyimler, vecizeler, atasözleri, alkışlar (dualar), kargışlar (beddualar), ikilemeler vd. kalıplaşmış dil ögeleri dillerin gelişmişliğine ve zenginliğine tanıklık ederler (Alyılmaz, 2003, s. 1-24). Hem ölçünlü Türkiye Türkçesi hem de Türk lehçeleri ve ağızları, söz konusu dil ögeleri bakımından dünya dilleriyle karşılaştırıldığında bunların dünyanın pek çok dilinden ciddi anlamda önde oldukları görülür.

Türkçenin bugün gelinen noktada (ölçünlü Türkiye Türkçesinden sonra) en gelişmiş lehçesi hiç kuşkusuz ki Azerbaycan Türkçesidir. Tıpkı ölçünlü Türkiye Türkçesi gibi Türkçenin Oğuz grubu içinde yer alan Azerbaycan Türkçenin bin yılı aşkın bir süreden beri (Sovyetler Birliği Dönemi’ndeki her türlü baskıya ve engellemelere de rağmen) ciddi anlamda gelişme gösterdiği, bu Türk lehçesiyle farklı alanlarda ve farklı türlerde binlerce eserin yazıldığı bilinmektedir.

Azerbaycan Türkçesiyle edebiyat alanında eserler / şiirler yazanlardan biri de asıl adı Ehmed İslam Heftikoğlu olan İslam Türkay’dır.

İslam Türkay, Türk dili ve edebiyatı, Türk tarihi, Türk kültürü ve Türk dünyasıyla ilgili engin bilgiye ve birikime sahip olan ender şair ve aydınlardan biridir. Onun bütün Türk dünyasını bin yılı aşkın bir süreden beri bir arada tutmayı başaran unsur olarak gördüğü Türkçeyi şiirlerinde ustaca kullandığı; söz sanatlarına (mecazlara, mazmunlara…), metaforlara, kalıplaşmış dil ögelerine fazlaca yer verdiği; bunların da onu ve eserlerini ayrıcalıklı kıldığı dikkati çeker.

İslam Türkay’ın eserleri üzerinde tarafımızdan yapılan incelemede şairin kalıplaşmış dil ögelerinden büyük ölçüde yararlandığı tespit edilmiş şu sonuca ulaşılmıştır:

Azerbaycan Türkleri ve Azerbaycan Türkçesi her ne kadar Türkiye Türklerine ve ölçünlü Türkiye Türkçesine çok yakın olsa da ne yazık ki Azerbaycan Türkleri ve Azerbaycan Türkçesiyle ilgili olarak Türkiye’de (bu bağlamda Türk dünyasında) çalışma yapan bilim insanlarının sayısı oldukça azdır. Azerbaycan’la ilgili araştırma ve inceleme yapanların da çalışmalarında genelde belirli benzer konuları ele aldıkları, diğerlerini göz ardı ettikleri inkâr edilmez bir gerçektir. Yapılacak çalışmalarda meselelerin dil, edebiyat, tarih, kültür vd. açılardan ayrıntılı olarak ele alınıp incelenmesi, Azerbaycan Türkçesiyle eser yazan yakın döneme ait şairlerin, yazarların, düşünürlerin de göz ardı edilmemesi çalışmaları daha değerli kılacaktır.

Kısaltmalar

AHV : Arxada Hesret Var

BGG : Bir Gün Geler

BT : Bilge Tonyukuk Yazıtları

DLT : Dîvânu Lügâti’t-Türk

EMDA : Éşgim Menim Dar Ağacım

HTBG : Her Şéyi Tezeden Başlayam Gerek

KTD : Köl Tigin Yazıtı Doğu Yüzü

TS : Türkçe Sözlük

YŞ : İslam Türkay’ın Yayımlanmamış Şiirleri

Kaynakça

Acaroğlu, M. T. (1992). Dünya atasözleri. İstanbul: Kaya.

Adilov, M. (2021). Kazakça atasözü ve deyimlerde eskicil (aktif olmayan) unsurlar. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Ağakay, M. A. (1953). İkizlemeler üzerine. Türk Dili, 17, 268-271.

Ağakay, M. A. (1954). Türkçede kelime koşmaları. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten, 2, 97-104.

Akalın, L. S. (1990). Türk dilek sözlerinden alkışlar ve kargışlar. Ankara: Halk Kültürünü Araştırma Dairesi.

Akın, C. (2015). Dede Korkut’ta yer alan atasözlerinde metaforların işleyişi. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 15(2), 105-109.

Aksan, D. (1990). Türkçenin gücü. Ankara: Bilgi.

Aksan, D. (1996). Türkçenin söz varlığı. Ankara: Engin.

Aksan, D. (1998). Anlam bilim anlam bilim konuları ve Türkçenin anlam bilimi. Ankara: Bilgi.

Aksan, D. (2002). Ana dilimizin söz denizinde. Ankara: Bilgi.

Aksan, D. (2003). En eski Türkçe’nin izlerinde Orhun ve Yenisey Yazıtları üzerinde sözcükbilim, anlambilim ve biçimbilim incelemelerinin aydınlattığı gerçekler. İstanbul: Multilangual.

Aksan, D. (2009). Her yönüyle dil ana çizgileriyle dilbilim. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Aksoy, Ö. A. (1984). Atasözleri ve deyimler sözlüğü (II. deyimler sözlüğü). Ankara: Türk Dil Kurumu.

Aksoy, Ö. A. vd. (1996). Bölge ağızlarında atasözleri ve deyimler I-II. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Aksoy, Ö. A. (2018). Atasözleri ve deyimler sözlüğü (I. atasözleri sözlüğü). Ankara: İnkılap.

Alkan İspirli, S. (2019). Vecize edebiyatı ve Mehmed Receb‟in Emsâl-i Hakîkat isimli eseri. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 8(1), 230-261.

Altaylı, S. (1994). Azerbaycan Türkçesi sözlüğü I-II. İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı.

Alyılmaz, C. (1994). Orhun Yazıtları’nın söz dizimi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.

Alyılmaz, C. (1995). Uygur atasözleri ve deyimlerinden seçmeler. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.

Alyılmaz, C. (2003). Türkçede fiil deyimleri ve öğretimi üzerine. Türk Dili, 620, 148-156.

Alyılmaz, C. (2003). Türk Tengri dini edebî çevresi (Orhun Türkçesi dönemi). Türk Dünyası Ortak Edebiyatı Türk Dünyası Edebiyat Tarihi, 4, 1-24.

Alyılmaz, C. (2021). Bilge Tonyukuk yazıtları. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Alyılmaz, K. (2001). Kırgız atasözlerinden seçmeler. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 17, 145.

Alyılmaz, S. (2003). Borçalılı bilim adamı, eğitimci, şair Valeh Hacılar hayatı-sanatı-eserleri. Ankara: Devran.

Alyılmaz, S. (2011). Risâle-i mûze-dûzluk (inceleme-metin-dizin). Ankara: Elik.

Alyılmaz, S. (2013). Türkçe Sözlük’te yer alan argo nitelikli kavram işaretleri. Ü. Gürsoy vd. (Ed.), Leylâ Karahan armağanı içinde (165-192). Ankara: Akçağ.

Alyılmaz, S. (2017). Türkçede nesne tekrarlı fiiller. İstanbul: Kesit.

Alyılmaz, S. (2018). Türkçede birden fazla anlam ögesiyle (sentaktik yolla) kavramların işaretlenmesi. Çukurova Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 1, 12.

Aydın, E. (1997). Orhon yazıtlarında hendiadyoinler. Türk Dili, 544, 417-421.

Bezirci, A. (1991). Deyimlerimiz üstüne. Çağdaş Türk Dili, 35, 1069-1102.

Birtek, F. (1944). En eski Türk savları. Ankara: Alâeddin Kıral.

Buran, A.ve Alkaya, E. (2017). Çağdaş Türk lehçeleri. Ankara: Akçağ.

Buran, A. vd. (2017). Çağdaş Türk yazı dilleri I. günaybatı-Oğuz grubu. Ankara: Akçağ.

Çağatay, S. (1978). Uygurcada hendiadyoinler. Türk lehçeleri üzerine denemeler içinde (29-66). Ankara: Ankara Üniversitesi DTCF.

Çamlıbel, F. N. (1995). Han duvarları. Ankara: Millî Eğitim Bakanlığı.

Çoban, İ. (2017). İslam Türkay’ın “Türk oğlu Türkem men” başlıklı şiirinin Orhun yazıtları ile metinlerarasılık bağlamında incelenmesi. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi. 6(4), 2232-2255.

Çobanoğlu, Ö. (2020). Tarihte ve günümüzde Türk boylarının ortak atasözleri sözlüğü. Ankara: Akçağ.

Çotuksöken, Y. (1988). Atasözlerimiz. İstanbul: Varlık.

Demir, T. (2006). Türkçe dilbilgisi. Ankara: Kurmay.

Doğru, F. (2020). Kuanşi İm Pusar’da kavramların işaretlenmesi. BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(1), 20-48.

Durgut, H. (2004). Türkiye Türkçesinde ikilemelerde kalan arkaik kelimeler. V. Uluslararası Türk Dili Kurultayı, 1, 805-814.

Ehmedli, İ. (1981). Bir gün geler. Bakü.

Ehmedli, İ. (1985). Her şeyi tezeden başlayam gerek. Bakü.

Ehmedov, T. (1995). Azerbaycan yazıcıları ensiklopedik me’lumat kitabı. Bakü.

Ekici, M. vd. (2020). Anonim halk edebiyatı. M. Öcal Oğuz (Ed.), Türk halk edebiyatı el kitabı içinde (133-238). Ankara: Grafiker.

Emirşah, İ. (2020). Irk Bitig’de kavramların işaretlenmesi. I. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Sempozyumu içinde (75-102). Bursa: Teke Akademi.

Er, O. (2016). Bitlis Eren Üniversitesi takvimlerine kültürel değerler açısından bir bakış. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 56, 1425-1440.

Ercilasun, A. B. (2018). Başlangıçtan yirminci yüzyıla Türk dili tarihi. Ankara: Akçağ.

Ercilasun, A. B. ve Akkoyunlu Z. (2018). Dîvânu Lugâti’t-Türk (giriş-metin-çeviri-notlar-dizin). Ankara: Türk Dil Kurumu.

Eren, H. (1949). İkiz kelimelerin tarihi hakkında. Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi, 2, 283-286.

Ergin, Muharrem, (1993). Türk dil bilgisi. İstanbul: Bayrak.

Erşahin, İ. (2011). Halk kültürü ve edebiyatı sözlüğü. İstanbul: Ötüken.

Eyüboğlu, E. K. (1975). On üçüncü yüzyıldan günümüze kadar şiirde ve halk dilinde atasözleri ve deyimler II: deyimler (tâbirler). İstanbul: Doğan Kardeş.

Ferzeliyev, T. vd. (1996). Türk dilinde dualar beddualar yeminler. (Yay. haz.: C. Alyılmaz). Erzurum: Atatürk Üniversitesi.

Gemalmaz, E. (1982). Standart Türkiye Türkçesi (STT)’nin formanlarının enformatif değerleri ve bu değerlerin ihtiyaç hâlinde bu dilin gelişimine muhtemel etkileri. Erzurum: Özel Yayın.

Gemalmaz, E. (1995). Türkçe’nin morfo-sentaktik yapısının fonolojisine etkileri. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 3, 1-7.

Gemalmaz, E. (2010). Türkçenin derin yapısı. (Ed.: C. Alyılmaz ve O. Mert). Ankara: Belen.

Gökdayı, H. (2008). Türkçede kalıp sözler. Bilig, 44, 89-110.

Gökdayı, H. (2019). Türkiye Türkçesinde kalıp sözler, bu sözleri içeren biz sözlük ihtiyacı ve hazırlama yöntemi. Türük Dergisi, 7, 18-35.

Gözler, H. F. (1991). Türkçe deyimler Türkçe ve edebiyat terimleri sözlüğü. İstanbul: İnkılâp Kitabevi.

Gülensoy, T. (2018). Türkiye Türkçesindeki Türkçe sözcüklerin köken bilgisi sözlüğü. İstanbul: Bilge Kültür Sanat.

Güner Dilek, F. (2004). Altay Türkçesinde ikilemeler. Bilig, 28, 83-100.

Gürsoy Naskali, E. (haz.). (1997). Türk dünyası gramer terimleri kılavuzu. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Hasan, H. (1997). Makedonya ve Kosova Türklerince kullanılan atasözleri ve deyimler. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Hatiboğlu, V. (1971). İkileme. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Hatiboğlu, V. (1981). Türk dilinde ikileme. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Hatiboğlu, V. (1982). Dilbilgisi terimleri sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu.

İsmail, Z. ve Gümüş, M. (1995). Kazak atasözleri. Ankara: Engin.

Kaplan, M. (2008). Kültür ve dil. İstanbul: Dergâh.

Karaağaç, G. (2018). Dil bilimi terimleri sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Karabeyoğlu, A. R. (2015). Dîvânu Lugâti’t-Türk’te savlar ve kültürel kavramlaştırma. İstanbul: Kesit.

Kargı Ölmez, Z. (1997). Kutadgu Bilig’de ikilemeler. Türk Dilleri Araştırmaları, 7, 19-40.

Kaya, D. (1997). Dualar ve beddualar. Türklük Bilimi Araştırmaları, 4, 99-121.

Korkmaz, Z. (2007). Gramer terimleri sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Kürenov, S. ve Gümüş, M. (1995). Türkmen atasözleri ve bilmeceleri. Ankara: Engin.

Mert, O. (2008). Orhun Yazıtları’nda kullanılan işaretsiz (/.Ø./) görev ögeleri. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 38, 1-20.

Musaoğlu, M. ve Gümüş, M. (1995). Azerbaycan atasözleri. Ankara: Engin.

Özçelik, S. (2016). Dede Korkut Dresden nüshası. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Özdemir, D. (2020). Ötüken Uygur Kağanlığı Dönemi Yazıtlarından Tes, Tariat ve Şine Us Yazıtları’nda kavramların işaretlenmesi. I. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Sempozyumu içinde (103-124). Bursa: Teke Akademi.

Özeren, M. (2019). Kırgız Türkçesi ağızlarında ikilemeler. Ankara: Akçağ.

Öztopçu, K. (1992). Uygur atasözleri ve deyimleri. İstanbul: Doğu Türkistan Vakfı.

Sarı, C. (2021). Türkiye Türkçesi ağızlarında kalıplaşmış dil birimleri. Muğla: Sıtkı Koçman Üniversitesi.

Sev, İ. G. (2004). Dîvânu Lugâti’t-Türk’te ikilemeler. Türk Dili, 634, 497-510.

Sevinçli, V. (2015). Türk kültüründe alkış / kargış ve Adilcevaz örneği. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 52, 97-125.

Silahdaroğlu, F. (1997). Dîvânu Lugâti’t-Türk’ten derlemeler ve uyarlamalar. Ankara: Kültür Bakanlığı.

Şahabeddin, C. (1927). Vecize edebiyatı. Servet-i Fünun, 61, 1600/126, 338-339.

Şen, N. (2019). Dîvânu Lugâti’t-Türk’te yer alan atasözlerindeki değerler. Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi, 12(1), 35-56.

Tavkul, U. (2001). Karaçay-Malkar atasözleri. Ankara: Kültür Bakanlığı.

Taymas, A. B. (1988). Kazan Türkçesinde atasözleri ve deyimler. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Tekin, Ş. (2001). İl kelimesi ve iştikaklarının hikayesi, iştikakçının köşesi, Türk dilinde kelimelerin ve eklerin hayatı üzerine denemeler. İstanbul: Simurg.

Tekin, T. (1957). Köktürk Yazıtlarındaki deyimler üzerine I-II. Türk Dili, 6, 372- 374 ve 423-426.

Tekin, T. (2018). Orhon Yazıtları Kül Tigin, Bilge Kağan, Tunyukuk. Ankara: Bilgesu.

Tuna, O. N. (1949). Türkçede tekrarlar. İÜEF Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 3(4), 429-447.

Tuna, O. N. (1982-1983). Türkçenin sayıca eş heceli ikilemelerinde sıralama kuralları ve tabiî bir ünsüz dizisi. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten, 30-31, 163-228.

Türkay, İ. (1986). Arxada hesret var. Bakü.

Türkay, İ. (1991). Eşgim menim dar ağacım. Bakü.

Türkçe Sözlük (2005). Ankara: Türk Dil Kurumu.

Ülküsal, M. (1970). Dobruca’daki Kırım Türklerinde atasözleri ve deyimler. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Üstünova, K. (2002). Dil yazıları. Ankara: Akçağ.

Yanar, A. (1997). Hayvan motifli atasözleri ve deyimlerimiz. Erdemli.

Yoldaşev, İ. vd. (1998). Uzbek ve Türk mekalleri ve ibareleri (Özbek-Türk ata sözleri ve deyimleri sözlüğü). Taşkent: Engin.

Kaynaklar

  1. Türkçenin zengin bir dil olup olmadığı, Türk dilinin yaşı gibi meseleler yıllar boyu tartışılagelmiştir. Türk dilinin yaşı meselesiyle ilgili Osman Nedim Tuna’nın Türkçe ile Sümerce arasında ilgiler kurarak Türkçe ile Sümercenin 168 adet ortak kelimeye sahip olduğunun tespiti Türk dili açısından çok önemli bir gelişmedir. Bunun anlamı ise şudur: “Türkler en az MÖ 3500’lerde Türkiye’nin doğusunda bulunmuşlardır. Bu da demek oluyor ki günümüzden 5500 yıl önce de Türkçe vardı ve böylece yaşayan dünya dilleri arasında en eski yazılı verilere sahip olan dil Türkçedir” (Ercilasun, 2018, s. 35-36). Türk dilinin “en eski yazılı verilere sahip” zengin bir dil olduğunu destekleyen başka bir belge ise (Kök)türk Yazıtları’dır. (Kök)türk Yazıtları’nda yer alan deyimler, vecizeler, atasözleri gibi kalıplaşmış dil ögeleri, somut kavram işaretlerinin yanı sıra soyut kavram işaretlerinin de kullanımı, ayrıca yazıtlarda kullanılan sanatlı ifadeler bu dilin uzun zamandır işlek şekilde kullanılan bir dil olduğunu ve zengin bir anlatıma sahip olduğunu gözler önüne sermektedir. / “Türkçenin kavramlar dünyasının özelliklerini belirleyebilmek için onun en eski dönemlerine uzanmak gerekir sanıyoruz. Türkçenin eldeki en eski ürünleri olan (Kök)türk Yazıtları, konularının kısıtlılığına ve taşa yazılma nedeniyle kısa anlatıma yönelmiş olmasına karşın daha VIII. yüzyılda dilin somut ve soyut kavramlar yönünden zengin olduğunu göstermektedir. (…) Söz varlığının kısıtlılığına karşın aynı metinlerde ‘hilekâr, sahtekâr, aldatıcı’ demek olan üç ayrı soyut kavramın geçmekte olması da ilgi çekicidir. (Kök)türk Yazıtları’nda kür ‘hile, kandırma’ kökünden gelen kürlüg ‘hilekâr, aldatıcı’, armak ‘aldatmak’ kökünün türevi armakçı (aynı anlamda) ve teblig ‘aldatıcı’ aynı tümcede kullanılmış bulunmaktadır” (KTD, 22; Aksan, 1998, s. 105-106).
  2. Türkçenin kavram işaretleme yollarıyla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Alyılmaz, 1994, s. 2-35; Alyılmaz, 2013, s. 165-192; Alyılmaz, 2018, s. 11-25; Doğru, 2020, s. 20-48; Özdemir, 2020, s. 103-124; Emirşah, 2020, s. 75-102.
  3. “Dilde genellikle birden fazla kelimenin belirli bir anlamı karşılamak için bir araya gelip öylece kalmaları” (Sarı, 2021, s. 1). “Kalıplaşma, kelimelerin asıl anlamlarını kaybederek yeni bir biçim almaları ve bu şekilde yaygınlık kazanmalarıyla ilgilidir. (…) Dilin doğal bir gelişimi olarak değerlendirilmekle birlikte bu durum bazı kurallar çerçevesinde gerçekleşmiştir. Bu noktada, kalıplaşmış birimlerin oluşma şartlarının rastgele olmadığı, kalıplaşmış dil birimlerinin, yapısal, anlamsal ve işlevsel bir birlikteliğin ürünü olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Belirli bir anlamı verebilmek veya belirli bir işlevi yerine getirebilmek için bir araya getirilen kelimelerin yapısal kalıplaşmasının anlam açısından da desteklenmesi beklenir. Aksi takdirde birim, dilin kullanıcısı tarafından anlaşılmaz, benimsenmez ve kullanım dışı kalır” (Sarı, 2021, s. 2).
  4. Çağdaş Türk Lehçeleri ve Azerbaycan Türkçesi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Buran ve Alkaya, 2017; Buran, vd., 2017.
  5. Şairin öz geçmişi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Çoban, 2017, s. 2232-2255; Ehmedov, 1995.
  6. “Atasözleri çoğunlukla iki bölümden oluşur. İlk bölümde şart veya genel düşünce, ikinci bölümde ise ana fikir belirtilir. Atasözlerinin bir kısmında anlam doğrudan değil, imgelik biçimde dolaylı olarak ifade edilir. Atasözlerinde de kalıplaşma ve alışılmışlık özelliği bulunur. Yapılarındaki ögelerin yerleri de sabittir. Atasözleri kuruluşu bakımından ölçülü ve güzel, anlamı bakımından derin ve geniş içeriğe sahip, büyük ustalıkla oluşturulmuş yapılardır. Atasözlerinde halkın kıvrak zekâsı görülür” (Karaağaç, 2018, s. 163). “Geleneğin, kültürün ve mantalitenin özeti niteliğinde olan bu sözlerde, atalarımızın metaforik yaklaşımlarına şahit oluruz. Bir yapıya, çok sayıda içeriği sığdırabilen metaforlar sayesinde, aktarılmak istenen tecrübe bilgiye (knowledge), pratik aklın yorumuyla ulaşırız” (Akın, 2015, s. 106).
  7. Bu anlama gelen başka bir atasözü ise şudur: “Isırgan, ocağında biter.”
  8. karı: yaşlı, eski (Gülensoy, 2011, s. 373)
  9. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Alyılmaz, 1994, s. 19-26; Gemalmaz, 1982, s. 122-135.
  10. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Alyılmaz, 1995; Alyılmaz, 2001, s. 145; Bezirci, 1991, s. 1069-1102.
  11. Orhun Yazıtları’nda geçen deyimlerle ilgili olarak ayrıca bk. Aksan, 2003, s. 94-96; Tekin, 1998, s. 19-20; Tekin, 1957, s. 372-374 ve 423-426.
  12. Konuyla ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bk. Aksoy, 2018; Aksoy, 1984; Aksoy vd., 1996; Eyüboğlu, 1975; Gözler, 1991; Taymas, 1988; Ülküsal, 1970; Yanar, 1997; Yoldaşev vd., 1998; Kürenov vd., 1995; İsmail vd., 1995; Acaroğlu, 1992; Tavkul, 2001; Hasan, 1997; Musaoğlu vd., 1995; Öztopçu, 1992.
  13. Türkçede ikilemeler ile ilgili çalışmalar için bk. Eren, 1949, s. 283-286; Ağakay, 1953, s. 268-271; Ağakay, 1954, s. 97-104; Tuna, 1949, s. 429-447; Tuna, 1982-1983, s. 163-228; Hatiboğlu, 1971; Ölmez, 1997, s. 19-40; Aydın, 1997, s. 417-421; Sev, 2004, s. 497-510; Çağatay, 1978, s. 29-66; Üstünova, 2002; Durgut, 2004; Özeren, 2019.
  14. “Türkçede çok kullanılan bu ögelerden bir bölümü bileşik sözcüklere ve deyimlere dönüşmüştür. Öte ve beri gibi, birbirine karşıt iki kavramı birleştiren bir ikileme, yepyeni bir anlamı yansıtan bileşik sözcüğü oluşturmuştur; “birtakım şeyler” anlamında kullanılır. Kör ve topal gibi iki ayrı niteliği betimleyen sözcükler ikilemeye dönüşünce “zoraki götürülen iş” anlamını kazanmıştır” (Aksan, 2002, s. 82).
  15. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Tekin, 2001, s. 106-108; Hatiboğlu, 1981, s. 61).
  16. Türkiye Türkçesinde ikilemelerin arasına herhangi bir işaret konulmaz. Ancak Azerbaycan Türkçesinde “-“ konulur.
  17. Yeryüzünde kargışı tanımamış ve kullanmamış insan topluluğu yoktur. Bunların en eskilerinden biri Asurluların MÖ 1000 yılından kalma “Diş Ağrısı Tılsımı”dır. Diş ağrısının küçük bir kurttan kaynaklandığına inanan Asur halkı, onun için, / “… Ey küçük kurt / Kahretsin seni Toprak Ana / O kudretli eliyle.” diye kargışta bulunurdu (Akalın, 1990, s. 50).
  18. Vecize Edebiyatı ve vecizelerin teorik esasları hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Şahabeddin, 1927, s. 338-339.

Şekil ve Tablolar