Giriş
Türk Edebiyatında Kıyafetname Türünde Yazılan Eserler
İnsanlar, en eski dönemlerden bu yana görünenin ardındaki görünmeyeni ve bilinmeyen geleceği öğrenmek istemişlerdir. Bu doğrultuda Doğu’da “ilm-i firaset”, Batı’da “fizyonomi (physiognomy)” adıyla karşılanan “gaybi / gizli ilimler” ortaya çıkmıştır. Bu bilim dalı ile geçmişten günümüze kadar pek çok milletin ilgilendiği bilinmektedir. Firaset, kişinin dış görünüşünden ve davranış biçimlerinden onun karakteristik ve ahlaki birçok özelliği hakkında çıkarımlarda bulunmayı ifade etmektedir. Kadıların ve idare amirlerinin karşılaştıkları çeşitli hadiselerle ilgili hüküm verirken bu ilimden faydalandıkları bilinmektedir (Macdonald, 1977b, s. 640). Firaset ilminin falcılık olarak anlaşılmaması için bunların sadece gaipten haber vermeyip pek çok dinî konuya da açıklık getirdiğini ispatlamak üzere bazı kitaplarda hadislerin ve ayetlerin olduğu ileri sürülmektedir (Çavuşoğlu, 2009, s. 294).
Türk kültüründe ilm-i firaset karşılığında firasetnamelere göre daha dar bir alanı ifade eden “ilm-i kıyafet”ler bulunmaktadır. Anlamı, “bir kimsenin ardınca gitmek” olan kıyafe(t) sözcüğünün Türkçedeki karşılığı “elbise, şekil, heyet, suret, kılık”tır. Bu bilimle uğraşanlara “kayif” veya “kıyafetşinas” denilmiştir. İlm-i kıyafet, kıyâfetü’l-isr ve kıyâfetü’l-beşer olmak üzere iki türe ayrılmaktadır: Kıyâfetü’l-isr sığır, katır gibi hayvanların ve insanların yollarda bıraktıkları ayak izlerinden onların yaşını, cinsiyetini tahmin eden; kıyâfetü’l-beşer ya da kıyafet ilmi ise insanın beden yapısından ve uzuvlarından ahlaki vasıfları ile soyunu tespite çalışan bilim dallarıdır (Mengi, 2002, s. 513; Çelebioğlu, 1979, s. 305-306). Kıyafetnamelerde insan vücudunun bir anlamda ruhun dışında onu koruyan, örten bir kıyafet / elbise / kılıf olduğu düşüncesiyle insan bedeni sistematik bir şekilde bölümlere ayrılmış; bu organların özelliklerine göre insanın iç dünyası, karakteri ve ahlakıyla ilgili hükümler verilmiştir (Çelebioğlu, 1979, s. 305). İlgili organlardan “yüz” ve “göz”ün önemi büyüktür. Özellikle “göz”ün ruhun kapısı olduğu, gözden yola çıkılarak daha kesin hükümlerin öne sürülebileceği belirtilmiştir (Çavuşoğlu, 2009, s. 301).
Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra özellikle XV. yüzyıldan itibaren Türk edebiyatında kıyafetname türü kapsamında değerlendirilebilecek eserlerin sayısı artmıştır (Çavuşoğlu, 2009, s. 293, 297). Kıyafet ilmi, daha ziyade tıpta ve siyasette kullanılmıştır (Mengi, 2002, s. 513). XVIII. yüzyıldan sonra ise bu konunun çok fazla ciddiye alınmadığı anlaşılmaktadır (Çelebioğlu, 1979, s. 314).
Konu ile ilgili ilk Türkçe eser, Bedr-i Dilşad’ın II. Murad’a sunduğu bilinen Murâdname adlı mesnevisinin kırkıncı babında köle ve cariye satın alınırken dikkat edilmesi gereken hususların açıklandığı bazı beyitlerden oluşmaktadır (Ceyhan, 1997, s. 878-891). En eski tarihli Türkçe eser ise bu çalışmada üzerinde durulacak olan Akşemseddinzade Hamdullah Hamdî’nin manzum Kıyafetname’sidir. Firdevsi-i Rumi’nin Firâsetname’si, İlyas b. Îsâ-yı Saruhânî’nin, Abdülmecid b. Şeyh Nasuh’un, Mustafa b. Evranos’un, Ömer Fâni Efendi’nin ve Bâlizade Mustafa’nın Kıyafetname’leri, Nesîmî’nin Kıyâfetü’l-Firâse’si, Visâlî’nin Vesiletü’1-İrfân’ı, Lokman b. Hüseyin’in Kıyâfetü’l-İnsâniyye fi Şemâili’l-Osmaniyye’si en çok bilinen kıyafetname türündeki eserlerdir. Ayrıca Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Mârifetname adlı eseri içindeki manzum kıyafetnamesi de önemlidir.
Kıyafetnamelerle ilgili kitap (İHH, 1976; Başkan, 1987; Ceyhan, 1997; KİŞO, 1998; Yılmaz vd., 2002; Çavuşoğlu, 2004), tez (Yerdelen, 1988; Türk, 2007), makale (Mengi, 1977; Erkal, 1999; Çavuşoğlu, 2009), ansiklopedi maddesi (Macdonald, 1977a, 1977b; Fahd, 1986; Mengi, 2002; Türkdoğan, 2014) gibi pek çok çalışma yapılmıştır[1] . Hamdullah Hamdî’nin Kıyafetname’si ile ilgili ise Serpil Bülbülân’ın mezuniyet tezi (1966-1967), Âmil Çelebioğlu’nun (1979) ve Bekir Çınar’ın (2012) makaleleri bulunmaktadır. Çelebioğlu’nun çalışmasında kıyafet ilmi ile ilgili ayrıntılı bilgilerden sonra Hamdullah Hamdî ve Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Kıyafetname’leri üzerinde durulmuştur. Eserlerin nitelikleri ve bölümlerinden kısaca bahsedilmiş, ardından transkripsiyonlu metinlere yer verilmiştir. Çelebioğlu’nun da belirttiği üzere incelenen metinde Murad Buharî nüshası esas alınmakla birlikte anlam ve vezin bakımından gerekli görüldükçe bu nüshada olmayan beyitler, diğer nüshalardan alınarak çalışmaya dâhil edilmiştir.
Çınar’ın çalışmasında kıyafetname türü ile ilgili bilgi verildikten sonra Niğdeli Visâlî ve Hamdullah Hamdî’nin Kıyafetname’lerinin şekil ve içeriklerine ilişkin ayrıntılar ile bazı beyitlerin açıklamaları üzerinde durulmuştur. Hamdullah Hamdî’ye ait beyitlerin ise Çelebioğlu’ndan alındığı belirtilmiştir.
Eldeki çalışmada incelenecek olan metnin Çelebioğlu’nun yayınında yer verdiği metinle oldukça benzer olduğu görülmekle beraber metin, bazı yönlerden farklılıklar arz etmektedir. Bunlardan biri, eldeki nüshada başlıklandırılmamış yanağın “Ṣıfat-ı Ruḫ” olarak başlıklandırılmış olmasıdır. Bunun dışında Çelebioğlu’nun çalışmasında başlıkların hepsinde “Ṣıfat-ı” ibaresi bulunmaktadır. Ayrıca buradaki nüshadan farklı olarak başlıklarda Türkçe sözcüklerin “Ṣıfat-ı Cebhe”, “Ṣıfat-ı Çeşm”, “Ṣıfat-ı Dıḥḳ”, “Ṣıfat-ı Şefe”, “Ṣıfat-ı Esnan” gibi yabancı karşılıklarına yer verilmiştir. Bunun yanı sıra Çelebioğlu’nun çalışmasında bulunan bazı beyitlerin eldeki nüshada olmadığı görülmüştür. Söz konusu farklı kullanımların hepsine, metin içindeki dipnotlarla işaret edilmiştir. Çelebioğlu’nun çalışmasında beyitlerin açıklamasına yer verilmediği dikkate alınarak kültür tarihi açısından önemli bir yere sahip olduğu düşünülen böyle bir eserden bu tür konulara ilgi gösteren herkesin istifade etmesi amacıyla eldeki çalışmada beyitlerin açıklamalarına yer verilmiştir.
1. Akşemseddinzade Hamdullah Hamdî ve Kıyafetname Adlı Eseri
Asıl adı Mehmed Hamdullah olan Hamdullah Hamdî (1449-1503), Akşemseddin’in en küçük oğludur. XV. yüzyılın ikinci yarısındaki edebî anlayış doğrultusunda eserler verdiği bilinmektedir. Hamse’si (Yûsûf u Züleyhâ, Leylâ vü Mecnûn, Tuhfetü’l-Uşşâk, Kıyafetname, Ahmediyye) ve Divan’ı bulunmaktadır. Ayrıca Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan iki ciltlik satır arası Kur’an tercümesinin Hamdullah Hamdî’ye ait olduğu ileri sürülmüştür (TDVİA 15, 1997, s. 452-454).
Hamdullah Hamdî’nin Kıyafetname adlı eseri, elde bulunan kıyafetname türündeki tanınmış en eski tarihli Türkçe eserdir. Kaynaklar, bu eserin kitabı günümüze ulaşmayan İmam Şafiî’den tercüme edildiğini belirtmektedir. Süleymaniye, İstanbul Üniversitesi, Millet, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Ankara Eski Eserler Kütüphaneleri gibi pek çok yerde yazma nüshaları bulunmaktadır (Çelebioğlu, 1979, s. 319).
1.1. Nüshanın Tavsifi ve İçeriği
Bu çalışmada incelenen Kıyafetname nüshası, Berlin Staatsbibliothek’te Diez A oct. 144. numarada kayıtlıdır. Eser, genel itibarıyla 13 satırdan ve 2 sütundan oluşan 55 varaklık risale mecmuasının 6b-21a sayfaları arasındaki ilk metnidir. Mecmuanın ikinci sayfasında kitapta yer alan eserlerin adları ve yazarları Kıyāfet-nāme (Hamdi); ‘İşret-nāme (Revāni); Beng ü Bāde (Fużūli); Ḥācib-nāme (İsḥaḳ); Tezyin (Ḥırfet) olarak belirtilmiştir. Bunlardan İşretname 24b-78b, Esrârname 80b-89a, Hâcibname 90b-92b, Tezyînname 94b-120b varakları arasında yer almaktadır. Mecmuada bazı sayfalar eksiktir. Ayrıca yazmanın ilk sayfalarından birinde belirtilen eser adlarından Beng ü Bâde’nin ilgili sayfada yer alan başlığından Esrârname olduğu anlaşılmaktadır. Tezyîn adıyla verilen eserin de Sun’î Çelebi’ye ait olan Tezyîn-nâme olduğu tahminî bilgisine rastlanmıştır (Güler ve Ersoy, 2012, s. 1281-1309). İnternet üzerinden ulaşılan mecmuanın ölçülerine dair kütüphanede herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir. Mıklepli siyah deri cilt içindeki nüshanın ilk sayfasında müzehhep serlevha vardır. Cedveller ve söz başları altın suyuyla, metin siyah mürekkeple, harekeli nesih hatla yazılmıştır. Mecmuanın istinsah tarihine ve müstensihine ilişkin herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Mecmuadaki diğer eserlerin yazı stilleri dikkate alındığında bu metinlerin tek elden çıktığı kanaatine ulaşılmıştır. Mecmuanın eylerüm ol Kerim’e ḥamd ü sipās / yoḳ durur niʿmetine ḥadd ü ḳıyās ilk beyti, baña yoldaş olup deyen āmin / reh-zen-i ġamdan ola dāyim emin ise son beytidir.
“Kıyāfetnāme” başlığıyla başlayan nüsha, aruzun “feilâtün mefâilün feilün” kalıbı ile yazılmış, 153 beyitten oluşmuştur. Müellif, emsalsiz nimetlere sahip Allah’a ve yaratılanların en mükemmeli Hz. Muhammed’e şükranlarını ve övgülerini sıralamıştır. Allah’ın insanı, yaratılanların en güzeli ve adili kıldığını belirtmiştir. Gözüne nur, bedenine can olan aziz Mevla’nın emriyle bu nazmı yazmaya mecbur olduğunu söylemiş, “Ṣūretler beyānı ki siretler nişānıdur (İnsanın ahlakının yansıması olan dış görünüşün ifadesidir)” başlığıyla asıl konuya giriş yapmıştır. Allah’ın insanları yaradılışta bir, görünüşte farklı var ettiği; dış görünüşü ahlaka ayna kılarak merhametini ve gücünü âleme gösterdiği ifade edilmiştir. Daha sonra “Reng”, “Boy”, “Et”, “Hareket”, “Saç”, “Baş”, “Alın”, “Kulak”, “Kaş”, “Göz”, “Yüz”, “Burun u Ağız”, “Avaz u Söz”, “Gülmek”, “Tutak”, “Diş”, “Enek”, “Sakal”, “Boyun”, “Omuz”, “Bilek ü El”, “Arka”, “Karın”, “İncik ü Ayak” olmak üzere 24 başlıkta, bahsi geçen ayrıntılar ile bunların işaret ettiği ahlaki özellikler dile getirilmiştir. Buna göre kırmızı ve kızıl renk, hızlı akan kanın; esmer renk, dürüstlüğün ve sıhhatin göstergesidir. Kişinin rengi saf kırmızı veya kızılsa terbiyesi ve utanma duygusu yeterliseviyededir. Kişinin rengi sarıysa kalbi sahte, işi hainliktir. O sarı, siyaha meyilliyse kişi sahte tabiatlıdır. Her kimin ki rengi hem beyaz hem kızıl olup bir de mavi gözlüyse o kişi hain, vefasız, günahkârdır ve hoppalıkta eşi benzeri yoktur. Eğer yanağı yumru, alnı geniş, çenesi dar, saçı çok, sakalı az ise kötülükte kendisiyle kimse yarışamaz.
Her kimin boyu uzunsa saf kalbe sahip demektir. Kısa boy; kişinin kibirli, kindar, hilekâr olduğunu gösterir. Orta uzunluktaki boy, bilgeliğin nişanıdır.
Yumuşak tene sahip kişinin merhameti ve anlayışı çoktur. Sert tenli kişiler kuvvetli, kaba ve düşüncesizdir.
Coşkuyla hareket eden kimse, kendini beğenmiş ve bencil olur. Fuhuşla hileden vazgeçmez.
Gür saç, cesarete, beynin ve aklın sıhhatine; yumuşak saç, düşüncesizliğe işarettir. Kızıl saçlılar öfkeli, siyah saçlılar akıllı ve edeplidir. Gür saçlı kimsenin kıl kadar zarafeti olmaz.
Büyük baş, yüceliğe ve çalışkanlığa; küçük ve yassı baş, ahmaklığa işarettir.
Geniş ve kırışıksız alın anlayışsızlığın ve bencilliğin; yumru alın, olgunluğun ve adil oluşun temsilidir. Alnı az çatık kişi, zekidir. Alın çok kırışıksa o kişinin işi, laftır. Kaşlar arasındaki çatıklık, hüznün belirtisidir.
Tavşan kulaklı kimseler cahildir, ancak ezberlemede başarılıdır. Kedilerinki gibi küçük kulaklı kimseler, hırsızlıkta fareyi bile unutturur.
Kaşının ucu ince olan kimselerin fitnesi çoktur. Gür kaşlılar, boş lakırtıyı sever. Ortası açık ve ince kaş iyiliği, güzelliği; çatık ve uzun kaş hırsızlığı ve kibri işaret eder. İnce ve siyah kaşlı kişiler işvelidir.
Gözü çiğ renginde olan kimsenin kibri çoktur. Domuz gözlüler, pars dillidir. Bunların mahşer gününde burnu belli olur. Gök gözlüde edep olmaz. Çakır gözlülerin cesur olması şüphelidir. Kimse onların ömrünün uzun olduğunu görmemiştir. Turna gözlüler, şahin cesaretine sahiptir. Gözün büyüklüğü olgunluğa, küçüklüğü boş vermişliğe, yumruluğu kıskançlığa ve hainliğe işarettir. Orta büyüklükteki göz ise başkadır. Gözü gökte olanlarda utanma yoktur. Bunlar dikbaşlı olur. Göz kırpmak, hileye işarettir. Şaşılar, inatçı ve zorba olur. Bire “Bir!” desen inkâr eder. Göz akında sarı nokta olanlar, ağrılı göze ve hastalıklı yaradılışa sahiptir. Çok gözyaşı, hilenin fazlalığına işarettir. Küçük gözlüler, fitnecidir. Gözünde gülümseme olanların ömrü uzun olur. Sürmeli göz, güzeldir.
Büyük yüzlüler olgun, küçük yüzlüler başıboş; şişkin yüzlüler bilgisiz ve kaba; uzun yüzlüler hayâsız; sarı, zayıf yüzlüler hileci olur. Bunların boynu da zayıfsa kader de onun gibi zalim demektir. Ekşi yüzlü kimsenin acı sözü çoktur. Eğri yüzlüde doğruluk yoktur. Yüreği yalın, vasıfları ölçülü olanın yüzü de gül gibi ferah ve güzel olur.
İnce, uzun burunluların aklı hafiftir. Burnunun ucu ağzına yakın olan âdeta aslandır. Ona yaklaşmamak gerekir. Geniş burun deliği kıskançlığa, kindarlığa ve kibre; kanatlı burun deliği, öfkeliliğe işarettir. Ağzı büyük kişiler, cesur ve çalışkandır. Küçük ağız, korkuya işarettir. Eğri ağızlılarda doğru haber yoktur.
Kişinin sesi genizden geliyorsa ahmak, kibirli ve kindardır. Sesi ince ve tiz olanlar, utanmaz ve yalancıdır. Kadın sesli erkek ile erkek sesli kadın, yaygaracıdır. Konuşmaya ve eğlenceye düşkün kimse, düşüncesiz ve anlayışsızdır. Yüksek sesliler, çalışkandır. Alçak seslilerin cesareti azdır. Yoğun bir sese sahip kimsenin yaradılışı kötü, hışmı fazla olur.
Kişi çok gülüyorsa, ondan uygun hareket beklememek gerekir. Tebessüm, edebin; kahkaha ise hayâsızlığın işaretidir.
İnce ve zayıf dudaklıların karakteri güzel, anlama kabiliyeti yüksek olur. Dudağı Zenci dudağı misali kalın ise beng tiryakisi gibi olur.
Dişin seyrekliği, bedenin zayıflığına; irisi, o kişinin belalı olduğuna; eğrisi, hile ve ihanete işarettir. Dişlerin düz olması, evladır.
İnce çene, hoppalığın; büyük çene, kibrin ve kabalığın; orta büyüklükteki çene, aklın göstergesidir. Böyle kimseler, ne isterlerse başarırlar.
Uzun sakal, kişinin bilgili olduğunu gösterir. Sakalı kalın kişinin sohbeti sıkıcı olur. Yuvarlak gür sakallılar, ağırbaşlıdır. Sakalsız kimse, hilebaz ve şeytan karakterlidir. Sakallı kimse; dakik, anlayışlı ve zekidir.
Kişinin boynu ince ve uzunsa o kişi korkak ve düşüncesiz demektir. Boynu kalınsa yemek yemeyi seviyordur. Boynun kısa olması, hile ve ihanetin işaretidir. Boynun orta uzunlukta olması ise en iyisidir.
Omzun sivriliği, ahlakın zayıflığına; kısalığı, akılsızlığa; inceliği, bayağılığa, sefihliğe; eğriliği, düşünceliliğe işarettir. Orta karardaysa o kişi akıllıdır.
Kişinin bileği uzunsa bahşişi çok, tevazusu azdır. Kolu kısaysa hilebaz ve yaygaracı olur. Uzun parmaklıların her işi gizlidir. Parmağı yumuşak kimse, zekidir. Tırnağın beyaz olması, feyze işarettir.
Sırtı yassı olan, kuvvetli ve cüretlidir. Sırtı eğri olanın huyu kötüdür. Bunlar, halk içinde sefih ve hodbin olarak bilinir. Sırtın kıllı olması, şehvetin; boğazdaki ve omuzdaki kıllar, cesaretin göstergesidir.
Karnı büyük olan, anlayışsız ve cahildir. Küçük olan, zeki ve kabiliyetlidir. Karnı büyük ve kısa boylu olmak, kötülüğün göstergesidir. Karında ve göğüste kılın olmaması, zalim karakterliliğin işaretidir.
Baldırı büyük olanda edep yoktur, ahmaktır. Ökçe kalınlığı, yiğitliğe işarettir. Eğer bir kimsenin ayağı etliyse her işinde eziyet vardır. Küçük ve yumuşak olursa fena huylu, adımı geniş olursa tedbirli olur.
Kişilerin dış görünüşü üzerinden karakterleriyle ilgili tespitlerin ardından “Beyān-ı Muʿāraża” bölümünde, karşıt özellikler bir arada bulunduğu takdirde olumluların dikkate alınması ve her şeyin kararında olması gerektiği sonucuna ulaşıldığı vurgulanmıştır. Aksi takdirde köse ve uzun boylu birinin köse diye ayıplanamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca yüce nurun kişiye göz olması durumunda ona sezgi ve kanıt gerekmediği, o kimsenin bakarak karşısındakinin içini görebileceği ifade edilmiştir. Basiret sahibi kimselerin karşılaştıkları kişilerin mümin, münafık ya da kâfir olduklarını açık şekilde sezecekleri haber verilmiştir.
“Beyān-ı Taṣfiye” bölümünde bahsi geçen bütün işaretlerin nefsin çeşitlerini gösterdiği belirtilmiştir. Buna göre insanı hissî zevke sevk eden nefse sahip kişilerin saflarının zulüm olduğu ve bu insanların kiminin köpek, kiminin sığır yüzüne büründükleri öne sürülmüştür. Kişinin yaptığı kötülükten sonra içine huzursuzluk geliyorsa yüzü güzel de olsa bu kimse iki yüzlüdür. Kişilerin nefislerinden şüpheleri yoksa ve içleri huzurluysa fesatlıklar barışa, şerler hayra döner. Kişi, elindeki (maddi) her şeyi bırakırsa varlığının bir nedeni olur. Bütün bilmediklerini, bilir hâle gelir.
“Şikāyet” başlığı altında o dönemde hayırlı işaretlerden ziyade kötü işaretlerin çokluğundan yakınılmıştır. Yusuf yüzlü kimselerin karakterlerinin de kurt gibi sağlam olduğu, bazı insanların işlerinin kibirden, kindarlıktan, hasetlikten geçerken bazı kimselerin de görünüşte insan, içlerinin arslan olduğu dile getirilmiştir. Ayrıca görünen işaretlerde, görünmeyen birçok anlamın saklı olduğu vurgulanmıştır.
“Pend” bölümünde yazar, kendisine ve okuyucularına nasihatler sıralamıştır. Öncelikle kendisine “Bırak artık Hamdî, kendi kendine bak. Çalışıp çabalayarak taşını, cevher hâline getir.” öğüdünü vermiştir. Okuyucularına, insanlara değil, Yaradan’a inanmaları, iman hazinesini koruyarak dinsizlik rüzgârına kapılmamaları gerektiğini salık vermiştir. Daha sonra Allah’a “Ey arzuların ve ilahların en yücesi! Bize varlığından bir varlık ihsan ettin. Şimdi faziletine ümit ederim, bizi umutsuz bırakma! Evvel ve ahir senden olur, senden sonsuz saadet dilerim.” şeklinde seslenerek sözlerine noktayı koymuştur.
Bu öngörülerin bazılarının aslında mantıki temellere dayandığı söylenebilir. Söz gelimi metinde kırmızı ve kızıl rengin hızlı akan kana, dolayısıyla sağlığa delalet ettiği belirtilmiştir. Sağlıklı insanın özellikle yanaklarının renginin kırmızı olduğu, bugün de kabul edilebilir bir gerçektir. Kırışıksız alna sahip kimselerin ahmak olabileceğine, iki kaş arasındaki çatıklığın tasaya ve hüzne işaret ettiğine değinilmiştir. Bilindiği gibi insanlar düşünürken alınları istemsiz olarak kırışır. Kederli insanların da kaşlarının çatık olduğu malumdur. Göz akında bulunan sarı noktanın hastalığın göstergesi olduğu, tıbbi olarak bakıldığında doğal bir çıkarımdır. Burnu kanatlı olan insanların öfkeli oldukları bildirilmiştir. Öfkelenen insanların burun kanatlarının daha fazla açıldığı, yine kabul edilebilir bir gerçektir. Metinde işaret edildiği üzere sağlıklı insanların dişlerinin sağlam ve düzgün oldukları, sağlıksız insanların ise genellikle dişlerinin döküldüğü bilinmektedir.
Her toplumda olduğu gibi Türk kültüründe de güzellik anlayışı, zevkler ve beğeniler zaman zaman değişmiştir. Ancak bazı beğenilerin her dönemde geçerliliğini koruduğu bir gerçektir. Buradan bakıldığında kıyafetnamelerde yeğlenen ve övülen birçok hususun bugün de değişmediği söylenebilir. Türk toplumunda kısa boyun fitneciliğe, uzun boyun zekâsızlığa; yeşil gözün hainliğe işaret ettiğine dair kanaatlerin olduğu bilinmektedir. Metinde de görüldüğü üzere çok konuşmak, kahkaha ile gülmek gibi aşırı durumlar birçok toplumda hoş karşılanmazken tebessüm etmek, övgüye değer görülmektedir. Her toplumda bazı beğenilerin zamanla değişebildiği hususuna örnek olarak kaşlarla ilgili tercihler gösterilebilir. Bu anlamda bir zamanlar kalın kaş yeğlenirken daha sonra metinde de işaret edilip övüldüğü gibi ince kaşın moda olduğu, son yıllarda ise kalın kaşların tercih edilerek tekrar eski zevklerin ön plana çıkarıldığı söylenebilir.
1.2. Nüshanın Dil ve İmla Hususiyetleri
Metnin dil hususiyetleri, Eski Anadolu Türkçesiyle yazıldığını göstermektedir. Metinde genel itibarıyla Arapça ve Farsça sözcük sayısının çok olmasına rağmen anlaşılır bir dil kullanıldığı göze çarpmaktadır. Dikkat çeken dil ve imla özellikleri kısaca şöyledir:
• Kapalı e’ler, /ى-i/ ile ayırt edilmiştir: idüp, itdi, iden, dimiş, yimek, yirmesün, virmesün.
Kalın sıradan söz başı /ṭ-/ sesleri korunmuştur: ṭar, ṭoġru, ṭuṭaḳ, ṭırnaġ.
Türkiye Türkçesinde sözcük başı /p-/’li kullanımların metinde b-‘li şekilleri mevcuttur: barmaġ.
Türkiye Türkçesinde söz sonu kalın sıradan /-ḳ/ sesi yerine bazı sözcüklerde /-ġ/ sesinin kullanıldığı görülmektedir: barmaġ, ṭırnaġ, aġ.
• Kişi ve işaret zamirinin o / ol gibi her iki şekilde de kullanımı mevcuttur: odur / oldur. 3. çoğul şahıs ve işaret zamiri, olar’dır. Teklik 3. şahıs zamirlerinin çekimi anuñ, anı, aña, anda, anuñla şeklinde yapılmıştır.
• ile edatı sözcüğe bitişik yazılmıştır: eşḳarüle, ḫiffetile, mekrile, yimekile.
ile yanında birle ve birlen edatı da kullanılmıştır. Ayrıca anuñla bile örneğinde görüldüğü üzere vasıta durumu eki ile edatın birlikte kullanıldığı da görülmektedir.
• Fiil çekim eklerinden teklik 1. şahıs eki ve teklik 3. şahıs emir eki, genellikle yuvarlak şekillidir.
Geniş zaman eki, çoğunlukla dar-yuvarlak ünlü almakla birlikte düz-geniş ünlülü olduğu örnekler de vardır: bul-ın-ur, ḳıl-ur, anla-ñ-ur, di-n-ür; id-er-(ler).
Görülen geçmiş zaman ekinin 3. şahıs çekiminde düz şekiller çoğunluktadır: ol-dı, gör-di. Teklik 1. şahıs çekiminde yuvarlak şekiller de kullanılmıştır: oldum. Sesin yuvarlak okunması gerektiği, ekin ötreli yazımından anlaşılmaktadır.
Ek-filin şartı, ise edatının ve -sA ekinin sözcüğe bitiştirilmesi ile sağlanmıştır: olurise, olursa.
• Teklik 3. şahıs iyelik ekinin genellikle düz şekilli kullanıldığı görülmektedir: ḳamu+sı, luṭf+ı, fitne+si, güc+i, göz+I. Teklik 2. şahıs iyelik eki ise yuvarlak ünlülüdür: luṭf+uñ+dan, fażl+üñ+e.
• Tamlayan durumu ekinin düzlük-yuvarlaklık uyumuna uyduğu bazı istisnalar olmakla birlikte ek, genellikle yuvarlak ünlülüdür: insān+uñ, ādem+üñ, gözleri+nüñ, kişi+nüñ; kim+iñ, kişi+niñ, işi+niñ.
burnı ucı, burnı delügi şeklinde Eski Türkçede belirtme hâli ekini anımsatan -nI ekinin tamlayan hâli eki işlevinde kullanılarak belirtili isim tamlaması oluşturulduğu örnekler mevcuttur.
Yönelme hâli için +rA eki kullanılmıştır: iç+re.
Bildirme görevi, durur (yok durur) sözcüğü ile sağlandığı gibi -dUr ekinin tek başına kullanıldığı örnekler de bulunmaktadır: ekmel+dür, mükemmel+dür, iḫvān+dur, cān+dur...
• Yapım ekleri ile ilgili dikkat çeken özelliklerden biri, +lIK / +lUK isimden isim yapan yapım ekinin bazı sözcüklere düzlük-yuvarlaklık uyumuna uygun olarak eklendiğidir. Uyum dışı örnekler de mevcuttur: uzun+lıḳ, ṭoġru+lıḳ.
+lI / +lU sıfat yapım eki, sözcüklere çoğunlukla yuvarlak şekliyle gelmiştir: dil+lü, bil+lü, yüz+li.
Fiilden isim yapan -I / -U ekinin düzlük-yuvarlaklık kuralına uyduğu ve uymadığı kullanımları mevcuttur. Ancak bu kurala uymayan örnekler çoğunluktadır: ṭoġru / ṭoġrı, yumrı.
-U ve -Up ekleriyle kurulan zarf-fiiller mevcuttur: di-y-ü, id-üp.
• Söz varlığı ile ilgili olarak organ, uzuv ve eylemlerle ilgili başlıkların genellikle Türkçelerine yer verildiği dikkat çekmektedir. Ancak başlıkların altındaki bölümlerde bunların Arapça ve Farsçadaki karşılıkları da bulunmaktadır: ḳāmet, ser, ‘ayn, çeşm, baṣar, zenaḫ, ṣudġ, gūş, ebru, gerdān, dehen, dendān, riş, sāʿid, baṭın, şikem, rū(y), ḫande.
Özellikle niteleyici türündeki sözcüklerin Türkçeleri değil, Arapça ve Farsça karşılıkları tercih edilmiştir: sürḫ, ṣufret, zerd, ġaliz, kevden, bārid, ʿulüvv, ẕirek, ḫūb, ḫod-serā, dilir, āli... Çok zarfı yerine de bisyār sözcüğü kullanılmıştır.
2. Transkripsiyonlu Metin
(1)
fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün
ḲIYĀFETNĀME[2]
(1) eylerüm ol Kerim’e ḥamd ü sipās / yoḳ durur niʿmetine ḥadd ü ḳıyās
(2) aḥsen eyledi şekl-i insānı / cümle ḥāyvāndan aʿdel itdi anı
(3) hem dürūd u selām-ı bi-pāyān / aña kim oldı[3] emlaḥ-ı insān
(4) faḫr-i ʿālemodur ki ekmeldür / ṣūret ü sireti mükemmeldür
(5) baʿdehū bil ki bu faḳir ü żaʿif / ġuṣṣaya hem-dem ü belāya ḥarif
(6) şāriʿ oldum bu naẓmı inşāya / imtišāl idüp emr-i Mevlā’yā
(7) oldur ol kim eʿazz-ı iḫvāndur / çeşmüme nūr u cismüme cāndur
(2)
Ṣūretler beyānı ki siretler nişānıdur[4]
(8) Ḥaḳ yaratdı çü nevʿin insānuñ / ḳıldı efrādını muḫālif anuñ
(9) gerçi birdür ḳamusı ḫilḳatde[5] / bir degüldür veliki ṣūretde
(10) luṭfını ʿāleme ʿayān itdi / ṣūreti sirete nişān itdi
Reng[6]
(11) gūn-ı[7] aḥmer delil-i ḫūn-ı şitāb / reng-i esmer nişān-ı fikr-i ṣavāb
(12) rengi anuñ ki sürḫ-ı ṣāfidür / edebi vü ḥayāsı vāfidür
(13) rengi ol ādemüñ ki ṣufretdür / ḳalbi ḳalb u işi ḫıyānetdür
(14) ol ṣaru kim siyāha māyildür / ḥaḳ budur cümle ḫulḳı bāṭıldur
(15) iʿtidāle budur nişāne delil / aġı aġ ola vü ḳızılı ḳızıl
(16) her ki aġ ola ille[8] eşḳar ola / göklügi gözlerinüñ ekšer ola
(17) ḫāyin ü bi-ḥayā vü fāsıḳ olur / ḫiffetile cihānda fāʿiḳ olur
(3)
(18) yumrı olsa anuñ yañaġı daḫi / giñ olup alnı ṭar olup zenaḫı
(19) ger[9] ṣaçı çoġ az ise ṣaḳalı / şerr içinde bulunmaya bedeli
Boy[10]
(20) ḳāmeti her kimüñ ki ola[11] uzun / olur ol ṣāf ḳalb ü sāde derūn
(21) ḳıṣa olursa kibr ü kine olur / mekrile ḥileye ḫazine olur
(22) iʿtidālile ola çün ḳāmet / aña ḥikmet[12] nişānıdur ḥikmet
Et[13]
(23) her kişinüñ ki yumşaḳ ola eti / luṭf-ı ṭabʿı çoġ ola fehmi iti
(24) ḳatı olursa ḳuvvet-i tendür / issi ammā ġaliz ü kevdendür
Ḥareket[14]
(25) cünbişi çoḳ kimesne ḫod-bin olur / fuḥşile ḥile aña āyin olur
(4)
Ṣaç[15]
(26) ṣaç irisi delil-i cürʿetdür / ṣıḥḥat-i maġza hem ʿalāmetdür
(27) yumşaḳ olursa ḫavfe şāhiddür / issi kevden dimāġı bāriddür
(28) eşḳar olursa ola ḫavf u ġażab / esved olursa ola ʿaḳl u edeb
(29) bir kişinüñ ki göresin ṣaçı[16] çoḳ / bil ki ḳılca anuñ ẓarāfeti yoḳ
Baş[17]
(30) ser-i büzürg ʿulüvv ü himmetdür[18] / küçük olsa[19] ger ʿaḳlı ḳılletdür[20]
(31) yaṣṣı olsa ḳafası oġlanuñ[21] / mišli olmaz belādet içre anuñ
Alın[22]
(32) alnı giñ olsa ḫūyı çirkin olur / ṭar olursa ġabi vü ḫod-bin olur
(33) ġālibā yumrı olsa kāhil olur / pes budur aḥseni ki aʿdel olur
(34) çünki alnı ʿāriż ü bi-çin ola[23] / aḥmaḳ u ehl-i şerr ü ḫod-bin ola[24]
(35) çin-i ṣudġına irüp olsa dırāz / ẕirek olur eger olurise az
(5)
(36) alnı çini çoġ olsa bir kişinüñ / ḥāṣılı lāf olur ḳamu işinüñ[25]
(37) iki ḳaş arasında çün[26] ola çin / dāyimā[27] bi-sebeb olur ġam-gin
Ḳulaḳ[28]
(38) her ki ḥargūş olursa cāhildür / gerçi ḫıfẓ eylemekde kāmildür
(39) küçük olsa kedi gibi gūşı / uġrılıḳda unutdura[29] mūşı
Ḳaş[30]
(40) her ki ḳaşınuñ ince ola[31] ucı / eksük olmaya fitnesi vü güci
(41) ḳaşı ḳılı olurise bisyār / herze olur nedimi ġuṣṣası yār
(42) ḫūbdur[32] ebrūvān ki ola açuḳ / uġrı olur eger olursa çatuḳ
(43) ince olmaḳ delil-i behcetdür / kibre uzunlıġı ʿalāmetdür
(44) ḳaş odur kim siyāh ü ince ola / nāzı vü şivesi yirünce ola
(6)
Göz[33]
(45) gözi çigdāz[34] (?) olursa insānuñ / reşki vü kibri çoġ olur anuñ
(46) her toñuz gözlü pars dillü olur / rūz-ı daʿvide burnı billü[35] olur
(47) göz ḳarası ẕekā aʿlāmetidür / sürḫ olursa şecāʿati āyetidür
(48) gözleri gök olanda olmaz edeb / gözi çaḳır bahādır olsa ʿaceb
(49) görmedi her ki gördi ʿömr-i dırāz / ṭurna gözlü olanda cürʿet-i bāz
(50) göz büyük olsa[36] issi kāhil olur / küçük olsa ḫafif ü mühmel[37] olur
(51) yumrı olsa ḥasūd u ḫāyin olur / muʿtedil bunlara mübāyin olur
(52) gökde olsa[38] neʿūzü bi’llāh eger / bu ṣıfatlar bulınur anda biter
(53) olmaz anuñ gibi olanda ḥayā / ḳatı bed-ḫū ola[39] ʿaceb ḫod-serā[40]
(54) göz ḳıpıḳlıġı mekre āyetdür / dāyim olsa delil-i cinnetdür[41]
(55) ḳıpısı giç olursa baḳışı süst / ġılẓet-i ṭabʿ-ı cemili[42] ola dürüst
(56) olur aḥvel muʿānid ü cebbār / bire bir diyesin ḳılur inkār
(7)
(57) çün göz aġında ola noḳṭa-i zerd / olur ol ʿayn-ı renc ü māyeʿ-i derd
(58) ol kişinüñ ki tiz ola ḳaṭeri[43] / uġrıluġıla mekr olur hüneri
(59) ger bunuñ birle kūçek’ola[44] baṣar / ʿāleme fitne vü belā o yiter
(60) her ki oġlan gibi ola naẓarı / ḫande eyler gibi ola baṣarı
(61) ʿömri uzunlıġına āyetdür / iʿtimād itme sen ḥamāḳatdür
(62) çün ecel tirin ata ḳavs-i ḳader / baṣaruñ bu delāletini baṣar
(63) çeşm-i zibā budur ki ekḥel ola / cümle evṣāfı anuñ aʿdel ola
(64) ḳıpma baḳışları göñül apara / nāzı vü şivesi yürek ḳopara
Yüz[45]
(65) yüzi büyük her işde kāhil olur / küçük olsa deni vü mühmel olur
(66) hem[46] müleḥḥem olursa ġılẓet olur / yumrı olursa cehl ü šıḳlet olur
(67) yüzi ol ādemüñ ki ola dırāz / daʿvisi çoġ olur utanması az[47]
(68) çün göresin yüzini zerd ü naḥif / mekr odından ḳaçarsañ olma ḥarif
(8)
(69) ḫaṣṣa kim boynı daḫi ola nizār / felek ola anuñ gibi ġaddār
(70) ekşi yüzlide acı söz çoḳdur / egri yüzlide ṭoġrulıḳ yoḳdur
(71) ādem oldur derūnı sāde ola / ṣūreti gül gibi güşāde ola
(72) eyi yüze bu vaṣf olur kāfi / muʿtedil ola cümle evṣāfı
Burun u Aġız[48]
(73) burnı anuñ ki ola ince dırāz / ḫıffet-i ʿaḳlı anuñ olmaya az
(74) aġzına burnı ucı olsa[49] yaḳın / şir odur aña ḳarşu ṭurma ṣaḳın[50]
(75) her ki burnı delügi vāsiʿ ola / ḥased ü kibr ü kini cāmiʿ ola
(76) olsa burnı ḳalaḳlı insanuñ / öykesi öykenine ṣıġmaz anuñ
(77) burnı yaṣṣı cimāʿa lāzım olur / aġzı büyük dilir ü muḳdim olur
(78) dehen-i teng egerçi behcetdür / ḫavf-i ḳalbe veli ʿalāmetdür
(79) bulmayasın ili ararsañ eger / egri aġızlularda ṭoġru ḫaber
(9)
Āvāz u Söz[51]
(80) her kimiñ ġunne ile ola sözi / aḥmaḳ u kibr ü kine olur özi
(81) ince vü tiz olursa[52] cāhil olur / bi-ḥayā vü yalanda kāmil olur
(82) ehl-i şirret olur dimiş ḥükemā / ʿavrat ünlü er ü er ünlü nisā
(83) sözde cünbüşde her ki sāriʿ ola / fikri vü fehmi berḳ-ı lāmiʿ ola
(84) giç olursa olur ṭabiʿatı giç / hem-dem olma cihānda gevdene hiç
(85) ʿāli-himmet olur bülend-āvāz / ḳıṣa ünlülerüñ yürekleri az
(86) ṣavtı yoġun olursa insānuñ / ḫulḳı bed ḫışmı çoġ olur anuñ
Gülmek[53]
(87) ḳanda bisyār olur ise ḫande / umma anda muvāfaḳat sen de
(88) çün tebessüm edeb ʿalāmetidür / ḳahḳaha bi-ḥayā emāretidür
Ṭuṭaḳ[54]
(89) yufḳa vü ḳırmızı olursa ṭuṭaḳ / añlañur luṭf-ı ṭabʿ ü fehm-i sebaḳ
(10)
(90) ger ġaliẓ olurise Zengi gibi / ṣāḥibi aḥmaḳ ola bengi gibi
(91) çünki seyrek uvaġ ola dendān / ġālibā żaʿf-ı cisme ola nişān
(92) iri olursa şerr-i āfetdür / egrisi ḥile vü ḫıyānetdür
(93) çünki düz ola muʿtedil dendān / kim ola yigleye dürri andan
Eñek[56]
(94) çün eñek ince ola ḫıffet olur / büyük olursa kibr ü ġılzet olur
(95) muʿtedil olsa issi ʿāḳil olur / her neye ṭālib olsa ḳābil olur
Ṣaḳal[57]
(96) riş-i merdüm ṭavil olursa eger / bil ki oldur ser-i ṭavile-i ḫaber58
(97) ḳalıñ olup ṣaḳalı ger ola gür / ṣoḥbet içre šaḳil olur anı sür
(98) ger degirmi olup ola bisyār / ṣāḥibi olur anuñ ehl-i vaḳār
(11)
(99) ol ki ṣalmaz yüzine mū sāye / bil ki dir len terāni [59] mūsāya
(100) iy dil andan ṣaḳın ki ḥile olur / mekr ü şeyṭān anuñla bile olur
(101) riş odur kim ola daḳiḳ ü ḳalil / fehm ü ʿaḳl ü ẕekāya ola delil
Boyun[60]
(102) ince vü uzun[61] ola çün gerden / Issı olur muḫannes ü kevden
(103) yoġun olsa ṣıġır gibi boynı / yimekile olur anuñ oynı
(104) ḳıṣası mekrile ḫıyānetdür / muʿtedil olsa ḫoş ʿalāmetdür
Omuz[62]
(105) omuzı sivri olsa insānuñ / sünneti[63] meẕhebi kem olur anuñ
(106) ḳıṣa olursa ġāyet ebleh olur / ince olsa ʿacāyib esfeh olur
(107) egri olursa fikri ṭoġrı olur / muʿtedil olsa ʿaḳlı ṭoġrı[64] olur
Bilek ü El[65]
(12)
(108) bilegi her kimüñ ki ola dırāz / baḫşişi çoġ ola tevāżuʿı az
(109) eger olursa sāʿidi kūtāh / mekr ü şerri elinden ideler āh
(110) barmaġı ayası uzun olanuñ / uzlıġ olur her işde işi anuñ[66]
(111) barmaġı yumşaḳ olsa zirek olur / ṭırnaġ aġ olması mübārek olur
Arḳa[67]
(112) arḳası yaṣṣı ehl-i ḳuvvet olur / sāḥib-i cürʿet ü saḳāmet olur
(113) egri olursa ḫūyı çirkin olur / ḫalḳ içinde sefih ü ḫodbin olur
(114) arḳa ḳılı delil-i şehvetdür / boġazile omuzda cürʿetdür
Ḳarın[68]
(115) ḳarnı büyük ġabi vü cāhil olur / küçük olsa ẕeki vü ḳābil olur
(116) ḳarnı büyük kimesne olsa ḳaṣir / olmaya şerr içinde aña naẓir
(13)
ḳāle’n-nebiyyü a.m. (ʿaleyhi’s-selām) elā uḫbirukum bi-ehli’n-nāri küllü ʿutullin cevvāzın müstekbirun[69]
(117) her ki ola[70] ḳaṣir ü baṭını kebir / aña cevvāẓ didi baʿżı ḫabir
ḳāle baʿḍu’l-müfeṣṣsirin el ʿutullü huve’l-eḳulü’l-vāsiü’l-cevfu’l-lezi hemmuhu batnuhu[71
(118) şikem ü sine[de] ger olmaya ḳıl / vaḫşet-i ṭabʿı ẓulme ola delil
İncik ü Ayaḳ[72]
(119) baldırı yoġın olsa olmaz edeb / bi-ḥamāḳat olursa ola[73] ʿaceb
(120) ökce ḳalıñlıġı şecāʿatdür / riḳḳat-i ġılẓete ʿalāmetdür
(121) ayaġı etli olsa bir kişinüñ / cevr ü cehl olur[74] ekšeri işinüñ
(122) küçük ü nerm olursa fācir olur / adımı giñ olan müdebbir olur
Beyān-ı Muʿāraża
(123) cemʿ olunsa delāʿil-i eżdād / iʿtidāl ide mecmaʿin ābād
(124) köse olsa[75] boyı uzun mešelā / kösedür diyü ṭaʿn olunmaz aña
(14)
(125) çün yüzi daḫi ola nūrāni / añladı ehl-i dide nūr anı
(126) her ne cānib nişānı olsa kešir / añlar anı baṣiret ehli baṣir
(127) baṣar olsa kişiye nūr-ı celil / lāzım olmaz firāsetile delil
(128) olur aña o nūrile ẓāhir / müʿminile münāfıḳ u kāfir
ḳāle’n-nebiyyü a.m. (ʿaleyhi’s-selām) itteḳū firāsete’l-mü’mini fe-innehu yenẓuru bi-nūrillāhi[76]
Beyān-ı Taṣfiye
(129) bu ʿalāyim ki cümle oldı beyān / bil ki evṣāf-ı nefse oldı nişān
(130) nefs-i emmāre olsa evṣāfı / ẓulm ü ẓulmetden olmaya ṣāfı
(131) kimisi seg-ṣıfat kimi şeyṭān / kimisi gāv ṣūretā insān
(132) nefs-i levvāme olsa da dü-rūy / geh ola nik-ṣıfat[77] gehi bed ḫūy
(133) çün ola muṭmaʿinne nefs-i beşer / ṣulḥa döne fesādı ḫayr ola şerr
(134) rūḥ-ı muṭlaḳ olursa insānuñ / ḳaydı olmaz bu ḫayr ü şerr anuñ
(15)
(135) terk idüp cümle varı var olur / cümle aġyārı aña yār olur
(136) bi-nişāndur aña nişān olmaz / ẕāt-ı vaṣfı anuñ beyān olmaz
Şikāyet
(137) şimdiki demde çünki[78] ḫayra nişān / şer bulınur cihān içinde hemān
(138) ṣūretā yūsuf olan insānuñ / siret-i ḫūyı gürke[79] beñzer anuñ
(139) āh elinden zamāne ādeminüñ / ki göge irdi burnı eñ keminüñ
(140) ḳamunuñ işi kibr ü kin ü ḥased / ḳālıbı ādemi vü ḳalbi esed
(141) her biri söze gelse kāmildür / cümle taḥṣil olara ḥāṣıldur
(142) ille maʿnādaki behime mešel[80] / bil ki dinür olara bel hem[81] aḍal
(143) ẕemm iderler cefā-yı sulṭānı / içlerinde vefā ider ḳanı
(144) ḳamunuñ daʿvisi budur ey yār / leyse fi’d-dāri ġayrinā deyyār[82]
(145) ẓāhir olan orada maʿnādur[83] / ġāyib ammā ol iş ki maʿnādur
(16)
Pend[84]
(146) ġayri ḳo Ḥamdi ḥālüñe naẓar it / saʿy idüp kendü sengüñi güher it
(147) her ki isterse üns[85] dildārın / virmesün māsivāya dildārın[86]
(148) pendüm oldur aña ki ṭālibdür / ḫalḳdan geçdi[87] Ḥaḳḳ’a rāġıbdur
(149) ki ṣaḳınsun ʿaḳide gencini / bād-ı ilḥāda virmesün dini
(150) iy ḳamu ḳāṣıda olan maḳṣūd / ʿābidi nūra ġarḳ iden maʿbūd[88]
(151) çünki luṭfuñdan irdi bize vücūd / bizde ʿilm olmadan daḫi mevcūd
(151) şimdi kim fażluña ṭutarum ümid / bizi ḥāşā kim idesin nevmid
(153) evvel āḫir çü senden oldı kerem / senden āḫir saʿādetin dilerem[89]
Değerlendirme ve Sonuç
nsanlar, en eski dönemlerden bu yana görünenin ardındaki görünmeyeni merak edegelmiş ve bu sırrı çözmek için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. “Gizli / gaybi ilimler” altında değerlendirilen kıyafetname ilmine göre kişinin görünen dış dünyasına ait vasıflarından yola çıkarak görünmeyen iç âlemi ile ilgili çıkarımlarda bulunmak mümkündür. Türk edebiyatında kıyafetname türünü temsil edenler içinde en tanınmış olanı, Hamdullah Hamdî’dir. Onun Kıyafetname’sinin birçok nüshasının olması, eserin toplum içinde ne kadar beğenildiğinin ve önemsendiğinin göstergesidir.
Bu çalışmada ele alınan nüshada, kişilerin dıştan gözlenen neredeyse bütün vasıfları üzerinden ahlakı ile ilgili sezgi ya da tecrübe ile elde edilen birçok husus ortaya konmuştur. Bu hükümlerin sonucunda varılan nokta, ölçülü her şeyin en makbul olduğudur. Bölümlerden sırasıyla “Göz”de 20, “Yüz”de 8, “Burun u Aġız”da 7, “Alın”da 6, “Ḳaş”ta ve “Ṣaḳal”da 5, “Saç”ta, “Bilek ü El”de, “Ḳarın”da, “İncik ü Ayaḳ”ta 4, “Boy”da, “Diş”te, “Omuz”da ve “Arḳa”da 3, “Baş”ta, “Et”te, “Ḳulaḳ”ta, “Ṭuṭaḳ”ta ve “Eñek”te 2; Renk”te 9, “Āvāz ü Söz”de 7, “Gülmek”te 2, “Ḥareket”te 1 beyte yer verilmiştir. Verilen oranlardan özellikle göz organı üzerine yoğunlaşıldığı görülmektedir. İlgili durum, birçok toplumda gözlerin aslında kalplerin aynası olduğu inancının bu metindeki yansımasıdır, diye düşünülebilir. Kişilerin karakterleriyle ilgili bazı öngörülerin aslında mantıki dayanaklarının olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca sıralanan pek çok görüşün bugün de toplum içinde aynı şekilde benimsendiği gerçeği, kültürün devamlılığına işaret etmektedir.
Eldeki metinde organ, uzuv ve vasıflarla ilgili başlıkların genellikle Türkçelerine yer verilmiştir. Ancak başlıkların altında, bu sözcüklerle birlikte özellikle niteleyici türündeki sözcüklerin Arapça ve Farsçadaki karşılıkları kullanılmıştır. Metnin genelinde çok sayıda Arapça ve Farsça sözcük bulunsa da anlaşılır bir dil kullanıldığı söylenebilir. Görünmeyenin ardındakini bilme yönündeki girişimleri yansıtan bu tür eserlerin toplum içinde elden ele dolaştığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda kıyafetnamelerin dinî, siyasi ve kültürel birçok unsuru bünyesinde barındırdığı, toplumların değer yargılarını ve dünya görüşünü dil vasıtasıyla yansıttığı muhakkaktır. Kültürel öneminden dolayı bu tür metinlerin gün yüzüne çıkarılıp üzerinde incelemelerde bulunulacak ve yeni nesillere tanıtılacak eserlerin başında gelmesi gerektiği açıktır.
EK-1
Kaynakça
Akşemseddinzade Hamdullah Hamdî. Kıyafetname. Diez A oct. 144, Staatsbibliothek zu Berlin. https://digital.staatsbibliothek-berlin.de/werkansicht?PPN=PPN773159061&PHYSID=PHYS_0008
Başkan, A. R. (1987). The study of physiognomy and The Kıyafet-name of Seyyid Lokman Çelebi. Kültür ve Turizm Bakanlığı.
Bülbülân, S. (1966-1967). Hamdullah Hamdi ve Kıyafetnâmesi. Yayımlanmamış Mezuniyet Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi.
Ceyhan, A. (1997). Bedr-i Dilşad’ın Murâd-nâmesi (2 cilt). Millî Eğitim.
Çakır, M. (2007). Kıyâfet-nâme”ler hakkında bir bibliyografya denemesi. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 5(9), 333-350.
Çavuşoğlu, A. (2004). Kıyafetnameler. Akçağ.
Çavuşoğlu, A. (2009). Kıyafet ilmi ve Kutadgu Bilig’de kıyafet ilmi / fizyonomi izleri. Bilimname, XVII, 293-302.
Çelebioğlu, Â. (1979). Kıyâfe(t) ilmi ve Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdî ile Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın kıyâfet-nâmeleri. Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, 10, 225-262.
Çınar, B. (2012). Niğdeli Visâlî ve Hamdullah Hamdî’nin Kıyâfetnâmeleri üzerine bir inceleme. Zeitschrift für die Welt der Türken (ZfWT), 4(3), 299-308.
Erkal, A. (1999). Kıyafetnâmeler üzerine. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 13, 217-225.
Fahd, T. (1986). Ḳiyāfa. The Encyclopaedia of Islam içinde (C V, 234-235). Brill.
Güler, K. ve Ersoy, E. (2012). XVI. asır bursa zanaatkârları hakkında secili mizahi bir eser: Sun’î Çelebi’nin Tezyı̂n-nâmesi. Turkish Studies, 7(3), 1281-1309.
İbrahim Hakkı Hazretlerinin bazı manzumeleri ve kıyafetname (İHH) (1976). Pars.
Kıyâfetü’l-İnsâniyye fî Şemâ’ili’l-Osmâniyye, human physiognomy or the features of the Ottomans (KİŞO) (1998). Tarihi Araştırmalar Vakfı, İstanbul Araştırma Merkezi.
Macdonald, O. B. (1977a). Kıyâfet. İslam ansiklopedisi içinde (C VI, 775-776). Millî Eğitim.
Macdonald, O. B. (1977b). Firaset. İslam ansiklopedisi içinde (C IV, 640). Millî Eğitim.
Mengi, M. (1977). Kıyafetnameler üzerine. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı – Belleten, 25, 299-309.
Mengi, M. (2002). Kıyâfetnâme. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi içinde (C XXV, 513-514). Türkiye Diyanet Vakfı.
Öztürk, Z. (1997). Hamdullah Hamdi. Türkiye Diyanet Vakfı İslam ansiklopedisi içinde (C XV, 452-454). Türkiye Diyanet Vakfı.
Türk, G. (2007). Anadolu sahasına ait bir kıyafet-nâme örneği üzerine inceleme. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Aydın: Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Türkdoğan, M. G. (2014). İlm-i kıyâfet ve firâset bağlamında Mustafa Bin Evrenos’un “Hâzâ Kitab-ı Firâsetnâme ve Kıyâfetnâme”si. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, VII(34), 172-195.
Yerdelen, C. (1988). Türk edebiyatındaki kıyâfet-nâmeler ve Niğdeli Visâlî’nin Vesiletü’l-irfan adlı kıyâfet-nâmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.