Betül ÖZCAN

Erzurum Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

Anahtar Kelimeler: Eski Anadolu Türkçesi, Ahî Çelebi, tıp, tenkitli neşir.

İnsanoğlu var olduğu andan itibaren birçok hastalıkla baş etmek durumunda kalmıştır. Bu hastalıklar kimi zaman bireysel kimi zaman da kitlesel düzeyde insanları olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle savaşlar, mevsimsel değişiklikler ve göçler toplumsal boyuttaki hastalıkları beraberinde getirmiştir. Bütün bu sorunlarla mücadele edebilmek için doğal tedavi yöntemleri geliştirmeye çalışan halk hekimleri, şifacılar, otacılar ortaya çıkmıştır. İlk olarak doğaya yönelen bu hekimler çeşitli otlardan, hayvanlardan istifade ederek ilaçlar, kürler, merhemler ve tiryaklar yapmaya çalışmışlardır. Usta-çırak ilişkisiyle, babadan oğula, anneden kıza geçen bu meslek grupları zamanla gelişerek binalarda teorik ve pratik ders eğitimleriyle devam ettirilmiştir.

Türk dilinin tarihsel gelişiminin ilk evresi olan Eski Türkçe dönemi göz önüne alındığında runik harfli metinlerde tıbba ilişkin terimlerin Uygur metinlerine oranla daha az olduğu görülmektedir. Göktürk dönemine ait yazılı kaynaklarda geçen tıbbi ifadelerden hekimliğin halk arasında yaygınlık kazandığı ve sınıkçılık, ocakçılık gibi zanaatların ortaya çıktığı söylenebilir. Aynı zamanda Şamanizm inancının etkisiyle de şamanların uyguladıkları bazı tedavi yöntemleri runik harfli metinlerde geçen kokılık (tütsü) ve yıpar (tütsü) gibi terimlerden de anlaşılabilmektedir. “Esas itibariyle amaç, ruhları onlarda bulunan sırlar hakkında sorguya çekmek, yani gelecek hakkında bilgi edinmek; hasta kişilerin ruhunu, görünmez veya serseri yaratıklar tarafından çalınan ve onlar tarafından kaçırılmakla tehdit edilen ruhları aramak, yani büyü aracılığı ile tedavi etmektir.” (Roux, 1998, s. 50). Uygurlar dönemine gelindiğinde tıbba dair birçok yazılı belgenin bulunması bir önceki döneme nazaran tıbbın Hint, Çin ve Süryani tıbbı gibi farklı ekoller temelinde Orta Asya’da ilerlemiş olduğunu göstermektedir. Uygurların inandıkları Budizm ve Manihaizm inançlarının etkisiyle hastalıkların metafizik sebeplerden kaynaklandığı inanışı ortaya çıkmış ve çeşitli meditasyonlarla iyileştirme, rahatlatma tedavileri uygulanmıştır. “Eski Uygurların tıp metinlerinde kamların uyguladıkları ritüel içerikli eylemlerin yanı sıra doğrudan şifalı bitkilerle de sağaltma yaptıklarına dair bilgilerin mevcut olduğu görülmektedir.” (bk. Gürgan, 2010, s. 11). Meditasyonların yanı sıra şifacıların uyguladıkları çeşitli yöntemlerden biri de faldır. “Fal bakarak bir kişinin geleceğini tespit etmenin, ileride hasta olup olmayacağını öğrenmenin mümkün olduğuna inanılırdı. (…) Irk Bitig adlı fal kitabında, ırımçının (yaşlı kadın kâhin), yağ kaşığını yalayarak hastasını iyileştirmeye çalıştığı geçer.” (Bayat, 2016, s. 243). Bunlardan hareketle bu dönemde uygulanan yöntemlerden tıbba daha çok yer verildiği görülmektedir.

Tıbbi metinlere ilişkin ilk yazılı kaynakların verilmeye başlandığı Uygur Dönemi'nde yapılan çalışmalar şu şekildedir: R. Rachmati Zur Heilkunde der Uiguren I (1930), Zur Heilkunde der Uiguren II (1932), H. W. Bailey “Medicinal Plant Names In Uigur Turkish” (1953), R. Rahmeti Arat “Uygurlarda Istılahlara Dair” (1987), Mehmet Ölmez “Süryanî Harfli Eski Uygurca Bir Tıp Metni” (1996), Osman Fikri Sertkaya “Uygur Metinlerine Toplu Bir Bakış” (1997), Peter Zieme “Einige neue medizinische Textfragmente der alten Uiguren” (1999), Peter Zieme “Ein Zizyphuskorn” (1999), Dieter Maue “An Uigur Version of Vāgbhaṭa’s Aṣṭāngahṛdayasaṃhitā” (2008), Mahmut Gürgan Orta Asya’daki Eski Türk Tıbbının, Başlangıçtan 14. Yüzyıla Kadarki Döneme Ait Bilinen Türkçe Tıp Metinlerinde, Tıp Tarihi Açısından Değerlendirilmesi (2010), Neslihan Çelik Eski Uygur Türkçesi Metinlerinde Tabâbet (2012), Macidegül Batmaz Eski Uygur Türkçesinde Tıp Terimleri (2013), Michael Knüppel Heilkundliche, Volksreligiöse und Ritualtexte (2013), Osman Fikri Sertkaya “Göz Hastalıkları ve Tedavileri Üzerine Eski Uygurca Sūtra’lardan Parçalar” (2021), Hacer Tokyürek Eski Uygur Türkçesinde Tanrısal İnsan Anatomisi ve Fizyolojisi (2021). Eski Türkçe ve Orta Türkçe dönemlerine ait önemli bir çalışma da Özen Yaylagül’ün “Anadolu’da Yaşayan Halk Hekimliği Uygulamalarının Eski ve Orta Türkçe Tıp Metinlerindeki Temelleri” (2014) isimli kısa bir makalesidir.

Uygur Bozkır Kağanlığı, Kırgızlar tarafından yıkıldıktan sonra Uygurlar güneye ve güneybatıya göç etmiş ve Turfan vahasında Hoço Uygur Kağanlığı adıyla kurdukları devletin 13. yüzyılın ortasında yıkılmasına karşın bu hanlığın bakiyeleriyle tarihlendirilebilecek süre zarfında içerisinde tıp konulu eserlerin de bulunduğu yazılı kaynaklar bırakmıştır.

Konargöçer bir toplum olmaktan çıkarak tamamen yerleşik düzene geçen Türkler, bulundukları yerlerde birçok hastane kurmuşlardır. “Türk devlet adamlarının ve zenginlerinin, hâkimiyetleri altındaki topraklarda kurdukları sosyal tesislerin en önemlisi darüşşifalardır. Çok zengin gelir kaynaklarının bağışlandığı bu hastaneler, yüzyıllar boyunca devlete yük olmadan sağlık problemlerinin çözümüne yardımcı olmuştur.” (Bayat, 2016, s. 260). Satuk Buğra Han önderliğinde Müslüman olan Türkler tıbbi alanda kendilerini yetiştirmeye devam etmiş ve tıp ilmine dair öğrendikleri bilgileri yazıya aktarmışlardır. Beylikler Dönemi'nin etkisiyle de dilde meydana gelen Türkçeleşme faaliyeti tıp metinlerine de sirayet etmiştir. Arapça ve Farsça eserlerin çoğu Türkçeye tercüme edilerek Türkçenin yazı dili hâline gelmesine olanak sağlanmıştır. Tarihsel açıdan değerlendirildiğinde 1387’de İshak bin Murad tarafından yazılan Edviye-i Müfrede bilinen ilk Türkçe tıp eseri olarak kabul edilmektedir (Doğan, 2009: s. 9).

Eski Anadolu Türkçesi döneminde tıp eğitimi gerek teorik gerek uygulamalı olarak büyük âlimlerden alınırdı. Alınan bu eğitimler sonunda uygun görüldüğü takdirde icazet verilirdi. Bunun yanında kendini geliştirmek isteyenler Arapça ve Farsça öğrenerek o dillerde yazılan tıp metinlerini okuyup yeni ilaçlar, kürler ve tedavi yöntemleri öğrenirdi. Bunlar neticesinde Anadolu Türkçesi Dönemi'nde birçok hekim, hekimbaşı yetişmiş, tıp ilmine dair eserler kaleme alınmıştır: İshak bin Murad Edviye-i Müfrede (1387) (Canpolat, Önler 2007), Hekim Bereket Tufhe-i Mübârazî (13. – 14. yy) (Erdağı Doğuer 2013), Hekim Bereket Kitâb-ı Hülâsâ der İlm-i Tıbb, İbnü’l-Baytar’ın Câmi’ü’l-Müfredâtü’l Edviye ve’l-Agdiye adlı eserinin Aydınoğlu Umur Bey adına yapılan tercümesi Terceme-i Müfredât-ı İbni Baytar, Ali bin Abbas Kâmilü’s-Sınâʿa, Celaleddin Hızır Müntahâb-ı Şifâ (Önler 2019), Celaleddin Hızır Teshîl (Turan 1993), Ahmedî Tervihü’l-Ervah (Özer 1995), İbn-i Şerif Yâdigâr-ı İbn-i Şerif (Küçüker 1994), Cerrâh Mes’ûd Kitâb-ı Hulâsa-i Tıbb (15. yy) (Uçar 2009), Abdulvehhab bin Yusuf ibni Ahmed el-Mârdânî Kitâbü’l-Müntahab fî’t-Tıbb (Bayat 2005), Ahmedî Dâî Tıbb-ı Nebevî (Çağıran 1996), Hekim Beşir Çelebi Mecmuâtü’l-Fevâ’id (1436), Mü’min bin Mukbil Sinobî Zâhire-i Murâdiye (1437) (Demir 2002), Mü’min bin Mukbil Sinobî Miftâhü’n-nûr ve Hazâinü’s-Sürûr (Şahin 1994), Muhammed bin Mahmud Şirvânî Tuhfe-i Murâdî fî İlm-i Cevâhîr (Argunşah 1999), Mürşid (Bayat, Okumuş 2004), Kemâliyye (Yelten 1993) ve Sultaniye (Kurban 1990) isimli eserler ve son olarak müellifi bilinmeyen Kitâbü’l-Mühimmât (Özçelik 2001) çalışmaları önemlidir. Bu eserlerde sağlık bilgisi ve bazı hastalıkların tedavisi -ülser, çiçek, kızamık, baş ve göğüs, karaciğer, dalak- ilaç yapımı, ilaç olarak kullanılan çeşitli maddeler, anatomi ve pataloji gibi temel tıp bilimleriyle uygulamalı tıp bilimleri hakkında bilgi, hastalıklara genel tedavi yöntemleri, hijyen, göz hastalıkları ve bu hastalıkların tedavileri anlatılmaktadır.

Klasik dönem Osmanlı tıbbı, Anadolu Selçuklu tıbbi gelenekleri ile dönemin kültür merkezleri olan Mısır, Suriye, İran ve Türkistan’dan gelen bilim adamları sayesinde gelişmiştir. Osmanlı tıbbı, tıbbi problemlerin çözümünü İslam tıbbında aramış, Rönesans sonrası Avrupa’da gerçekleşen büyük tıbbi gelişmeleri başlangıçta uzaktan da olsa takip etmeye çalışmış, daha sonra tıbbi eserlerin tercümeleriyle tanışmış, zamanla bunları benimseyip İslam tıp geleneğinden Batı tıbbına yönelmiştir. (Bayat, 2016, s. 295-296).

Osmanlı Türkçesi döneminde edebî metinlerin dışında yoğun ilgi gören tıbbi metinler azımsanmayacak kadar çoktur. Dönemin padişahlarına -Fâtih, II. Bâyezîd, Kânûnî’ye- özel hekimlik yapan, kendini Arapça ve Farsçada yetiştirerek o dillere ait tıp metinlerini çeviren kıymetli hekimler tarafından bu metinler kaleme alınmıştır.

Bu yazıda dönemin ünlü hekimlerinden Tebrizli Kemâleddin’in oğlu Ahî Çelebi’nin tıbba dair kaleme aldığı 3 varaklık mesnevisinin -Manẓūme-i Ṭıbb adlı eserinin- neşri sunulmuştur. Bu metnin çoğu nüshasının ferağ kaydına rastlanılamamış ve bu yüzden en eski nüsha tespit edilememiştir. Bu çalışmadaki amaç; vezin dikkate alınmadan yazılan ve birçoğu eksik bilinen nüshaların tek tek okunarak eksik beyitlerin tamamlanmasını sağlayarak alana katkıda bulunmaktır. Ayrıca nüshalardaki farklı okumalar dipnotlarda gösterilerek nüshalar arasında bir karşılaştırma da yapılması amaçlanmıştır. Yine bu çalışmanın son kısmında metinden hareketle tıp terimlerine ilişkin bir sözlükçe hazırlanmış ve bu terimlerin köken bilgisine ilişkin açıklamaları paylaşılmıştır. Ayrıca bu yazıya temel alınan nüshanın yazım ve dil hususiyetleri örnekler dâhilinde gösterilmiştir.

Bu çalışmanın içerdiği dilsel verilerle bilim ve tıp tarihine önemli veriler sunabilecek bir niteliği haizdir. Esasında şimdiye kadarki metin neşirleriyle birlikte bu eser de Türkçenin tıp terimleri gibi gelecekte yapılabilecek tematik bir söz varlığı incelemesine katkı sunacak potansiyeldedir. Bununla birlikte metin dil araştırmalarının yanı sıra bahsi geçen sahalarla alternatif tıp gibi sahalara kaynaklık edecek türden bir çalışmadır. Elbette bu çalışma bir dilsel metin neşri olduğundan ve makale kapsamında hazırlandığından halk hekimliği veya halk bilimi açısından teferruatlı bir değerlendirme bu araştırma kapsamına alınmamıştır.

Ahî Çelebi’nin Hayatı ve Eserleri

Ali Haydar Bayat’ın sunduğu bilgiler temelinde; Ahî Çelebi’nin asıl adı Mehmet olup Tebrizli bir hekim olan Kemâleddîn’in oğludur. Kemal, Kastamonu’da İsfendiyaroğlu İsmail Bey’in hizmetinde çalışırken Fâtih’in bu beyliği 1461 yılında Osmanlı topraklarına katmasıyla İstanbul’a yerleşmiş, kısa zamanda tanınıp büyük bir servet sahibi olmuştur. Ahî Çelebi ilk önce babasından daha sonra da devrin ünlü hekimlerinden olan Kutbeddîn Altunîzâde’den aldığı derslerle kendini yetiştirmiştir. 1473 Otlukbeli Savaşı’nda ordu hekimliği yapmış, Fatih Dârüşşifâsı’nda çalışmış, dârüşşifâ hekimlerinden Muhiddîn ve Hacı’nın saraya girmeleriyle başhekim olmuştur. 1481 yılında II. Bâyezîd’in cülusunda saray hizmetlileri arasına alınmış, kısa süre sonra mutbak emini (emîn-i kilâr) olmuştur. Padişahın dostluğunu kazanması husumete sebep olmuş, dedikoduların baş göstermesiyle birlikte görevinden alınmıştır. Sultanın bulunduğu bir mecliste hakkında çıkan dedikoduların doğru olmadığı anlaşılmış ve 1507 yılında hekimbaşılığa atanmıştır. Ahî Çelebi, II. Bayezid’in ölümüne kadar bu görevini devam ettirmiş olsa da Yavuz Sultan Selim tahta çıkınca tekrar azledilmiştir; ancak 1515 yılında tekrar hekimbaşılık görevine getirilmiştir. 1520’de Kanuni’nin tahta çıkmasıyla hekimbaşılıktan bir kez daha azledilmiş, bundan sonraki yaşamında münzevi bir hayat sürmüştür. 1524 yılında hac görevinden dönerken Kahire’de hastalanıp vefat etmiş ve İmam Şafî’nin kabrinin yanına defnedilmiştir (bk. Bayat, 2016, s. 302-303).

Ahî Çelebi’nin tıp üzerine altı eseri bulunmaktadır:

1. Al-favā’id al-Sulṭāniyya fi’l-Ḳavā’id al-Ṭibbiyya (Far.) Hıfzıssıhha üzerine yazılmış mühim bir eserdir. Bir mukaddime, üç makale ve bir hatimeden meydana gelir. Mukaddime hıfzıssıhha, birinci makale sağlığı korumada alınacak tedbirler (on dört bab, beş fasla ayrılır), ikinci makale mide, bağırsak, tenasül uzuvlarının hıfzıssıhhası hakkındadır. Bu makale dokuz baba ayrılır. Üçüncü makale ise eşyanın hassaları hakkındadır. Üç baba ayrılır. Hatime ise iki fasla ayrılır (İhsanoğlu vd., 2008, s. 105). Tek nüshası Fatih Kütüphanesi No. 3592’de kayıtlıdır.

2. Risāle fī Beyān Aʿmāl el-Aşriba ve’l-Meʿācīn el-Mucarraba ve Fevāidihā (T) Metinde adı Ahi Mehmet b. Kemaleddîn olarak geçmektedir. Risale iki bab üzerine tertib edilmiştir. Birinci babda içeceklerden ve bunların sağlık üzerine faidelerinden bahsedilir. İkinci babda ise macunlar, özellikleri ve kullanılması anlatılmaktadır (İhsanoğlu vd., 2008, s. 106). Eserin bilinen üç nüshası bulunmaktadır.

3. Risāle-i Ḥaṣāt el-Kilyatayn ve’l-Mes̱āne (T) II. Bayezid’e ithaf edilmiştir. Böbrek ve mesanede olan taşa dair bir risaledir. On bölümdür. Zamanla klasik bir tıp kitabı hâlini almıştır. Taşın bedende nasıl oluştuğu, araz ve belirtileri, ilacı, idrar yolunu zedelediği zaman yapılacak tedavi, sular, kaplıcalarla tedaviden bahseder. Sondaj yoluyla bir mesane taşının kırılması anlatılır. Zaynuddîn al-Curcānī, Galinos, Zakarīyā al-Rāzī gibi tabiblerin eserlerinden aldığı bilgileri aktarır. Birinci bab, böbrek taşının oluşumunun sebebi, ikinci bab taşın bedende bulunduğu yerler, üçüncü bab böbrek ve mesanede olan taşın alameti, dördüncü bab taş tedavisinin yolları, beşinci bab su-i mizaç nedir ve kaçtır. Sebebi alameti. Altıncı bab taşın tedavi şekilleri ve tedbirler, yedinci bab tedavide ilaçlar, yağlar (edhan), tedavi eden alimler, sekizinci bab taş idrardan çıkarken yaralanma yapsa yahut bevl yolunda kalsa onun ilacı ve çıkarılması, dokuzuncu bab taşı yarıp çıkarma, onuncu bab böbrek ve mesane taşına edviye-i müfrede ile tedavi etmeyi beyan eder (İhsanoğlu vd., 2008, s. 106). Eserin bilinen yedi nüshası bulunmaktadır.

4. Şerh-i Kānunçe li’l -Çağminī (T) Sultan Bayezid’e ithaf vardır. Çağmini’nin Kānunçe’sinin şerhidir (İhsanoğlu vd., 2008, s. 108). Eserin tek nüshası Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde No. 3529’da kayıtlıdır.

5. Tarcamat el-Mūcaz fi’t-Ṭıbb (T) İbn al-Nafīs’in al-Mūcaz fi’l-Ṭıbb adlı eserinin tercümesidir. Edirne Darüşşifası’nda Kanuni’nin vezirlerinden Süleyman Paşa için tercüme edilmiştir. Tercümesi 850/1446 yılında, hekimlerden Sinan Efendi’nin huzurunda gerçekleşmiştir. Eser, ilmî ve pratik tıp konuları, ilaçlar, gıdalar, bir organa ait hastalıklar, organlar arası hastalıklar olmak üzere dört bölüme ayrılır (İhsanoğlu vd., 2008, s. 109). Eserin bilinen beş nüshası bulunmaktadır.

Eser Üzerine[1]

Yukarıda isimleri zikredilen eserlere ilaveten bu çalışmanın da konusunu oluşturan Manẓūme-i Ṭıbb; Risāle-i Pendnāme-i Eflatun Manẓūm Aḫī Çelebi, Pendnāme-i Eflaṭūn ve Aristaṭalis gibi adlandırmaları bulunan bu eser, Ahî Çelebi’nin tıbba ilişkin çeşitli tavsiyelerini içeren hacimce küçük ve manzum bir eserdir. Bu eser üç varaklık bir mesnevi olup aruzun hecez bahriyle yani Mefâîlün/Mefâîlün/Feûlün kalıbıyla yazılmıştır. Beyitlerin her zaman mezkûr kalıba uygun yazılmadığı görülmüş, yer yer eksik ya da fazla yazılan beyitler de tespit edilmiştir. Bu kadar eksik ya da fazla beytin yer alması çokça farklı okumaları da beraberinde getirmiştir. Bütün bunlar neticesinde en doğru metni ortaya koymak için nüshaların hepsi tetkik edilmiş, beyit farklılıkları vezne uygun olarak tekrar gözden geçirilmiştir.

Nasihatname türünde yazılmış bu manzum eser, hızlı yemek yememe konusunda tavsiyeyle başlar. Vücuda zarar verebilecek birçok olaydan bahsedilirken aynı zamanda velī meslūle sāḥil yėgrekdür / nėce maḥmūma yayla yėgrekdür gibi sözlerle veremli birine sahil kenarı iyi gelirken, hummalıya yayla havasının daha uygun olduğundan söz edilerek hastalıklara dair mekân önerisinde bulunulur. Eser çoğu noktada ilmî bir hüviyet taşısa da kimi noktada tecrübeye dayalı halk hekimliği uygulamalarını ihtiva etmektedir. Halk arasında hamamlara vücudun ve ruhun kirden arınması bağlamında kutsiyet atfedilmiştir. Örneğin metinde hamama gitmenin vücuda iyi geldiği şu beyitlerden anlaşılmaktadır: elüŋ ėrürse gir ḥammāma her rūz / ḳabul ėt bu sözüm ey baḫt-ı pīrūz; ʿaraḳ dökünce dur hem anı germ ėt / bu icsāmıŋı pāk ėt nerm ü ter ėt “Ey bahtlı kişi sözümü dinle ve kabul et, elinden gelirse her gün hamama gir; Sıcaktan yumuşayan bedenin ter dökünce onu temizle.” Yine geleneksel tıbbın en eski uygulamalarından olan hacamata metinde şu şekilde yer verilmiştir: hacāmat kim ėderise ḳafadan / yėmesün ġam ki ḳurtıla belādan “Kim kafadan hacamat yaparsa hastalıktan kurtulacağına şüphe yoktur.” İlerleyen beyitlerde ahlât-ı erbaadan ve bunların bedende eksik olmasından kaynaklı hastalıklardan (verem, ateşli hastalık, ishal, basur vb.) bahsedilir. Metinde bu hastalıklar için yapılan ilaçlar ve uygulanan tedavi yöntemleri şu şekilde anlatılmıştır: evde yaḳ ʿūdı aŋa eyle dermān / oyanmış ʿūda biraz ṭuz ḳat ey cān; dögüp bunları ḥall ėtseŋ revādur / bevāsīr üzre ek kim ḫoş devādur; daḫı bundan yėse kim aç ḳarına / gide balġam u ṣafrası arına “Ey can, evde odunu yak ve yanmış oduna biraz tuz kat; (Daha sonra) bunları dövüp karıştırırsan bu (ilaç) basura iyi bir derman olur; Ve kim (ilacı) aç karnına içerse balgam ve safradan kurtulup arınır.” Yine tavsiye edilen bu ilacın dişe de iyi geldiği metinde şöyle anlatılmıştır: sürerseŋ dişe her gün bu devādan / dişi pāk eyleye jeng ü nümādan “Bu ilacı her gün dişine sürersen görünen kirlilik temizlenir.” kimüŋ kim olsa nāsurdan cezāsı / dėyem saŋa nedür anuŋ devāsı; ḳatup zeyt yaġına ḫūn-ı siyāvuş / sür ol diş üstüne tā kim ola ḫoş “Kimin nasırdan sıkıntısı var ise sanan onun devasını söyleyeyim; zeytinyağına hûn-i siyâvuş adı verilen çiçeği katıp (karıştırın), daha sonra (derman) olabilmesi için onu dişin üzerine sürün.”

Eserin Nüshaları

Ahî Çelebi’nin Manẓūme-i Ṭıbb’ının bugün Türkiye ve Türkiye dışındaki kütüphanelerde toplam sekiz nüshası mevcuttur.

Berlin Kütüphanesi, Ms. Or. No. 1988 (B). Nesih yazıyla kaleme alınan bu nüsha Berlin Kütüphanesi’nde Ms. Or. 1988 envanter numarasıyla kayıtlıdır. Mustafa bin Ahmed tarafından Şevval 1049’da istinsah edilen bu eserin her bir sayfası 31 satırdan oluşmaktadır. Bu nüsha içerisinde yer aldığı mecmuanın 291b -294a varakları arasında yer almaktadır.

Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Mihrişah Sultan Koleksiyonu, No. 203/21 (MŞ). Harekeli talikle kaleme alınan bu nüsha Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Mihrişah Sultan Koleksiyonu, 203/21 arşiv numarasında kayıtlıdır. Müstensihi hakkında bir malumat bulunmayan nüshanın istinsah tarihinin 1090/1680 olduğu düşünülmektedir. Eserin her bir sayfası 15 satırdan oluşmaktadır. Rakabeli olan bu eser, içerisinde yer aldığı mecmuanın 154-156 varakları arasında bulunmaktadır.

Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Lâleli Koleksiyonu, No. 3735/9 (L). Bu nüsha Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Lâleli Koleksiyonu, İslami Tıp Yazmaları Kataloğu, 3735/9 arşiv numarasında kayıtlıdır. Talik yazıyla kaleme alınmış olup 1105/1694 tarihinde istinsah edilmiştir; ancak müstensihi hakkında herhangi bir malumat bulunmamaktadır. Her bir sayfada 21 satır bulunan bu nüsha içerisinde yer aldığı mecmuanın 174b -176a varakları arasında yer almaktadır.

Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, İbrahim Efendi Koleksiyonu, No. 574/2 (İB). Bu nüsha Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, İbrahim Efendi Koleksiyonu 574/2 arşiv numarasıyla kayıtlıdır. 1180/1767 tarihinde Muhammed b. İbrahim tarafından istinsah edilmiştir. Temiz bir nesih hatla kaleme alınmış olan eserin her bir sayfası 19 satırdan oluşmaktadır. Birinci varağın ilk sayfası boş olup metin ikinci sayfayla başlamaktadır. Başlık kırmızı, metin siyah mürekkeple kaleme alınmıştır. Sayfalar gayet temizdir ve yıpranma emaresi görülmemektedir. Yazı harekesizdir, bazı kelimelerin üstü karalanmıştır. Rakabeli olan nüshanın bitişi üç mimle gösterilen temmet kaydından anlaşılmaktadır: sūde’l-ḥaḳīrü’l faḳīr muḥammed bin ibrahīm ġaferallāh.

Koyunoğlu Kütüphanesi, No. 12037 (K). Bu nüsha Koyunoğlu Kütüphanesi 12037 numaralı mecmuada kayıtlıdır. Hicri XII. asırda istinsah edilen metnin başlıkları kırmızı, içeriği siyah mürekkeple kaleme alınmıştır. Ayrıca derkenarlara alınan çokça not da bulunmaktadır. Harekesiz nesihle yazılan eser rekabelidir.

Koyunoğlu Kütüphanesi, No. 12036/3 (K). Bu nüsha Koyunoğlu Kütüphanesi’nde 12036/3 numaralı mecmuada kayıtlıdır. Nesih hatla yazılmış olup her bir sayfa 23 satırdan oluşmaktadır. Müstensihi ve istinsah tarihi hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Topkapı Sarayı Müzesi Yazma Eser Kütüphanesi, Revan Köşkü Bölümü, No. 1688/2 (RK). Nestalikle kaleme alınan bu nüsha Topkapı Sarayı Müzesi Yazma Eser Kütüphanesi, Revan Köşkü Bölümü, 1688/2 numaralı arşivde kayıtlıdır. Her bir sayfası 29 satırdan oluşan bu eser, bir cetvel içerisinde harekesiz yazıyla yazılmıştır. Başlıklar ve bazı kelimeler kırmızı, metin siyah mürekkeple kaleme alınmıştır. Derkenarlarda notlar yer almakla birlikte nüsha rakabelidir. Müstensihi ve istinsah tarihi hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Koleksiyonu, No. 2144/7 (YB). Bu nüsha Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Bölümü 2144/7 numaralı mecmuada kayıtlıdır. Harekesiz nesihle yazılan eserin satır sayıları tutarsızdır. Sadece başlık kırmızı metin siyah mürekkeple kaleme alınmıştır. Rakabeli olan bu nüshada yaklaşık 35 beyit eksiktir. Müstensihi ve istinsah tarihi hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Eserin Yazım ve Dil Hususiyetlerine İlişkin Bazı Notlar

Manẓūme-i Ṭıbb’ın bilinen sekiz nüshası bu çalışmaya dâhil edilmiş, bazılarında istinsah tarihleri yer almadığı için en eski nüshayı tespit etmek güçleşmiştir. Bu yüzden de elde bulunan nüshalar büyük bir titizlikle tetkik edilerek en doğru nüshanın ortaya konması amaçlanmıştır. Eski Anadolu Türkçesiyle kaleme alınan bu metin dönem özelliklerinden çok fazla ayrılmamaktadır. Bildirme durumu eki sadece +dur (002, 005, 027, 045…) şekliyle karşımıza çıkmaktadır. Eski Türkçe döneminden beri söz başında korunan ̸ t/ ünsüzü Eski Anadolu Türkçesinde ̸ d/ olarak görülse de bazen art sıradan ünlüler komşuluğunda aykırılık gösteren örnekler de mevcuttur: ṭoġru ~ ṭoġrı (016, 018), ṭamar (106, 110), ṭurup (069, 072, 075, 077). Söz başındaki / t/ ünsüzü şu iki örnekte ötümlüleşmiştir: dutsaŋ (064), duta (042). “Doğru” kelimesinin yazımı bazen yuvarlak bazen de düz ünlülü şekilde tanıklanmıştır: ṭoġru (015), ṭoġrı (017). Eski Anadolu Türkçesinde ikinci tekil iyelik eklerinin bağlama ünlüsünün yuvarlak ünlülü olması beklenir; ancak metinde icsāmıŋı örneğinde düz ünlü gelerek aykırı bir durum gelişmiştir. Türkçede özellikle Arapça ve Farsça dillerinden farklı olarak yapım ekleri sona getirilerek yeni kelimeler türetilir. Bu farklılıktan dolayı Anadolu’daki ilk Türkçe yazılarda ekler kimi zaman bitişik kimi zaman da ayrı yazılır. Örneğin metin içerisindeki bazı örneklerde /ise/ kelimeye bazen bitişik bazen de ayrı yazılmıştır: olursa (011, 013), olurısa (092), ėderse (023, 037, 087), ėderise (057) gibi. Metinde Arap alfabesinin tesiriyle kimi durumlarda yazımın etkisiyle ̸p̸ ünsüzü ̸b̸ ile yazılmıştır: bulup (019), ḳatup (066), ṭurup (069, 072, 075, 077) gibi. Son olarak bu nüshada çok sayıda yardımcı fiille kurulmuş birleşik fiil de mevcuttur: zinhār eyle- “sakınmak, çekinmek” (015), tīz vėr- “acele etmek” (017), fermān ėt- “buyurmak” (099), süst ėt- “güçsüzleşmek, zayıf düşmek” (025, 040, 082), gözet ėt- “gözetmek” (100), ḥaẕer ḳıl- “sakınmak, çekinmek” (081, 083).

Metin

MANẒŪME-İ ṬIBB[2]

001 eṭibbānuŋ budur pend ü kelāmı
ṣaḳın ifrāṭıla yėme ṭaʿāmı

002 ki her marāżnuŋ aṣlı çoḳ yėmekdür[3]
gėce bīdār u gündüz uyumaḳdur

003 ṣaḳınġıl çoḳ yėmekden her yėmişi
ṣarardur çoḳ yėmek beŋzi vü dişi

004 yėriseŋ n’ola işte ġālib iken
elüŋ çekgil maʿīdüŋ ṭālib iken[4]

005 oyanup dünle ṣu içmek ḫaṭardur
tenüŋe ḥabs-i bevl ėtmek żarardur[5]

006 aḳarṣu şarḳī olsa yā şimālī[6]
o ṣudan içenüŋ ḫoş ola ḫāli

007 ḳuyu ṣuyı ki rākid āb-ı derddür[7]
hemīşe içene[8] ol renc ü derddür

008 sevāḥilde ṭutarsa kim ki[9] mesken
olur ol kendü öz cānına düşmen

009 velī meslūle sāḥil yėg(i)rekdür[10]
nėce maḥmūma yayla yėr gerekdür[11]

010 cihānuŋ varlıġı āb u hevādur
hevā vü ābı bed yėr bir ḫaṭādur[12]

011 kimüŋ yüksek yėr olursa maḳāmı
hevāsından cihānuŋ bula kāmı

012 kimüŋ yüksek yėr olmazsa hevāsı
her ayı ġarbdan olmaz hem ḳażāsı

013 evüŋ ger şarḳī olursa bināsı[13]
hevā-yı ġarbdan olmıya feżāsı[14]

014 olur ol ʿavratuŋ nūşı saŋa nīş
ki senden sāl u māhıla[15] ola bīş

015 ḥaẕer pīre zenāndan eyle zinhār
ki bunlardur āsāyiş[16] ʿömre ġaddār

016 münāsib ṭoġrı genç ola saʿādet[17]
Eyegü[18] gibi egrisine laʿnet

017 anuŋ egrisine tīz vėr ṭalāḳı
bir eyüsine cehd ėt ol mülāḳi

018 ʿömr ḫarç ėtmegil[19] inṣāfa gelmez
ki egri eyegü hīç ṭoġrı olmaz[20]

019 ṣaḳın isrāf-ı şehvetden bulup dād
bu ʿömr-i nāzenīni ėtme[21] berbād

020 ḳuvā-yı şehvet[22] olmasa bedende
ki hergün saġlıḳ olmaz cān u tende

021 ʿabes̱ yėre ḥayf u ḫarc ola şehvet[23]
ėder idrāki olan ana[24] raġbet

022 bahār eyyāmı maḥbūba ola[25] hem
Ele[26] girerse zevḳe çekmegil ġam

023 ḳatı issiler olıcaḳ cimāʿı
kim ėderse bula renc ü ṣudāʿı

024 ḳatı mest ü ṣusuz hem[27] aç olanı[28]
helāk eyler cimāʿuŋ çoḳ ziyānı[29]

025 ėder raʿşe vü fālic hem teni süst[30]
yüzüŋ rengin gözüŋ nūrın alur cest

026 nā-bālıġ zişt-i rūy u pīre zenden[31]
zen-i rencūr[32] u ḥāyıżdan ṣaḳın sen

027 bulardur ādeme noḳṣān ėdenler
kimi ḫasta kimi[33] bī-cān ėdenler

028 eger bir ḫūb-ı ḥüsne hem-dem olsaŋ
muṣāḥib düşüp aŋa bī-ġām olsaŋ

029 cimāʿıŋdan menāfiʿ çoḳ bulasın[34]
ziyāde ḳuvvet u dil-şād olasın

030 elüŋ ėrürse gir ḥammāma her rūz
ḳabul ėt bu sözüm ey baḫt-ı pīrūz[35]

031 ʿaraḳ dökünce dur hem anı germ ėt[36]
bu icsāmıŋı pāk ėt nerm ü ter ėt[37]

032 ki dāfiʿ saŋa budur her marażdan
ḥaḳīḳatdür sözüm diŋle ġarażdan

033 vücūduŋı ṣaḳınġıl sen hevādan[38]
emīn olmaḳ dilerseŋ her belādan

034 ṭaʿāmuŋ hażm ėdüp var aŋa[39] zinhār
getürür ḳabl-ı hażm ol südde ey yār[40]

035 ḫoş ol vaḳt olur[41] ḥammāmuŋ hevāsı
ki key vāsiʿ ḳadīm ola bināsı[42]

036 ṣavuḳ ṣuyıyla ėtmek[43] iġtisāli
yigidüŋ żaʿfidür yėrüŋ zevāli

037 ėderseŋ ġusül āb-ı kibrīt ile[44]
tenüŋden fālic ü hem raʿşe gide[45]

038 ṣuyı ḥammām içinde her ki mādām
içerse lā-cerem ol ola sersām[46]

039 ḳaçan kim giresin ḥammāma ey yār
ṣaḳın dīvāra vėrme arḳa zinhār

040 ki süst ėder[47] ʿizāmı vü meyānı
Yėtişür[48] belki hem cāna ziyānı

041 yėyen balıḳla sevdi göre ġamlar
çeke bār u ḳūlunc aŋa raḳamlar

042 beyn-i ḥammām içinde balıḳ el-haḳḳ
beḥaḳ duta teni mülkīn[49] muḥaḳḳaḳ

043 balıġı çoḳ yėmek kim ėtse ʿādet
ṣudāʿı arta tenden gide rāḥat

044 meger balık yėyen içe şarābı
ki hīç nūş ėtmeye ol demde ābı

045 şarāb içmek velī müşgil ḫaṭardur
ser-ā-ser dīn ü dünyāya żarārdur

046 aŋa perhīz ėden bulur saʿādet
içerseŋ içme ki ėdinme ʿādet[50]

047 içeriseŋ zinhār içgil laṭīfin
muṣāḥib anda ėt yaruŋ żarīfin[51]

048 içeriseŋ az iç ki [bu] şifādur
ziyāde ėtme iskārı ḫaṭādur

049 sepīdin ṣayfda nūş-i zerd ü sürḫın[52]
şitādan ġayrı vaḳtde içme ṣaḳın

050 daḳīk ü esraʿ iskār-ı şifādur
ġaliẓ ü ibtā’ iskār-ı ḫaṭādur

051 içerse ṣāḳī[53] pīr olmaya bākī
yigidüŋ susuz içmekdür[54] helāki

052 şarāb-ı germ [ü] ter tabʿa ṣu ḳatma
şarāb-ı germ [u] ḥuşkī içme bī-mā

053 bėş aya dek yeŋisi germ u terdür
yedi aylıḳ muʿtedil[55] bī-żarardur

054 yediden geçse germ u ḫuşk olur ol
ṣu ḳatma nėce aŋa içmegil bol[56]

055 şu yārıla o dem ėt ittifāḳı
kim olmaya senüŋile nifāḳı

056 ele girse yeter maḥbūb-ı zībā
bular olmazsa var nūş ile tenhā

057 hacāmat kim ėderise ḳafadan
yėmesün ġam ki ḳurtıla belādan

058 kenīf içre varup bil çoḳ ṭuranuŋ
bevāsır maḳʿaddan teŋ ėder anuŋ

059 gide her rūz çü maḳʿaddan ki ḳanı[57]
Belā[58] miḥnet içre ola cisānı

060 evde yaḳ ʿūdı aŋa eyle dermān[59]
oyanmış ʿūda biraz ṭuz ḳat ey cān

061 dögüp bunları ḥall ėtseŋ revādur
bevāsīr üzre ek kim ḫoş devādur[60]

062 daḫı bundan yėse kim aç ḳarına[61]
gide balġam u ṣafrası arına

063 sürerseŋ dişe her gün bu devādan
dişi pāk eyleye jeng ü nümādan

064 be-ġāyet ḫoş būy-ı eyler[62] dehānı
müdām aġzuŋ içinde dutsaŋ anı

065 kimüŋ kim olsa nāsurdan cezāsı[63]
dėyem saŋa nedür anuŋ devāsı

066 ḳatup zeyt yaġına ḫūn-ı[64] siyāvuş
sür ol diş üstüne tā kim ola ḫoş

067 urulmış dertden insanuŋ nihādı
yėne bu dertden olupdur fesādı[65]

068 biri ḳandan[66] anuŋ birisi sevdā[67]
biri balġam durur birisi ṣafrā

069 ṭurup ṭaŋla[68] gören aġzını ṭatlu
boġāzı ḳurımış ḥālī yā tolu

070 içre ṣu çoḳ u göŋli ekşi ister
sidügi rengi ṣanki ḳana beŋzer

071 anuŋ belkim olupdur ḳanı ġālib
tīz olsun ol ḳan aldırmaġa ṭālib[69]

072 ṭurup kim görse ṭaŋla aġzı acı[70]
żaʿīf ėtmişdürür[71] ṣafrā mizācı

073 sidügi rengi hem beŋzidürür zerd[72]
ki germ [u] ḫuşkdandur bil aŋa bu derd[73]

074 götüre[74] ekşi ṭatlu iʿtidāli
yėye dāʾim gide andan melāli

075 ṭurup ṭuzlu bulan aġzını ṭaŋla
aŋa ġālib olupdur balġam aŋla

076 anuŋ ishāl ile olur şifāsı
ki müshil balġamuŋ olur devāsı[75]

077 ṭurup ekşi gören[76] aġzını ferdā
aŋa ġālib olupdur belki sevdā

078 ol aṣıl olanuŋ rengi ḳaradur[77]
yėse şīrīn ü cerb aŋa devādur

079 ḫüdā çün ʿilm-i ḥikmetle cihānı[78]
müzeyyen eylemişdür ins ü cānı

080 mizācı ādemüŋ benzer bustāna[79]
münāsipdür eyā şāh-ı cihāna[80]

081 çerāġuŋ dūd-ı bûyından[81] ḥaẕer ḳıl
anı sersām [u] rencine sebeb[82] bil

082 ṣuyı tīz içme yėme yatıcaḳ vaḳt[83]
ki aʿżāyı ėder süst yüregi saḫt

083 ṣudan bir nėce yėrlerde ḥaẕer ḳıl
ṣudan ḥāṣıl olur ḳamu[84] maraż bil

084 cimāʿuŋ daḫı ḥammāmuŋ ṣoŋına
daḫı müshil ṣoŋına aç ḳarına

085 yėdükten ṣoŋra ḥelvā vü yėmişler
ṣu içmek key ḫaṭā durur dėmişler[85]

086 ḫüdānuŋ bize uyḫu[86] niʿmetidür
ki zirā cānıla ten rāḥatıdur[87]

087 velīkin baʿd-ı hażm u gėceler ḫv āb
ėderse rāḥat olur şeyḫ eger şāb

088 ki gündüz uyumaḳdur āfet-i cān
ruṭūbetdür veremdür ʿaḳla noḳsān

089 ġażab u ġam u fezaʿ[88] hem ḥacālat[89]
getürür ḫastalıḳlar[90] hem helāket

090 gerekdür şāduluḳdan[91] iʿtidāli
melālet olmaya tā kim[92] melāli

091 daḫı edviye[93] ėtme iltifātı
ḳo dursun kendü ḥāli üzre ẕāti

092 żarūret ger olurısa edā[94] ḳıl[95]
vücūduŋ derdine göre[96] devā ḳıl

093 misāl ėtmiş eṭibbā rence rāhī
ki rencūrānda reh-revdür kemāhi

094 azuḳ bu yolda rencūra ḳuvādur[97]
azuḳsuz yola gitmek ki[98] ḫaṭādur

095 ṣaḳın perhīz ile düşme ḳuvādan
nasīp almaḳ dilerseŋ ger şifādan

096 ṭaʿamı çoḳ yėmek belki ḫaṭādur[99]
ki her emrāżuŋ aṣlı imtilādur[100]

097 nedür bilgil ʿilācı[101] imtilānuŋ
ki ḳayʾdur yėgreki cümle devānuŋ[102]

098 gerekdür her ayuŋ içinde bir ḳayʾ
ḳavī olmaya balġam olasın ḥayy

099 eṭibbānuŋ ėderler baʿżı fermān
ki her hefte içinde bir ḳayʾ ey cān[103]

100 bahār içre ėder ḳayʾ tāze cānı
gözet ėtme zemistān vü ḫazānı

101 velī ḫoş-vaḳt-i ishālüŋ ḫazāndur
şitāda ṣayfda ėtmek bil ziyāndur[104]

102 ḳamu emrāża bil bunlar şifādur
ki defʿ fālic vü ʿaraḳu’n-nisādur

103 dimāġ [u] miʿdeye vü semʿa ferdür[105]
daḫı hem ḳuvvet vü nūr-ı baṣardur

104 velī olmaġıl ifrāṭına[106] ṭālib
ki bunlardur ėden her renc-i ġālib

105 ṣaḥīḥ olsaŋ eyā ehl-i ṣaʿādet
ki ḳayʾ ishāli hīç ėdinme ʿādet[107]

106 ṭamardan yoḳ yere giderme ḳanı
ki ḳandur bu[108] vücūduŋ bāsitānı[109]

107 ki zirā ḳan iledür ḳuvvet-i ten[110]
ki ḳan olmasa ḳuvvetsiz olur ten[111]

108 eger nāçār olur ise żarūret
devādur ėtseler faṣd u ḥacāmat

109 şehā sürmele ol dem iki gözi
daḫı nāfiʿ bil aŋa ḥüsn-i ḥavzı[112]

110 ser u gūş [u] şaḳaḳdan ger[113] ṭamarlar
katı ḥareket ėtcek ḳıl ḥaẕerler

111 eger ḥadden geçer olsa ḫaṭādur
ḥaḳīḳat belki[114] tebdīl-i ʿanādur

112 olur ḳan almaġa tīz ihtiyācuŋ
ki teʾḫīri fesādıdur mizācuŋ

113 sükūn ile riyāżet iʿtidālin
gözet ifrātınuŋ çekme vebālin

114 riyāżetden bulur raḥāt[115] mefāṣıl
dil ü cāna feraḥlar ola ḥāṣıl

115 riyāżet mufriṭ olsa żaʿīf-i tīz[116]
sükūn ifrāṭıdur hem balġam-engīz

116 sözi çoḳ olanuŋ çoḳdur ḫaṭāsı
kim olmaz yaŋşaḳuŋ ʿaḳl u ḥayāsı

117 sözi ki az öz ėt ėrgil necāta
ki çoḳ sözden ziyān ėder ḥayāta

118 dilerseŋ busitān ola ʿimāret
gerekdür vaḳt ile ola[117] zirāʿat

119 aŋa vaḳtında vėr āb-ı revānı[118]
dilerseŋ taze ola busitānı

120 eger bī-vaḳt ola toḫumı yā ābı
bitürmez nesne ol yėrüŋ türābı

121 şehā vaḳtında ėt derde devāyı
dilerseŋ kim bulasın sen şifāyı

122 żaʿīf ü süst [ü] ėtmeden mizācı
gerek vaḳtında ėdesin ʿilācı

123 ki ḥaḳdan ėrişe saŋa ʿināyet[119]
şifā vü ʿāfiyet ola vü ṣıḥḥat

124 naṣihāt-name ile bilgil ey cān
ʿamil[120] ėden bula derdine dermān

125 bu nevʿile cihānda zinde kānı
kim ėtse[121] görmeye cevr [ü] ziyānı

126 yüzüm sürmege geldim āsitāne
kitābumdur şahāne[122] vü bahāne

Sözlükçe

Bu bölüm metin içerisinde geçen tıp terimlerine ilişkin madde başlarını içermektedir. Madde başları ele alınırken kelimenin köken bilgisine ilişkin açıklamalara yer verilerek tanıklandıkları sözlüklere atıflarda bulunulmuştur. Ayrıca metin içerisinde geçen kelimelerin beyit numaraları da gösterilmiştir.

aʿżā < Ar. “uzuv, organ” 41.|| St. 75a; Redh. 143b

balġam < Ar. “balgam (vücudun dört sıvısından biri)” < Grk. Phlegma “balgam” 57, 74, 10, 108, 109.|| St. 198a; Redh. 382b

bevāsīr < Ar. “basurlar” 93, 96.|| St. 205a; Redh. 391a

cimāʿ < Ar. “çiftleşme” 22, 23, 28, 43.|| St. 370a; Redh. 674a

edviye < Ar. devāʾ “ilaçlar, devalar” 91.|| St. 23a; Redh. 52b

devā < Ar. “ilaç, tedavi” 51.|| Stein. 539a; Redh. 917a

dimāġ < Ar. “beyin ve zarları” 62.|| Stein. 534b; Redh. 914a

emrāż < Ar. “hastalıklar, rahatsızlıklar” 2, 61.|| St. 99b; Redh. 198b

eṭibbā < Ar. “tabipler” 1, 52, 58.|| St. 71, Redh. 135a

eyegü < ET eyegü “kaburga” < ey+egü “kaburga” 15.|| EDPT. 272a; OTWF. 96

fālic < Ar. “vücudun bir tarafının felçli olarak etkilenmesi, inme” 24, 36, 61.|| St. 905a; Redh. 1362a

faṣd < Ar. “damar açarak kan alma” 67.|| St. 931a; Redh. 1387a

ḥacāmat < Ar. “kan alma” 67.|| St. 412a; Redh. 765a

ḫasta < Far. “yaralı; hasta, sakat” 26.|| St. 460a; Redh. 847a

ḫastalıḳ < Far. “yaralı; hasta, sakat” + T. “hastalık” 48.|| St. 460a; Redh. 847a

hażm < Ar. “(yiyecekleri) sindirebilme” 33.|| St. 1501a; Redh. 2165a

ʿilāc < Ar. “ilaç, tedavi” 56, 118.|| St. 861a; Redh. 1315a

imtilā < Ar. “dolgunluk; hazımsızlık, aşırı yemekten dolayı doyma durumunda olma” 55, 56.|| St. 98b; Redh. 196b

ishāl < Ar. “üretme; ishal olma” 60, 64, 109.|| St. 61a; Redh. 116a

issi < ET isi- “ateşli olmak; sıcaklık” < isi-(s)I “sıcaktan dolayı vücutta meydana gelen kaşıntı” 22.|| EDPT. 241b; OTWF. 189; DTS. 213a

ḳan < ET “kan” 65, 66, 71, 94, 102, 104.|| EDPT. 629b; DTS. 416b

ḳayʾ < Ar. “kusma” 56, 57, 58, 59, 64.|| St. 996b; Redh. 1502b

maḥmūm < Ar. “ateşli, ısıtılmış” 9.|| St. 1190b; Redh. 1168a

maʿīd < Ar. “mide” 4.|| St. 1270a; Redh. 1906a

maraż < Ar. “hastalık” 31.|| St. 1215b; Redh. 1811b

meslūl < Ar. “veremli” 9.|| St. 1239a; Redh. 1857b

miʿde < Ar. “mide, göbek” 62.|| St. 1270a; Redh. 1906a

müshil < Ar. “müshil, kabız giderici, ishal edici ilaç” 43, 109.|| St. 1240b; Redh. 1860a

nāṣūr < Ar. “yara, nasır” 99.|| St. 1374a; Redh. 2064a

perhīz < Far. “perhiz” 54.|| St. 246b; Redh. 446a

raʿşe < Ar. “titreme, çarpıntı” 24, 36.|| St. 580a; Redh. 979a

renc < Far. “ağzı, sızı” 7, 22, 40, 52, 63.|| St. 587b; Redh. 988b

ṣafrā < Ar. “öd, safra; sarı” 102, 105.|| St. 789a; Redh. 1179a

saġlıḳ < ET saġ “sağlık, sıhhat” < saġ+lıḳ “sağlık” 19.|| EDPT. 803a; DTS. 481a

sevdā < Ar. “kara safra” 102, 110.|| St. 707a; Redh. 1087b

sidük < ET *sid- “işemek” < *sid-ük “idrar” 106.|| EDPT. 799b; OTWF. 243; DTS. 499

ṣudāʿ < Ar. “migren, baş ağrısı” 22, 79.|| St. 783a; Redh. 1170b

şifā < Ar. “tedavi, çare, deva; iyileşme” 54, 84, 109, 117, 119.|| St. 748a; Redh. 1128b

ṭamar < ET tamar/tamır “damar” 65, 68.|| EDPT. 508a; DTS. 529b

verem < Ar. “şişkinlik; ateşlenme; iltihaplanma” 47.|| St. 1464b; Redh. 2134b

Sonuç

Eski Anadolu Türkçesi döneminde edebî metinler dışında yoğun bir şekilde işlenen tıp metinleri telif, tercüme ve aktarma şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Dönemin ünlü hekimleri ve hekimbaşları tarafından kaleme alınan bu tür metinler, çeşitli hastalıkları ve bu hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılan tedavi yöntemlerini anlatması bakımından önem taşımaktadır.

Tarihî Türk yazı dilleri içerisinde tıp terimleri ilk olarak runik harfli metinlerde tespit edilirken, Göktürklerin halefi Uygurlarda ise ilk kez tıp konulu müstakil metinlere rastlanılmıştır. Türkler Müslüman olduktan sonra hem İslamiyet öncesi hem de İslamiyet’in kabulüyle tıpta uyguladıkları tedavi yöntemlerini harmanlayarak tıbbın önceki dönemlere nazaran daha da ilerlemesini sağlamıştır. Özellikle Eski Anadolu Türkçesi döneminde devletin tıp ilmini desteklemesi hekimlerin yetişmesine olanak sağlamıştır. Bu sayede halk arasında yetişen otacılar, sınıkçılar yerini eğitimli hekimlere bırakmıştır. Bu dönemde hastaneler kurularak gerek kuramsal gerekse uygulamalı olarak büyük hekimlerden dersler alınmış ve bu dersler sonucunda icazetler verilmiştir. Tıp ilmine yoğun ilgi duyanlar başka dillerde yazılmış eserlerin dillerini öğrenerek bu eserlerin tercümesini yapmış ve yeni tedavi yöntemleri geliştirmeye çalışmışlardır. Böylelikle hekimler ve bu hekimlerden sorumlu hekimbaşları yetişerek tababet ilmi bugünkü şekline bürünmüştür.

Manẓūme-i Ṭıbb isimli eser, Ahî Çelebi tarafından Eski Anadolu Türkçesiyle kaleme alınmış manzum bir eserdir. Bu eser 3 varaktan oluşan kısa bir mesnevi olsa da dönemin yazım ve dil özelliklerini yansıtması bakımından oldukça önemlidir. Bu eserde çeşitli tıbbi meselelerde önemli tavsiyelerde bulunan Ahî Çelebi, yaptığı ilaçlardan söz eder; ancak bu ilaçların hangi şekilde hazırlandığından bahsetmez. Bu eserle birlikte o dönemde hangi hastalıkların bilindiği, bu hastalıklara ne tür tedaviler sunulduğu ve ilaçlar hazırlandığı öğrenilmektedir. Toplam sekiz nüshası bulunan eserin bu yazıdaki neşri için bütün nüshalar esas alınmıştır. Nüshalar tetkik edilerek farklılıklar tespit edilmiş ve bu farklılıklar dipnotlarda gösterilmiştir. Nüshaların çoğunda eksik kalmış ve vezin dikkate alınmadan yazılan beyitler tespit edilmiştir. Bunlar neticesinde bütün nüshalar karşılaştırılarak aslına en yakın ve en doğru yazılan metin ortaya konulmuştur. Tenkitli metinden sonra hazırlanan tıp terimlerine ilişkin sözlükçede toplam 40 sözcük tespit edilmiş; bunun 29’unu Arapça, 5’ini Farsça, 6’sını Türkçe kelimeler oluşturmuştur.

Kısaltmalar

Ar. Arapça

B Berlin Kütüphanesi, Ms. Or. No. 1988

bk. Bakınız

DTS Drevnetyurkskiy Slovar’

EDPT An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish

ET Eski Türkçe

Far. Farsça

Grk. Grekçe

İB Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, İbrahim Efendi Koleksiyonu, No. 574/2

KO Koyunoğlu Kütüphanesi, No. 12036/3-12037

L Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Lâleli Koleksiyonu, No. 3735/9

MŞ Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Mihrişah Sultan Koleksiyonu, No. 203/21

No. Numara

OTWF Old Turkic Word Formation

Redh. Redhouse

RK Topkapı Sarayı Müzesi Yazma Eser Kütüphanesi, Revan Köşkü Bölümü, No. 1688/2

s. Sayfa

St. Steingass

T. Türkçe

vb. Ve benzeri

vd. Ve diğerleri

YB Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Koleksiyonu, No. 2144/7

Kaynakça

Argunşah, M. (1999). Muhammed b. Mahmûd-ı Şirvani: Tuhfe-i Muradi (inceleme-metin-dizin). Türk Dil Kurumu.

[Arat], G. R. R. (1930). Zur Heilkunde der Uiguren. [I].

[Arat], G. R. R. (1932). Zur Heilkunde der Uiguren. II.

Bailey, H. W. (1953). Medical plant names in Uigur Turkish. Mélanges Fuad Köprülü / 60. doğum yılı münasebetiyle Fuad Köprülü armağanı içinde (s. 51-56). Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi.

Bayat, A. H. ve Okumuş, N. (2004). Mürşid (göz hastalıkları). Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı.

Bayat, A. H. (2005). Kitâbu’l-Müntehab fî’t-Tıb (823/1420) (inceleme-metin-dizin-sadeleştirme-tıpkıbasım). Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği.

Bayat, A. H. (2016). Tıp tarihi. Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği.

Canpolat, M. ve Önler, Z. (2007). Edviye-i müfrede. Türk Dil Kurumu.

Clauson, S. G. (1972). An etymological dictionary of pre-thirteenth-century Turkish. Oxford at the Clarendon.

Çağıran, Ö. (1996). Tıbb-ı nebevi. Boğaziçi.

Demir, H. (2002). Zahire-i Muradiyye: Mü’min bin Mukbil Sinobi (inceleme-metin 1-80. varaklar arası dizin). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Doğan, Ş. (2009). Terceme-i Akrabâdîn Sabuncuoğlu Şerefeddin (giriş-inceleme-metin-dizinler). Yayımlanmamış Doktora Tezi, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Erdağı Doğuer, B. (2013). Hekim Bereket: Tuḥfe-i mübārizī. Türk Dil Kurumu.

Erdal, M. (1991). Old Turkic word formation. A functional approach to the lexicon. Vol. I-II. Harrassowitz. (Turcologica 7.)

Gürgan, M. (2010). Orta Asya’daki eski Türk tıbbının, başlangıçtan 14. yüzyıla kadarki döneme ait bilinen Türkçe tıp metinlerinde, tıp tarihi açısından değerlendirilmesi. Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü.

İhsanoğlu, E., Şeşen, R., Bekar, M. S., Gündüz, G. ve Bulut, V. (2008). Osmanlı tıbbi bilimler literatürü tarihi. İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi.

Knüppel, M. (2013). Alttürkische Handschriften Teil 17: Heilkundliche, Volksreligiöse und Ritualtexte. Franz Steiner.

Kurban, F. (1990). Şirvani Mahmud sulṭāniye (giriş-metin-sözlük). Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Küçüker, P. (1994). Yadigar-ı İbn-i Şerif (giriş-metin-dizin). Yayımlanmamış Doktora Tezi. Elazığ: Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Maue, D. (2008). An Uighur version of Vāgbhaṭa’s Aṣṭāṅgahṛdayasaṃhitā. Asian Medicine, 4, 113-173.

Nadalyaev, V., Nasilov, D. M., Tenişev, E. R. ve Şçerbak, A. M. (1969). Drevnetyurkskiy slovar’. Nauka.

Özçelik, S. (2001). Kitâbü’l-mühimmat. Atatürk Kültür Merkezi.

Özer, O. (1995). Tervīḥü’l-ervāḥ (giriş-inceleme-metin). Yayımlanmamış Doktora Tezi. Elazığ:Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Ölmez, M. (1996). Süryanî harfli eski Uygurca bir tıp metni. 3. Uluslararası Türk Dil Kurultayı içinde (s. 815-820) Türk Dil Kurumu.

Önler, Z. (2019). Müntahab-ı şifâ. Türk Dil Kurumu.

Redhouse, S. J. W. (1890). A Turkish and English lexicon: Shewing in English the signification of the Turkish terms. Librairie du Liban.

Roux, J. P. (1998). Türklerin ve Moğolların eski dini. İşaret.

Sertkaya, O. F. (1997). Uygur tıp metinlerine toplu bir bakış. Uluslararası Osmanlı Öncesi Türk Kültürü Kongresi içinde (s. 349-358). Atatürk Kültür Merkezi.

Sertkaya, O. F. (2021). Göz hastalıkları ve tedavileri üzerine eski Uygurca sūtra’lardan parçalar. Journal of Old Turkic Studies, 5(2), 380-392.

Steingass, F. (1998). A comprehensive Persian-English dictionary. Çağrı.

Tokyürek, H. (2021). Eski Uygur Türkçesinde tanrısal insan anatomisi ve fizyolojisi. Kimlik.

Turan, Z. (1993). Teshil’in imla tezahürleri ışığında eski Anadolu Türkçesi’nde ünlü uzunlukları. Açıksöz.

Uçar, İ. (2009). Hazâ kitâb-ı hulâsa-i tıbb: Cerrâh Mes’ûd (giriş-inceleme-metin-dizinler). Yayımlanmamış Doktora Tezi. Sakarya: Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Ünal Şahin, M. (1994). Mü’min bin Mukbil miftâḥü’n-nûr ve ḫazâinü’s-sürûr (dil özellikleri-metin-söz dizini). Yayımlanmamış Doktora Tezi, Malatya: İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Yelten, M. (1993). Şirvanlı Mahmud Kemâliyye (giriş-inceleme-cümle bilgisi-metin-sözlük). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.

Zieme, P. (1999). Einige neue medizinische Textfragmente der alten Uiguren. Studia Tibetica et Mongolica içinde (s. 325-340). Indica et Tibetica.

Etik Komite Onayı

Araştırmada etik kurul iznine gerek yoktur.

Etik Beyan Bu
makalenin hazırlanma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyulduğu ve yararlanılan çalışmaların kaynakçada belirtildiği beyan olunur.

Çıkar Çatışması

Yazar, çıkar çatışması olmadığını beyan eder.

Finansman

Araştırma için herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Kaynaklar

  1. “Manzum Bir Tıp Metni Örneğinde Tıp ve Halk Hekimliği Unsurlarının İncelenmesi” başlıklı 2022 tarihli bir yazıda bu çalışmayla aynı adı taşıyan Manẓūme-i Ṭıbb isimli eser, tek bir nüsha temelinde A. Aytaç tarafından incelenmiş ve makalede metnin Ferdî mahlaslı bir kişiye ait olduğu belirtilmiştir. Tarafımızca hazırlanan bu yazının konusunu oluşturan eserin ise Ahî Çelebi’ye ait olduğu muhtelif nüshalarda yer alan ferağ kayıtlarında ve bazı nüsha başlıklarında zikredilmiştir. Ayrıca Aytaç tarafından hazırlanan metin 61 beyitle mahdutken bu çalışmada eserin hacmi 126 beyte kadar çıkmıştır. Aytaç’ın incelediği bu metin, Ahî Çelebi’nin Manẓūme-i Ṭıbb isimli eserinin başka bir kalem tarafından tertip edilmiş muhtasar bir nüshası olma ihtimalini düşündürmektedir.
  2. RK 158b1: Risāle-i Ṭıbbü’l-Ḥekı̄m Aḫı̄ Çelebi El-Merḥūm; İB 205a1: Risāle-i Pendnāme-i Eflaṭūn Manẓūme-i Aḫı̄ Çelebi; YB 71b1: Manẓūme-i Ṭıbb; KO 99b1: Neṣāyiḥ-i Ṭıbb Manẓūmedür; B 291b1: Pendnāme-i Eflaṭūn ve Aristaṭalis
  3. RK 158b3: ki her emrāżuŋ aṣlı çoḳ yėmekdür; KO 99b4: ki her marāżnuŋ aṣlı yėmekdür; MŞ 154a1: cemı̄ʿ marāżnuŋ aṣlı yėmekdür
  4. KO 99b7: elüŋ çek maʿı̄de ṭālib iken; L 174b4: elüŋi çek maʿı̄düŋ ṭālib iken
  5. L 174b5: olsa tenüŋe ḥabs-i bevl ėtmek żarardur
  6. L 174b6: aḳarṣu şarḳı̄ yā şimālı̄
  7. KO 99b9: ḳuyu ṣuyı gibi ṣu ki āb-ı derdür; RK 158b8: ḳuyı ṣuyı ki rākid āb-ı zerddür; L 174b7: ḳuyı ṣuyı ki āb-ı telḫ ü serdür; MŞ 154a4: ḳuyı ṣuyı ṭurudur k’āb-ı derdür; B 292a9: ḳuyı ṣuyı ṭurur ṣu k’āb-ı zerddür
  8. İB 205a7, YB 71b7 ve B 292a10: içinde
  9. RK 158b9: kimse
  10. B 292a13: velı̄ mebrūre sāḥil yėg(i)rekdür
  11. L 174b9: nėte maḥlūlaya yayla yėgirekdür; B 292a14: nėte maḥrūre yayla ḫub gerekdür; MŞ 154a5: nėce maḥmūma yayla yėgrekdür
  12. L 174b10: hevā vü bed yėr bir ḫaṭādur; MŞ 154a6: hevāsı ābı bed yėr bil ḫaṭādur; B 292a16: bular bed olsa ṭomaḳlıḳ ḫaṭādur
  13. İB 205a12 ve L 174b12: evüŋ şarḳı̄ olursa bināsı; MŞ 154a6: evüŋ şarḳı̄ olursa hevāsı
  14. RK 158b13: hevā-yı ġarbdan olmaz ṣafāsı; L 174b12 ve MŞ 154a7: hevā-yı ġarbdan olmaz feżāsı
  15. KO 100a4 ve L 174b13: māh u sālıla
  16. KO 100a3: kim eyler esās; RK 158b15, MŞ 154a8, L 174b14 ve B 292a24: ki bunlardur esās
  17. KO 100a5, RK 158b18: münāsib genç ṭoġrı olsa saʿādet; L 174b15 ve MŞ 154a8: münāsib genç ü ṭoġru olsa saʿādet
  18. KO 100a5: eger
  19. L 174b17: eyleme
  20. KO 100a7: aŋa güç cehdle hı̄ç ṭoġrı olmaz; RK 158b18, L 174b17 ve MŞ 154a10: eyegü cehd ile hı̄ç ṭoġrı olmaz
  21. B 292a26: ḳılma
  22. İB 205a19 ve YB 72a3: şehvetden
  23. KO 100a10: ʿabes̱ yėre ḥayf ola şehvet
  24. RK 158b21: anı
  25. KO 100a10, RK 158b22: bahār eyyāmı vü maḥbūbadur; L 174b21: bahār eyyāmı maḥbūbadur; MŞ 154a12: bahār eyyāmıdur maḥbūbadur; B 292a29: bahār eyyāmı maḥbūbadurur
  26. RK 158b22: aŋa
  27. KO 100a12 ve MŞ 154a13: vü; B 292a33: yā
  28. RK 158b24: ḳatı mest ü ṣusuz aç ola yaʿni
  29. KO 100a12, RK 158b24, MŞ 154a13: helāk eyler cimāʿı ėtmek ziyānı; B 292a34: helāk ėder cimāʿı ėtmek ziyānı
  30. KO 100a13: ėder raʿşe vü fālic ü deli mest
  31. MŞ 154a14: ḫazer ḳıl raʿşe vü pı̄re zenden
  32. KO 100a14 ve MŞ 154a14: rencūre
  33. KO 100a15, İB 205b6, MŞ 154a15 ve YB 72a10: kimin ḫasta kimin
  34. KO 100a17, RK 158b29, MŞ 155a1 ve B 292a43: cimāʿıŋdan menāfiʿler bulasın
  35. KO 100a18: ḳabul bu sözi ey baḫt-ı pı̄rūz; RK 158b30: ḳabul ėt bu sözi ey baḫt-ı pı̄rūz; İB 205b9: ḳabul ėt bu sözi baḫt-ı pı̄rūz; MŞ 155a2: ḳabul ėt bu sözi ey baḫt-ı fı̄rūz; YB 72a13: ḳabul ėt bu sözüm baḫt-ı fı̄rūz
  36. KO 100a19: ʿaraḳ ėt ābı germ u nūş ile; RK 159a1 ve B 292a47: ʿaraḳ ėt nūş-ı āb u germ ile
  37. KO 100a19, RK 159a1 ve B 292a48: bu icsāmıŋı pāk [u] nerm ile
  38. MŞ 155a3: vücūduŋı ṣaḳınġıl her marażdan; B 292a51: vücūduŋ ṣaḳlaġıl sen hevādan
  39. MŞ: yorı
  40. KO 100a22: getürür ḳabl-ı hażm südde ey yār; MŞ 155a4: getürür ḳabl-ı hażm maraż tende ey yār
  41. RK 159a5 ve B 292a55: ola; MŞ 155a5: ḫoş olsa vaḳt ola; L 175a1: ḫoş ol vaḳt
  42. L 175a1: ki key vāsiʿ ola ḳadı̄m bināsı
  43. RK 159a6, L 175a2, MŞ 155a5 ve B 292b1: ėdicek
  44. L 175a3: kibrı̄te; MŞ 155a6 ve B 292b3: kibrı̄de
  45. RK 159a7 ve MŞ 155a6: tenüŋden fālic ü ger raʿşe gide; B 292b4: tenüŋden fālic ol yüz raʿşe gide
  46. L 175a4: içerse lā-cerem ola sersām
  47. İB 205b19 ve YB 72b4: ėyler
  48. RK 159a10, İB 205b19, YB 72b4 ve L 175a6: ėrişür; B 292b10: yėtişe
  49. RK 159b19 ve L 175b8: mümkı̄n
  50. RK 159b23 ve L 175b13: içerseŋ ėtmegil içmeki ʿādet; MŞ 155b6: içerseŋ ėtme kim içmeki ʿādet
  51. L 175b14: laṭı̄fin
  52. İB 206a9: sepı̄din ṣayfda zerd ü sürḫın
  53. RK 159b28 ve L 175b17: ṣırf
  54. İB 206a11: içmek
  55. RK 160a1: muʿtedildür; İB 206a13: muʿtedilden; L 175b19: muʿtedil ü
  56. RK 160a2: anı içme ṣuyın maraż ėtmeyince; L 175b20: anı içme ṣuyın ėtmicek bol
  57. RK 160a7: gide her rūz maḳʿaddan çü ḳanı
  58. RK 160a7, İB 206a19 ve YB 72b14: belā vü
  59. YB 72b15: evde yaḳ ʿūdı ile aŋa eyle dermān
  60. MŞ 155b8: bevāsı̄r olana bir ḫoş devādur
  61. MŞ 155b9: daḫı kim yėse bundan aç ḳarına
  62. RK 160a11: ėder
  63. RK 160a12: kimüŋ nāsurdan olursa cezāsı; MŞ 155b11: ki kim bāsurdan olsa [ger] ḫarāsı
  64. İB 206b7 ve YB 73a6: bir
  65. RK 160a14: yėne bu dertdendürür fesādı
  66. RK 160a15: ḳandur
  67. MŞ 155b13: biri ḳandur birisi daḫı sevdā
  68. İB 206b10 ve YB 73a9: ṭurup u ṭaŋla
  69. RK 160a17: tı̄z olsun ḳan aldırmaġa ṭālib
  70. RK 160a18: ṭurup ṭaŋla gören aġzını acı, L 176a1: ṭurup ṭaŋla bulan aġzını acı
  71. RK 160a18, YB 73a12 ve L 176a1: ėtmişdür
  72. MŞ 156a1: sidügi reŋgi vü hem beŋzi ṣarardur
  73. RK 160a19: ki germ [u] ḫuşkdandur aŋa bu derd; MŞ 156a1: ki germ u ḥuşkdandur aŋa zarārdur
  74. RK 160a20 ve L 176a3: götürüp
  75. MŞ 156a3: anuŋ ishālle olur şifāsı
  76. RK 160a23: bulan
  77. L 176a7 ve MŞ 156a4: anuŋ gibi olanuŋ rengi ḳaradur
  78. L 176a8: ḫüdā ʿilm-i ḥikmetle cihānı
  79. L 176a9 MŞ 156a6: mizācı ādemüŋ bustāna
  80. RK 160a26 ve L 176a9: yegāne
  81. L 175a7: çerāġuŋ tevseninden [sen] ḥaẕer ḳıl
  82. MŞ 154b9: zarār
  83. RK 159a12: ṣuyı tı̄z içme yatıcaḳ vaḳt; L 175a8: ṣuyı içme ḥaẕer ḳıl yatıcaḳ vaḳt
  84. B 292b16; L 175a9: cümle
  85. RK 159a15: ṣu içmeklik ḫaṭā durur dėmişler; L 175a11: ṣuyı içmek ḫaṭādur dėmişler
  86. RK 159a16, B 292b21, L 175a12 ve MŞ 154b12: ḫüdānuŋ uyḫu bize
  87. RK 159a16 ve L 175a12: zirā cān u teŋ ol rāḥatıdur; B 292b22: ki zirā ol ten ü cān rāḥatıdur; MŞ 154b12: zirā cān u teŋ hem rāḥatıdur
  88. İB 207a11 ve YB 73b10: ġamlar fezaʿlar; B 292b27: ġam u fezaʿla
  89. L 175a15: ġażab u ġam u fezaʿ ile ḥacālat; MŞ 154b14: ġażab u hem fezaʿ u hem ḥacālat
  90. RK 159a19 ve L 175a15: ḫastalıḳ u; B 292b28: ḫastalıġa
  91. RK 159a20, B 292b29 ve L 175a16: şāduluḳda
  92. B 292b30: melālet olmaya başda meʿlı̄
  93. RK 159a21, B 292b31, L 175a17 ve MŞ 154b15: dārūya
  94. B 292b33: devā
  95. L 175a18: żarūret olurısa edā ḳıl
  96. B292b34: dürlü; MŞ 155a1: tā kim
  97. RK 159a24: azuḳ rencūra bu yolda ḳuvādur
  98. RK 159a24 ve B 292b38: gitmeklik
  99. RK 159a26 ve MŞ 155a4: belādur; B 292b41: ṭaʿamı çoḳ yėmek muḥkem belādur
  100. İB 207a18, YB 73b17 ve B 292b42: ki emrāżuŋ aṣlı imtilādur
  101. MŞ 155a4: nedür çāresi bil imtilānuŋ
  102. MŞ 155a4: belānuŋ
  103. RK 159a29 ve B 292b48: ki ola her hefte içre bir ḳayʾ ey cān
  104. RK 159b2 ve B 292b52: şitā vü ṣayf içre ki ziyāndur
  105. RK 159b4: dimāġ [u] miʿde vü hem semʿa ferdür
  106. RK 159b5: ifrāṭıla
  107. RK 159b6: ḳayʾ vu ishāli ėtme hı̄ç ʿādet
  108. MŞ 155a10: ḳan olur
  109. RK 159b7: ki ḳan olur vücūduŋ bāsitānı
  110. RK 159b8 ve MŞ 155a11: zirā ḳanıladur ḳuvvet bu tende
  111. RK 159b8: ki ḳan olmasa cān olmaz bedende
  112. MŞ 155a13: daḫı nāfiʿ aŋa ḫall-ı cüzı̄
  113. RK 159b10: iki
  114. L 175b1: bil ki
  115. RK 159b15 ve L 175b4: ḳuvvet
  116. RK 159b16 ve L 175b5: żaʿı̄f ėder tı̄z
  117. RK 160a27 L 176a10: pes
  118. İB 207b18 : devānı
  119. RK 160b3: ki ḥaḳdan saŋa ėrişe ʿināyet
  120. RK 160b4 ve L 176a16: ʿilāc
  121. İB 208a5: aḳsa
  122. MŞ 156a12: cihāna