Neşe ERENOĞLU

Nevşehir Hacı BektaşVeli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi,ÇağdaşTürk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü

Anahtar Kelimeler: Yeni Uygur Türkçesi, sebep, gösterge.

Sebep, bir şeyin olmasına ya da belli bir durumda bulunmasına yol açan şeydir (Türk Dil Kurumu, t.y.a). Bir şeyin sebebi olması ile bilinebilen her şeyin zorunlu bir şekilde niçin var olduğunu gerektiren bir sebebi vardır (Stache, 1952, s. 81).

Dil aracılığıyla duygu, düşünce, algı gibi bilinç içerikleri bir başkasına iletilir. Her dilin kuralları ve söz varlığı mevcuttur. Sistemler bütünü olan dilde mesajlar belli kurallar aracılığıyla alıcıya aktarılır. Her kelime, ek ya da yapı bir göstergedir, düşüncenin ve bilişin ürünüdür (Kula, 2012, s. 3-5). Gösterge, genel anlamıyla kendi dışında bir şey gösteren her türlü varlık, olgu ya da nesne; özel anlamıyla dilsel bir gösterenle bir gösterilenin birleşmesinden ortaya çıkan birimdir (Vardar, 2002, s. 106). Bir göstergenin gösterge kabul edilebilmesi için biçim ile içerik arasında bir ilişkinin kurulmuş olması gerekmektedir (Erkman, 1987, s. 40). Dil göstergeleri farklı boyutlarda karşımıza çıkmaktadır. Yalın ya da birleşik bir kelime gösterge olabileceği gibi farklı türevlerle bunları meydana getiren ögeler, dizimler, cümleler, hatta söylemler de gösterge kabul edilmektedir (Vardar, 2001, s. 76). Dil göstergeleri nedensiz, uzlaşımsal ve çizgiseldir (Huber, 2008, s. 49).

Bireyler sebepleri ek ya da kelimeler aracılığıyla dile getirebildiği gibi herhangi bir sebep göstergesi olmadan da ifade edebilirler. Olayın, durumun gerçekleşmesinde ileri sürülen sebep kimi zaman gerçek sebep, kimi zaman sözde sebep olabilir. Yeni Uygur Türkçesinde sebep ifadesi eklerle, kelimelerle verilebildiği gibi herhangi bir sebep göstergesi olmadan da verilebilir. Bu çalışmada sebep göstergeleri Ø sebep göstergesi, eklerden oluşan sebep göstergeleri, kelimelerden oluşan sebep göstergeleri ve sebebi buldurmaya yönelik göstergeler olmak üzere dört ana başlık altında verilmekte, her ana başlık kendi içerisinde alt başlıklara ayrılıp incelenerek örneklerle desteklenmektedir.

Ø Sebep Göstergesi

Bu grubu, yüzey yapıda sebep ifade eden herhangi bir göstergenin kullanılmayıp derin yapıda sebep ifadesinin bulunduğu cümleler oluşturmaktadır, sebep ifadesi bağlamdan anlaşılır.

Derin yapı, üretici-dönüşümsel dil bilgisinde söz dizimsel bileşende elde edilen, evrensel nitelikte olduğu düşünülen, biçimsel, soyut cümle yapısı olarak tanımlanmaktadır. Bu tür bir cümlenin dönüşümsel süreç öncesindeki derin yapısı o cümlenin anlamını belirlemektedir (Vardar, 2002, s. 70).

Sebep+Sonuç Dizilimindeki Cümleler

Ḳiziñizniñ boy-turḳi, çirayi nevremge bek oḫşaydiken, ḫuş boldum. “Kızınızın boyu posu, yüzü torunuma çok benziyor, (bu yüzden) mutlu oldum.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 360-361)

Biraḳ, bosuġiġa putlişip yiḳildi, çine tavaḳ parçe-parçe bolup ketti. “Fakat eşiğe ayağı takılıp düştü, (bu yüzden) porselen tabak paramparça oldu.” (Ötkür, 1986, s. 15)

Etigen Zumret “Ḳorsiḳim éçip ketti” dep kiriptiken, bir ḳaça aş berdim. “Sabah Zümrüt ‘Karnım acıktı.’ diyerek girdi, (bu yüzden) bir kâse yemek verdim.” (İsrail, 2010, s. 188)

U oġul bala idi, bu ḳiliçni datlaşturmay tutalaytti. “O bir erkekti, (bu yüzden) bu kılıcı paslandırmadan kullanabilirdi.” (Ötkür, 1995, s. 253)

Sonuç+Sebep Dizilimindeki Cümleler

Pütün neticimiz bikarġa ketti, héliḳi Turġan dégen ézleş yuḳiriġa ḫet yazġaniken, ḫet yuḳiriġa tégiptu. Yuḳiridin nahiyelik komitétni ḳattiḳ tenḳit ḳilip ḫet yéziptu… “Bütün başarılarımız boşa gitti. (Çünkü) O Turgan eziği üst makamlara şikâyet dilekçesi vermiş. Dilekçe yerine ulaşmış. Üst makamlardan ilçe yönetimini ağır tenkit eden yazı gelmiş.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 162-163)

Söyümlügüm, méni keçür. Ata-anañ ve yurtuñdin ayrip, séni éġir künlerge ḳoydum. “Sevgilim, beni affet. (Çünkü) Annenden, babandan ve yurdundan ayırıp sana zor günler yaşattım.” (Ötkür, 1986, s. 22)

Biz bir yerge toplişivalmay tarḳilayli, toplişivalġan cerenge oḳ asan tégidu. “Biz bir yere toplanmadan dağılalım, (çünkü) toplanan ceylana kurşun kolay değer.” (Ötkür, 1995, s. 386)

Eklerden Oluşan Sebep Göstergeleri

Çekim Ekleri

-DA. Yeni Uygur Türkçesinde -DA[1] ekinin görünümleri -da, -de, -ta, -te şeklindedir (Tömür, 1993, s. 52). Ek, Yeni Uygur Türkçesinde ünsüz uyumuna göre kelimeye eklenir[2] . -DA eki, Yeni Uygur Türkçesinde yer, zaman, durum, vasıta gibi işlevlerin yanı sıra sebep işleviyle de kullanılmaktadır.

Baḳi kembeġellikte üstivéşi set körüngen bilen uniñ köñli çirayliḳ, zil bolġini üçün ḳattiḳ gepni kötürelmeydu. “Baki fakirlikten üstü başı çirkin görünse de kalbi güzel olduğu, nazik olduğu için ağır sözleri kaldıramazdı.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 32-33)

Ḫuşluḳumda hemmini untuptimen. “Sevinçten her şeyi unutmuşum.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 362-363)

-Din. Yeni Uygur Türkçesinde -Din[3] ekinin görünümleri -din, -tin şeklindedir (Tömür, 1993, s. 52). Ek, Yeni Uygur Türkçesinde ünlülerden ve yumuşak ünsüzlerden sonra -din, sert ünsüzlerden sonra -tin şeklindedir[4] . -Din eki, Yeni Uygur Türkçesinde ayrılma, kaynak gösterme, karşılaştırma, kesir, başlama noktası bildirme gibi işlevlerin yanı sıra sebep işleviyle de karşımıza çıkmaktadır. Tömür (1993), Hazirḳi Zaman Uyġur Tili Grammatikisi adlı çalışmasında bu ekin sebep işleviyle kullanımına işaret etmektedir (s. 63).

Emmaze, hazirliġimizniñ yoḳluġidin, bu ḳizimniñ altun köñlige pisent kelgidek iş ḳilalmay ḳalurmizmikin dep ḳorḳimen. “Ama hazırlığımız olmadığı için kızımın altın kalbini kıracak bir iş yapar mıyız diye korkuyorum.” (Ötkür, 1986, s. 56)

Uni ḳoliġa éliptu, uniñ yoruḳidin közliri ḳamişip, közini açalmay ḳaptu. “Onu eline almış, onun aydınlığından gözleri kamaşıp, gözlerini açamamış.” (İsrail, 2010, s. 69)

U Dilmuratniñ yalġuz ḳalġanliḳini bilsimu, orma başlinip ḳalġanliḳtin yoḳlap baralmiġanidi. “O, Dilmurat’ın yalnız kaldığını bilse de hasat başladığı için yanına gidememişti.” (İsrail, 2010, s. 238)

Bu cañgal eslide dehşetlik cay dep at kötergendi, / Bu ḫil epsanidin aġzida izhar idi Perhad. “Bu orman aslında korkunç yer diye nam salmıştı, / Bu efsaneden dolayı dilinden düşmezdi Ferhat.” (Harbalioğlu, 2022, s. 232-233)

-GA/-KA. Ek, Yeni Uygur Türkçesinde ünlülerden ve yumuşak ünsüzlerden sonra -ġa, -ge, sert ünsüzlerden sonra -ḳa, -ke şeklindedir[5] (Tömür, 1993, s. 52). -GA/-KA eki, fiilin gösterdiği işin yönünü ve bedelini gösterme, vasıta, sınırlama gibi işlevlerin yanı sıra sebep işleviyle de kullanılır. Sadvakasov (1989), bu ekin sebep işlevinin yanı sıra amaç işlevi ile de kullanıldığını belirtmektedir (s. 206).

Öydikiler bilen erzimes işlarġimu uruşup ḳalimen… “Evdekilerle ufacık şeyler yüzünden kavga ediyordum.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 48-49)

Bu cevapḳa Turġan ḳançe künlergiçe azablinip yürdi. “Bu cevap yüzünden Turgan günlerce acı çekti.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 122-123)

Men özümniñ ḳara beḫtimge, yétimlikimge yiġlaymen! “Ben kendi kara bahtımdan, yetimliğimden dolayı ağlıyorum!” (Behram, 2006a, s. 129)

Dert-elemniñ köplikige başta çaç azliḳ ḳilar, / Gül-gülistan baġlirimni bir lehzide sazliḳ ḳilar. “Derdin, elemin fazlalığından başta saç az kalır, / Çiçekli bağlarımı bir anda sazlık eder.” (Harbalioğlu, 2022, s. 334-335)

-GA/-KA eki, -(X)GAn+(iyelik eki) yapısından sonra geldiğinde sebep bildirir. -(X)ş ve -mAk ekinden sonra geldiğinde amaç ifade eder.

Köp bolsa üç-töt ay kün körimen, üç-töt ay yamanliḳ ḳilġinimġa dozaḫḳa kirip ketsemmu meyli. “Taş çatlasa üç dört aylık ömrüm kaldı, üç dört ay kötülük yaptığım için cehenneme gitmeye bile razıyım.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 158-159)

Turġan halal işlep nan yéginige ḳerzdar boptu, uniñ kari çaġliḳ, yurt-camaet kötürüvétidu. “Turgan dürüstçe çalışarak ekmeğini kazandığı için borçlanmış, çok önemi yok, ahali bu borçtan vazgeçer.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 166-167)

Dada! Méni béḳip çoñ ḳilġiniñġa razi bol! “Baba, beni büyüttüğün için hakkını helal et!” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 194-195)

Yapım Ekleri

-GAç/-Kaç. Ek, Yeni Uygur Türkçesinde ünlülerden ve yumuşak ünsüzlerden sonra -ġaç, -geç; sert ünsüzlerden sonra -ḳaç, -keç şeklindedir. Fiildeki hareketin zamanını gösteren bu zarf-fiil eki, sebep işleviyle de kullanılmaktadır.

Turşa Tuġbégi öre-töpe bolup turġan erlerniñ arisidin uni tapalmiġaç, ayallarġa ḳaridi. “Turşa Tuğbeyi üst üste olan adamların arasında onu bulamadığı için kadınlara baktı.” (Ötkür, 1986, s. 146)

Nimşéhit yazdi saña mersiye, / Alġaç séniñdin telim-terbiye… “Nimşehit yazdı sana mersiye, / Aldığı için senden talim, terbiye…” (Harbalioğlu, 2022, s. 344-345)

Démek, şu çaġniñ esiri idim, / Ḳilmiġaç pelek hergiz muruvet. “Kısacası o zamanın esiri idim, / Vermediği için felek asla mürüvvet.” (Harbalioğlu, 2022, s. 350-351)

Bu kemgiçe ayrilmiġaç séniñdin / Lezzetlinip şérin-şerbetliriñdin. / Yolġa çiḳḳaç ḳedriñ ötti cénimdin, / Tupriḳiñni közge sürtey séğindim. “Bu zamana kadar ayrılmadığım için senden, / Lezzetlenip şirin şerbetlerinden, / Yola çıktığım için kıymetin arttı canımdan, / Toprağını göze süreyim, özledim.” (Harbalioğlu, 2022, s. 416-417)

-GAçKA/-KaçKA. Ek, Yeni Uygur Türkçesinde ünlülerden ve yumuşak ünsüzlerden sonra -ġaçḳa, -geçke; sert ünsüzlerden sonra -ḳaçḳa, -keçke şeklindedir. Bu zarf-fiil eki fiildeki hareketin sebebini bildirmektedir.

Apaḳ Ḫoca Muhemmed Yüsüp İşanniñ oġli bolġaçḳa, Abdulla Ḫociniñ oġulliri Şueyb Ḫoca bilen Daniyal Ḫocaġa şirem taġa bolatti… “Apak Hoca Muhammet Yusuf İşan’ın oğlu olduğu için, Abdullah Hoca’nın oğulları Şuayip Hoca ile Daniyal Hoca’ya uzaktan akraba oluyordu.” (Eli, 2000, s. 187)

Uzaḳtin béri köñlige püküp yürgen arzu-armanliri köpükke aylanġaçḳa uniñ rohi zeipleşkenidi. “Uzun zamandan beri içinde sakladığı umutları boşa çıktığı için ruhsal çöküntü yaşıyordu.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 82-83)

Bu çérikler başḳa milletlerdin terkip tapḳaçḳa, Şameḫsut üçün işençlik hisaplinatti. “Bu askerler başka milletlerden oluştuğundan Şahmaksut için güvenilir kabul ediliyordu.” (Ötkür, 1986, s. 278)

Ayḳiz ornidin turuşḳa temşelsimu, put-ḳolliri küyüşüp ketkeçke, téz heriket ḳilalmaytti. “Aykız, yerinden kalkmak için doğrulduysa da elleri ve ayakları uyuştuğundan hızlıca hareket edemedi.” (Ötkür, 1986, s. 75)

-mAy. -mAy[6] zarf-fiil eki; -A, -y ve -(X)p zarf-fiil eklerinin olumsuz şekli için kullanılan bir ektir. Türkiye Türkçesinde -mAyIp, -mAdAn, -mAksIzIn anlamlarını karşılayan bu ek, asıl fiildeki hareketin zarf-fiilin gösterdiği hareketten önce ya da bu harekete bağlı olmadan gerçekleştiğini bildirme gibi işlevlerin yanı sıra sebep işleviyle de karşımıza çıkar.

Bu kiçikkine ḳizniñ yumşaḳ çaçliri aylap taġaḳ körmey paḫpaḳ bolup ḳalġan, puti yalañġidaḳ, nahayiti uçisida her reñlik latilar bilen yamalġan kir, yirtiḳ köñliki bar idi. “Bu küçücük kızın yumuşak saçları aylardır tarak görmediğinden kabarmıştı, ayakları çıplaktı, üzerinde sadece çeşitli renkli bezlerle yama yapılmış kirli, yırtık elbisesi vardı.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 62-63)

Hélimigülniñ éytişiçe, Abduġéni Aḫun baliliriniñ tapa-tenisige çidimay, Davuttin ḳerz sorap barġaniken… “Halimegül’ün dediğine göre, Abdulgani Ahun, çocuklarının şikâyetlerine dayanamadığından Davut’tan borç istemeye gelmiş...” (İsrail, 2010, s. 288)

Ata-bovimiz buniñdin neççe yüz yil burun Musulman boluşḳa razi bolmay, Kuçadin Turpanġa ḳéçip kélip, Turpan İslamġa ötkendin kéyin Ḳumulġa ketkeniken. “Atalarımız bundan kaç yıl önce Müslüman olmaya razı olmadığı için Kuça’dan Turfan’a kaçıp, Turfan İslam’a geçtikten sonra Kumul’a gitmiş.” (Yunus, 1996, s. 126)

-(X)p. Ünlü ile biten fiillere -p, ünsüz ile biten fiillere -ip, -up, -üp şeklinde gelmektedir. Bu zarf-fiilin temel işlevi cümleleri bağlamaktır. -(X)p eki, asıl fiilin gösterdiği hareketten önceki hareketi ya da asıl fiille aynı zamanda yapılan hareketi karşılama gibi işlevlerinin dışında sebep işleviyle de kullanılır[7] .

Öyde yétiverip içim siḳilip ketti. “Evde yatmaktan canım sıkıldı.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 360-361)

Tola yiġlap, közimizniñ yéşimu ḳurup kétey… “Çok ağlamaktan gözümüzün yaşı da kuruyacak…” (Ötkür, 1986, s. 37)

İkki yil aval bu Ḫamuş Begniñ toyini ḳilimen dep köp çiḳim tartḳanliġimni obdan bilidila, bu mañḳa boşañliḳ ḳilip, u ḳizni ḳaçurup ḳoydi. “İki yıl önce bu Hamuş Beg’in düğününü yapacağım diye çok harcama yaptığımı biliyorsunuz, bu sümüklü rahat davrandığı için o kızı elinden kaçırdı.” (Ötkür, 1986, s. 53)

Bir ḳétim ḳéyinanam ölüp kétip yurtḳa ketken vaḳtimda Liu şuci héliḳi terciman bilen kélip ḳaptu. “Bir kez kaynanamın ölümü nedeniyle yurda gittiğimde Liu başkan, o tercümanla birlikte gelmiş.” (İsrail, 2010, s. 259)

Kelimelerden Oluşan Sebep Göstergeleri

İsimler

Bais. Bais (< Ar.اعث ِ َ ب) kelimesi, Yeni Uygur Türkçesinde sebep anlamına gelmektedir (Yakub ve Geyurani, 1990, s. 406; Düzgün, 2020, s. 250).

Haman bu külkiniñ baisin bilmey zaru-heyranmen, / Senemniñ külkisiniñ tektide bilmeymen néme sir bar? “Bu gülüşün sebebini bilemeden her zaman hayretteyim, / Sanemin gülüşünün altında bilmiyorum ne sır var?” (Harbalioğlu, 2022, s. 400-401)

Dilimniñ dilrebasi dep, şerḳniñ evliyasi dep, / Séni alemge maḫtaşḳa şérin-suḫen sözüñ bais. “Gönlümün dilberi diyerek, şarkın evliyası diyerek / Seni bu âlemde övmeye tatlı sözün sebep.” (Çopani, 2007, s. 125)

Saña aşiḳ bolup ḳalmaḳliḳimġa ay yüzüñ bais, / Éçirkap söymikimge ḳipḳizil lev, ot közüñ bais. “Sana âşık olmama ay yüzün sebep, / Bu kadar çok sevmeme kırmızı dudakların, ateş saçan gözlerin sebep.” (Çopani, 2007, s. 125)

Satiraşni ölümge höküm ḳilişniñ baisi némidur? “Berberi ölüme mahkûm etmenin sebebi neydi?” (Yakub ve Geyurani, 1990, s. 406)

Bahane. Bahane (< Far. بهانه) kelimesi, gerçek sebep gizlenerek ileri sürülen sözde sebep anlamına gelmektedir. Kelimenin gerçek sebebi karşıladığı kullanımlar da mevcuttur (Yakub ve Geyurani, 1990, s. 406; Kanar, 2016, s. 300; Türk Dil Kurumu, t.y.b).

Siyit Aka uniñ bilen birneççe ḳétim sirdaşmaḳçi bolup öyige teklip ḳilġanidi, biraḳ Adil her hil bahanilarni körsitip, uniñdin özini élip ḳaçti. “Seyit Ağabey onunla samimi olmak isteyip birkaç kez evine davet etmişti, fakat Adil çeşitli bahaneler göstererek onunla arasına mesafe koydu.” (Yakub ve Geyurani, 1990, s. 406)

Yukarıdaki cümlede bahane kelimesi gerçek sebep gizlenerek ileri sürülen sözde sebep anlamıyla kullanılırken aşağıdaki cümlede gerçek sebebi bildirmektedir.

Tilivaldi balilarniñ beşinçisi- eñ kencisi idi. Uniñ aldida tuġulġan töt bala yéşiġa toşa-toşmayla birla aġriġan bahane bilenla köz yumup toḫtimaġanidi. “Tilivaldi çocukların beşincisi, en sonuncusuydu. Ondan önce doğan dört çocuk yaşı dolar dolmaz bir kerecik hastalanma sebebiyle hayata gözlerini kapadı.” (Yakub ve Geyurani, 1990, s. 406)

Seveb. Yeni Uygur Türkçesinde sebep anlamına gelen kelimelerden bir diğeri, seveb (< Ar. .بَ سبَ) kelimesidir (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501; Düzgün, 2020, s. 250).

Mehellidikilerdin apisiniñ ölüş sevebini uḳḳan Ḳeyser étilip barmaḳçi boluvidi, Dosmet Nur uni tutuvaldi. “Mahalledekilerden annesinin ölüm sebebini öğrenen Keyser sıçrayıp gitmek istedi, Dosmet Nur onu tuttu.” (Behram, 2006a, s. 828)

Ḳiz Hemdulla Haciniñ özi üçün bunçe katta sorun teyyarlişiniñ sevebini çüşinelmidi. “Kız Hamdullah Hacı’nın kendisi için bu kadar görüşme ayarlamasının sebebini anlayamadı.” (Kadir, 2013, s. 182)

Aḫir bir küni Erebistandin kelgen bir meşhur tévipni çaḳirtip Melike Amannisaniñ tuġmas bolup ḳéliştiki sevebini éniḳlap bérişni telep ḳildi. “Sonunda bir gün Arabistan’dan gelen meşhur bir doktoru çağırıp Melike Amannisa’nın doğuramasının sebebini açıklamasını istedi.” (Yunus, 1996, s. 441)

Méniñ mundaḳ tuyuḳsiz kélişimniñ sevebi ordiniñ moysipit Teycisi canabliriġa melum bolsa kérek. “Benim böyle birdenbire gelişimin sebebi sarayın ihtiyar Teyci’sine malum olmuş olmalı.” (Ötkür, 1995, s. 146)

Seveb kelimesi tap- fiili ile birlikte kullanıldığında bahane anlamına da gelmektedir (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501).

Savutcan derhal sevep tapti: -Muşu başniñ ḳarisi, desleptila çüşenmeptiken, dédi u yalġandinla, -ustam bir bendiñ yasap baḳaymu? “Savutcan hemen bahane buldu: Bu kafanın karası, başlangıçta anlamamışım, dedi o yalandan, ustam bir tabure yapayım mı?” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501)

Sevebçi. Sevebçi (< Ar.+YU. seveb+çi), olay ya da durumun meydana gelmesine yol açan kişi, nesne, unsur demektir (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501).

Buniñda aldi bilen késel kélip çiḳiştiki asasiy sevebçi maddini perḳ étiş lazim. “Bunda öncelikle hastalığın oluşmasına asıl sebep olan unsuru fark etmek lazım.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501)

Özini Ekberge kelgen hemme azab-oḳubetniñ sevebçisi dep hés ḳildi. “Kendisini Ekber’e gelen tüm sıkıntıların sebebi olarak hissetti.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501)

Renciş-azabta hesetḫor her yan, sevebçi şert emes aña héçḳaçan, heset bilen tolġaç ḳelbiniñ cami, siġmas uniñġa ḫuşalliḳ haman. “Sızlanmayla, azapla kıskanç her yan, sebep şart değil ona hiçbir zaman, kıskançlıkla dolduğu için kalbinin kadehi, sığmaz ona memnuniyet hemen.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501)

Sevebkar. Sevebkar (< Ar.+Far. sebeb+kâr), olay ya da durumun meydana gelmesine yol açan kişi, nesne, unsur anlamına gelir (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501).

Oġri alġan malġa igisi sevebkar. “Hırsızın aldığı mala sebep olan sahibidir.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501)

Pilniñ ömrige çişiniñ ḳimmetliki sevebkar. “Filin ömrüne dişinin kıymeti sebep olur.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501-502)

Bizniñ ölüşimiz éniḳ. Şundaḳ bolġandin kéyin bizniñ ölüşimizge sevebkar bolġan bu ḳul bizdin burun ölüşi kérek! “Bizim ölümümüz aşikâr. Öyleyse bizim ölümümüze sebep olan bu kulun bizden önce ölmesi gerek!” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 502)

Vec. Vec (< Ar. وجه) kelimesi, Yeni Uygur Türkçesinde amaç, mal mülk gibi anlamların yanı sıra sebep, bahane anlamlarına gelmektedir (Mutçalı, 1995, s. 965; Yakub ve Geyurani, 1999, s. 27).

Eger şek keltüridiġan bolsa, buniñ vecini camaet aldida éytsun. “Eğer şüphe olacaksa bunun sebebini cemaat önünde söylesin!” (Ötkür, 1986, s. 62)

Zamin. Talihsiz söz, sıkıntılı durum, olay ya da işin sebebi, sanığı, suçlusu demektir (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 294).

Yerlik begler arisi ġul-ġul bolup, ki çerçenlik Osmanbeg mesul bolup, tallivaldi yüz neper ḫain ḳoşun, puḳralarniñ céniġa zamin ḳoşun. “Yerli beylerin arası bozulup, ki Çerçenli Osmanbey sorumlu olup, seçti yüz kişilik hain ordu, vatandaşların canına mal olan ordu.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 294)

Fiiller

Bu grubu, sebep bildiren isim ile fiilin birleşmesinden meydana gelen birleşik fiiller oluşturmaktadır.

Bahane Bol-. Türkiye Türkçesindeki karşılığı bahane olmaktır.

Sayim Çoñniñ soali uniñġa bahane boldi. “Sayim Çon’un sorusu ona bahane oldu.” (Yakub ve Geyurani, 1990, s. 406)

Yari bari kelmidi, şuñḳari bari kelmidi. Yarimniñ ayaġi sundi, bahane boldi kelmidi. “Yâri var olanı gelmedi, şahini var olanı gelmedi. Yârimin ayağı kırıldı, bahane oldu gelmedi.” (Yakub ve Geyurani, 1990, s. 406)

Bahane Ḳil-. Türkiye Türkçesindeki karşılığı bahane etmektir.

Men at béḳişni bahane ḳilip, tola vaḳitlarda kéçilerni étizda ötküzüvétiptimen. “Ben at bakmayı bahane edip, çoğunlukla geceleri tarlada zaman geçiriyormuşum.” (Yakub ve Geyurani, 1990, s. 406)

Destek Bol-. Temel olmak, sebep olmak, bahane olmak anlamlarına gelir (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 62).

“Töginiñ sol közi ḳariġu bolsa, daim oñ tereptiki çöpni yeydu.” dégendek ilim ḳariġusi Ḫumaḳiz üçün medeniyet inḳilabi çoñ destek boldi. “ ‘Devenin sol gözü körse daima sağ taraftaki otu yer.’ dendiği gibi bilgi körü Humakız için, Kültür Devrimi büyük bahane oldu.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 62)

Destek Ḳil-. Temel olmak, vasıta olmak anlamlarının yanı sıra gerekçe göstermek, sebep olmak, bahane olmak anlamlarına gelir (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 62).

Vahap uniñ öz ḳoli bilen yézip bergen ḫétini destek ḳilip, Osman Düycañġa ḳarşi hucum ḳilġanliḳini ispatlimaḳçi boldi. “Vahap onun kendi eliyle yazdığı mektubu gerekçe gösterip, Osman Düycan’a karşı hücum ettiğini ispatlamak istedi.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 62)

Uniñ meḳsiti buni destek ḳilip başliḳ boluş idi. “Onun amacı bunu gerekçe gösterip yönetici olmaktı.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 62)

Ḫuñ Yaduñ bilen put étişip ḳalḳan Lu Küncuñ herbiy ḳaide-nizam, ḳanunlarni destek ḳilip, ularni cadiġa bésiş toġruluḳ Ḫuñ Yaduñḳa bésim işletmekte idi. “Hun Yadun ile kavga eden Lu Küncun savaş kanunlarını gerekçe göstererek onları öldürmek için Hun Yadun’a baskı yapmaktaydı.” (Behram, 2012, s. 323)

Ene-Mana Dé-. Çeşitli bahaneler ileri sürerek sebep göstermek, boş vaatte bulunmak anlamlarına gelmektedir (Yakub ve Geyurani, 1990, s. 308).

Aridin on neççe kün ötkende maḳalemni yene bir ḳétim sürüşke ḳildim. U ene-mana dep yürüp maḳalini bir yérim ay ötkende ḳolumġa ḳayturup berdi. “Aradan on günden fazla geçince makalemi bir kez daha sordum. O çeşitli bahaneler ileri sürüp makaleyi geri verdi.” (Yakub ve Geyurani, 1990, s. 308).

Seveb Bol-. Türkiye Türkçesindeki sebep olmak anlamını karşılamaktadır.

Keçür, Medine, séniñ beḫtsiz bolup ḳélişiñġa men seveb boldum. “Affet, Medine, senin kadersiz olmana ben sebep oldum.” (Behram, 2006a, s. 1012)

Bu gep ḫuddi piltige yéḳilġan ottek çoñ partlaşḳa seveb boldi. “Bu söz sanki fitili yakan ateş gibi patlamaya sebep oldu.” (Turdi, 2005, s. 154)

Del kişilerniñ rohiy halitide davalġuş boluvatḳan bu künlerde taşḳi küçlerniñ yoşurun herikiti bu rayonda néme ḳilarini bilmey ḳaymuḳuş halitide turuvatḳan atmiş miñdin köp ahaliniñ çégra atlap sirtḳa ḳéçişiġa seveb boldi “Sersemleyen kişilerin ruhunun dalgalandığı bu günlerde dış güçlerin gizli hareketi bu bölgede ne yapacağını bilemeden şaşırmış vaziyette duran altmış binden fazla ahalinin sınırı geçip dışarıya kaçmalarına sebep oldu…” (İmin, 2012, s. 32)

Birinçidin, siz éytḳandek, ḫelḳniñ uniñġa çoḳunişidin bolġan bolsa, ikkinçidin, bultur bolġan bir veḳe buniñġa seveb bolġan. “İlk olarak sizin söylediğiniz gibi halkın ona tapmasından dolayı olmuş; ikinci olarak geçen yıl olan bir olay buna sebep olmuş.” (Ötkür, 1995, s. 422)

Seveb kelimesi ḳilmaḳ yardımcı fiilini alarak birleşik fiil oluşturduğunda çare bulmak, çare olmak, tedbirli olmak anlamlarına gelmektedir. (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501).

Ölgende yiġliġuçe, ölmeste seveb ḳil. “Ölünce ağlayacağına, ölmeden çare bul.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501)

Seveb ḳilsañ, sévette su toḫtar. “Tedbirli olursan sepette su olur.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501)

Ḫasiyet balisiniñ béşini silap olturup aġrinişliḳ halda:-Ḳizim özüñge vaḳtida seveb ḳil, -dédi. “Hasiyet çocuğunun başını okşayıp sızlanarak: Kızım kendine zamanında çare bul, dedi.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501)

Sevebçi Bol-. Bir iş, hareket, olay ya da durumun meydana gelmesine yol açmak anlamına gelir (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 501).

Mülkiy Ḳeşḳeriyide aḫir Seidiye ḫandaniniñ béşiġa çiḳip, bu etraplarġa Cuñġarlarniñ ve ularniñ izidin Mancularniñ yétip kélişige sevebçi bolġan Ḫocilar nizapetçilikiniñ baş-ayiġi toġrisida muşunçilik melumat bérimiz. “Mülki Kaşgariye’de sonunda Seidiye sülalesini devirip, buralara Cungarların ve onların izinden Mancuların gelmesine sebep olan Hocaların iç savaş süreci hakkında bu kadar malumat veriyoruz.” (Eli, 2000, s. 124)

Buniñġa télévizorda çiḳḳan başliḳḳa hemrah bolup yürgen aḳ sériḳ, égiz boy bir adem sevebçi boldi. “Buna televizyonda çıkan başkanın arkadaşı olan solgun, uzun boylu bir adam sebep oldu.” (İsrail, 2010, s. 309)

Emma çériklerni urġan kişilerni cazalaştin burun, bu veḳege sevebçi bolġan çérikliriñizni ḳattiḳ cazalaş cayiz. “Ama askerlere vuran kişileri cezalandırmadan önce, bu olaya sebep olan askerleri sertçe cezalandırmak lazım.” (Ötkür, 1995, s. 147)

Ḳullarġa bek ḳattiḳ muamile ḳilinmisun! dédi Ḫan oġul pes, lékin ḳetiy teleppuzda, ularġa ḳilinġan her bir ḳattiḳliḳ, ularniñ cénini tikip ḳuyuşiġa sevebçi bolidu. “Kölelere çok sert muamele yapılmasın, dedi Han oğul kısık ama sert bir telaffuzla, onlara yapılan her bir sertlik, onların ölümüne savaşmasına sebep olur.” (Ezizi, 1987, s. 38)

Seveb Körset-. Türkiye Türkçesindeki karşılığı sebep göstermektir.

Eḫet: “Aşḫanini taḳap ḳoysam bolmaydu, ögengen ḫéridarlar ḳéçip ḳalidu” dep seveb körsetkende, Rena: “Taḳimañ, ayaliñiz éçip tursun, siz barmisiñiz bolmaydu” dep uni mecburliġanidi. “Ehet: ‘Lokantayı kapatmam mümkün değil, alışmış olan müşteriler kaçar.’ diye sebep gösterdiğinde Rana: ‘Kapatmayın, karınız açsın, siz gitmeyin.’ diyerek onu mecbur etti.” (Asim, 2014, s. 279)

Vec Ḳil-. Sebep, bahane göstermek anlamına gelir (Yakub ve Geyurani, 1999, s. 27).

Başliḳ Roziniñ vaḳitliḳ işçi ikenlikini vec ḳilip pikrimge ḳoşulmidi. “Yönetici Rozi’nin dönemsel işçi olduğunu sebep gösterip görüşüme katılmadı.” (Yakub ve Geyurani, 1999, s. 27)

Vec Körset-. Bahane, sebep göstermek anlamına gelir (Yakub ve Geyurani, 1999, s. 27).

Menmu avu küni sizge ḳomuruvéteyli désem, til çayniġantiñiz, hazirmu yene hakimniñ sözige vec körsetkiniñizni, ḳarañ. “Ben de bugün size çıkaralım deyince, boş konuştunuz, şimdi de yine hâkimin sözünü sebep göstermenize bakın.” (Yakub ve Geyurani, 1999, s. 27)

Zamin Bol-. Kötü, yanlış bir işin, olayın, durumun sebebi, suçlusu, sorumlusu olmak demektir (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 294).

Tañ seherdiki tinimsiz varañ-curuñ şérin uyḳumġa zamin boldi. “Şafak vakti aralıksız gürültü tatlı uykuma mal oldu.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 294)

Edatlar

Bilen. Bilen edatı, birliktelik, araç, durum bildirme işlevlerinin yanı sıra sebep bildirmektedir.

İkki iş bilen keldim, dédi Turġan gépini sozmastin. “İki şey için geldim, dedi Turgan lafı uzatmadan.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 156-157)

Kizim yéşiġa toşmay turup dadisi yürek késili bilen ölüp ketti. “Kızımın yaşı dolmadan babası kalp rahatsızlığından vefat etti.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 360-361)

Emma, öziniñ cénini ayap, ceñge kirmigenligi vecidin baturluḳ atiġini alalmay, Teyci Beglik Ḳara Bosuḳḳa ya bolmisa, Éli Palvanġa tégip kétermikin dep geşet ḳilidiken. Seypuñ Toḫti şu vesvese bilen bir iş çiḳirip ḳoyidiġandek turidu. “Ama kendi canını koruyup, savaşa girmemesi sebebiyle kahramanlık namını alamadığından Teyci Beylik, Kara Bosuk’a veya Ali Pehlivan’a verilir mi acaba diye vesvese yapıyormuş. Seypun Tohti bu vesvese yüzünden bir iş çıkaracak gibi duruyor.” (Ötkür, 1986, s. 289)

Aridin uzun ötmey, uniñ ḳizimu yava çéçek bilen ölüp ketti. “Aradan çok geçmeden onun kızı da çiçek hastalığı sebebiyle öldü.” (Ötkür, 1995, s. 121)

Dep. Yeni Uygur Türkçesindeki dep kelimesinin Türkiye Türkçesindeki karşılıkları diye, olarak, için şeklindedir. Aşağıdaki örneklerde dep, sebep anlamıyla kullanılmıştır:

Turġanni “Miñbiñġa yandi” dep soġuḳ öyge solap ḳoyuptu. “Turgan’ı ‘Milis güçlere karşı geldi.’ diye soğuk odaya hapsetmişler.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 152-153)

Emmaze, hazirliġimizniñ yoḳluġidin, bu ḳizimniñ altun köñlige pisent kelgidek iş ḳilalmay ḳalurmizmikin dep ḳorḳimen. “Ama hazırlığımız olmadığı için kızımın altın kalbini incitecek bir iş yaparız diye korkuyorum.” (Ötkür, 1986, s. 56)

Ular sili yazġan şéirni körüp, açamni “Buzuḳçiliḳ ḳiptu” dep, çalma-kések ḳilmaḳçi boluptu. “Onlar, sizin yazdığınız şiiri görüp, ablamı ‘Ahlaksızlık yapmış.’ diye taşlayacaklarmış.” (İsrail, 2010, s. 66)

U Turdi Aḫunni yavaş, möñ, Zeynepniñ cemetidikilerge oḫşaydu, dep uniñġa ḳapaḳ açmaytti. “O Turdi Ahun yumuşak başlı, aptal ve Zeynep’in ailesindekilere benziyor diye ona yüz vermiyordu.” (İsrail, 2010, s. 163)

Seveblik. Seveblik kelimesi, -den dolayı, -den ötürü, için, yüzünden anlamlarına gelmektedir (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 502; Doğan, 2016, s. 149).

Şu işlar seveblik Salih Törem bilen Hemdulla Hacilarniñ ḳuda-baciliḳ munasiviti çañ-çañ dez ketti. “Bu işler yüzünden Salih Törem ile Hemdulla Hacıların dünür ilişkisi çatırtadı.” (Kadir, 2013, s. 251)

Men telvilerçe tirişçanliḳim keltürüp çiḳarġan cismaniy acizliḳim seveblik ötkenki işlirimdin ecebmu eḫmeḳliḳ ḳiptikenmen dégen ḫiyalġimu kélip ḳaldim. “Benim deliler gibi çalışkanlığımın ortaya çıkardığı cismani acizliğim yüzünden geçenki işlerimde gerçekten de ahmaklık etmişim diye düşündüm.” (Niyaz, 2006, s. 99)

U cüretsizlikim, nazukluḳim seveblik mendin ümid üzenmidu? “O korkaklığım ve hassasiyetim yüzünden benden ümidi mi kesti?” (Niyaz, 2006, s. 124)

Belkim muşu tapniñ özide turmuş ḳiyinçiliḳi seveblik néme ḳilişni bilelmey ḳalġan biçare yoḳsullar köptu. “Belki bu zamanda hayatın zorluğu yüzünden ne yapacağını bilemeyen biçare yoksullar çoktu.” (Obulkasım, 2014, s. 180)

Seveblik kelimesi, sıfat göreviyle de kullanılır.

Uniñ bügün işḳa kélelmigenlikini “seveblik” dep yézip ḳoyuñ. “Onun bugün işe gelmemesine ‘mazaretli’ diye yazın.” (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 502)

Tüpeyli(din). Tüpeyli(din) kelimesi, yüzünden, -den dolayı, sebebiyle gibi anlamlara gelmektedir.

Bularniñ talaş-tartiş, cédel-maciraliri tüpeylidin herḳandaḳ toy haziġa aylinidiġan boldi. “Bunların kavga gürültüleri yüzünden, bütün düğün dernek cenazeye dönüyormuş.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 210-211)

Hesenḳarim akiliḳ orni tüpeylidin bu devada utidiġanliḳiġa işinip kétip, inam yollaşta Hüseyinḳarimġa yétişelmigen bolsa kérek. “Hasan Hoca, ağabey olduğundan davayı kazanacağına kesin gözüyle bakıp takdim konusunda Hüseyin Hoca’dan geri kalmış olmalı.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 218-219)

Biraḳ tuyuḳsiz yüz bergen veḳeler tüpeyli, ḳozġilañçilarniñ şeherge hucum başlaş pilani buzulup ketti. “Fakat birdenbire ortaya çıkan çeşitli olaylar yüzünden isyancıların şehre hücum etme planı bozuldu.” (Ötkür, 1986, s. 207)

Yamġur tamçisi körmey teşna yatḳan ḳumluḳta, / Zibaniñ tüpeylidin toldi su bilen köller. “Yağmur damlası görmeden susuz yatan kumsalda, / Güzelliğin sebebiyle doldu suyla göller.” (Harbalioğlu, 2022, s. 446-447)

Üçün. Üçün edatı sebep, amaç, görelik, oranla, karşılığında gibi anlamları karşılamaktadır. Üçün edatının sebep anlamıyla kullanıldığı örnekler şöyledir:

U bizniñ nomussizliḳimiz üçün ḫicilliḳtin ḳizarsa, biz aç közlükimiz, nomussizliḳimiz üçün külduḳ. “O bizim utanmazlığımızdan mahcup olup kızarırken biz açgözlülüğümüz, utanmazlığımız için sırıtmıştık.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 340-341)

Dadam bir kuplét şéir üçün gunahsiz bir ḳizniñ ölümige sevebçi bolġili tas ḳalġanda, uni nikahiġa élip ḳutuldurup ḳalġaniken. “Babam, bir kıtalık şiiri nedeniyle günahsız bir kızın neredeyse ölümüne sebep olacakken, onu nikâhına alarak kurtarmış.” (İsrail, 2010, s. 295)

Biz bayan ḳilġandin artuḳ öy-imaret yoḳ üçün, / Ḫelḳ idi aliy zamanlaşḳan binadin biḫever. “Söylediğimizden fazla ev ve bina olmadığı için, / Halk lüks, çağdaş binadan habersiz idi.” (Harbalioğlu, 2022, s. 492- 493)

Étibarsiz ḳalġan söygüm üçün yaş töktüm. “Değersiz kalan sevgim için yaş döktüm.” (Çopani, 2007, s. 77)

Üçün edatı, -(X)GAn yapısından sonra geldiğinde sebep bildirir. -(X)ş ve -mAk ekinden sonra amaç bildirir.

U ḳozġilañda katipliḳ ḳilġini üçün Yi Şiñfu uniñ ḳéniġa ciñmumisini milap yimekte. “O ayaklanmada kâtiplik yaptığı için Yi Şingfu onun kanına ekmeğini banıp yemekte.” (Ötkür, 1986, s. 41)

Bir ḳétim Vilaḫunniñ bir nevrisi ḳara ḫaltadin pul élip ḫecligini üçün Vilaḫundin ḳattiḳ tayaḳ yep, ikki heptigiçe ornidin ḳopalmay yatḳaniken. “Bir defasında Veli Ahun’un bir torunu siyah torbadan para alıp harcadığı için Veli Ahun’dan sert bir dayak yiyip, iki hafta kadar yerinden kalkamamış.” (İsrail, 2010, s. 71)

Özüm ormiçi oġli bolġan üçün, / Bolup ḳaldi bu yerde keñrek solum. “Kendim orakçının oğlu olduğum için, / Burada herkese biraz fark attım.” (Harbalioğlu, 2022, s. 434-435)

Tamliri her yanġa ḳiñġayġan üçün ḳoyġan tirek, / Arḳisida “ġoca tam” etrapliri andin beter. “Duvarları her yana eğildiği için konmuş destek, / Arkasında ‘ihata duvarı’, etrafı ondan beter.” (Harbalioğlu, 2022, s. 492- 493)

Yüzisidin. Yüzisidin kelimesi, -den dolayı, yüzünden, sebebiyle gibi anlamlara gelmektedir.

Salamet saḳayġanliḳim yüzisidin el-camaetke nezir ḳilip bérimen… “Sağlığım iyi olduğu için cemaate yemek veriyorum.” (Litip, 2000, s. 363)

Ḳiz ademgerçilik yüzisidin he-hu dep olturdi. “Kız insanlığından dolayı yardım etti.” (Kadir, 2013, s. 186)

U maña minnetdarliḳ yüzisidin bu nersini élip keptu. “O, bana minnettar olması nedeniyle bu şeyi getirmiş.” (İsrail, 2010, s. 313)

Hörmet yüzisidin u ḳizġa neççe éġiz gep ḳilip ḳoyay dédim-yu, zörüriyiti yoluḳini körüp, aġzimni mehkem yumdum. “Saygımdan dolayı o kıza birkaç söz söyleyeyim dedim de, zaruriyeti görüp ağzımı açmadım.” (Niyaz, 2006, s. 164)

Bağlaçlar

Çünki. Bu bağlacın temel işlevi, önceki cümlenin sebebini eklendiği cümlede açıklamaktır. (sonuç+çünkü sebep)

“Ḳéni harviġa çiḳiñ, közni yumup açḳuçila apirip ḳoyimen.” dégen tekliplirinimu añlimidi. Çünki, u béket aldidiki yoġan bir tüp kadañ side bilen asmanġa boy tartḳan suvadan téreklerge ḳariġiniçe uzun yillar muḳeddem bolup ötken bir işni ḫiyalidin ötküzdi. “ ‘Haydi! Arabaya binin, gözünüzü açıp kapayana kadar götürürüm.’ dediğini de duymadı. Çünkü o durak önündeki büyük yaşlı bir karaağaç ile gökyüzüne uzanan karakavaklara bakarken uzun yıllar önce yaşanan bir olay gözünün önünde canlandı.” (Behram, 2006b, s. 105)

Bundaḳ çaġlarda, aşiḳ-meşuḳlarġa tünmu ḳizġuç körinidu, çünki ularniñ közlirige ḳan tolġan bolidu. “Böyle zamanlarda, âşık maşuklara gece de kırmızımsı görünür, çünkü onların gözlerine kan dolmuş olur.” (Sabir, 2006, s. 557)

Nérinkir bina bolġandin buyan mundaḳ işni hiçkim körüp baḳmiġan idi. Çünki, hemme Musulmanlarġa oḫşaş bu yerniñ ḫelḳimu öz-özini öltürüvélişni bek yaman köretti. “Nerinkir var olduğundan beri böyle bir olayı hiç kimse görmemişti. Çünkü bütün Müslümanlar gibi buranın halkı da kendini öldürmeyi oldukça kötü görürdü.” (Ötkür, 1986, s. 89)

U künlerde ḳuruḳ söñek gevdilik déhḳan, / Çünki ḫelḳniñ köpi késel, ḳalġini nimcan. “O günlerde bir deri bir kemik kalmış çiftçi, / Çünkü halkın çoğu hasta, kalanı yarı ölü.” (Harbalioğlu, 2022, s. 218-219)

Ki. Ki bağlacı, açıklama, sebep sonuç ilişkisi gibi çeşitli işlevlerle cümleleri bağlar. Sebep işleviyle bağlanan ki’li cümlede bağlacın eklendiği yan cümle sebep, temel cümle sonuç bildirir. (sebepki+sonuç)

Cahan bezmisiniñ saḳiyliri şu ḳeder hayasizki, ular ömür piyalisige ölüm şarapini ḳuyuşta aḳil bilen ġapilni, pazil bilen cahilni, huşyar bilen bihoşni ayrip olturmaydu! “Cihan meclisinin sakileri o kadar hayâsız ki onlar ömür kâsesine ölüm şarabını koymada akil ile gafili, fazıl ile cahili, şuurlu ile şuursuzu ayıramıyor.” (Eli, 2000, s. 11)

Anisiniñ avazi şundaḳ keskin çiḳtiki, etrapta mal körüvatḳanlarmu çöçüp kétişti. “Annesinin sesi o kadar gür çıktı ki etrafındaki müşteriler de ürktüler.” (Abdulvahit Kaşgarlı, 2016, s. 360-361)

Bu dunyaniñ renc muşeḳḳetlirini untup, ḳapirip yara basḳan putlirini, harġin tenlirini sozup şunçilik tatliḳ uḫlaptuki, künniñ neççe ḳétim olturup, neççe ḳétim kötürülginini tuymaptu. “Bu dünyanın zorluklarını unutup, nasır tutup yara bağlayan ayaklarını, yorgun bedenlerini uzatarak o kadar tatlı uyumuşlar ki, güneşin kaç kez batıp kaç kez doğduğunu duymamışlar.” (İsrail, 2010, s. 5)

Bu şéir sorundikilerge şundaḳ tesir ḳildiki, Német Ḫelpet “Tügidi” démigüçe, ular şéirniñ oḳulup bolġiniġa işenmigendek közlirini yoġan éçişip cim olturatti. “Bu şiir meclistekileri öyle etkiledi ki, Nemet Helpet ‘Bitti’ diyene kadar onlar, şiirin okunup bittiğine inanamamış gibi gözlerini kocaman açarak sessizce oturuyordu.” (Ötkür, 1995, s. 483)

Sevivi. Çünkü, sebebi anlamlarına gelmektedir (Öztürk, 2020, s. 119). Cümleleri bağlama görevindeyken önceki cümlenin sebebini eklendiği cümlede açıklar. (sonuç+ sevivi sebep)

Bilimge intilgen herbir ḳelb igisi maña ḳérindaş. Meyli u ḳaysi millet, ḳandaḳ adem bolsa boliversun, mana ḳarañlar, ḳin-ḳinimġa patmayvatimen, sevebi, siler bilen körüşkinimge tolimu ḫuşalmen. “Bilimle ilgilenen herkes bana kardeş. Hangi milletten olursa olsun, nasıl bir insan olursa olsun, işte bakın, mutluluktan uçuyorum, çünkü sizinle görüştüğüme çok da memnunum.” (Sabir, 2009, s. 43)

Mirşap, paşşaplar Tömür isimlik birer yüz ademni tutup, soraḳ ḳiptu. Emma, hiliḳi rast Tömür hiliġiçe tutuḳ bermeptimiş. Sevivi, uni añliġan bilen, tonuydiġan kişi tépilmaptimiş… “Bekçiler, polisler Timur isimli yüz kadar adamı tutuklayıp sorguya çekmiş. Ama bahsi geçen gerçek Timur şimdiye kadar yakalanamamış. Çünkü onu duyan ve tanıyan kişi bulunamamış.” (Ötkür, 1986, s. 105)

Ularniñ éytişiçe, bu ḳétim taşḳi Moñġul hökümiti yardem bériştin baş tartḳanimiş. Sevebi, Yolvas başliḳ kişiler Ḳumul ḫelḳi namidin Macuñyiñni ḳaytidin Şincañġa teklip ḳilġan. “Onların dediğine göre bu defa dış Moğol hükümeti yardım etmekten kaçınmış. Çünkü Yolvas’ın izindeki kişiler Kumul halkı adına Macungying’i tekrardan Şincan’a davet etmiş.” (Ötkür, 1995, s. 382)

Şuña. Onun için, bu sebeple, o yüzden, bu yüzden gibi anlamlara gelir (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 814). Şuña bağlacının temel işlevi, önceki cümlenin sonucunu eklendiği cümlede açıklamaktır. Önceki cümle, sebep bildirir. (sebep+şuña sonuç)

Amannisa “Sehraliḳni kemisitivatidu” dep çüşengeçge kinaye ḳilġanidi. Şuña uniñ sözliri bilen pütün sorun ehli cimcitliḳḳa çömdi. “Amannisa ‘Kırsalı aşağılıyor.’ diye düşündüğü için alay etmişti. Bu yüzden sözleri bütün meclistekileri sessizliğe gömdü.” (Yunus, 1996, s. 24)

Ḫan Ayim bilen Amannisa orda ziyapitide bir-biriniñ çirayiġa ḳarimiġaçḳa bir-birini tonuyalmidi. Şuña Amannisa yene perva ḳilmastin turup Ekremniñ sözi boyiçe cavab berdi. “Han Ayim ile Amannisa saray ziyafetinde birbirinin yüzüne bakmadığı için birbirini tanıyamadı. Bu yüzden Amannisa yine dikkat etmeden Ekrem’in sözüne cevap verdi.” (Yunus, 1996, s. 59)

Belki bolġandur savaḳ tecribilik erniñ sözi, / Şuña körgendur bu déhḳanniñ yiraḳlarni közi. “Belki ders olmuştur tecrübeli erkeğin sözü, / Onun için görmüştür bu çiftçinin uzakları gözü.” (Harbalioğlu, 2022, s. 458- 459)

Bir ḳétim, akamni kiçik dep, nomurni az hésablap ḳoyġanda, anam uni izdep bérip taza tilliġan. Şuña, hazirġiçe anamni körse ḳaçidu. “Bir defasında, ağabeyim küçük olduğu için, puanını az hesaplayınca annem onun yanına gidip azarlamış. O yüzden şimdi annemi görünce kaçıyor.” (İsrail, 2010, s. 196)

Şuñlaşḳa. Onun için, bu sebeple, bu yüzden gibi anlamlara gelmektedir (Yakub ve Geyurani, 1992, s. 815; Yazıcı Ersoy, 2007, s. 412). Bu bağlaç, önceki cümlenin sonucunu eklendiği cümlede açıklamaktadır. Kendinden önceki cümle sebep bildirir. (sebep+şuñlaşḳa sonuç)

Abdullaḫanġa ḳarşi turġanliḳ mahiyette Ḳara Taḳliḳlarġa ḳarşi turġanliḳ bolatti. Şuñlaşḳa, Yolvasḫan Apaḳ Ḫoca bilen tézla siyasiy ittipaḳ tüzdi. “Abdullahan’a muhalif olma mahiyetiyle Kara Dağlılara muhalif oluyordu. Bu yüzden Yolvashan Apak Hoca ile hemen siyasi ittifak kurdu.” (Eli, 2000, s. 148)

Biraḳ u öziniñ güzel közi bilen ḳariġaçḳa uniñġa hemme nerse çirayliḳ körünidu, şuñlaşḳa muhebbetni hayatniñ méġizi, déyişke bolidu. “Fakat o, kendi güzel gözleriyle baktığı için ona her şey güzel görünür, bu yüzden sevgiye hayatın anlamı, demek mümkündür.” (Litip, 2000, s. 249)

Bolġan iduḳ esirler erki cahandin binésip, / Dunyaġa baḳturmiġan naehli gerdendin bésip, / Baş kötersek yoḳ ḳilardi, baş kesip, darġa ésip, / Şuñlaşḳa zindanliriġa murdilar tolġan sésip, / Ḳan yutarmen oylisam boçerḫi zeñgar aldida. “Olmuştuk özgür cihanda nasipsiz esirler, / Dünyaya baktırmamıştı aşağılık, enseye basıp, / Başkaldırsak yok ederdi baş kesip, dara asıp, / Onun için zindanlara cesetler dolmuş kokup, / Kan yutarım düşünsem bu zalim felek önünde.” (Harbalioğlu, 2022, s. 334- 335)

Taşkentke mañidiġan muddetni kéçiktürüşke zadi bolmaytti. Şuñlaşḳa oġli Sultan Mensurḫan düşmen ḳoşuniġa taḳabil turup, atisi Sultan Ehmedḫanniñ muhasirini bösüp çiḳip kétişige şarait yaritip berdi. “Taşkent’e gidiş zamanını ertelemek olanaksızdı. Bu yüzden oğlu Sultan Mansurhan düşman ordusuna karşı durup, babası Sultan Ehmethan’ın kuşatmasının hücum edip çıkıp gitmesini sağladı.” (Yunus, 1996, s. 283)

Sebebi Buldurmaya Yönelik Göstergeler

Ne Dep

Ne diye, niçin, neden anlamlarına gelmektedir.

Ne dep ümid baġlidim, / Buttek bolup ḳatḳan ḳiz. “Niçin ümit bağladım, / Put gibi olup donan kız.” (Harbalioğlu, 2022, s. 384-385)

Satsa her kim nomusini bar aña ḫorluḳ veten, / Men nidep: Asmanda ġazniñ şorpisiġa telmürey? “Satsa her kim namusunu var ona hor görülmek vatan, / Ben neden: Olmayacak duaya âmin diyeyim?” (Harbalioğlu, 2022, s. 480-481)

Néçük

Niçin, neden, nasıl anlamlarına gelir.

Bu keñ cahan, néçük aña patmas cansen? / Şükri éytmay bu németke bek nadansen! “Bu geniş dünya, neden ona sığmaz canın? / Şükretmezsin bu nimete çok cahilsin!” (Harbalioğlu, 2022, s. 290-291)

Leyli dep éytay désem, Leyli néçük çölde yatur? / Şum boran-çapkun çöl etken belki gülzarimġa ḫet. “Leyla diyeyim desem, Leyla neden çölde yatar? / Belki de kötü fırtınanın çöl ettiği çiçek bahçeme mektup.” (Harbalioğlu, 2022, s. 304-305)

Canan naz uyḳuda yétip néçük tolġanmas, aşiḳi kütüp tursa éçip yuruḳ roceklerni. “Canan naz uykusunda yatıp niçin yüz vermez, âşığı bekleyip dururken açıp aydınlık pencereleri.” (Yakub ve Geyurani, 1996, s. 404-405)

Néçün

Niçin, neden demektir.

Ne üçün ḫet yazmidiñlar ya köñül ensizmidur? / Evetsile bolmasmidi bir parçe ḫet halim sorap. “Niçin mektup yazmadınız, yoksa gönül dertli midir? / Gönderseniz olmaz mıydı bir mektup hâlimi sorup.” (Harbalioğlu, 2022, s. 168-169)

Ne üçün uzun vaḳit külmigen köñül, / Bügün iḫtiyarsiz çeksiz bek ḫuşal?!.. “Niçin uzun zaman gülmeyen gönül, / Bugün birdenbire aşırı mutlu?” (Harbalioğlu, 2022, s. 348-349)

Néçün birer aḳil hezer eylep bu işḳa iltipat etmes, / Özümniñ ḳevmi ḳérindaşim ḫuşal kün-ḫuş hayat etmes. “Niçin bir bilge tövbe edip bu işe lütufta bulunmaz, / Kendi kavmimden kardeşim gününü mutlu, hayatını hoş etmez…” (Harbalioğlu, 2022, s. 502-503)

Biz néçün teñlik suyidin behri almay ḳetre hem, / Sürse şumler eyşi-işret biz néçün teşna şudem? “Biz niçin eşitlik suyundan damla kâr almadan hem, / Sürerken kötüler zevküsefa biz niçin susuzuz şimdi?” (Harbalioğlu, 2022, s. 506-507)

Néme Dep

Ne diye, niçin, neden demektir.

İsit, siñgen nénimni yep olturmay, bu yerge némidepmu kelgendimen? “Yazık, etliye sütlüye karışmadan oturacağıma neden buraya geldim?” (İsrail, 2010, s. 14)

Néme dep ḳilay ey kac pelek hékayitiñni?! / Elge ḳilay emdi séniñ şikayitiñni! “Neden yapayım ey kötü kader hikâyeni? / Halka edeyim şimdi senin şikâyetini!” (Harbalioğlu, 2022, s. 324-325)

Bilip turup néme dep soraysen? “Bildiğin hâlde niçin soruyorsun?” (Obulkasım, 2014, s. 301)

Néme Üçün

Niçin, neden anlamına gelir.

Néme üçün éşekniñ boyniġa ḳoñġuraḳ ésip ḳoydiñiz? “Niçin eşeğin boynuna zil taktınız?” (Eli, 2000, s. 39)

Ular Ürümçige nime üçün çiḳḳanliġini, nime üçün bikar maaş élip koçilarda laġaylap yürginini, herbi meşḳnimu nime üçün ḳilivatḳanliġini çüşenmeytti. “Onlar Urumçi’ye niçin gittiğini, niçin boşuna maaş alıp sokaklarda boş boş gezdiğini, savaş talimini de niçin yaptığını düşünmüyordu.” (Ötkür, 1986, s. 381)

Biz néme üçün uniñdin behrimen bolmaymiz? “Biz neden bundan zevk almıyoruz?” (Yunus, 1996, s. 261)

Sen néme üçün özüñni beḫtsiz hésablaysen? “Sen neden kendini şanssız sayıyorsun?” (Çopani, 2007, s. 2)

Némige

Neden, niçin demektir.

Némige hañvéḳip olturisen, déklamatsiyini başlaymen emise. “Niçin şaşırıp kalıyorsun, okumaya başlıyorum, tamam.” (Talip, 2009, s. 354)

Némige hesret çékisen? “Niçin üzülüyorsun?” (İmin, 2012, s. 11)

Serdarni némige izdeysiz? “Başkomutanı neden arıyorsunuz?” (Yunus, 1996, s. 421)

Toḫu bazirida toḫuçiliḳiñni ḳilmay, némige ḫet toşup yurisen? “Tavuk pazarında tavukçuluk yapmayıp, niçin mektup taşıyorsun?” (Behram, 2012, s. 340)

Némişḳa

Neden, niçin demektir.

Némişḳa yiġlidiñiz? “Neden ağladınız?” (Behram, 2006a, s. 171)

Nimişḳa bir yerde yiġip turmidiñ? “Niçin bir yerde toplamadın?” (Ötkür, 1986, s. 125)

Siler bu yerge némişḳa kelgen? “Siz buraya neden geldiniz?” (Yunus, 1996, s. 170)

Némişḳa?!” diban büdire çéçiga soal ḳoysa, / Her halḳa kemendide dillarni şikar eyler. “ ‘Neden?’ diyerek kıvırcık saçına soru sorsa, / Her halka kemendinde gönülleri avlar.” (Harbalioğlu, 2022, s. 446-447)

Sonuç

Yeni Uygur Türkçesinde sebep anlamı ekler, kelimeler ile verilebileceği gibi Ø gösterge ile de verilebilmektedir. Yüzey yapıda herhangi bir sebep göstergesi olmadan derin yapıda sebep bildirilebilir. Böyle bir durumda sebep anlamı bağlamdan anlaşılır.

Eklerden oluşan sebep göstergeleri arasında çekim eklerinden ve yapım eklerinden oluşan göstergeler bulunmaktadır. -DA, -Din, -GA/-KA çekim eklerinden oluşan sebep göstergeleri, -GAÇ/-KAç, -GAçKA/-KAçKA, -mAy, -(X)p yapım eklerinden oluşan sebep göstergeleridir. Dilde yapılar, asıl işlevlerinin dışında yeni işlevler kazanarak farklı işlevleri de karşılayabilirler. -(X)p gibi asıl işlevi bağlama olan zarf-fiil eki ve onun olumsuz biçimi olan -mAy zarf-fiil eki, sebep işleviyle de karşımıza çıkmaktadır.

Kelimelerden oluşan sebep göstergeleri arasında anlamlı kelimelerin yanı sıra görevli kelimeler de bulunmaktadır. Bais, bahane, seveb, sevebçi, sevebkar, vec, zamin isimleri ve bahane bol-, bahane ḳil-, destek bol-, destek ḳil-, ene-mana dé-, seveb bol-, sevebçi bol-, seveb körset-, vec ḳil-, vec körset-, zamin bol- fiilleri anlamlı kelimelerden oluşan sebep göstergeleri; bilen, üçün, dep, seveblik, tüpeyli(din), yüzisidin edatları ve ki, çünki, sevivi, şuña, şuñlaşḳa bağlaçları görevli kelimelerden oluşan sebep göstergeleri arasındadır. Bazı kelimeler gerçek sebebi bildirirken bazı kelimeler sözde sebebi bildirmektedir. Bais, destek, seveb, sevebçi, sevebkar, seveb bol-, sevebçi bol- gibi kelimeler çoğunlukla gerçek sebebi; bahane, bahane bol-, bahane ḳil- gibi kelimeler sözde sebebi ifade eder. Yeni Uygur Türkçesinde sebep göstergeli kelimeler arasında Arapça ve Farsça kökenli kelimeler de mevcuttur. Ki, çünki, sevivi, şuña, şuñlaşḳa bağlaçları cümleler arasındaki sebep sonuç ilişkisini bildirir. Sebep göstergeleri sebep+sonuç ya da sonuç+sebep dizilimindedir.

Sebebi anlatan tüm bu göstergelerin dışında sebebi buldurmaya yönelik göstergeler de vardır. Ne dep, néçük, néçün, néme dep, néme üçün, némige, némişḳa göstergelerinin işlevi sebebi buldurmaktır.

Tek bir anlam çok çeşitli yollarla kendi ifadesini bulur. Yeni Uygur Türkçesinde birçok sebep göstergesi vardır. Bu göstergeler, kimi zaman asıl işlev olarak karşımıza çıkarken kimi zaman asıl işlevin dışında kazandığı yeni bir işlev olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda göstergelerin tarihî dönemdeki bazı işlevlerinin bu lehçede korunmuş olmasına bağlı olarak da Yeni Uygur Türkçesinde sebep göstergelerine rastlanmaktadır.

Kaynakça

Abdulvahit Kaşgarlı, R. (Haz.). (2016). Çağdaş Uygur hikâyelerinden seçmeler. Gazi Kitabevi.

Asim, G. (2014). Ökünüş. Şincan Halk Neşriyatı.

Bang Kaup, W. (1980). Berlindeki Macar Enstitüsünden Türkoloji mektupları (1925-1934) (Çev.: Ş. Tekin). Atatürk Üniversitesi.

Behram, C. (2006a). Amet ve Apet 2. Şincan Halk Neşriyatı.

Behram, C. (2006b). Hékayilerdin tallanma. Şincan Halk Neşriyatı.

Behram, C. (2012). Taġ cudunliri, Şincan Halk Neşriyatı.

Çağatay, S. (1978). Türk lehçeleri üzerine denemeler. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi.

Çopani, M. E. (2007). Semender. Şincan Halk Neşriyatı.

Doğan, A. B. (2019). Eski Türkçe runik yazılı metinlerde sebep bildiren belirteç işlevli bağımlı cümle yapılarının üst cümleye bağlanma yolları. X. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu bildiri kitabı içinde (s. 525-534). Eskişehir Osmangazi Üniversitesi.

Doğan, L. (2016). Uygur Türkçesi grameri. Paradigma Akademi.

Duran, S. (1956). Türkçede cihet ve mekân gösteren ek ve sözler. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten, 4, 1-110.

Düzgün, O. (2020). Türkçe-Arapça/Arapça-Türkçe karşılıklar kılavuzu. Türk Dil Kurumu.

Eckmann, J. (2003a). Çağatay dili hakkında notlar. O. F. Sertkaya (Haz.), Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi üzerine araştırmalar içinde (s. 133-144). Türk Dil Kurumu.

Eckmann, J. (2003b). Çağatayca. O. F. Sertkaya (Haz.), Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi üzerine araştırmalar içinde (s. 74-108). Türk Dil Kurumu.

Eli, A. (2000). Apaḳ Ḫoca 1. Şincan Halk Neşriyatı.

Eraslan, K. (1999). Çıkma hâli (ablativ) ekinin oluşumu. 3. Uluslararası Türk Dil Kurultayı 1996 içinde (s. 381-385). Türk Dil Kurumu.

Eraslan, K. (2012). Eski Uygur Türkçesi grameri. Türk Dil Kurumu.

Ercilasun, A. B. (2000). L, n, r’den sonra niçin t. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten, 48, 191-194.

Ergin, M. (2000). Türk dil bilgisi. Bayrak.

Erkman, F. (1987). Göstergebilime giriş. Alan.

Ezizi, S. (1987). Sutuḳ Buġraḫan. Milletler Neşriyatı.

Harbalioğlu, N. (2022). Nimşehit ve şiirleri. Türk Dil Kurumu.

Huber, E. (2008). Dilbilime giriş. Multilingual.

İmin, T. (2012). Lale. Şincan Yaşlar-Ösmürler Neşriyatı.

İsrail, H. (2010). Halide İsrail eserleri 1-keçmiş. Kaşgar Uygur Neşriyatı.

Kadir, A. (2013). Ḫan koçisi. Şincan Halk Neşriyatı.

Kanar, M. (2016). Büyük Farsça-Türkçe sözlük. Say.

Karahan, L. (1999). Yükleme (accusative) ve ilgi (genitive) hâli ekleri üzerine bazı düşünceler. 3. Uluslararası Türk Dil Kurultayı 1996 içinde (s. 605-611). Türk Dil Kurumu.

Kula, O. B. (2012). Dil felsefesi edebiyat kuramı I. Türkiye İş Bankası.

Kuznetsov, P. İ. (1995). Türkiye Türkçesinin morfoetimolojisine dair. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten, 43, 193-262.

Litip, M. (2000). Ana nesihiti. Şincan Halk Neşriyatı.

Mutçalı, S. (1995). Arapça-Türkçe sözlük. Dağarcık.

Niyaz, Y. (2006). Seskiniş. Milletler Neşriyatı.

Obulkasım, M. (2014). Şérin dorġa. Şincan Yaşlar-Ösmürler Neşriyatı.

Ötkür, A. (1986). İz. Şincan Halk Neşriyatı.

Ötkür, A. (1995). Oyġanġan zémin 1. Şincan Halk Neşriyatı.

Öztürk, R. (2020). Yeni Uygur Türkçesi grameri. Türk Dil Kurumu.

Sabir, Z. (2006), İzdiniş 2-ḳiran çaġlar. Şincan Halk Neşriyatı.

Sabir, Z. (2009). İzdiniş 1. Şincan Halk Neşriyatı.

Sadvakasov, G. S. (1989). Stroy Uygurskogo yazıka. Nauka.

Sev, G. (2007). Tarihî Türk lehçelerinde hâl ekleri. Akçağ.

Stache, W. (1952). Yeter sebep ilkesi (Çev.: N. Uygur). Felseve Arkivi, 3(1), 81-84.

Talip, A. (2009). Keç küzdiki şivirġan. Şincan Yaşlar-Ösmürler Neşriyatı.

Tömür, H. (1993). Hazirḳi zaman Uyġur tili grammatikisi (morfologiye). Milletler Neşriyatı.

Turdi, E. (2005). Hayat şundaḳ. Şincan Yaşlar-Ösmürler Neşriyatı.

Türk Dil Kurumu (t.y.a). Sebep. Güncel Türkçe sözlük içinde. 13 Ekim 2022 tarihinde https://sozluk.gov.tr/ adresinden edinilmiştir.

Türk Dil Kurumu (t.y.b). Bahane. Güncel Türkçe sözlük içinde. 13 Ekim 2022 tarihinde https://sozluk.gov.tr/ adresinden edinilmiştir.

Vardar, B. (2001). Dilbilimin temel kavram ve ilkeleri. Multilingual.

Vardar, B. (2002). Açıklamalı dilbilim terimleri sözlüğü. Multilingual.

Yakub, A. ve Geyurani, G. (1990). Uyġur tiliniñ izahliḳ luġiti a-p. Milletler Neşriyatı.

Yakub, A. ve Geyurani, G. (1992). Uyġur tiliniñ izahliḳ luġiti d-f. Milletler Neşriyatı.

Yakub, A. ve Geyurani, G. (1996). Uyġur tiliniñ izahliḳ luġiti m-ü. Milletler Neşriyatı.

Yakub, A. ve Geyurani, G. (1999). Uyġur tiliniñ izahliḳ luġiti w-y. Milletler Neşriyatı.

Yazıcı Ersoy, H. (2007). Yeni Uygur Türkçesi. A. B. Ercilasun (Ed.), Türk lehçeleri grameri içinde (s. 355-428). Akçağ.

Yunus, T. (1996). Melike Amannisa Ḫanim. Şincan Halk Neşriyatı.

Etik Komite Onayı

Araştırmada etik kurul iznine gerek yoktur.

Çıkar Çatışması

Yazar, çıkar çatışması olmadığını beyan eder.

Finansman

Araştırma için herhangi bir mali destek alınmadı.

Kaynaklar

  1. W. Bang (1980) Köktürkçe ve Eski Uygur Türkçesinde -DA ekinin hem bulunma hem ayrılma bildirdiğini, lakin bu iki ekin aynı ya da ayrı ek olup olmadığı, ses değişmeleri ile En Eski Türkçe devrinde aynı şekli alıp almadığı hususunda kesin bir hükme varılamadığını belirtir (s. 29). Kuznetsov (1995), Psyançin’in -t (belirlilik gövdesi eki)+a (bulunma hâli eki), Sinor ve Kononov’un -t/-d (bulunma hâli)+-a/-e (yönelme hâli) ekleri biçimindeki teorisine karşı çıkarak ekin kökenini takıl- fiilinde aramaktadır (s. 196). Kuznetsov’a (1995) göre, Eski Türkçedeki tak- fiiline eklenen edilgenlik ekinin gelmesinden oluşan takıl- fiili, hece yitimi neticesinde takıl&gt;ta biçimine dönüşmüştür (s. 236-237).
  2. Köktürkçede ünsüz uyumuna uymayan -DA eki l, n, r seslerinden sonra t’li, diğer seslerden sonra d’li biçimde kullanılmaktadır (Ercilasun, 2000, s. 193). Eski Uygur Türkçesinde -DA eki ünsüz uyumuna bağlı değildir. Köktürkçedeki l, n, r ünsüzlerinden sonra t’li şekillerin gelmesi sistemli bir şekilde olmasa da Eski Uygur Türkçesinde devam etmekte, teklik 1. şahıs iyelik ekinden ve bazı zamirlerden sonra ek, Köktürkçeden farklı olarak t’li şekilde gelmektedir. Karahanlı Türkçesinde, Köktürkçe ve Eski Uygur Türkçesine özgü ünsüz benzeşmesi kısmen Karahanlı Türkçesinde de görülmekle birlikte -DA ekinde ünsüz uyumunun tam olduğu söylenebilir (Sev, 2007, s. 334-339). Eski Anadolu Türkçesinde ve Osmanlıcada uzun süre ekin d’li şekilleri var olmuş, t’li şekiller ünsüz uyumuna bağlı olarak ancak son zamanlarda ortaya çıkmıştır (Ergin, 2000, s. 235). Harezm Türkçesinde d’li şekillerin yanında t’li şekiller de kullanılmaktadır, ancak ünsüz benzeşmesi tam olarak yoktur. Kıpçak Türkçesi ve Çağatay Türkçesinde çoğunlukla d’li şekiller olmakla birlikte t’li şekiller de mevcuttur, ünsüz benzeşmesi -DA ekinde tam olarak görülmez (Sev, 2007, s. 336-342).
  3. Kuznetsov (1995), -DIn ekinin kökeninin yan- fiili, yan-ı ya da yan-ın şeklindeki zarffiiliyle ilgili olabileceğini düşünmektedir (s. 237-239). Araştırmacıya göre y&gt;d sürecinden sonra ortaya çıkan -danın eki basitleşerek -dan(ın)=-dan ya da -d(an)ın&gt;-dın şeklini alabilir. Eraslan (1999), -DIn ekinin Bang’ın taş adın&gt;taşadın&gt;taşdın örneğinde olduğu gibi adın kelimesinden türemiş olduğunu, Gabain’in t (yer bildiren kelime teşkil eki)+ın (vasıta hâli eki), Ramstedt’in -tı (Tunguzca -di vasıta hâli eki)+n (vasıta hâli eki), Sinor’un -tı (zarf eki)+n (vasıta hâli eki) şeklinde birleşmesinden oluştuğu görüşünü belirttikten sonra -DIn ekinin, n ağzında (Mani sahasında) -DAn çıkma hâli eki, yer ve yön bildiren isimden isim yapma eki -DIn eki ile -DA bulunma hâli ekinin karışmasından meydana geldiğini ifade etmekte ve bunun sebebini her iki ekin temel fonksiyonlarının yer bildirmesine bağlamaktadır (s. 381-383).
  4. Köktürkçede kan-dan “nereden”, kan-tın “nereden” gibi nadir örneklerde görülen bu ek, Eski Uygur Türkçesi metinlerinde ağırlıklı olarak yerini almıştır. Eski Uygur Türkçesinde ayrılma için başlangıçta -DA eki ve -DIn eki birlikte kullanılırken XI. yüzyıldan sonra -DIn ekinin daha yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir (Duran, 1956, s. 48-50). Köktürk metinlerinde hem bulunma hem de ayrılma ifade eden -DA ekinin ayrılma fonksiyonunu bir süre sonra -Din ekiyle paylaşması, zamanla -DA ekinin fonksiyonlarını daraltmış, -DIn ekine işleklik kazandırmıştır. Böyle bir ilişki iki ek arasında bir dönem var olan ve daha sonraki dönemlerde de kendisini hissettiren bir fonksiyon yakınlığı sebebiyledir (Karahan, 1999, s. 605).
  5. KA, -GA ekinin -karu/-ġaru ekinin bir çeşidi sayılabileceğini belirten Şçerbak’a göre ek, -garu&gt;-ġar&gt;-ġa&gt;-a biçiminden meydana gelmiştir. Bu ekin kökenini kara- fiiline dayandıran Karimov’a göre ek kara&gt;kara-u&gt;kara-yu&gt;kariyu&gt;kariu&gt;karu&gt;kar (ġar, gar)&gt; -kA, -gA biçiminde bir gelişim göstermiştir. Kuznetsov, Şçerbak ve Karimov’un bu görüşlerine karşı çıkarak ekin kör- fiiline dayandığı görüşünü benimser. Sonraki süreç iki yolla gelişir. 1. Bildirme kipinde: -ev körü keter&gt;ev körü…&gt;ev-kerü keter “eve gider”; 2. Emir kipinde: ev kör ket&gt;ev-kör…&gt;ev-ker…&gt;ev-ke(r)…&gt;ev-ke kit “eve git” (Kuznetsov, 1995, s. 233-236).
  6. Saadet Çağatay (1978), Doğu Türkçesindeki -mAy ekinin -mA olumsuzluk eki ile d&gt;y fiilden isim yapma ekinin birleşmesinden oluştuğunu düşünmektedir (s. 251). János Eckmann’a (2003a) göre Çağatay Türkçesinde eski -mAdIn zarf-fiil ekinin yerine -mAy ve -mAyIn ekleri geçmiştir (s. 143). Bu dönemdeki olumsuz zarf-fiil eki -mAyIn’dır ve bu ek -mAy olarak kısalmıştır (Eckmann, 2003b, s. 100). Kemal Eraslan (2012), ekin d/t’li şekilleriyle y’li şekillerinin ayrı yapılardan geliştiğini dile getirir (s. 414-415). -mAy ekinin, -mAyI ekinin kısalmış şekli olduğunu belirten Kemal Eraslan (2012), Çağatay’ın -d/-y fiilden isim yapma ekiyle ilgili görüşünün şüpheli olduğunu, çünkü d&gt;y değişiminin Eski Türkçeden sonra gerçekleştiğini ifade etmektedir (s. 414-415).
  7. (X)p eki, tarihî dönemde de sebep işleviyle kullanılmıştır (Doğan, 2019, s. 527).