Orhan KILIÇARSLAN

Düzce Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

Anahtar Kelimeler: Ahmed Fakîh, Çarh-nâme, Câmiʻüʼn-nezâʼir, Eğridirli Hacı Kemâl, mecmua.

Anadolu Türk yazınının başlangıç dönemine ait isimler ve bu isimlerin eserleri, Türkçenin tarihî-edebî çizgisini göstermesi bakımından önemlidir. Bu isimlerden biri de Ahmed Fakîh’tir. Anadolu sahasında Türkçe yazılmış ilk telif eser konusunda adı ön sıralarda anılan Ahmed Fakîh’in kimliğine ve yaşadığı döneme ilişkin araştırmalar, Çarh-nâme üzerine ilk çalışmayı gerçekleştiren Fuad Köprülü’den[1] itibaren yeni bilgiler ve belgeler ışığında devam edegelmiştir.[2]

Fuad Köprülü’nün Sultân Veled, Yûnus Emre, Şeyyâd Hamza, Hoca Dehhânî ve Şeyyâd Îsâ ile birlikte 13. yüzyıl şairlerinden biri olarak saydığı Ahmed Fakîh’in isim benzerlikleri ve diğer bazı kronolojik tutarsızlıklar neticesinde bu yüzyıla tarihlendirilemeyeceği ortaya konulmuştur. Bu konu hakkında Semih Tezcan, Ahmed Fakîh’in 13. yüzyıl şairi olarak konumlandırılamayacağına ilişkin düşüncesini Köprülü’nün kanıtlarını inandırıcı bulmayarak şöyle izah eder;

Ahmed Fakîh’e ilişkin olarak; Ad benzerliği (13. yy.da yaşamış Mevlânâ Celâlü’d-dîn-i Rûmî’nin çağdaşı bir dervişin ve Çarḫ-nâme yazarı’nın benzer adlar [Faḳîh Aḥmed, Aḥmed Faḳîh] taşımaları). ... Köprülü’nün iddiaları sağlam dayanaklardan ve kanıtlardan yoksun olmasına karşılık son zamanlara kadar hemen hemen bütün araştırmacılar tarafından kabul edilmiş, tekrarlanmış ve bu iddialara dayanılarak yeni görüşler ileri sürülmüştür (Tezcan, 1994, s. 83).[3]

Tezcan’ın değerlendirmesine göre “Yûsuf u Züleyḫâ yazarı ?Sula Fakîh, Muḥammed Ḥanefî Cengi yazarı Derviş Faḳîh, Kitâb evṣâf el mesâcidi’ş-şerîfe yazarı Aḥmed Faḳîh, Çarḫ-nâme yazarı Aḥmed Faḳîh aynı kişi olabilir” (Tezcan, 1994, s. 87). Tezcan bu değerlendirmesini dönemin dil özellikleri, eserde yer alan tarihî olay(lar) ve karşılaştırmalar üzerine temellendirmiştir.

13. yüzyıl şairlerinden gösterilen bir diğer isim olan Şeyyâd Hamza’nın elli beyitlik bir manzumesinden hareketle 13. yüzyıla tarihlendirilemeyeceği, Metin Akar’ın çalışmalarıyla ortaya konulmuştur. Akar, Şeyyâd Hamza’nın bu manzumesinin iki beytinde geçen “veba” ile ilgili ifadelerden hareketle şairin yaşadığı dönemi tespit etmiştir. Bu beyitlerden birinde doğrudan bir tarih ifadesi (749/1348) geçmektedir.[4] Akar, ortaya koyduğu deliller ışığında Şeyyâd Hamza’nın yaşadığı devre ilişkin şu değerlendirmeyi yapar; “Şeyyad Hamza 1348 yılında henüz hayattadır. Şiir yazmaktadır. Bu güne kadar zannedildiği gibi o, XIII’üncü asrın değil, XIV’üncü asrın ilk yarısında yaşamış olmalıdır diyoruz. Kızının mezar taşı ve bilhassa yazımızda sunduğumuz şiiri düşüncemizin doğruluğunun kuvvetli bir delilidir” (Akar, 1986, s. 9). Şeyyâd Hamza’nın manzumesindeki bilgilerin şairin dönemine ait çıkarımlarda bulunulmasına verdiği katkı, Semih Tezcan tarafından Çarh-nâme için de uygulanmıştır. Tezcan, gösterdiği diğer kanıtlar ve yukarıda bahsedilen bilginin Çarh-nâme’deki yansımalarını şu şekilde sonuçlandırmıştır;

Yukarıdaki bilgilerin ve özellikle Akar’ın önemli keşfinin ışığı altında çarḫ-nâme’yi bir kez daha gözden geçirince bugüne kadar dikkatlerden kaçmış bir noktayı belirleyebildim. Dünyanın vefasızlığını anlatan ve ölüm temasını işleyen bu manzumede şu beyit bulunmaktadır:

gözüŋile nėce gördüŋ ė uslu * ki maʻṣûmlar ḳırılmışdur vebâdan

(Çarḫ-nâme 50)

Okuyucuya ‘Masumların vebadan öldüğünü birçok kez kendi gözlerinle gördün ey akıl sahibi’ diyen yazarın, kendisinin de aynı salgın sırasında yaşamış olduğunu kabul etmek herhalde yanlış olmayacaktır. 13. yy.da veya 14. yy. başında bilinen başka bir veba salgını olmadığına göre bu da 1346-1353 arasında yayılan ‘Kara Veba’ olmalıdır. Dolayısıyla bu beyit, çarḫ-nâme’nin de en erken 1350’lerde veya daha sonra yazılmış olması gerektiğini gösteren bir kanıttır. Böylece Köprülü’nün bu noktadaki tahmininin de yanlışlığı ortaya çıkmış oluyor (Tezcan, 1994, s. 86-87).

Akar ve Tezcan’ın 13. yüzyıla tarihlendirilen şairler ile ilgili yukarıda bahsedilen değerlendirmeleri, genel ve etkisi belirli bir zaman aralığında devam edebilecek bir vaka karşısında daha sınırlı bir süreyi kapsayan olay(lar) olması bakımından tarihlendirmenin doğruluğuna çok daha fazla katkı sağlamaktadır.

Ahmed Fakîh ismi üzerinden yapılan değerlendirmelerden bir diğeri Osman Fikri Sertkaya’nın İslam Ansiklopedisi (TDV) için hazırladığı “Ahmed Fakih” maddesidir. Bu maddede Sertkaya, “Ahmed Fakih” isim(ler)i üzerinden bir tasnif yapmıştır. Bu tasnif, Ahmed Fakîh ismindeki müelliflerin tarih sıralamasına göredir. Sertkaya’nın bu yazısında Çarh-nâme adlı kasidenin hangi Ahmed Fakîh’e ait olduğundan bahsedilmemiş, “Ahmed Fakih Adı Altında Toplanan Eserler” başlığı ile genel bir değerlendirme yapılmıştır. Bu çalışmada Kitâbu evsâfi mesâcidi’ş-şerîfe sahibi Ahmed Fakîh ayrı bir sınıflandırma içinde ele alınmıştır. Sertkaya, Kitâbu evsâfi mesâcidi’ş-şerîfe sahibi Ahmed Fakîh’in hangi dönemde yaşadığına ilişkin olarak “XIV. yüzyılın ikinci yarısında, hatta XV. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olabileceğine hükmedilebilir” (Sertkaya, 1989, s. 66) değerlendirmesinde bulunmuştur. Ahmed Fakîh(ler) in hangi yüzyılda yaşadıklarına ilişkin Köprülü’nün değerlendirmeleri, kendisinden sonra bu isim üzerindeki araştırmalar ile güncellenerek bu konuda belirli bir hükmün verilemeyeceği veya daha geç bir tarihlendirmenin söz konusu edilmesi gerektiği noktasında birleşir. Tezcan ve Sertkaya’nın araştırma ve değerlendirmeleri tek bir Ahmed Fakîh’in olmadığı yönündedir. Buna mukabil, Tezcan’ın Türk edebiyatının ilk ürünlerinin verilmeye başlandığı 13 ve 14. yüzyıllardaki müellif/şair ve bunların eserleri üzerine hem eserlerden hem de dönemin şartlarından hareketle ortaya koyduğu tespitler, karışıklığı bütünüyle ortadan kaldırmasa da belli bir birikim ve yaklaşım tarzı sunması bakımından önemlidir. Çarh-nâme yazarının hangi Ahmed Fakîh olduğu veya Kitâbu evsâfi mesâcidi’ş-şerîfe yazarı ile aynı kişi olup olmadığı meselesi bir tarafta tutulursa bu iki eserin de Ahmed Fakîh isim(ler)i etrafında toplandığı söylenebilir.[5] Bugün için bir hac seyahati esnasında kutsal mekânların tavsif edildiği Kitâbu Evsâfi Mesâcidi’ş-Şerîfe adlı eser yanında Çarh-nâme adlı kasidenin de Ahmed Fakîh’e aidiyeti konusunda bir kabul söz konusudur. Yenilenen bilgi ve belgelerle bu eserlerin Türk edebiyatının 14-15. yüzyıllarına tarihlendirilmesi gerekliliği ortaya konulmuştur.

Ahmed Fakîh’in Eserleri

Ahmed Fakîh adı etrafında toplanmış Kitâbu Evsâfi Mesâcidi’ş-Şerîfe, Çarh-nâme adlı eserler yanında şairin Fakîh, Miskîn Fakîh mahlaslarını kullandığı şiirleri de bulunmaktadır (Mazıoğlu, 1974, s. 13; Pala, 2004, s. 130- 131).

Kitâbu Evsâfi Mesâcidi’ş-Şerîfe

Ahmed Fakîh’e ait olduğu kabul edilen ve 100 beyitten oluşan Çarh-nâme kasidesinden daha hacimli bir eser olan Kitâbu Evsâfi Mesâcidi’ş-Şerîfe, muhteva özelinde Mekke, Medine, Şam ve Kudüs şehirleri ile bu şehirlerde bulunan mescitlerin detaylı sayılabilecek ölçüde anlatıldığı 339 beyitlik bir mesnevidir. Mesnevi, Çarh-nâme’de de kullanılan “mefâʿîlün mefâʿîlün feʿûlün” vezni ile yazılmıştır. Mesnevinin ilk 21 beyti mukaddime mahiyetinde Hz. Peygamber ve dört halifenin anıldığı ve eserin yazılış sebebinin anlatıldığı kısımdır. Bu kısmı müteakip “fî zikri vasfi mescidi’l-Medîneti ve mâ fîhâ min ziyârâti” başlığı ile Medine; “fî zikri vasfi Mekke şerrefehu’llâhu teʿâlâ” başlığı altında Mekke; “fî zikri vasfi mescidi’l-Kudsi’ş-şerîf ve mâ fîhâ” başlığı ile Kudüs; “fî zikri vasfi’ş-Şâmi’l-mübârek” başlığıyla Şam şehri ve bu şehirler içinde bulunan önemli kutsal mekânların çeşitli özellikleri anlatılmıştır. Mesnevinin 169-188 beyitleri “fasl fî münâcâti’r-Rahmân subhâ (nehû)” başlığı altında münacat kısmını kapsamaktadır. Kudüs mescitlerinin tavsifi “fasl fî medhi ʿadesi’l-Halîl ʿaleyhi’s-selâm” başlığı altında Hz. İbrahim övgüsünün yapıldığı bölüm ile devam etmektedir. Mesnevinin son kısmında ikisi “medh-i Kuds”, biri ise “medh-i Kuds-i Mübârek” başlıklarını taşıyan üç manzume ile başlığı bulunmayan başka bir manzume bulunmaktadır. Mesnevinin sonuna eklenen bu dört manzume mesnevide kullanılan vezinden farklı olarak ve üçü gazel/kaside biri ise kıta kafiyesi ile yazılmış manzumelerdir. Bu kısımdaki dört manzumenin toplam beyit sayısı 50 beyit ve 1 mısradır (Mazıoğlu, 1974, s. 13).

Ahmed Fakîh’in hac yolculuğunun bir mahsulü olan eser, hacca gideceklere bir kolaylık sağlamak niyetiyle yazılmıştır. Bir bilgilendirme metni olarak değerlendirilebilecek eser, Türk edebiyatının ilk hac seyahatnamelerinden sayılmaktadır.

Çarh-nâme

Câmiʿü’n-nezâʾir, Türk edebiyatının erken dönemlerindeki şairler ve bu şairlerin şiirlerinin derlendiği bir mecmua olması açısından önemli bir eserdir. Mecmuada Ahmed Fakîh’in Çarh-nâme’si yanında Yûnus Emre, Şeyyâd Hamza, Dehhânî, Gülşehrî, Âşık Paşa, Elvân Çelebi gibi ilk dönem şairlerinin şiirleri de bulunmaktadır. Câmiʿüʼn-nezâʾir’in Türk edebiyatı tarihi açısından önemine ilişkin Halid Bayrı 1927 yılındaki bir neşrinde şu değerlendirmeyi yapmaktadır;

Bir devir edebiyatını üzerinde hatve hatve takip ettiğimiz ‘Câmiʿüʼn-nezâʾir’ bizi yedinci ve sekizinci asırlardaki Türk edebiyatı hakkında tahminden fazla tenvir etmektedir. Yunus Emre’den hatta ondan daha evvel yetişen Türk şairlerinden başlayarak edebiyatımızın inkişaf ve tekâmül zamanlarına kadar yazılmış birçok manzumelere bu kitapta birer birer tesadüf ediyoruz (Bayrı, 1927, s. 1432).

Köprülü ise Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri adlı eserinde Hacı Kemâl’in bu eserini kendisinden önceki örneği olan Mecmûʿatüʼn-nezâʾir ile kıyaslayarak eser hakkında sitayişkâr ifadeler kullanmıştır; “Ömer bin Mezîd’in kitabından sonra Anadolu edebiyatının en eski ve -hacmi itibariyle ondan sekiz kere büyük- muazzam bir hazinesi olan bu eserin...” (Köprülüzâde Mehmed Fuad, 1928, s. 61).

Ahmed Fakîh’in Çarh-nâme adlı kasidesinin yegâne nüshası, Eğridirli Hacı Kemâl’in Câmiʿü’n-nezâʾir adlı nazire mecmuasının Bayezid Devlet Kütüphanesi 5782 numarada kayıtlı nüshası içinde 289a-290b (264a-265b)[6] varakları arasında bulunmaktadır. Bu nazire mecmuasının Bayezid nüshasına göre daha eksik bir nüshası, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi İsmail Saib 804-805 numarada iki cilt olarak kayıtlıdır. Bayezid nüshası ile -bir şiir dışında- aynı şiirlerin yer aldığı AÜ nüshasında Çarh-nâme’nin başka bir nüshası kayıtlı değildir. AÜ nüshası, Bayezid nüshasının 228a-228b varaklarında bulunan Şeyyâd Hamza’ya ait bir şiir ile son bulmaktadır. Dolayısıyla Bayezid nüshasının 264a-265b numaralı varaklarında bulunan Çarh-nâme’nin metnine gelmeden nüsha yarım bırakılmış veya eksilmiştir.

Fuad Köprülü bir yazısında, Ahmed Fakîh’in Çarh-nâme adlı kasidesinin 82 beyitten meydana geldiğini ifade etmiştir. (Köprülüzâde Mehmed Fuad, 1926, s. 149). Çarh-nâme’nin eksikliğine ilişkin bir değerlendirmenin de bulunduğu bu yazısında Köprülü; “Câmiu’n-Nezâir’in 289-290’ıncı varaklarında Çerhnâme-i Ahmed Fakih der bî-vefâî rûzgâr unvanı altında 82 beyitten mürekkep bir manzume mevcuttur ki bunun noksan olduğunu yazı manzumenin sonunu muhtevî varakın nasılsa düştüğü, onu takip eden 291 numaralı varakın başında Halîlî’nin bir gazelinin sadece maktaına tesadüf edilmesiyle anlaşılıyor” (Köprülüzâde Mehmed Fuad, 1926, s. 149) tespitlerine yer verir. Bu değerlendirmesinin devamında, “Câmiu’n-Nezâir’in sonunda mevcut bir cetvele nazaran Ahmed Fakih’in yüz beyitlik bir eseri mevcut olmak iktiza ediyor ki buna nazaran manzumenin sonundan on sekiz beyitlik bir parçanın aradaki varakla beraber zayi olduğu tebeyyün etmektedir” (Köprülüzâde Mehmed Fuad, 1926, s. 149) diyerek eserin 18 beytinin eksik olduğunu söylemektedir. Çarh-nâme’nin beyit sayısına ilişkin başka bir değerlendirmeyi Ahmed Fakîh’in Kitâbu Evsâfi Mesâcidi’ş-Şerîfe adlı eserini yayınlayan Hasibe Mazıoğlu’nun bu eserin giriş kısmında verdiği bilgilerde görüyoruz. Mazıoğlu, Çarh-nâme hakkında verdiği bilgilerde kasidenin 88 beyit olduğunu söylemektedir; “Câmiʿuʼn-nezâʾir’in 289-291. yaprakları arasında bulunan bu manzume 88 beyittir” (Mazıoğlu, 1974, s. 11). Çarh-nâme üzerine bir inceleme gerçekleştiren Mecdut Mansuroğlu, kasidenin Köprülü’nün belirttiği gibi 82 beyit değil 83 beyit olduğunu ifade etmiştir; “Ahmed Fakih’in bilinen tek eseri Eğirdirli Hacı Kemal’in Câmi‘ü’n-nezâ’ir’indeki Köprülü’ye göre 82, aslında 83 beyitlik Çarhnâme-i Ahmed Fakîh der bivefâî-i rûzgâr başlıklı kaside şeklinde manzumesidir” (Mansuroğlu, 1956, s. 2). Mansuroğlu’nun belirttiği gibi Câmiʿü’n-nezâʾir’in bazı varakları eksik Bayezid nüshasında Çarh-nâme’nin 83 beyti bulunmaktadır.[7] Köprülü’nün değerlendirmesine de temel teşkil eden Câmiʿü’n-nezâʾir’in sonundaki fihrist kısmında Ahmed Fakîh[8] ismi altında 100 sayısı yazılıdır. Bu fihristte şairlerin ismi/mahlası yazıldıktan sonra altlarında şiir/beyit sayıları verilmiştir. Mecmuada başka şiiri bulunmayan Ahmed Fakîh’in bu kasidesi 100 beyitten oluşmaktadır. Mecmuanın akışı içinde 83. beyitten sonra bir kopukluk meydana gelmiş ve Çarh-nâme’nin son 17 beyti bu kopan kısımda kalmıştır. Eserin elde bulunan metninin son beyitlerinde nasihatlere yer verilirken bir kopukluğun olduğu hissedilmektedir. Câmiʿü’n-nezâʾir’de bulunan 83 beyit içinde mahlasın bulunmaması, mahlasın devam eden beyitlerde kaldığını göstermektedir. Aynı tespiti Mazıoğlu, “Sadece manzumenin başlığında yazılı olan Şairin adı da kopmuş olan bu son beyitlerde yazılı olmalıdır” (Mazıoğlu, 1974, s. 11) cümleleriyle ifade etmektedir. Bir süre önce Edirne Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi 22 Sel 2309 numarada Mecmua Feraid (ME) adıyla kayıtlı bir şiir mecmuası içinde düzensiz bir biçimde bir araya getirildiği tespit edilen varaklar ile Câmiʿü’n-nezâʾir’in Bayezid nüshası arasında bazı ortaklıkların olduğu görülmüş ve karşılaştırmalar neticesinde bu düzensiz varakların Câmiʿü’n-nezâʾir’in bu nüshasından kopan varaklar olduğu belirlenmiştir. Mecmuaya belli bir sıra gözetilmeden ve karışık olarak ilave edildiği anlaşılan bu varaklar, Câmiʿü’n-nezâʾir’in mukaddimesinde verilen genel hacmi birkaç varak ile aşan ölçektedir. Tespit edilen mecmuanın 143a yüzünde bulunan ve baştan eksik olan 17 beyitlik manzume, Ahmed Fakîh’in 83 beyti Câmiʿü’n-nezâʾir’in 264a-265b varakları arasında bulunan Çarh-nâme adlı kasidesinin devamıdır. Bu kısımda bulunan 17 beytin baştan 11. beytinde -genel metinde 94. beyte denk gelen beyit- şairin mahlası şu şekilde geçmektedir.

94. Bu ʿibret saña kâr itdise Aḥmed

Günâhdan tevbe eyle oḳı Kurʾân (Kılıçarslan, 2022, s. 220)

Şiir mecmuası içinde tespit edilen bu 17 beyitlik kısmın bulunduğu varakta Çarh-nâme’nin 83. beyti ile biten bir önceki varağın derkenarında kayıtlı manzumenin de aynı şekilde devam ettiği görülmektedir. Bayezid nüshasının 264a yüzünde Çarh-nâme ile birlikte ve onunla aynı vezin ve kafiyede başlıksız bir başka manzume daha bulunmaktadır. Çarh-nâme’deki eksikliğe benzer şekilde bu manzumenin sonu da Bayezid nüshasında yoktur. Bu manzume de şiir mecmuasında Çarh-nâme’nin eksik 17 beytini tespit ettiğimiz varağın derkenarında devam etmektedir. Manzume, mecmuada bulunan 18. beyitten -Bayezid nüshasındaki beyitler de dikkate alındığında 105. beyit- hareketle Saʿdî mahlaslı bir şaire aittir.[9] Bayezid nüshası ile mecmuada tespit ettiğimiz kısmın birbirinin devamı olduğunu gösteren bir diğer durum, Köprülü’nün de bahsettiği şekliyle Bayezid nüshasında Çarh-nâme’nin 83. beytinden sonra gelen yüzde Halîlî’ye ait bir şiirin yalnızca maktasının bulunmasıdır. Derkenardaki şiirin tamamlanmasına benzer şekilde Halîlî’nin şiiri de mecmuada bulunan bir gazel ile bütünlenmektedir. Şiir mecmuasının 151b yüzündeki 6 beyit ile Bayezid nüshasındaki makta beyti vezin, kafiye ve redif açısından aynı şiirin iki parçasıdır.[10]

Mecmuada bulunan 17 beyitlik eksik kısım, Çarh-nâme’nin daha önceki beyitleri ile muhteva ve üslup açısından paralel bir şekilde devam etmektedir. Çarh-nâme üzerine bir inceleme yapan Mansuroğlu’na göre şair bu eserinde sanat bakımından iptidai özellikler göstermektedir; “Tasavvuf cereyanlarının Anadolu’da büyük bir kuvvetle yayıldığı sırada yetişmesi sebebi ile şairliğini halkı yetiştirmek yolunda kullanarak sanat kaygısından uzak basit nasihatnameler yazdığı kabul edilebilir. Kendisi tabiî Fars edebiyatını biliyordu. Ancak bir yandan halka hitap etmek ihtiyacı, öte yandan Türkçenin Fars örneklerine göre henüz gerektiği gibi işlenmemiş olması Çarhnâme’yi sanat bakımından iptidaî kılmıştır” (Mansuroğlu, 1956, s. 1). Mansuroğlu’nun bu değerlendirmesi, eserin 83 beyitlik kısmı üzerinden yapılsa da devam eden 17 beyitlik kısım için de benzer bir değerlendirme uygun düşmektedir.[11] Eserin konusu hakkında Mansuroğlu Köprülü’den naklen şunları söylemektedir; “Köprülü bu manzumenin ... konusu bakımından Moğol istilâsı zamanına yakıştığını söyler: Dünyanın faniliğinden, dünya zevklerine kapılmamak gerektiğinden, ölümü hatırlatarak bu dünyada ahiret için hazırlanmak lüzumundan bahisle bunun ancak ibadet, tevazu gibi dinî-ahlâkî işlerle sağlanabileceğini öğüt veren dinî-sofiyane bir eserdir” (Mansuroğlu, 1956, s. 2).[12] Ahmed Fakîh, kasidesinin devam eden 17 beytinde de önceki beyitlerde bahsettiği “dünyanın faniliği, felekten şikâyet” gibi konulara devam etmektedir. Mahlas beytinden sonra duaya geçen şair iman yolundan ayrılmamayı, kabrinin aydınlık olmasını istemektedir. Cennete erişip Hz. Peygambere komşu olmayı arzulayan şair, kasidenin son beytinde günahlarının affedilmesi temennisi ile manzumesini bitirmektedir.

97. Îmân virdüñ anı bizden ayırma
Kerîm sensin Raḥîm sensin i Yezdân

98. Sinümüz içini sen aydıñ eyle
Melâyikler viribi[13] anda mihmân

99. Resûle ḳonşı ḳılġıl cennet içre
Bize erzânî eyle bâġ u bostân

100. Ḳamu müʾminler ile raḥmet eyle
Günâhumuzı ʿafv eyle i Ġufrân (Kılıçarslan, 2022, s. 220)

Yer yer vezin hatalarının bulunduğu eserin nazım tekniği açısından kusurlu oluşunu Mansuroğlu; “Manzume aruzun hezec bahrinin mefâ‘îlün mefâ‘îlün fa‘ûlün vezni ile yazılmış olup bugünkü anlayışımıza göre nazım tekniği bakımından kusurlu sayılabilir” (Mansuroğlu, 1956, s. 2) cümleleriyle değerlendirmiştir. Eserde Arapça ve Farsça kelimelerin sıklığına da dikkat çeken Mansuroğlu bunların, eserin konusu özelindeki tabirlerde ve daha ziyade kafiye oluşturmak için kullanıldığını söyler; “Eserde Arapça ve Farsça sözler epeydir. Bunlar birinci derecede konu ile ilgili tabirler olmakla birlikte, bir bakıma daha çok göze çarpanları kafiyelerdekilerdir” (Mansuroğlu, 1956, s. 2). Mürdef kafiyenin kullanıldığı manzumede zaman zaman Türkçe kelimelere ve eklere de başvurulduğu görülmektedir.

Sonuç

Türk edebiyatının Anadolu sahasındaki ilk metinlerinden olduğu düşünülen Çarh-nâme, manzumenin tek nüshasının başlığında da belirtildiği gibi Ahmed Fakîh’e aittir. Çarh-nâme’nin şairi olarak gösterilen Ahmed Fakîh’in ne zaman yaşadığına ilişkin tespitler, bu eser üzerine ilk incelemeyi gerçekleştiren Fuad Köprülü’den itibaren süregelmiştir. Manzumenin Ahmed Fakîh ismine aidiyetinde herhangi bir belirsizlik bulunmazken şairinin dönemine ilişkin farklı değerlendirmeler, Türkçenin Anadolu sahasındaki ilk örneklerinin tayini açısından da önemlidir. Son araştırmalar ile hem Ahmed Fakîh(ler) hem de 13. yüzyılda yaşadığı sanılan diğer şairler üzerine Köprülü’nün ortaya koyduğu tarihlendirmelerde güncellemeler yapılmıştır. Bu son araştırmalarda Köprülü’nün tespitini dayandırdığı kaynaklardan hareketle 13. yüzyıla konumlandırdığı Çarh-nâme sahibi Ahmed Fakîh’in 14. yüzyıl ortalarına kadar yaşamış, aynı isimde bir başka Ahmed Fakîh olduğuna ilişkin ikna edici değerlendirmeler ortaya konmuştur.

Ahmed Fakîh’e ait Çarh-nâme kasidesinin yegâne nüshasını barındıran Câmiʻüʼn-nezâʼir’in Bayezid nüshasında bu manzumenin 83 beyti kayıtlıdır. Bayezid nüshasına göre oldukça eksik; ancak şiir sıralaması olarak bu nüsha ile tutarlılık gösteren AÜ nüshasında Çarh-nâme’nin olduğu kısma gelmeden eser yarım kalmıştır. Çarh-nâme’nin, Bayezid nüshasının sonunda verilen fihriste nazaran 100 beyit olduğu görülmektedir. Câmiʻüʼn-nezâʼir’in eksikliğine ilişkin değerlendirmeler de Ahmed Fakîh’e ait bu kasidenin eksikliği üzerinden somutlaştırılmıştır. Yakın zaman önce Mecmua Feraid adıyla kayıtlı bir mecmuaya sıralı/sırasız bir biçimde eklenen varakların Câmiʻüʼn-nezâʼir’in Bayezid nüshasındaki eksik varaklar olduğu tespit edilmiştir. Bu eksik kısımlarda Çarh-nâme’nin de eksik beyitlerinin bulunması, Câmiʻüʼn-nezâʼir’i yeniden bütünleyen en önemli göstergelerden birisidir.

Mecmuada tespit edilen kısımda Ahmed Fakîh’in Çarh-nâme’sine ait olan 17 beyit içinde şairin mahlası da geçmektedir. Bu 17 beyit ile önceki 83 beyit arasında üslup ve konu birliği yanında manzumenin şekil unsurları da uygunluk arz etmektedir. Çarh-nâme metnini bütünleyen bu kısmın derkenarlarında da Çarh-nâme ile aynı vezin ve kafiyede başlıksız bir başka manzume daha bulunmaktadır. Çarh-nâme ile hemen hemen aynı ölçekte olan bu manzumenin Saʻdî mahlaslı bir şaire ait olduğu anlaşılmaktadır.

Mecmua içinde tespit edilen kısımların Çarh-nâme’ye aidiyeti noktasında bir başka gösterge de Câmiʻüʼn-nezâʼir’in Bayezid nüshasında kasidenin 83. beytinden sonra diğer yüzde Halîlî’ye ait bir makta beytinin varlığıdır. Câmiʻüʼn-nezâʼir’in tenkitli metninde Halîlî’nin eksik bir başka şiirine eklenen bu makta beytinin de mecmuada tespit ettiğimiz şaire ait başka bir gazelin maktası olduğu tespit edilmiştir. Çarh-nâme özelindeki bu değerlendirmeler mecmua içindeki varakların Câmiʻüʼn-nezâʼir’in Bayezid nüshasının eksik varakları olduğunu doğrulamaktadır. Bu kısımlar dışında mecmuada bulunan diğer varaklarda da pek çok başka metnin birbirini bütünlediği görülmektedir. Mecmuadaki kısımların yazı, ana metin ve derkenar düzeni, şiirlere verilen başlıklar gibi unsurları da Bayezid nüshasının eksik varaklarıyla örtüşmektedir. Bu çalışmada yegâne nüshası Eğridirli Hacı Kemâl’in Câmiʻüʼn-nezâʼir’inde bulunan ve Türk dili ve edebiyatı tarihi açısından önemli bir metin olan Çarh-nâme ve şairi Ahmed Fakîh’e ilişkin değerlendirmeler yapılmış, Çarh-nâme’yi bütünleyen eksik beyitlerle birlikte tam metni sunulmuştur. Ahmed Fakîh’in Çarh-nâme’si yanında tespit edilen diğer manzumelerin de filolojik incelemelerle Türk dili ve edebiyatı tarihine ilişkin yeni değerlendirmelere bir zemin hazırlayacağı muhakkaktır.

Metin

Çarḫ-nâme-i Aḥmed Faḳîh der-bî-vefâî-i rûzgâr

Mefâʿîlün mefâʿîlün feʿûlün

1. Dirîġâ çarḫuñ elinden hezârân
Ki ḳılmışdur muʿaṭṭal bunça kârân

2. İşid imdi bu aḥvâli i ḳardaş
Çün ümmetdür biri birine iḫvân

3. Yavuz ṣanmaya ḳardaş ḳardaşına
Ḥaḳîḳatdür bu sözüm baña inan

4. İşitdüñ ise sözüme ḳulaḳ ṭut
Gidermegil sözümi ḳulaġuñdan

5. Bilür misin niçün geldüñ cihâna
Sini ḳulluġ içün yaratdı Sulṭân

6. Saña niʿmet virüpdür bî-nihâyet
Ḫuṣûṣâ kim ḳılupdur ehl-i îmân

7. Naṣîḥat ṭutarısañ diñle sözüm
Hünerüñ var-ısa gel uşda meydân

8. Saña birkaç ögütler vireyin ben
Ki her birisi dürr ola ya mercân

9. Ögüdüm bu günehden tevbe eyle
Ki îmân ḳaṣdın eyler bil ki şeyṭân

10. Uṣañ olma başuña ʿaḳluñı dir
Yol uzaḳdur ki yoḳdur ḥadd ü pâyân

11. Gözüñ aç ġaflet içre yatma iy dost
Ki göçmege ṭutupdur yüzi kervân

12. Yol erenleri göçüp yola girdi
Dögeyorır âḫir dünbeki servân

13. Nice bir yatasın ġafletde iy yâr
Ecel irmezdin öñdin imdi uyan

14. Naẓar ḳıl ʿâleme ḥâlüñi añla
Yaraġa meşġûl ol sen iy müselmân

15. Eger nâm ister iseñ âḫiretde
Yidürgil Ḥaḳ yolına dünyede nân

16. Olanlar saña yetmez mi naṣîḥat
Niçün uṣṣuñı dirmezsin sen iy cân

17. Bu dünyâya niçün pek yapışursın
Sini andan ḳoparur çarḫ-ı devrân

18. Bu rızḳ içün nice teşvîş çekersin
Uşandı rızḳ yiyü aġzuñda dendân

19. Eger girüp sin içinde yatasın
Beş on arşun bez ile yâhû ʿuryân

20. Ne maġrûrsın cihânuñ leẕẕetine
Niçe bir yüriyesin şâd u ḫandân

21. Ḳażâ yayı ecel oḳların atar
Saña dahı doḳınısar ol oḳdan

22. Ol oḳuñ zaḫmına kimsene döymez
Görür ölmez virür cânını ḳurbân

23. Vefâ umma bu dünyâdan i ḫanum
Anuñla ḳılmaġıl sen ʿahd ü peymân

24. Sini aldar bu dünyâ bî-ḫabersin
Sözüm işit ögüdüm ṭut ṭab aldan

25. Ögüni dir ḳıyâmet bil yaḳındur
Utan kim saña nâẓırdur Yaradan

26. Hevâya uyma geç nefs ârzûsından
Bu nefs atınuñ aġzına ur uyan

27. Bu dünyâ bî-vefâdur bil ḥaḳîḳat
Sini göçürmedin ol sen göç andan

28. Niçe bir ṭurısar bu dünye ḫalḳı
Niçe bir olısar dünyâ âbâdân

29. Yıḳılısar bu göklerle bu yirler
Ḳamusı olısardur küllî vîrân

30. Gün ola kim ḳopa ṭaġlar yirinden
Berâber ola düpdüz ṭaġ u yaban

31. Ḳıyâmet ḳopıcaġız bil ḥaḳîḳat
Kelebek bigi ṭaġıla bu insân

32. Yaradılmış cemîʿi öliserdür
Ḳalısardur hemân ol Ferd ü Raḥmân

33. Yarın anda ḫalâyıḳ cemʿ olısar
Kimi ḳayġuya batmış kimi şâdân

34. Suʾâl eyleyiserler itdügüñden
Ṭutar aʿżâlaruñı anda lerzân

35. Kirâmen kâtibîn durmaz yazarlar
Ne kim itdüñ ḳılurlar anı dîvân

36. Getürüp ṭartalar ḫayruñla şerrüñ
Ḥaḳîḳat bil ḳurılur anda mîzân

37. Eger ḫayruñ aġır gelse zi devlet
Yüzüñ aġ ola hem-çün mâh-ı tâbân

38. Eger şerrüñ aġır gelse i miskîn
Varacaḳ yirüñ olur bil ki nîrân

39. Ṣırâṭa uġrayısardur yoluñ bil
Ḳılıçdan iti dirler ince ḳıldan

40. Yarın andan geçisersin yol oldur
Ṣaḳın imdi i ḳardaş çıḳma yoldan

41. Bizi ḳorḳduġumuzdan ḳurtar iy
Ḥaḳ Bize ayruḳ bititme anda hicrân

42. Cemâlüñ bize göster yarın anda
Be-ḥaḳḳ-ı Muṣṭafâ vü mâh-ı tâbân

43. Gel imdi ol Resûlüñ sünnetin ṭut
Kim anı ṭutsa olur Şâh-ı Merdân

44. Bu dünyâ leẕẕetine maġrûr olma
Bu nefsi beslemegil hem-çü ḥayvân

45. Sini ger bir nefes güldürdi dünyâ
Ṣoñucı biñ kezin ḳıldurdı efġân

46. Bu dünyâ bil ki saña bâḳî ḳalmaz
Eger mülküñ ola Şâm u Ḫorâsân

47. Vefâ umma ki yoḳdur hîç vefâsı
Velîkin işidür her laḥẓa noḳṣân

48. Esirgemez bu ḫalḳı çarḫ-ı ẓâlim
Mecâl virmez sürer âdemi bundan

49. Ne yoḳsulı esirger ne ḫo bayı
Ne aḳ ṣaḳallu pîr ḳor ne ḫo oġlan

50. Gözüñle niçe gördüñ iy uṣullu
Ki maʿṣûmlar ḳırılmışdur vebâdan

51. Selâṭînler zebûn olur ecelden
Ecel irişmedin saña negâhân

52. Gel imdi kendüzüñe dir ögüñi
Ecel irişmedin sana negâhân

53. Ecel câmı şarâbın çün içesin
Düşesin ayru ḳamu dostlaruñdan

54. Yaluñuzca yatasın sin içinde
Ne bilem şâd m’olursın yâ perîşân

55. Di imdi bunda anuñ yaraġın gör
Ki saña yârî ḳıla Ḥayy u Sübḥân

56. ʿİbâdet ḳıl Ḥaḳ içün giçe gündüz
ʿİbâdetdür bilürsin genc-i pinhân

57. Ḳażâ-yı âsumânî çün irişür
Ölüme kimsene olmaz peyandân

58. Gelecek nesne gelür çâre yoḳdur
Gerek sen yaş yirine aġlaġıl ḳan

59. Bu dünyâda belâya ṣabr idegör
Ḥaḳuñ sevdügi ḳurtılmaz belâdan

60. Ölüm bir ḳapudur geçmek gerekdür
Berâber anda sulṭân ile çopân

61. Yaradılmış bu şerbetden ṭadısar
Ulu kiçi durur ol işde yeksân

62. Bu bir işdür kim uġrar ḳamu maḫlûḳ
Bu bir derddür ki yoḳdur aña dermân

63. Bu bir rencdür ki hîç dermân bulınmaz
ʿİlâc bilmediler Buḳraṭ u Loḳmân

64. Ecel ṣayrulıġı çün kim irişse
Tîmâr itmez aña yüz biñ ṭabîbân

65. Nebî zindân dimişdür dünyâ-y-içün
Nite râḥat olısar ehl-i zindân

66. Dirîġâ kim uçısar ḳuş ḳafesden
Dirîġâ kim çüriyiser bu ebdân

67. Dirîġâ yatısaruz sin içinde
Geçiser üstümüzden niçe ezmân

68. Nebî vü hem velî ḳurtılmadı hîç
Ölüm şerbetin içüp virdiler cân

69. Bize ḫod ne ḥisâb anlara nisbet
Ecelden ḳaçmaġa yoḳ durur imkân

70. Çalabum çün ölüme uġraruz biz
Ayurma ṣoñ nefesümüz îmândan

71. N’idelüm çün cihânuñ işi budur
O derde uġradı Dâvud Süleymân

72. Anuñ kim taḫtını yil götürürdi
Ölüme uġradı adı Süleymân

73. Elinde ejdehâ olan ʿaṣâsı
Yed-i beyżâ daḫı Mûsî bin ʿİmrân

74. Ya ḳanı Yaʿḳûb İsmâʿîl ü Dâvud
Daḫı ḥüsn issi ol Yûsuf-ı Kenʿân

75. Ebûbekr ü ʿÖmer ḳanı ʿAlî hem
Ya ḳanı cemʿ iden Kurʾânı ʿOŝmân

76. Ḳamusı datdı bu şerbetden iy yâr
Uş imdi bize degdi nevbet elʾân

77. Muḥammed kim cihânuñ faḫrı-y-ıdı
Bu sünnetler anuñdur âyîn erkân

78. Burâḳ issi Ḥaḳuñ dostı Ḥabîbi
Aña miʿrâc u ʿarş üstiydi seyrân

79. Anuñ içün yaradıldı bu ʿâlem
Anuñ içün düzetdi ins ile cân

80. Anuñ içün yaradıldı bu yirler
Anuñ içün bu gökler oldı sayvan

81. Aña ḳalmayıcaḳ bu dünyâ key bil
Saña ḫod ḳalısar degül yaraḳlan

82. Pes ölüm ḥaḳdur elbette ölürsin
Saña imdi i dervîş kibr ḳandan

83. Tavażżuʿ eyle bunda ḫâs u ʿâma
Kim anda olmayasın zâr u giryân

84. Ne ḳaldı enbiyâ vü evliyâya
Ne ḳalısar cihânda ehl-i ʿirfân

85. Muḳayyed olurısañ bu cihânda
Yaşuñ olduḳça imdi ṭurma ṭarvan

86. Kime itmedi ẓulmi çarḫ-ı ẓâlim
Kimüñ itmedi cigerini biryân

87. Kimüñ aḳıtmadı gözi yaşını
Kimüñ ḳılmadı yüregin ṭolu ḳan

88. Ki oġul[i]çün aġladur atayı
Ki oġlancuġını ayrur anadan

89. Selâṭînler bu işde şöyle ʿâciz
Ḫalâyıḳlar bu işde şöyle ḥayrân

90. Neler ḳılduñ cihânda sen i [14] dünyâ
Yaradılalı kim döner bu devrân

91. Bu sözleri anuñçün söylerem ben
Ki ʿâlemde ola her laḥẓa destân

92. Naṣîḥat ṭutalar ʿibret alalar
Bunı diñleyeler ʿaşḳ-ıla cândan

93. Yaraġa meşġûl ola işidenler
İdeler yarın içün bunda iḥsân

94. Bu ʿibret saña kâr itdise Aḥmed
Günâhdan tevbe eyle oḳı Kurʾân

95. İlâhî ḳullaruña raḥmet eyle
Be-ḥaḳḳ-ı sûre-i Ṭâ-hâ vü Raḥmân

96. Senüñ fażluñdan umaruz Çalabum
Yarın yoldaş idesin ḥûr u rıḍvân

97. Îmân virdüñ anı bizden ayırma
Kerîm sensin Raḥîm sensin i Yezdân

98. Sinümüz içini sen aydıñ eyle
Melâyikler viribi anda mihmân

99. Resûle ḳonşı ḳılġıl cennet içre
Bize erzânî eyle bâġ u bostân

100. Ḳamu müʾminler ile raḥmet eyle
Günâhumuzı ʿafv eyle i Ġufrân

Kaynakça

Akar, M. (1986). Şeyyad Hamza hakkında yeni bilgiler-I. Türklük Araştırmaları Dergisi, 2, 1-14.

Bayram, M. (2000). Anadolu’da te’lif edilen ilk Türkçe eser meselesi. Erdem, 36, 899-906.

Boz, E. (2019). Ahmed Fakih’e atfedilen iki eser üzerinde “aitlik tespitine yönelik” biçimbilgisel bir karşılaştırma. Dede Korkut Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 8(18), 167-179.

Câmiʻüʼn-nezâʼir. (t.y.a). Demirbaş No.: 804-805. AÜDTCF Kütüphanesi İsmail Saib I- II. Ankara, Türkiye.

Câmiʻüʼn-nezâʼir. (t.y.b). Demirbaş No.: 5782. Bayezid Devlet Kütüphanesi. İstanbul, Türkiye.

Ercilasun, A. B., İz, F. ve Kut, G. (1985). Başlangıcından günümüze kadar büyük Türk klâsikleri (C 1). Ötüken.

Ertek Morkoç, Y. (2003). Eğridirli Hacı Kemal’in Câmiüʼn-nezâir’i (Metin ve mecmua geleneği üzerine bir inceleme). Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir: Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Kılıçarslan, O. (2022). Eğridirli Hacı Kemâl Câmiʿü’n-nezâʾir eksik şiirler Bâyezîd nüshası No: 5782 (İnceleme-metin-tıpkıbasım). Grafiker.

Koç, M. (2011). Anadolu’da ilk Türkçe telif eser. Bilig, 57, 159-174.

Köprülüzâde Mehmed Fuad. (1926). Selçuklular devrinde Anadolu şairleri II: Ahmed Fakih. Türk Yurdu, 22, 149-151.

Köprülüzâde Mehmed Fuad. (1928). Millî edebiyat cereyânının ilk mübeşşirleri. Devlet Matbaası.

Kut, G. (1986). Mecmua. Türk Dili ve Edebiyatı ansiklopedisi içinde (C VI, s. 171). Dergâh.

M. Hâlid Bayrı. (1927). Câmi’ü’n-nezâ’ir. Millî Mecmua, VIII(89), 1432-1433.

Mansuroğlu, M. (1956). Ahmed Fakîh, Çarh-nâme. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.

Mazıoğlu, H. (1974). Ahmed Fakih, Kitâbu evsâfı mesâcidi’ş-şerîfe. Türk Dil Kurumu.

Mecmua Feraid. (t.y.). Demirbaş No.: 22 Sel 2309. Edirne Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi. Edirne, Türkiye.

Merhan, A. (2011). Anadolu’daki ilk Türkçe eser üzerine tartışmalar. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, 59(2), 53-62.

Pala, İ. (2004). Ahmed Fakih ve şiirleri üzerine bir inceleme. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 10, 123-148.

Sertkaya, O. F. (1989). Ahmed Fakîh. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi içinde (C II, s. 65-67). Türkiye Diyanet Vakfı.

Tezcan, S. (1994). Anadolu Türk yazınının başlangıç döneminde bir yazar ve Çarh- nâme’nin tarihlendirilmesi üzerine. Türk Dilleri Araştırmaları, 4, 75-88.

Etik Komite Onayı

Araştırmada etik kurul iznine gerek yoktur.

Çıkar Çatışması

Yazar, çıkar çatışması olmadığını beyan eder.

Finansman

Araştırma için herhangi bir mali destek alınmadı.

Kaynaklar

  1. Köprülü’nün Ahmed Fakîh’in kimliği ve yaşadığı yüzyıla ilişkin değerlendirmelerini dayandırdığı kaynaklar için bk. Köprülüzâde Mehmed Fuad. (1926). Selçuklular devrinde Anadolu şairleri II: Ahmed Fakih. Türk Yurdu, 22, 183-149-151.
  2. Anadolu sahasında ilk telif Türkçe eser konusundaki araştırmalar ve farklı değerlendirmeler için bk. Sertkaya, O. F. (1989). Ahmed Fakîh. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi içinde (C 2, 65-67). Türkiye Diyanet Vakfı; Tezcan, S. (1994). Anadolu Türk yazınının başlangıç döneminde bir yazar ve Çarh-nâme’nin tarihlendirilmesi üzerine. Türk Dilleri Araştırmaları, 4, 75-88; Bayram, M. (2000). Anadolu’da te’lif edilen ilk Türkçe eser meselesi. Erdem, 36, 899-906; Koç, M. (2011). Anadolu’da ilk Türkçe telif eser. Bilig, 57, 159-174; Merhan, A. (2011). Anadolu’daki ilk Türkçe eser üzerine tartışmalar. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, 59(2), 53-62.
  3. Köprülü, Ahmed Fakîh’in “Selçukîler devri şairlerinden” olduğuna ilişkin Çarh-nâme’nin muhtevası üzerinden de bir değerlendirmede bulunur; “bütün bu lisanî delillere ilâve olarak Çarhnâme’nin mevzu itibarıyla da Moğol İstilâsı zamanındaki Anadolu hayat-ı ruhiyesine tetabuk ettiğini zikredersek Ahmed Fakih’in de Selçukîler devri şairlerinden olduğunu anlarız” (Köprülüzâde Mehmed Fuad, 1926, s. 149).
  4. Akar’ın ortaya koyduğu diğer deliller için bk. Akar, M. (1986). Şeyyad Hamza hakkında yeni bilgiler-I. Türklük Araştırmaları Dergisi, 2, 1-14.
  5. Çarh-nâme ve Kitâbu Evsâfi Mesâcidi’ş-Şerîfe adlı eserlerin iki ayrı Ahmed Fakîh’e ait olabileceği konusunda karşılaştırmalı bir değerlendirme için bk. Boz, E. (2019). Ahmed Fakih’e atfedilen iki eser üzerinde “aitlik tespitine yönelik” biçimbilgisel bir karşılaştırma. Dede Korkut Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 8(18), 167-179.
  6. Mecmuada birden fazla numaralandırma yapılmıştır. Bu numaralandırmaların eserin eksikliğinden dolayı zaman içinde yeniden incelenip farklı değerlendirmeler neticesinde tekrar kaydedildiğini düşünüyoruz.
  7. Kasidenin eksikliğine ilişkin bir diğer tespit için bk. Kut, G. (1986). Mecmua. Türk dili ve edebiyatı ansiklopedisi içinde (C 6, s. 171). Dergâh.
  8. Bayezid nüshasında Çarh-nâme metninin başlığında “Aḥmed Faḳîh” ismi yazılı iken fihristte “Aḥmed Faḳı” şeklinde bir imla görünmektedir.
  9. Câmiʿüʼn-nezâʾir’in tenkitli metninde bu manzume hem başlığının bulunmaması hem de sondaki eksiklikten dolayı şairler dizininde “Şairi Bilinmeyen Şiirler” başlığı altında gösterilmiştir. Bk. (Ertek Morkoç, 2003, s. 1498-1504, 2372). Mecmuada tespit edilen bu kısmın Bayezid nüshasında en son 88. beytin ilk mısraı kaydedilmiş kısım ile vezin, kafiye ve muhteva açısından örtüştüğü görülmektedir.
  10. Câmiʿüʼn-nezâʾir’in tenkitli metninde Çarh-nâme’nin 83. beytine düşülen dipnotta “Ahmed Fakîh’in Çarhnâme’si burada son bulmaktadır. 83 beyitten sonrası mecmuada mevcut değildir” açıklamasından sonra “266 a sayfasında ise daha önce 263 a der-kenâr’da verdiğimiz Halîlî’nin şiirinin son beyti görülmektedir. Biz metni verirken 266 a sayfasındaki Halîlî’ye ait olan beyiti bulunması gereken yere yani 263 a der-kenâr sayfasında Halîlî’nin şiirinin sonuna ekledik” (Ertek Morkoç, 2003, s. 1498) notu düşülmüştür. Bayezid nüshası 266a’da bulunan Halîlî’ye ait bu makta beyti, birkaç sebeple 263a’daki Halîlî’nin şiirine ait olamaz. Varakların öncelik sonralığı bir tarafa BD 265a’daki makta beyti ana metin kısmına yazılmış iken 263a’daki şiir derkenara 3 beyit olarak yazılmış ve eksik bırakılmıştır. (Bu noktada Bayezid nüshasının bazı varaklarında ana metin kısmına yazılan şiirlerin belli işaretlerle derkenarda tamamlandığını da belirtelim). Bu gazel ile ilgili bir diğer problemli nokta 263a’daki Halîlî’nin şiiri ile 266a’daki makta beytinin redif ve kafiyelerinin birbirini tutmamasıdır. 263a’daki şiirin kafiye ve redifi “-ân iken” olmasına karşılık 266a’daki makta beytinde kafiye ve redif “-ûsdan” şeklindedir. 266a’daki bu makta beyti, şiir mecmuasında “Ġazel-i Ḫalîlî Redîf-i Diger” başlığıyla kaydedilen gazele aittir. Bu gazel, BD 266a’da Günâhî’nin naziresi ile devametmektedir. Halîlî’nin gazelinin şiirmecmuasında kaydedildiği yer ile BD nüshasında devam eden makta beyti,sıralama olarak da birbirleriyle mütenasiptir. Halîlî’ye ait gazel şu şekilde tamamlanmaktadır; / Ġazel-i Ḫalîlî Redîf-i Diger / Fâʿilâtün fâʿilâtün fâʿilâtün fâʿilün / 1. Zâhidâ çün bî-ḫabersin nâme-i nâmûsdan / Bârî inkâr itme Ḥaḳḳa geç ḳuru nâmûsdan / 2. Ḳo enâniyyet ṭarîḳin maʿrifet kesb idegör / Âdem oġlusın ne bulduñ ṣûret-i kâbûsdan / 3. Nûr-ı Ḥaḳdur görinen ʿârifden ey kûteh naẓar / Şöyle kim şemʿüñ żiyâsı görinür fânûsdan / 4. Pâdişâh iseñ ne var cehd it gedâ-yı ʿârif ol / Cehl ile bârî ne ḥâṣıl genc-i Daḳyânûsdan / 5. Ṣûfiyâ sen ʿâşıka mülḥid gerek kâfir digil / Ol sürer ẕevḳin def ü çeng ü ney ü nâḳûsdan / 6. Zâhid-i ḫod-bîn ne bilsün Ḥaḳ ṭarîḳinden ḫaber / Tek hemân dünyâyı ṭoldursun bugün sâlûsdan (1-6/ME 151b) / 7. Ey Ḫalîlî bulmaġ isterseñ Cenâb-ı Ḥaḳḳa yol / Ḫâk-i pây-ı ʿârif ol dûr olmaġıl pâ-bûsdan(7/BD 266a)
  11. Çarh-nâme’nin elde bulunan 83 beyti üzerinden yapılan bir başka metin neşri için bk. Ercilasun, A. B., İz F. ve Kut, G. (1985). Başlangıcından günümüze kadar büyük Türk klâsikleri (C 1). Ötüken.
  12. Köprülü’nün Çarh-nâme’nin konusu itibariyle Moğol istilası zamanına yakıştığını söylemesi, manzumenin şairine ilişkin ileri sürdüğü tespitlerle ilk bakışta uygunluk arz etmektedir. Bu değerlendirme tarih olarak manzumenin şairi olarak gösterilen Hoca Fakih Ahmed’in (Kıdvetü’l-abdâl) yaşadığı dönem ile örtüşmektedir. Bu değerlendirme yanında Tezcan’ın Çarh-nâme’de “Kara Veba” hakkında söylenen mısralar üzerinden yaptığı tespitler de şairin dönemine ilişkin bir başka çıkarımdır. (Tezcan, 1994, s. 86-87). Benzer bir değerlendirme, Köprülü’nün 13. yüzyıla ait şairler arasında gösterdiği Şeyyâd Hamza için de yapılmıştır. Bu değerlendirmede de Şeyyâd Hamza’ya ait bir şiir üzerinden yaşadığı yüzyıla ilişkin bir netlik ortaya konulmuştur. Geniş bilgi için bk. (Akar, 1986).
  13. Kaynak olarak gösterilen eserde “vü Rabbi” olarak okunmuştu. Bu kısım buradan itibaren “viribi” olarak düzeltildi.
  14. Eksik beyitlerin yayımlandığı kaynakta bu ünlem “ey” şeklinde okunmuştu. Burada “i/iy” olarak düzeltildi. Bk. Kılıçarslan, 2022, s. 219-220.