Cihan DOĞAN

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

Anahtar Kelimeler: İmla, Memlûk Türkçesi, karışık lehçe, Orta Türkçe.

VI. yüzyılda ortaya çıkan ilk yazılı örneklerden günümüze kadar geçen bin dört yüz yıl içerisinde Türkçenin yazımı için farklı alfabeler kullanıldığı görülmektedir. Bu durum dünya dilleri içerisinde Türkçeye ayrı bir yer kazandırmaktadır. Çin, Runik, Manihey, Soğd, Uygur, Brahmi, Tibet, Süryani, Arap, Grek, Ermeni, İbrani, Latin ve Kiril (Slav) olmak üzere on dört farklı alfabe ile yazılan Türkçe, dünya dilleri içerisinde en fazla alfabenin kullanıldığı dildir (Demir, Yılmaz, 2014, s. 25-31). Türkçenin yazıldığı bu alfabeler içerisinde uzun yıllar boyunca kullanılıp yaygınlaşanı ise Arap alfabesidir. Türklerin X. yüzyılda İslamiyet’i kabulü Arap harfleri ile oluşturulan Türk yazısının ilk örneklerini beraberinde getirmiştir. Arap harfli Türk yazısı yaklaşık bin yıl boyunca Türkçenin yazıldığı başlıca alfabedir (Tekin, 1997, s. 73). Buna karşın ünsüz harf fazlalığı, ünlüleri gösteren işaret azlığı ve harflerin başta, ortada ve sondaki değişik yazımlarıyla kalabalıklaşan işaret sayısı gibi sebeplerden dolayı Arap alfabesi Türkçe için uygun bir yazı sistemi değildir (Ergin, 1962, s. 3-4). Ünlülerin ünsüzlere göre daha az yer aldığı Arapçaya uygun olarak tasarlanan yazı sisteminin Türkçe gibi ünlü bakımından zengin bir dile uygulanması yazı ve imlada sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuş ve doğal olarak bu alfabe, Türkçeyi yazıya yansıtmada yetersiz kalmıştır (Tulum, 2022, s. 76). Bu eksiklikler hareke kullanımı ve yeni harfler ekleme gibi çeşitli yöntemlerle de düzenlenmeye çalışılmıştır.

XI. yüzyılda Türkçe için kullanılan Arap ve Uygur alfabeleri aynı dönemde iki yazı şeklinde gelişim göstermekle birlikte Türk yazı sistemine ait bir imla geleneği de oluşturdukları söylenebilir. Arap harfli Türk yazısında temel imla özellikleri Uygur yazı diline göre düzenlenmiştir. Kâşgarlı Mahmud’un /ŋ/ sesi için nun+kef (نك) harflerini birleştirmesi, /ç/ ve /p/ sesleri için Farsçada kullanılan چ ve ݒ harfleri yerine ج ve ب harflerini kullanması Uygur yazısının etkisiyle olmuştur (Mansuroğlu, 1988, s. 249; User, 2006, s. 99). Ayrıca kelime içi ünlülerin harf ile gösterilmesi ve bazı eklerin kelime kök ve gövdelerinden ayrı yazılması da Uygur yazı geleneğinin Arap harfli Türk yazı sistemine etkileri arasındadır. Arap yazı sisteminde görülen tek harfle aynı iki sesin ifadesi ise Orta Türkçe dönemindeki Uygur yazısı kullanılan eserlerde görülmeye başlanmıştır (Sertkaya, 1972, s. 290). Bu bilgiler ışığında Türkçenin yazımında her iki yazı sisteminin birbirini etkilediği açık biçimde görülebilir.

XI. yüzyılda ortaya çıkan Arap harfli Türk yazısında Arapça imla geleneğinin etkisi bulunmaktadır. Dîvânu Lugâti’t-Türk’te bulunan uzatma harfleri, hareke ve şedde kullanımı Arap imlası etkisiyledir (Salih, 2012, s. 24). Orta Türkçe döneminde ise hareke, tenvin ve şedde gibi Arap imlasına dair unsurların kullanımının arttığı görülmektedir. Son ses /u/ ve /ü/ ünlülerinin ötreli vav+elifle karşılanması, ünlülerin yazılmaması, /s/ sesi için ص harfinin kullanılması Arap imlasının etkisiyledir (Mansuroğlu, 1988, s. 249-250; Salan, 2021, s. 103). Bu bilgilerden hareketle Orta Türkçede Arap harfli Türkçe yazımını iki kategoriye ayırmak mümkündür.

-Uygur imla geleneği etkisinde yazım.

-Uygur-Arap imlası özelliklerinin karışık şekilde görüldüğü yazım.

Uygur imla geleneği XV. yüzyılda Çağatay sahasında Arap harfli Türkçe yazımında devam ederken Eski Anadolu Türkçesinde görülen karışık imla özelliklerinin XVI. yüzyıl Klasik Osmanlı Türkçesi Dönemi’nde yazının standartlaşmasıyla ortadan kalkmaya başladığı görülür.

Orta Türkçe Dönemi eserlerinde yukarıda bahsedilen yazım geleneklerinden Uygur-Arap imla özelliklerinin karışık şekilde kullanımı daha fazla görülmektedir. Bu kullanım da eserden esere değişen seviyelerde gerçekleşmektedir. Örneğin Harezm Türkçesiyle yazılan Nehcü’l-Ferâdîs’te kelime içi ünlülerin yazılması, /ç/ ve /p/ seslerinin ج ve ب harfleriyle yazılması, bazı eklerin tabandan ayrı yazılması gibi Uygur imla özellikleriyle birlikte ünlülerin yazılmaması, hareke kullanılması gibi Arap imlasına ait yapılar da görülmektedir (Çelik, 2017, s. 100-103). Ayrıca Nehcü’l-Ferâdîs’teki yazım özellikleri Harezm sahasına ait bir imla geleneği şeklinde karşımıza çıkmaz. Dönemin diğer eseri olan Kısasü’l-Enbiyâ’nın yazımında Uygur imla geleneğine genel olarak uyulmuş, bununla birlikte eserde hareke bulunmazken çok az örnekte tenvin ve vav+elif gibi Arap imla geleneğine ait unsurlar da kullanılmıştır. Bu bilgiler ışığında farklı imla özelliklerinin aynı sahadaki eserler için değişik yoğunlukta kullanıldığı ve bu eserler arasında Türkçenin yazımında bir imla birliği sağlanamadığı görülmektedir.

Türkçenin Arap alfabesiyle yazılmasında ortaya çıkan karışık yazım, yazıcıların kendi yetenek ve bilgileri etrafında eserleri yazmasına ve böylelikle Orta Türkçe Dönemi’nde kalıcı imla geleneğinin oluşmamasına zemin hazırlamıştır. Bir eserin yazım özelliği olarak bütün kelimeleri harekeli olabilir ya da eserlerde bazı kelimelerde hareke kullanılabilir, kimi eserlerde ise hareke hiç bulunmazken tenvin, şedde, vav+elif gibi işaretler kullanılabilir, kelimelerin yazımında Uygur imla geleneğine uyulan ve uyulmayan ikili yazımlar ortaya çıkabilir. XI. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan büyük yoğunluklu göç hareketleri, istilalar gibi birçok toplumsal nedene bağlı olarak Türkçenin çok dağınık ve büyük bir coğrafyada yazılmasının bu karmaşada etkili olduğu söylenebilir. Dolayısıyla sadece imla özelliklerinden hareketle eserin yazıldığı kültürel çevreyi tespit etmek neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Bir eser Uygur veya Arap imlasının etkisinde Anadolu, Suriye, Mısır, Kırım, Herat, Tebriz, Semerkant veya Buhara’da yazılabilir. Dil özelliklerini dikkate almadan sadece imla özellikleriyle Orta Türkçe metinlerinin yazıldığı yer ve kültürel bölgenin tespiti yanlış sonuçlar ortaya çıkarabilir. Ancak Memlûk sahasında meydana getirilen Arap harfli Türkçe yazımı bu duruma farklı bir kapı aralayabilecek materyaller sunmaktadır.

Memlûk sahası -özellikle Mısır, Şam, Hama gibi Türklerin yerleştiği bölgeler- Türklerin IX. yüzyıldan itibaren hem askerî hem yönetici sınıfını teşkil ettiği ve toplumsal katman olarak Türk topluluklarının yaşadığı bir kültür merkezi durumundadır. Bölgeye ilk olarak askerî amaçlarla köle edinimi yoluyla getirilen Türk kölemenler zamanla merkezî otoriteyi ele geçirerek XIII. üzyılda Mısır merkezli bir Türk devleti kurmuşlardır. Memlûk devletinin yöneticisi ve askeri, mutlaka Türkçe konuşan kimseler olmuştur. Ayrıca bölgeye XIV. yüzyıl ortalarında Karadeniz’in kuzeyinden büyük bir Kıpçak Türk göçü de olmuştur. Şam ve çevre bölgeleri ise Selçuklulardan itibaren Oğuzların yaşadığı alanlardır. Dolayısıyla Memlûk devletinde farklı Türk boylarının yaşadığı ve birbiriyle temas hâlinde olduğu bir kültürel yapı ortaya çıkmıştır. Bu kültürel yapı içerisinde Dîvânu Lugâti’t-Türk ve Kutadgu Bilig gibi Türk dili tarihinin abide eserleri kopyalanmış, ayrıca bölgedeki Türklerin dillerini yansıtan eser ve sözlükler de yazılmıştır.

Yakın zamanda karışık dilli eserler, karışık lehçeli eserler gibi isimlerle adlandırılan ve bugüne kadar farklı bakış açılarıyla açıklanmaya çalışılan eserlerin Memlûk sahasında yazıldığına dair bir teori ortaya atılmıştır. Teoriye göre karışık lehçeli eserlerin Eski Türkçeden Oğuz Türkçesine geçiş sürecini yansıttığı ya da müstensihlerin kendi dil özelliklerinin yansıması olduğu fikri reddedilmekte, bu eserlerin Memlûk sahasında XIV. yüzyıl başında yazıldığı, bölgede karışık hâlde yaşayan Türk topluluklarının arasındaki temas sonucunda karışık bir lehçe görünümünde ortaya çıktığı öne sürülmektedir (Doğan, 2022). Eserler arasındaki bağlantı şu şekilde açıklanmıştır:

Temas lehçelerine ait eserler gösterdikleri dil özelliklerine göre sınıflandırılmıştır. Yazıldığı yer veya tarih kaydı olmayan eserler ile temas özellikleriyle ortaklaşan diğer eserler aynı kategoride değerlendirilmiştir. Örneğin Memlûk sahası eserlerinden yazıldığı yer ve tarihi belli olan tek eser Kitâbü’l-İdrâk li-Lisâni’l-Etrâk’tır. Ancak aynı kategoride değerlendirilen Behcetü’l-Hadâik fî Mevʻizati’l-Halâik’in tarihi belli olmakla birlikte yazıldığı yer bilinmemektedir. Karışık Lehçeli Kur’an Tercümesi’nde ise eserin yazıldığı yer ve tarih ile ilgili bir kayıt yoktur. Ferâiz Kitabı’nın yazım tarihi belli olmakla birlikte eserin yazıldığı yer hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak bu eserleri birbiriyle bağlantılı kılan unsur ortak dil yapılarıdır (Doğan, 2022, s. 24).

Eserlerin gösterdiği dil özellikleri karışık bir görünümde olsa da bu karışıklığın içerisindeki seçimler, azalan ve artan dilsel eğilimler gibi birtakım özellikler, eserler arası etkileşimi görünür kılmaktadır. Âdeta bu eserlerde karışıklığın doğası birbiriyle ilintilidir (Doğan, 2022, s. 44-45). Bu eserler üzerindeki çalışmalar derinleştikçe daha fazla ortak yapılar yüzeye çıkmaya ve aynı ilişkiyi göstermeye tekrar edecektir. Nitekim bu yazının yazılmasının da esas sebebi budur. Türkolojide daha önceden karışık dilli/karışık lehçeli olarak adlandırılan ve şu anda XIV. yüzyıl başında Memlûk sahasında yazıldıkları değerlendirilen Behcetü’l-Hadâik fî Mev’izeti’l-Halâik (BH), Kur’an Tercümesi: Süleymaniye 3966 (KTS3966), Kudûrî’nin El-Muhtasar Tercümesi (MT), Ferâiz Kitabı[1] ve Bed’ü’l-Amâli adlı eserler imla özellikleri konusunda da birbiriyle aynı özellikleri içermektedir. Ayrıca bu imla özellikleri Arap harfli Türkçe yazımında başka sahalarda ve eserlerde tespit edilememektedir.

XIV. yüzyıl başında Memlûk sahasında yazılan eserler de tıpkı diğer Orta Türkçe Dönemi eserlerinde olduğu gibi Uygur-Arap karışık imla özelliklerini yansıtır. Eserlerde kelime içi ünlülerin harfle gösterilmesi, bazı eklerin kelime kök ve gövdelerinden ayrı yazılması, /ç/ ve /p/ seslerinin ج ve ب harfleriyle karşılanması, /ŋ/ sesi için nun+kef (نك (harflerinin kullanılması gibi Uygur imlasının özellikleri görülmektedir. Bu özelliklerin yanı sıra eserlerde hareke kullanımı, şedde, tenvin, vav+elif ve elif-i maksure gibi Arap imlasına ait unsurların da kullanıldığı görülür. Ayrıca tenvin, vav+elif ve elif-i maksurenin kullanımı diğer sahalarda mevcut olmayan ve sadece bu eserlerin imlasında görülen bazı özellikler içermektedir.

Tenvin

Tenvin kelimesi sözlük anlamı olarak “nunlamak, kelimenin sonuna nun harfini koymak” anlamına gelirken gramer terimi olarak “kelimenin sonuna eklenen, söyleyişte okunan ancak yazıda gösterilmeyen harekesiz nun harfi” anlamındadır (Sevinç, 2012, s. 310). Eski Anadolu Türkçesinde Türkçe bazı sözcük ve eklerin yazımında tenvin kullanılmıştır. Kelime köklerinden daha çok eklerin yazımında görülen tenvin, en fazla ayrılma durum eki {+dAn} olmak üzere on beş farklı ekin yazımında kullanılmıştır (Salan, 2021, s. 123). Eski Anadolu Türkçesinde tenvin sözcük ve kelimelerin sonundaki /-An/ ve /-In/ seslerini göstermek için kullanılmış, /-Un/ sesleri için diğer tenvinlere göre yazımı daha zor olan ötre tenvini kullanılmamıştır (Salan, 2021, s. 123). Diğer bir önemli özellik de Anadolu sahasında Türkçenin yazımındaki tenvinin Arapçada olduğu gibi kelime ve ek sonunda kullanılmış olmasıdır (Salan, 2021, s. 123). Dolayısıyla tenvin kullanımının Anadolu sahasında yeni bir imla özelliği oluşturacak biçimde yapılmadığı ve Arap imlasının taklit edildiği görülmektedir. Eski Anadolu Türkçesinde tenvin, dönemin sonuna doğru azalan, beylikler dönemi eserlerinde daha sık tespit edilebilen ancak kullanıldığı eserlerde de sıklığı çok az olan bir kullanımdır (Salan, 2021, s. 122).

Eski Anadolu Türkçesinde kelime ve ek sonunda, sadece /-An/ ve /-In/ seslerini gösteren, /-Un/ sesleri için kullanılmayan ve eserlerde seyrek sıklıkta görülen tenvin, XIV. yüzyıl başı Memlûk Türkçesi eserlerinde tamamen farklı bir görünümdedir. En önemli ayrıntı tenvinin kullanımındaki sıklıktır. Tenvin bazı kelime ve eklerin yazımında tenvinsiz biçimden daha sık yazılmaktadır. Eserlerdeki ben, men kelimeleri ve ayrılma durum eki {+dAn}, zarf-fiil eki{-mAdIn}, enstrümental eki {+In}eklerinde çoğunlukla tenvin kullanılmıştır[2] .

Eski Anadolu Türkçesinde degin, ben, iŋen, seksen, sen, yarın kelimeleri ile Arapça kökenli beden ve Farsça kökenli zindān kelimesi tenvin kullanılarak yazılmıştır (Salan, 2021, s. 104-105). XIV. yüzyıl başı Memlûk Türkçesi eserlerinde ise Eski Anadolu Türkçesinde yazılan tenvinli kelimelerin büyük çoğunluğu mevcut olmakla birlikte daha fazla kelimenin tenvin kullanılarak yazıldığı görülmektedir.

batman “Şekil 1é (KTS3966, 203b/4) “ağırlık ölçüsü birimi, batman”, birinçeler “Şekil 2” (KTS3966, 91b/5) “bazı kimseler”, degirmen “Şekil 3” (MT, 107a/1) “değirmen”, ekin “Şekil 4” (BH, 64b/6) “ekin”, hindūstan “Şekil 5” (KTS3966, 26a/6) “Hindistan”, ḳaftan “Şekil 6” (MT, 26a/17) “kaftan”, ḳarın “Şekil 7” (BH, 48b/2) “karın”, kelin “Şekil 8” (BH, 122b/17) “gelin”, pāyindan (< Far. pāyendān) “Şekil 9” (MT, 97a/10) “kefil”, ṣatın “Şekil 10” (MT, 24b/5) “satın”, tegin “Şekil 11” (KTS3966, 166b/1) “kadar”, ten “Şekil 12” (BH, 59b/15) “vücut, ten”, yaḳın “Şekil 13” (BH, 52a/15) “yakın”













Eski Anadolu Türkçesinde kelime ve ek sonunda yer alan tenvin (Salan, 2021, s. 123) XIV. yüzyıl başı Memlûk Türkçesi eserlerinde kelime içinde de kullanılmıştır. Tenvinin Memlûk sahasındaki bu kullanımı ile Arapçadan ve Anadolu’daki imladan tamamen farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Tenvin Memlûk sahasında kelime kök veya gövdesindeki ses grubu için ya da sonda bulunmayan ekler için kullanılmıştır.

birenler “Şekil 14” (MT, 104a/15) “verenler”, döndürenler “Şekil 15” (BH, 32b/6) “döndürenler”, dutanları “Şekil 16” (BH, 41a/20) “tutanları”, ehlinden “Şekil 17” (MT, 91a/10) “ailesinden”, eşeginleyü “Şekil 18” (BH, 51a/4) “eşek gibi”, esenleŋ “Şekil 19” (BH, 55b/15) “uğurlayın, veda edin”, körenler “Şekil 20” (BH, 58a/6) “görenler”, opranmış “Şekil 21” (BH, 158a/18) “yıpranmış, eskimiş”, ögrenmişler erdi “Şekil 22” (BH, 67b/25) “öğrenmişlerdi”, ṣolındaḳılar “Şekil 23” (KTS3966, 49b/13) “solundakiler”, taḳdı̇ ̄rinsiz “Şekil 24” (KTS3966, 36b/10) “beğenilmemiş”, tegzinmedi “Şekil 25” (KTS3966, 14b/3) “dolaşmadı”, utanmayalar “Şekil 26” (BH, 33b/19) “utanmasınlar”, vaḳtından “Şekil 27” (BH, 62a/4) “vaktinden”














XIV. yüzyıl başıMemlûkTürkçesi eserlerinden El-Muhtasar Tercümesi’nde {+nIŋ} ilgi durum ekinin bir yazımında ortaya çıkan örnek sahadaki tenvin kullanımının ne kadar ileri seviyede olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Ekin son sesleri olan /iŋ/ ses birimlerini yazıda göstermek için hem esre tenvini hem de kef kullanılmıştır.

erniŋ “Şekil 28” (MT, 36a/10) “erkeğin”

Memlûk Türkçesinin yazımında kullanılan tenvin, Türkçenin yazıldığı diğer sahalarda ve Arap imlasında görülmeyen bir biçimde kelime ve eklerde birden fazla kez yazılmıştır. Bu kullanımda ilk tenvin bazen kelimeyi ikinci tenvin ise eki işaretlerken bazı örneklerde iki tenvinin de eke geldiği görülmektedir.

düşmenlerinden “Şekil 29” (KTS3966, 91a/4) “düşmanlarından”, erenlerin “Şekil 30” (BH, 54a/8) “erkeklerini”, ḥaḳḳından “Şekil 31” (MT, 15b/11) “hakkından”, ı̇ ̄mānından “Şekil 32” (KTS3966, 101a/7) “imanından”, ḳıymetsuzlıġından “Şekil 33” (BH, 144b/11) “değersizliğinden”, tegzinmeklerden “Şekil 34” (KTS3966, 21b/7) “dolaşmalardan”, yalanvan “Şekil 35” (BH, 129b/15) “yalancıyım”







Eski Anadolu Türkçesinde sadece Ferec Bade’ş-Şidde adlı eserde tespit edilen aynı sesleri işaretlemek için hem nun hem tenvin kullanılması (Salan, 2021, s. 111, 112, 113, 118, 119) XIV. yüzyıl başı Memlûk Türkçesi yazımında görülmektedir. Erkan Salan aynı ses birliğini göstermek için iki birimin de kullanılmasının müellif ve müstensihe ait yazım özelliklerinin aynı nüshaya yansıması olabileceğini düşünmektedir (2021, s. 119). Memlûk sahasında farklı eserlerde bulunan tenvin+nun yazımı bu durumun yazar-müstensih farklılığından daha çok, bir yazım özelliği şeklinde meydana geldiğini göstermektedir. Üzerinde çalışmakta olduğumuz Kudûrî’nin El-Muhtasar adlı eserinin Türkçe tercümesinin birden fazla yazıcı tarafından dinlenerek yazıya geçirildiğine dair elde edilen bulgular da bu durumun bir yazım özelliği şeklinde Memlûk Türkçesinde kullanıldığını göstermektedir.

andan “Şekil 36” (KTS3966, 2a/2) ~ andan “Şekil 37” (MT, 94a/10) “ondan”, berkin “Şekil 38” (KTS3966, 210a/15) “sıkıca, sağlamca”, ḥaddin “Şekil 39” (MT, 94a/9) “cezasını”, kelesin “Şekil 40” (KTS3966, 174a/6) “geleceğini”, minden “Şekil 41” (KTS3966, 218b/2) “benden”, nefsden “Şekil 42” (MT, 85a/7) “nefisten”, peyġāmberden “Şekil 43” (KTS3966, 219a/7) “peygamberden”, ṭavarından “Şekil 44” (MT, 113b/9) “malından”









1312 yılında Kahire’de yazılan Kitâbü’l-İdrâk li-Lisâni’l-Etrâk’te ayrılma durum eki için tarihî lehçelerde görülen biçimlerin yanında {+tan} kullanımına dair bir örnek geçmektedir. Eserin yazarı Ebû Hayyân özge ve ayruḳ edatlarını anlattığı bölümde kişileri kördüm aṭṭan özge veya aṭṭan ayruḳ denildiğini belirtmiştir. Yazara göre örneklerdeki aṭṭan kelimesinin aslı aṭdan biçimindedir ve /d/ sesi /t/ sesine döndürülerek önceki harfe benzetilmiştir (Aldemir, 2020, s. 325). Ebû Hayyân’ın verdiği bilgilere göre Memlûk sahasında XIV. yüzyıl başında ayrılma durumu eki, ünsüz uyumuna göre {+dAn} ve {+tAn} biçiminde ekleşebilmektedir. Nitekim {+tAn} ayrılma durumu eki eserlerde sıkça kullanılmaktadır. Örneklerin çoğu ise tenvinli şekilde yazılmıştır. {+tAn} ekinin tenvinli yazımı XIV. yüzyıl başı Memlûk Türkçesi yazımının karakteristik özelliklerinden biridir.

altundan kümüşten zebercedten “Şekil 45” (KTS3966, 21a/10) “altından, gümüşten, zebercetten”, ʿarştan “Şekil 46” (KTS3966, 21b/2) “arştan”, balçıḳtan “Şekil 47” (KTS3966, 39b/8) “çamurdan”, dırnaḳtan “Şekil 48” (MT, 17a/15) “tırnaktan”, kökten “Şekil 49” (KTS3966, 140b/7) “gökten”, meclisten “Şekil 50” (KTS3966, 24a/2) “topluluktan”, mikāttan “Şekil 51” (MT, 20a/1) “mikât (ihrama girilecek yer) bölgesinden”, ṭavāftan “Şekil 52” (MT, 14b/4) “tavaftan”








Memlûk Türkçesi eserlerinin yazımında görülen en önemli karakteristik özelliklerden biri de ötre tenvinidir. Ötre tenvini bu dönem ve eserler haricinde Arap harfli Türkçe yazımında tespit edilememiştir. Örnekleri şunlardır:

odun “Şekil 53” (BH, 70b/1) “odun”, teŋri üçün “Şekil 54” (BH, 51b/14) “Allah için” ~ ḳavmi içün “Şekil 55” (BH, 60a/4) “milleti için” ~ ʿāsiler içün “Şekil 56” (BH, 65a/14) “asiler için”, sızunur-men “Şekil 57” (BH, 64a/5) “akıtırım, sızdırırım”





Ötre tenvininin eklerdeki kullanımı şu şekildedir:

aldamasun “Şekil 58” (BH, 85a/19) “kandırmasın”, birmesün “Şekil 59” (BH, 129b/22) “vermesin”, bolsun “Şekil 60” (MT, 108a/3) ~ bolsun “Şekil 61” (KTS3966, 152b/4) “olsun”, bolmasun “Şekil 62” (KTS3966, 205a/7) “olmasın”, eglensün “Şekil 63” (BH, 105a/10) “meşgul olsun, dursun”, kelsün “Şekil 64” (KTS3966, 152b/4) “gelsin”, müzdün “Şekil 65” (MT, 27b/4) “ücretini”, ol vaḳtun “Şekil 66” (KTS3966, 133a/6) ~ “Şekil 67” (KTS3966, 205a/2) “o vakitte”, ol vaḳtun kim “Şekil 68” (KTS3966, 45b/4) “o vakitte ki”, yimesün “Şekil 69” (KTS3966, 175b/10) “yemesin”












Ötre tenvini bir örnekte ilgi durum eki için kullanılmıştır. İlgi durum ekindeki /ŋ/ sesi için kullanılan ötre tenvini fonetik olarak ayırıcı bir işaret olarak yazılmıştır. Ötre tenvininin /ŋ/ sesi için kullanımı XIV. yüzyıl Memlûk sahasına ait karakteristik imla özelliklerinden biridir.

ġaṣbun “Şekil 70” (MT, 59a/8) “zorla ele geçirmenin”

Diğer tenvin kullanımlarında olduğu gibi ötre tenvininin de kelime içi yazıldığı örnekler eserlerde bulunmaktadır.

anasunsuz “Şekil 71” (BH, 80a/16) “annesiz” ḳılsunlar “Şekil 72” (BH, 51b/2) “kılsınlar”, saḳınsunlar “Şekil 73” (KTS3966, 107a/5) “düşünsünler”



XIV. yüzyıl başı Memlûk Türkçesi karakteristik yazım özelliklerinden biri olan kelime ve eklerin yazımında birden fazla tenvin kullanılması, ötre tenvini ile de yapılmıştır.

odundan “Şekil 74” (MT, 109b/10) “odundan”

XIV. yüzyıl başında yazılan eserlerin dil özellikleri, yüzyıl ortalarına doğru yazılanlardan farklılık göstermektedir. Eserlerdeki bu farklılık ile imlasının da değişim gösterdiği görülmektedir. Tenvin yazımında yüzyıl başı Memlûk sahasına özgü yapıların kullanımı birkaç örnek haricinde ortadan kalkmıştır. Dil özellikleri bakımından XIV. yüzyıl ortalarında yazıldığı değerlendirilen Bed’ü’l-Amâlî’de sadece bir örnekte ötre tenvini kullanılmıştır.

ṣoldun “Şekil 75” ( Bed’ü’l-Amâlî, 48b/10) “soldan”

Vav+elif

Orta Türkçe Dönemi Arap harfli Türkçe yazımında iki çeşit vav+elif yazımı vardır.

- Kaynağını Arap imlasından alan kelime sonu /u/, /ü/ sesleri için vav+elif yazımı.

- Kelimenin ilk hecesindeki yuvarlak ünlüyü göstermek için kullanılan vav+elif yazımı.

Arap harfli Türkçe yazımının imlası üzerine yapılan çalışmalarda bu iki vav+elif kullanımı birbirine karıştırılmaktadır. Bu sebeple öncelikle bu yazımların açıklanması gerekmektedir.

Eski Anadolu Türkçesinin erken dönemlerinde yazılan bazı eserlerde, Kutadgu Bilig’in Mısır nüshasında ve Kısasü’l-Enbiyâ’nın British Museum nüshasında yuvarlak ünlü ile biten kelimelerin son sesi için vav+elif kullanılmıştır. Bu yazımın kaynağı ise vav-ı cem denilen Arapça çokluk biçimini Arap imlasında göstermek ve diğer aslî vav kullanımlarından ayırmak için vav harfinin yanına elif harfi getirilmesidir (Ersoylu, 2000, s. 136-137; Salih, 2012, s. 37). Ersoylu, Eski Anadolu Türkçesiyle yazılan Kız Destanı ve Tevârîh-i Feth-i Rodos’ta bazı sonu yuvarlak ünlü ile biten kelimelerde vav+elif yazıldığını tespit etmiştir. Ersoylu’ya göre vav+elif yazımı kelime sonu veya kelime içi aslî uzunluğunu göstermek gibi bir işleve sahip olmayan, kelime ve eklerdeki son sesin Türkçenin kalınlık incelik uyumuna göre /u/ veya /ü/ olduğunu gösteren bir kullanımdır (2000, s. 137-138). Zeynep Korkmaz’a göre Kur’an imlasının etkisi ile Türkçe kelimelerde görülen gereksiz vav+elif kullanımı şekilden ibaret olup imla-fonoloji açısından bir değer taşımamaktadırlar (1995, s. 498). A. Deniz Abik ise XIV. yüzyıl ilk yarısına tarihlenen Abdülvasi Çelebi’nin Halilname adlı eserinde kelime sonu vav+elif yazımının bulunduğunu ayrıca yıḳılu’p, ḳu’llarına, o’ldı örneklerinde iç sesteki yuvarlak ünlüler için de vav+elif kullanıldığını belirtmiştir (1997, s. 148-149). Abik’in diğer bir çalışmasında Kutadgu Bilig’deki vav+elif örnekleriyle Anadolu sahasında yazılan Halilname’deki örnekleri incelemiş ve bu yazımın ünlü uzunluğu veya vezin gereği bir kullanıma işaret etmediğini belirtmiştir (Abik, 2011, s. 27). Ancak Abik, bu yazımın Ersoylu’nun belirttiği vavı ünsüz okumayı engellemek için elifle birlikte kullanması fikrine de karşı çıkmıştır (2011, s. 27).

Abik’in Halilname’de belirttiği kelime içi vav+elif yazımı diğer örneklerden farklılık göstermektedir. Kelime içine sıçrayan vav+elifin Çağatay Türkçesinin geç döneminde de görülmesi aralarında bir ilişki olduğuna dair fikirleri de ortaya çıkarmıştır. Çağatay Türkçesinin geç döneminde özellikle bol-, tol- gibi kelimelerin ilk hecesindeki yuvarlak ünlünün yazımında vav+elif kullanılmıştır (Alper, 2019, s. 1715). Ancak bu kullanım kelimenin ilk hecesi ile sınırlıdır ve geç dönem Çağatay Türkçesinde kelime sonu vav+elif kullanımı bulunmaz (Alper, 2019, s. 1716). Serap Alper’e göre bu kelime içi kullanım ile Anadolu ve Mısır sahalarındaki yazım birbiriyle ilişkilidir. Anadolu ve Mısır’da herhangi bir ayırıcı ses karşılığı olmayan vav+elifin geç dönem Çağatay Türkçesindeki yazımı Eski Türkçeden itibaren varlığı bilinen ve çağdaş Türk dillerinde tespit edilen aslî ünlü uzunluğunun konuşma dilindeki kalıntısının imlaya yansıması olarak değerlendirilebilir (2019, s. 1716).

Vav+elifin Çağatay Türkçesiyle Anadolu ve Mısır sahasındaki kullanımları arasında bir ilişki bulunduğuna dair deliller yetersizdir. Eski Anadolu Türkçesiyle yazılan Halilname’de kelime içine sıçramış birkaç örnek haricinde Anadolu ve Mısır sahalarında kelime içi vav+elif yazımına rastlanmamıştır. Çağatay sahasında kelime içinde birkaç örnekte tespit edilen vav+elif kullanımının kelime sonu yazımı yoktur. Dolayısıyla iki saha arasındaki ilişkide kopukluk vardır. Üstelik Anadolu ve Mısır sahalarında ayırıcı ses özelliği taşımayan vav+elif, Alper’e göre Çağatay Türkçesinde asli ünlü uzunluğunu gösteren bir harf niteliği kazanmaktadır. Bu noktada XIV. yüzyıl başı Memlûk sahası Arap harfli Türkçe yazımı da vav+elif kullanımı için önemli bilgiler sunmakta ve konunun çözümüne yardımcı olmaktadır.

XIV. yüzyıl başı Memlûk sahası Arap harfli Türkçe yazımında kelime sonu yuvarlak ünlü ile biten kelimelerin yazımında vav+elif kullanılmıştır. Bu yazım özelliği El-Muhtasar Tercümesi ve Kur’an Tercümesi: Süleymaniye 3966’da sıklık bakımından daha fazladır.

aḳru “Şekil 76” (MT, 4b/13) ~ “Şekil 77” (KTS3966, 119a/7) “gizli, sessiz”, aşnu “Şekil 78” (KTS3966, 11a/6) “önce”[3] , ayru “Şekil 79” (MT, 50b/4) “ayrı”[4] , berü “Şekil 80” (MT, 62b/5) “-den beri”[5] , biregü “Şekil 81” (MT, 31b/4) ~ “Şekil 82” (KTS3966, 4b/10) “birisi”, borġu “Şekil 83” (BH, 57b/4) “boru”[6] , delü “Şekil 84” (BH, 28b/4) ~ “Şekil 85” (MT, 10b/7) ~ “Şekil 86” (KTS3966, 19b/1) “deli”, doġru “Şekil 87” (BH, 83a/24) ~ toġru “Şekil 88” (KTS3966, 120b/2) “doğru”[7] , eygü “Şekil 89” (BH, 79a/3) ~ “Şekil 90” (MT, 32b/5) ~ “Şekil 91” (KTS3966, 123a/2) “iyi”, içerü “Şekil 92” (BH, 149b/9) “içeri”[8] , ilerü “Şekil 93” (BH, 39b/1) ~ “Şekil 94” (MT, 34b/13) ~ “Şekil 95” (KTS3966, 2a/9) “önce”, inçü “Şekil 96” (BH, 4a/13) ~ yinçü “Şekil 97” (KTS3966, 39a/3) “inci”[9] , ḳamu “Şekil 98” (BH, 5a/10) ~ “Şekil 99” (MT, 51b/6) ~ “Şekil 100” (KTS3966, 9a/1) “bütün, hepsi”, ḳarşu “Şekil 101” (BH, 71a/25) ~ “Şekil 102” (MT, 85a/2) “karşı”, ḳayġu “Şekil 103” (BH, 40a/22) ~ “Şekil 104” (KTS3966, 127a/5) “tasa, kaygı”[10], kendü “Şekil 105” (KTS3966, 61a/1) “kendi”, kirtü “Şekil 106” (BH, 69a/21) ~ “Şekil 107” (MT, 36b/15) ~ “Şekil 108” (KTS3966, 8b/3) “doğru”, kirü “Şekil 109” (BH, 50a/10) ~ “Şekil 110” (MT, 37a/10) ~ “Şekil 111” (KTS3966, 117a/1) “geri”, ḳorḳu “Şekil 112” (BH, 40a/22) ~ “Şekil 113” (MT, 108a/14) ~ “Şekil 114” (KTS3966, 18b/6) “korku”, ḳuyu “Şekil 115” (MT, 108a/14) “kuyu” ~ “Şekil 116” (KTS3966, 185b/12) “aşağı”, künü “Şekil 117” (BH, 86a/10) “kıskançlık”[11], meŋü “Şekil 118” (KTS3966, 213a/3) “ebedi”[12], ölü “Şekil 119” (MT, 90a/7) “ölü”, ötürü “Şekil 120” (BH, 50b/13) ~ “Şekil 121” (MT, 63a/4) ~ “Şekil 122” (KTS3966, 33b/2) “ötürü”, ṣu “Şekil 123” (BH, 63b/9) ~ “Şekil 124” (MT, 9a/10) ~ su “Şekil 125” (KTS3966, 10a/4) “su”, sü “Şekil 126” (MT, 109a/14) “asker”, ṭamu “Şekil 127” (BH, 8a/4) ~ “Şekil 128” (KTS3966, 13b/6) “cehennem”[13], ṭapu “Şekil 129” (BH, 21b/11) ~ dapu “Şekil 130” (MT, 26a/10) ~ tapu “Şekil 131” (KTS3966, 127a/12) “hizmet”, ṭolu “Şekil 132” (BH, 94b/10) ~ “Şekil 133” (MT, 87a/12) ~ “Şekil 134” (KTS3966, 12a/14) “tam, dolu”, ulu “Şekil 135” (BH, 28b/3) ~ “Şekil 136” (MT, 8a/9) ~ “Şekil 137” (KTS3966, 141a/2) “büyük, yüce”, uşbu “Şekil 138” (BH, 79a/8) ~ “Şekil 139” (MT, 39a/13) ~ “Şekil 140” (KTS3966, 46b/7) “iş bu”, uyḳu “Şekil 141” (BH, 55b/14) ~ “Şekil 142” (MT, 15a/14) ~ “Şekil 143” (KTS3966, 5b/15) “uyku”, yaḫtu “Şekil 144” (BH, 63a/16) “aydınlık”[14], yaşru “Şekil 145” (KTS3966, 8a/12) “gizli”[15], yuḳaru “Şekil 146” (MT, 12b/2) ~ “Şekil 147” (KTS3966, 2b/2) “yukarı”








































































XIV. yüzyıl başı Memlûk sahası Arap harfli Türkçe yazımında yuvarlak ünlü ile biten ekler vav+elifle yazılmıştır. {+lAyU} eki, {+lU} isimden isim yapım eki, {+lU…+lU} birliktelik eki, {mU} soru eki ve {-U} zarf-fiil ekinin yazımında vav+elif kullanılmıştır.

+lAyU

ançılayu “Şekil 148” (BH, 110a/20) ~ “Şekil 149” (KTS3966, 31a/5) “onun gibi”, alduḳlayu “Şekil 150” (MT, 48a/10) “almış gibi”



+lU

başlu “Şekil 151” (BH, 4a/5) ~ “Şekil 152” (MT, 84b/11) ~ “Şekil 153” (KTS3966, 159a/11) “yaralı”, belgülü “Şekil 154” (MT, 30a/1) ~ “Şekil 155” (KTS3966, 84a/4) “belli, aşikar”[16], datlu “Şekil 156” (BH, 91b/16) ~ dadlu “Şekil 157” (KTS3966, 39a/5) “tatlı”, dürlü “Şekil 158” (BH, 35a/18) ~ türlü “Şekil 159” (MT, 8b/7) ~ “Şekil 160” (KTS3966, 10a/5) “çeşitli”, körklü “Şekil 161” (BH, 5a/12) ~ “Şekil 162” (KTS3966, 43b/9) “güzel”, sınıḳlu “Şekil 163” (BH, 3a/12) “kırık”













+lU … +lU

anlu ve mekkelü arasında “Şekil 164” (MT, 11b/4) “onunla mekkenin arasında”, anlu ol yirlü arasında “Şekil 165” (MT, 6b/7) “onunla o yerin arasında”, menlü sizlü aramuzda “Şekil 166” (BH, 36a/19) “benimle sizin arasında”, sinlü peyġāmberlü arasında “Şekil 167” (BH, 21b/4) “seninle peygamberin arasında”




mU

ʿādil mü? “Şekil 168” (MT, 100a/12) “adil mi?”, bar mu? “Şekil 169” (BH, 65a/5) ~ “Şekil 170” (KTS3966, 17b/8) “var mı?”, bola mu? “Şekil 171” (BH, 35b/11) “olacak mı?”, diri mü turur veya ölü mü turur? “Şekil 172” (MT, 62b/2) “diri midir veya ölü müdür?”, kördüŋ mü? “Şekil 173” (BH, 152b/5) ~ “Şekil 174” (KTS3966, 27a/11) “gördün mü?”, tegdiŋ mü? “Şekil 175” (KTS3966, 27a/11) “vardın mı?”








-U

daġılduru “Şekil 176” (MT, 10a/5) “dağıtarak, ayrı ayrı”, diyü “Şekil 177” (BH, 58b/5) ~ “Şekil 178” (MT, 108a/5) ~ “Şekil 179” (KTS3966, 2b/4) “diyerek”, döledü “Şekil 180” (MT, 107b/15) “ödeterek”, döşenü “Şekil 181” (MT, 107b/15) “döşeyerek”, isteyü “Şekil 182” (KTS3966, 205b/3) “isteyerek”, ḳıġıru “Şekil 183” (KTS3966, 2b/9) “bağırarak”, sevinü “Şekil 184” (BH, 10a/8) “sevinerek”, titreyü “Şekil 185” (KTS3966, 209b/13) “titreyerek”, üleşdürü “Şekil 186” (BH, 35a/8) “pay ederek” yalınu “Şekil 187” (BH, 10a/8) “yalvarıp yakararak”












XIV. yüzyıl başı Memlûk sahası eserlerinde vav+elif yazımındaki dikkat çekici sıklık, bu imlanın Memlûk sahası eserlerinin karakteristik özelliği olduğu fikrini güçlendirmektedir. Bu kullanım o kadar ileri bir dereceye ulaşmıştır ki kelime sonu kullanımının kelime içine doğru sıçradığı görülmektedir. Eski Anadolu Türkçesi eseri Halilname’de görülen kelime içi kullanımlar da Memlûk sahasındaki bu sıçrama ile açıklanabilir. Belki de Halilname müstensihi Memlûk sahasında eğitim görmüş biridir.

Kelime sonu vav+elif yazımının bozulduğu bazı örneklerde Uygur imla geleneği etkisiyle kelime ekten ayrı yazıldığı için yuvarlak ünlü ile biten kelime ek alsa bile vav+elif ile yazılmıştır.

aġırluraḳ “Şekil 188” (BH, 7a/3) “daha değerli”, ala yinlülikten “Şekil 189” (KTS3966, 208b/7) “alaca hastalığından”, belgülü “Şekil 190” (MT, 36a/10) “belli” ~ belgüsüz “Şekil 191” (MT, 53a/17) “belirsiz”, biregüye “Şekil 192” (MT, 48b/12) “birine” ~ biregüsi “Şekil 193” (MT, 85b/13) “birisi”, ilerürek “Şekil 194” (KTS3966, 94a/4) “daha önce”, kendülerin “Şekil 195” (KTS3966, 99a/7) “kendilerini”, ṭamuġa “Şekil 196” (KTS3966, 23b/11) “cehenneme”









XIV. yüzyıl başı Memlûk Türkçesiyle yazılan eserlerde tasviri fiildeki {-U} ile yeterlik fiili olan {-U} vav+elif ile yazılmıştır.

alu birdüki “Şekil 197” (MT, 45a/9) “alıverdiği”, ayırumas “Şekil 198” (MT, 59b/6) “ayıramaz”, çıḳaru bilmeye “Şekil 199” (MT, 32b/14) “çıkaramaya”, ketürü birdi “Şekil 200” (KTS3966, 33b/3) “getiriverdi”, ḳoyu birge “Şekil 201” (MT, 36a/3) “koyuvere”, öldürü bilümegesen “Şekil 202” (KTS3966, 186a/4) “öldüremeyesin”






Vav+elif kullanımının kelime içine sıçradığı örnekler şu şekildedir:

bolġa “Şekil 203” (MT, 5a/7) “ola”, düni “Şekil 204” (KTS3966, 149b/4) “gecesi”, küni “Şekil 205” (KTS3966, 149b/4) “gündüzü”



XIV. yüzyıl başı Memlûk Türkçesi eserlerinde fonetik işlevi bulunmayan vav+elif yazımı Arap imlasının etkisiyle kullanılmıştır. Memlûk sahasının Arapların yaşadığı bir bölge olması, Arap imlasında bulunan ve Türkçe ses değeri bulunmayan elif-i maksurenin de Türkçe için kullanılması gibi özellikler bu savı güçlendirmektedir. Kelime içinde yazılan vav+elif ise sahanın karakteristik özelliğinin kelime içine sıçramış örnekleri olmalıdır. Çağatay Türkçesinin geç döneminde görülen kelime içi vav+elifin, kelime sonunda bulunmaması, birkaç örnekte ve çok az sıklıkta geçmesi ayrıca XVII. yüzyıldan sonra ortaya çıkması gibi nedenlerle Memlûk ve Anadolu’daki vav+elif yazımıyla ilişkili olmadığı görülmektedir. Geç dönem Çağatay Türkçesindeki kullanım başka bir imla özelliğinin yansıması olmalıdır.

XIV. yüzyıl başı Memlûk sahası Arap harfli Türkçe yazımında görülen vav+elif kullanımının Arapça ve Farsça kelimelere sıçramış ileri örnekleri de bulunmaktadır.

ebū “Şekil 206” (KTS3966, 43a/2) “babası”, terāzū “Şekil 207” (KTS3966, 180a/1) “terazi”


Elif-i Maksure

Arap imlasında kelime sonunda bulunan ى ye harfi bazen /ı/ veya /i/ sesi değil /a/ sesi verir. Bu /a/, kısa bir /a/ sesidir. Bu şekilde ye yazıldığı hâlde /a/ sesi veren ye’lere elif-i maksûre denir (Ergin, 1962, s. 29; Kurt, 2011, s. 58). Elif-i maksurenin Türkçe kelimeler için kullanılması XIV. yüzyıl başı Memlûk Türkçesi eserleri haricinde bulunmamaktadır. Memlûk sahasının karakteristik özelliği olarak niteleyebileceğimiz elif-i maksure kullanılarak Türkçe kelimelerin yazılması ilk olarak Behcetü’l-Hadâik fî Mev’izati’l-Halâik üzerine çalışan Sadettin Buluç’un dikkatini çekmiştir. Buluç, çalışmasında soŋra, üzre gibi kelimelerin sonundaki /a/ ve /e/ sesleri için elif-i maksure kullanıldığını ve bu durumun Kur’an imlasının tesiriyle oluştuğunu belirtmiştir (1954, s. 120). Behcetü’l-Hadâik fî Mev’izati’l-Halâik ile aynı dönemde ve Memlûk sahasında yazıldığı değerlendirilen diğer eserlerde de elif-i maksure kelime sonu /a/ ve /e/ seslerinin yazımı için kullanılmıştır.

bisre “Şekil 208” (MT, 99b/6) ~ “Şekil 209” (MT, 99b/7) “başka”, degre “Şekil 210” (BH, 114b/9) “çevre”, içre “Şekil 211” (BH, 166b/3) ~ “Şekil 212” (BH, 176b/2) “içinde”, isre “Şekil 213” (BH, 145a/21) “sonra”, ṣonra “Şekil 214” (BH, 38b/9) ~ sonra “Şekil 215” (BH, 2b/10) ~ “Şekil 216” (BH, 52a/19) ~ ṣoŋra “Şekil 217” (MT, 14b/3) ~ “Şekil 218” (MT, 15a/3) ~ soŋra “Şekil 219” (MT, 94b/11) ~ “Şekil 220” (KTS3966, 206a/3) ~ “Şekil 221” (KTS3966, 216b/8) “sonra”, üzre “Şekil 222” (BH, 18b/6) ~ “Şekil 223” (BH, 26b/17) ~ “Şekil 224” (BH, 5a/10) ~ “Şekil 225” (MT, 14b/4) ~ “Şekil 226” (MT, 14b/8) ~ “Şekil 227” (MT, 16b/3) “üzere”




















Memlûk sahası eserlerinde Türkçe kelime köklerinin yanında ekler de elif-i maksure ile yazılmıştır.

aḫura “Şekil 228” (BH, 80b/5) “ahıra”, eve “Şekil 229” (MT, 15b/7) “eve”, vura “Şekil 230” (BH, 172b/14) “vursun”



Elif-i maksure kullanımı sahada yazılan eserlerde Farsça kökenli kelimelerin yazımına da sıçramıştır.

revā “Şekil 231” (MT, 16b/1) “uygun”

Dil özellikleri bakımından XIV. yüzyıl ortalarında yazıldığı değerlendirilen Bed’ü’l-Amâlî’de {-A} istek ekinin yazımında elif-i maksure kullanılmıştır.

muḳı̇ ̄ m ḳala “Şekil 232” (Bed’ü’l-Amâlî, 49a/15) “kalıcı olarak kalacak”, saçlu ḳala “Şekil 233” (Bed’ü’l-Amâlî, 49b/10) “uzakta kalacak”


Sonuç

Karahanlı Türkçesinde meydana getirilen Arap harfli Türkçe yazımının Uygur ve Arap imlalarının etkisi altında karışık bir yapıda olduğu görülmektedir. Bu karışıklık, Arap harflerinin Türkçeyi karşılamadaki yetersizliğini azaltmakla ilgili ortaya çıktığı gibi Uygur ve Arap imla yapısının taklit edilmesi ile de ilgilidir. Nitekim XIV. yüzyıl başı Memlûk sahasında ortaya çıkan kullanımlar Arap imla-fonolojisine ait olan ve bazı özellikler bakımından Türkçe için herhangi bir fonolojik ayrım içermeyen yapılardır. Ancak Arap imlasına ait tenvin, vav+elif ve elif-i maksurenin Türkçe eserler için Memlûk sahasında kullanılması çok değerli yer/saha bilgisi vermektedir. Bu özellikler şöyle sıralanabilir.

XIV. yüzyıl başı Memlûk sahası Arap harfli Türkçe yazımında tenvin kullanımı:

• Arapça ve Farsça kelimeler dâhil olmak üzere birçok kelime kökünde tenvin kullanılmıştır.

Tenvin kelime sonunda değil kelime içinde de kullanılmıştır. Böylelikle Arapçada ve Anadolu sahası Türkçe yazımında görülen kullanımlardan ayrılır.

• Bir kelime içinde iki defa tenvin yazılabilir. Bu da Arap imlasında görülmeyen Memlûk sahasına ait karakteristik bir kullanımdır.

Ötreli tenvin Arap harfli Türkçe yazımında sadece Memlûk sahasında kullanılmıştır.

XIV. yüzyıl başı Memlûk sahası Arap harfli Türkçe yazımında vav+elif kullanımı:

• Anadolu’da çok az eserde görülen kelime sonu yuvarlak ünlüleri için vav+elif yazımı Memlûk sahasının karakteristik özelliğidir. Birkaç örnek dışında yuvarlak ünlü ile biten kelimelerin tamamında vav+elif yazımı bulunur.

• Kelime sonu vav+elif yazımının karakteristik bir yapı kazandığı Memlûk sahasında kelime içine doğru sıçradığı bazı örnekler mevcuttur.

Vav+elif kullanımı Arapça ve Farsça kelimelere de sıçramıştır.

XIV. yüzyıl başı Memlûk sahası Arap harfli Türkçe yazımında elif-i maksure kullanımı:

• Memlûk sahasında Türkçe kelime ve ek sonu /a/ve /e/ sesleri için Arap imlasının bir özelliği olan elif-i maksure kullanılmıştır. Memlûk sahasının karakteristik özelliklerinden biri olan bu kullanım alıntı sözcüklerin yazımına da sıçramıştır.

XIV. yüzyıl başı Memlûk sahasının karakteristik imla özellikleri olarak öne sürülen bu yapılar, yer/saha bilgisi bulunmayan ve tarihi belirlenemeyen başka eserlerle ilgili olarak saha tespitinde birer kıstas olacaktır. Şu ana kadar incelenmiş ve tasnifi yapılamamış eserler ile yeni bulunacak yazmaların dilsel özellikleri yanında imla özellikleri açısından da aralarındaki bağ ortaya çıkarılabilir. Özellikle karışık lehçeli addedilen eserlere ait külliyat yeniden taranmalıdır.

Müstensihlerin bireysel kullanımlarından, Oğuzcaya geçiş devri dili olmasına kadar farklı çerçevelerde değerlendirilen, Türkolojide karışık lehçeli/dilli eserler olarak bilinen bu eserlerin aslen Memlûk sahasında yaşayan Türk topluluklarının karışmasının dilsel göstergeleri olduğu fikrine bir katkı da ortak imla özellikleri üzerinden verilmiştir. Böylece XIV. yüzyıl başı Memlûk Türkçesi belirli karışık dilsel kullanımları yansıtmakla birlikte ortak karakteristik imla özellikleriyle de Türk dili tarihi içerisinde yerini almaktadır.

Kısaltmalar

BH Behcetü’l-Hadâik fî Mev’izeti’l-Halâik

KTS3966 Kur’an Tercümesi (SüleymaniyeYazma Eserler Kütüphanesi 3966

MT El-Muhtasar Tercümesi (British Library)

Kaynakça

Abik, A. D. (1997). İki yeni nüshası sebebiyle Halilname ve müellifi Abdülvasi üzerine. Türkoloji Dergisi, XII(1), 139-175.

Abik, A. D. (2011). Kutadgu Bilig’in Mısır nüshasında iki yazım özelliği. M. Duman (Haz.), Doğumunun 990. Yılında Yusuf Has Hacib ve Eseri Kutadgu Bilig bildirileri (26-27 Ekim 2009) içinde (s. 25-29). Türk Dil Kurumu.

Aldemir, Ü. (2020). Yabancılara Türkçe öğretiminde kaynak eserler (Kitâbu’l-İdrâk li-Lisâni’l-Atrâk örneği). Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.

Alper, S. (2019). XVII.-XIX. yüzyıl doğu Türk yazı dili imla geleneğinde mahallileşme. Turkish Studies Language and Literature, 14(4), 1707-1718.

Bed’ü’l-Amâlî (t.y.). Demirbaş No. 29204. Bursa İl Halk Kitaplığı, Bursa, Türkiye.

Behcetü’l-Hadâik fî Mev’izeti’l-Halâik (1303). Demirbaş No. 99. Bursa Orhan Kütüphanesi, Bursa, Türkiye.

Buluç, S. (1955). Eski bir Türk dili yadigârı Behcetü’l-Hadâ’ik fî Mev’izeti’l-Halâ’ik. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 6(6), 119-131.

Çelik, Ş. (2017). Nehcü’l-Ferâdîs’te yazım (imlâ) çeşitliliği. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Muğla: Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Demir, N. ve Yılmaz, E. (2014). Bitmeyen öykü: Alfabe tartışmaları. Ahmet Yesevi Üniversitesi-Stratejik Düşünce Enstitüsü.

Doğan, C. (2022). XIV-XV. yüzyıl tarihî Türk yazı dillerinde lehçe karışmaları. Türk Dil Kurumu.

El-Muhtasar Tercümesi (t.y.). Demirbaş No. Or 16038. British Library, Londra, İngiltere.

Ergin, M. (1962). Osmanlıca dersleri. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.

Ersoylu, H. (2000). Eski Türkiye Türkçesi metinlerinde kullanılan elifli vav. Hasan Eren Armağanı içinde (s. 135-139). Türk Dil Kurumu.

Korkmaz, Z. (1995). Türk dili üzerine araştırmalar I. Türk Dil Kurumu.

Kur’an Tercümesi: Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi 3966 (t.y.). Demirbaş No. 3966. Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Yazma Bağışlar Bölümü, İstanbul, Türkiye.

Kurt, Y. (2011). Osmanlıca dersleri 1. Akçağ.

Mansuroğlu, M. (1988). Eski Osmanlıca. M. Akalın (Ed.), Târîhî Türk şîveleri (Çev.: M. Akalın) (s. 247-276). Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.

Salan, E. (2021). Eski Anadolu Türkçesinde tenvin. E. Boz ve F. Karademir (Ed.), Prof. Dr. Sadettin Özçelik armağanı içinde (s. 102-125), Gazi Kitabevi.

Salih Muhammed, M. N. (2012). Türkçenin imla sistemi ve Arap harfli imlanın XIXV. yy.’ın ikinci yarısına kadar Türkçede yarattığı sorunlar. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Sertkaya, O. F. (1972). Nicholas Poppe, A middle Turkic text of the Apostles Creed: Havarilerin Amentüsü’ne ait bir orta Türkçe metni. Türkiyat Mecmuası, XVII, 288-291.

Sevinç, R. R. (2012). Arapçada türüne göre tenvin, anlam özellikleri ve kullanımı. EKEV Akademi Dergisi, 51, 307-324.

Tekin, T. (1997). Tarih boyunca Türkçenin yazımı. Simurg.

Tulum, M. (2022). Türkçe ülkesinde gezinti. Ketebe.

User, H. Ş. (2006). Başlangıçtan günümüze Türk yazı sistemleri. Akçağ.

Etik Komite Onayı

Araştırmada etik kurul iznine gerek yoktur.

Çıkar Çatışması

Yazar, çıkar çatışması olmadığını beyan eder.

Finansman

Araştırma için herhangi bir mali destek alınmadı.

Kaynaklar

  1. Ferâiz Kitabı’nın nüshası elde edilememiştir. Şinasi Tekin’in eser üzerinde yaptığı çalışmadaki kopyası ise okunamayacak durumdadır. Bu nedenle çalışmada kapsam dışı tutulmuştur.
  2. Bu bölümde tenvin kullanımına ait bütün örnekler gösterilmeyecek, yalnızca Anadolu sahasında bulunmayan Memlûk sahasına özgü yapılar işlenecektir. Anadolu sahasındaki tenvin kullanımı ve kullanımları karşılaştırmak için bk.: Salan, 2021, 102-123.
  3. Behcetü’l-Hadâik fî Mev’izeti’l-Halâik ve El-Muhtasar tercümesinde yalın hâlde aşnu kelimesi geçmemektedir.
  4. Kur’an Tercümesi: Süleymaniye 3966’da ayru kelimesi geçmemektedir.
  5. Kur’an Tercümesi: Süleymaniye 3966’da berü kelimesi geçmemektedir.
  6. El-Muhtasar tercümesinde borġu kelimesi geçmemektedir.
  7. El-Muhtasar tercümesinde doġru/toġru kelimesi geçmemektedir.
  8. Kur’an Tercümesi: Süleymaniye 3966 ve El-Muhtasar tercümesinde içerü kelimesi geçmemektedir.
  9. El-Muhtasar tercümesinde inçü/yinçü kelimesi geçmemektedir.
  10. El-Muhtasar tercümesinde ḳayġu kelimesi geçmemektedir.
  11. Kur’an Tercümesi: Süleymaniye 3966 ve El-Muhtasar tercümesinde künü kelimesi geçmemektedir.
  12. El-Muhtasar tercümesinde meŋü kelimesi geçmemektedir.
  13. El-Muhtasar tercümesinde ṭamu kelimesi geçmemektedir.
  14. Kur’an Tercümesi: Süleymaniye 3966 ve El-Muhtasar tercümesinde yaḫtu kelimesi geçmemektedir.
  15. El-Muhtasar tercümesinde yaşru kelimesi geçmemektedir.
  16. Behcetü’l-Hadâik fî Mev’izeti’l-Halâik’te belgülü kelimesi geçmemektedir.

Şekil ve Tablolar